SON DAKİKA
SON DEPREMLER

10 Kanlı Tezgah ve Hamido Olayı

0
Güncellendi - 2015-12-27 12:12:10
10 Kanlı Tezgah ve Hamido Olayı
A- A+ PAYLAŞ
Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya hakkında iki kez ağırlaştırılmış müebbet istendi. İddianamede darbe zemini oluşturmak için tezgahlanan kanlı olaylar tek tek sıralandı.
12 Eylül darbesinin mimarı Kenan Evren ve dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya hakkındaki soruşturmanın tamamlanmasının ardından hazırlanan iddianame Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Böylece darbenin komuta kademesine resmen dava açılmış oldu. Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin'in hazırladığı iddianame 'demokrasi manifestosu' niteliğini taşıyor. Evren ve Şahinkaya, Türkiye Cumhuriyeti anayasasını ve bu anayasayla teşekkül etmiş TBMM'yi ortadan kaldırmakla suçlanıyor. İki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis isteyen savcılık, 'yurtdışına çıkış yasağı ve adli kontrol' talebinde de bulundu. 
 
İddianamede savcılar, 1980 öncesi meydana gelen ve darbeye gerekçe gösterilen terör olaylarını ayrıntılı olarak değerlendirdi. Kaos ve kargaşa oluşturarak ülkeyi adım adım askeri darbeye sürüklemek için şartlarının oluşmasını bekledikleri sonucuna varıldığı belirtildi. 1977'deki 'Kanlı 1 Mayıs', Abdi İpekçi'nin katledilmesi, Kahramanmaraş, Çorum, Sivas olayları ve 16 Mart katliamı gibi 10 kanlı senaryonun darbeye zemin hazırlamak isteyen gizli güçler tarafından tertiplendiği tek tek anlatıldı.
 
1 MAYIS PROVOKASYONDU
 
Siyasi tarihe 'Kanlı 1 Mayıs' olarak geçen ve 34 kişinin öldüğü 1977'de İşçi Bayramı kutlamaları iddianamede geniş yer buldu. Taksim'deki kutlamalar anlatılarak tanık ifadelerine yer verildi. Değerlendirme kısmında "Olayda gerek İntercontinental Oteli'nden gerekse Sular İdaresi binasının üstünden ateş edenlerin birçok kişi tarafından görülmüş olmasına rağmen güvenlik güçlerinin gerçek suçluların hiçbirisini yakalayamamış olması hususları gözetildiğinde, olayın toplumu kaosa ve iç çatışmaya sürüklemek, nihai hedef olarak ise askeri darbeye zemin hazırlamak amacıyla devlet içinde yönetimi ele geçirmek isteyenlerin yönlendirmesi ve kurgulamasıyla çıkarılmış bir provokasyon olduğu ve etkili güçlerin polisin de görev yapmasını engellediği kanaatine varılmaktadır" denildi.
 
HAMİDO'NUN KATİLİ GİZLİ GÜÇLER
 
6 ve 7 Nisan 1978'de postaneden gönderilen bombalar nedeniyle Hamido diye tanınan Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu, gelini ve torununun öldürüldüğü hatırlatıldı. Ardından Adıyaman Emniyet Müdür Muavini Abdulkadir Aksu ile Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesindeki CHP'li İlçe Başkanı ve milletvekili adayı Memiş Özdal'ın gönderilen bombalardan şans eseri kurtulduğu aktarıldı. Savcılar 3 adet bombanın aynı ilden bir gün arayla farklı siyasi görüşteki kişilere gönderilmiş olmasını "Toplumda kaos oluşturmak ve darbeye zemin hazırlamak isteyen gizli güçler tarafından tertiplendiğini göstermektedir" ifadeleriyle değerlendirdi. 
 
7 ÖĞRENCİ KAOS İÇİN ÖLDÜRÜLDÜ
 
16 Mart 1978'de İstanbul Üniversitesi'nin kapısı önündeki sol görüşlü 7 öğrencinin katledilmesi de detaylı şekilde anlatıldı. Bombayı atan Zülküf İsot'un itirafı ablasının ağzından iddianameye şöyle yansıdı: "Polis aracı ile gittiklerini, polislerin de kendilerine yardım ettiklerini, bombayı kendisine attırdıklarını, o anda insanların feryatlarını, bağırmalarını gözleri dolu dolu anlattı. 'Çok pişmanım' dedi." İsot'un bu itiraftan kısa bir süre sonra öldürüldüğü belirtildi. İsot'un katilinin de kendisi gibi bir ülkücü olan Latif Aktı olduğu ve sanığın 8 sene hapis yattığı hatırlatıldı. Ülkücü itirafçı Ali Yurtaslan'ın "Öğrencilerin üzerine atılan bombayı Ülkü Ocakları 2. Başkanı Abdullah Çatlı, orduda görev yapan bir yüzbaşıdan 7 tane TNT kalıbı temin etti" açıklamalarına yer verildi. Savcılara göre olay; suçlunun takibine amirleri tarafından müdahale edildiğini belirten görevli polisin beyanları, İsot'un eylemi polisin kendisine yaptırdığını belirten beyanları, o tarihlerde POL-DER ve POL-BİR olarak bölünmüş olan polis içerisindeki görevlilerin de kullanılması ile toplumda kaos oluşturmak ve yönetimi ele geçirmek isteyen güçler tarafından çıkartıldı. 
 
AMAÇ ALEVİ SÜNNİ ÇATIŞMASI 
 
3 Eylül 1978'de Alevi - Sünni çatışması çıkartmak amacıyla gerçekleştirildiği belirtilen ve şehri savaş alanına çeviren olaylarda 11 vatandaşın öldürüldüğü kaydedildi. Olayda dönemin Devlet Bakanı Enver Akova'nın Sivas halkının olaylara karışmadığını, aşırı uçların silah aldıkları kaynakların aynı olduğu şeklindeki beyanı, bazı güvenlik güçlerinin Sivas'a dışarıdan toplulukların getirildiğine söylemesi, Alevi ve Sünni yapısı nedeniyle kentin provokatif eylemler için uygun olması, Sünnileri Aleviler aleyhine kışkırtmaya yönelik sloganların atılmış olması değerlendirilerek "Olayın ülkeyi kaosa sürükleyerek, askeri darbeye zemin hazırlamak isteyen güçler tarafından çıkarıldığı anlaşılmıştır" ifadeleri kullanıldı. 
 
ASKER MARAŞ'TA PASİF KALDI
 
19-26 Aralık 1978 tarihleri arasında Kahramanmaraş'ta meydana gelen olayların darbeye giden yolda önemli dönüm noktası olduğu vurgulandı. Darbeye gerekçe olarak da gösterilen ve Alevi-Sünni çatışması çıkartmak için planlanan çatışma ve saldırılarda 105 kişinin öldüğü ve yüzlerce vatandaşın yaralandığı belirtildi. Tanık ve dönemin yetkililerinin açıklamalarında da yer verilen iddianamede Kahramanmaraş olaylarında, dönemin İçişleri Bakanı ve Valisinin yardım taleplerine olumsuz cevap verildiği vurgulandı. Olaylara müdahale için çevre illerden gelebilecek askeri birliklerin 25 Aralık'a kadar gelmediği hatırlatılarak, şunlar dile getirildi: "Başbakan Ecevit'in, olaylarda askeri birliklerin pasif kaldığına yönelik beyanları, son 3 günde polisin olaylardan el çektirilmesi, askeri birliklerin yetersiz ve pasif kalmaları nedeniyle olaylara etkin müdahale edilmemesi, Tayyar Paşa adındaki Tuğgeneralin, Ökkeş Kenger'e söylediği "Siz ne biçim Milliyetçisiniz, ne biçim Ülkücüsünüz, size böyle mi emir verildi. yüzünüze gözünüze bulaştırdınız." şeklindeki sözleri, infiale neden olan anonsu kimin yaptığının tespit edilememesi, kendisini milli piyangocu olarak tanıtan 26 kişinin bulunamaması, ölen 2 solcu öğretmenin cenazelerinin hastaneden tesliminin Cuma namazı saatine denk getirilmesi, dönemin Elazığ Valisinin kontrgerilla tarafından tehdit edildiğini belirtmesi, Pazarcık ilçesinin köyünde öğretmenlik yapan Akif Dalgaç'ın olaya katılan grubu bir subayın yönlendirdiğini beyan etmesi hususları dikkate alındığında, olayların toplumda kaos oluşturmak ve askeri darbeye zemin hazırlamak isteyen güçler tarafından çıkarıldığı, etkin güvenlik kuvvetlerince de müdahale edilmediği kanaatine varılmaktadır." 
 
AĞCA'YI AYNI GÜÇLER KAÇIRDI
 
1 Şubat 1979'de Milliyet Gazetesi başyazarı Abdi İpekçi'nin katledilmesi de 12 Eylül iddianamesinde darbeye gerekçe gösterilen terör olayları içerisinde yer aldı. İpekçi'nin tetikçisi Mehmet Ali Ağca hakkında şu ifadelere yer verildi: "Ağca'nın kendisine eylemi yaptıranları açıklayacağına dair yapmış olduğu açıklamadan sonra Maltepe Askeri Cezaevinden asker elbisesi giydirilerek kaçırılması, ülkenin kaos ve çatışmaya sürüklenerek yönetilemez hale getirilmesini isteyen güçler tarafından planlandığını göstermektedir."    
 
AYNI SENARYO ÇORUM'DA SAHNELENDİ
 
Daha önce Kahramanmaraş ve Malatya'da ortaya konulan kaos senaryosunun 1980'in Temmuz ayında Çorum'da sahnelendiği belirtildi. Camiye bomba atıldığı ve suların zehirlendiği gibi söylentilerle başlatılan olaylar sonucunda tanık beyanlarına göre 57 kişi hayatını kaybetti ve çok sayıda vatandaş yaralandı. Değerlendirme kısmında olaya müdahale için gelen Amasya Tugay komutanın olaylar yatışmadan birliklerini geri çekmesi belirtildi. Olayı bizzat yaşayan Adnan Baran'ın polis ve askerin olaylara müdahale etmediği, kendisiyle birlikte firari sanıkların kentte rahatça gezmelerine izin verildiği, bazı subayların sağ ve sol gruplara silah ve patlayıcı verdikleri itiraflarına yer verildi. Camiye bomba atılmadığını yine aynı camide anlatmaya çalışan Kazım Aras isimli şahsın gerçeğin ortaya çıkmasını istemeyen kişilerce sopa darbeleriyle etkisiz hale getirildiği belirtilerek olayın kaos çıkararak darbeye zemin için çıkartıldığı vurgulandı.
 
FATSA'YA MÜDAHALE
 
Ordu'nun Fatsa ilçesinde 14 Ekimde 1979 ara seçimlerinde arkasında Devrimci Yol örgütünün desteği olan Terzi Fikri adıyla üne kavuşan Fikri Sönmez'in belediye başkanı seçildiği belirtildi. Sönmez'in "Ben tek başıma değil Türkiye Devrimci Hareketin göstermiş olduğu bir adayım" ifadeleri sonrasında 8 Temmuz 1980'de Samsun'dan gelen askeri birliklerle Fatsa'ya operasyon düzenlendiği aktarıldı. Operasyon emrini Genelkurmay Başkanı şüpheli Kenan Evren'in verdiği vurgulanarak Sönmez ile birlikte 300 kişinin gözaltına alındığı aktarıldı. O tarihte sıkıyönetim ilan edilen iller arasında Ordu'nun  olmadığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sıkıyönetim olmayan bir bölgede olaylara müdahale ettiği belirtildi. Şüpheli Kenan Evren'in, Kahramanmaraş olaylarına asker olarak neden müdahale edilmediği sorulduğunda, sıkıyönetim ilan edilmediği için yetkilerinin olmadığını belirttiği açıklamasına vurgu yapılarak, "Esasen her gün onlarca insanımızın terör olaylarından öldüğü bir ortamda, Başbakan, hükümet ve diğer siyasi parti liderlerine doğrudan, Cumhurbaşkanına ise  doğrudan olmasa bile dolaylı olarak müdahalede bulunabileceğine ilişkin uyarı mektubu verebilecek kadar kendisini güçlü gören askeri yönetimin, terör olaylarına müdahale ederek suçluları adli merciler önüne çıkarması, toplum ve siyasi iktidar tarafından ancak takdir edilebilirdi. Fatsa  operasyonu bu yönüyle dikkate değerdir" denildi.    
 
ASIL AMAÇ DARBE
 
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün görev süresinin 6 Nisan 1980'de dolması üzerine CHP adayı Muhsin Batur'un 303 oy alması iddianameye yansıdı. Bu sırada Güneydoğu'da bulunan TSK komuta heyetinin Cumhurbaşkanının seçilme ihtimalinden rahatsız olduğu belirtilerek, İçişleri Bakanı Orhan Eren'nin anlatımlarına yer verildi: "Bir ara komuta heyeti dışarı çıktı. Sonra Org. Sedat Celasun'un gelerek 1 gün sonra Ankara'ya gitmek istediklerini söyledi. Orhan Eren'in endişeyi sezerek ne olduğunu sorması üzerine, Celasun Paşa "baksanıza adamlar 
 
Cumhurbaşkanını seçiyorlar," demesi üzerine Orhan Eren'in "endişe etmeyin paşam seçemezler, 303'te olsa seçemezler." Bu konuşmalardan dönemin TSK komuta kademesinin yapmış olduğu darbe planının akamete uğramaması için, Cumhurbaşkanının seçilmesini istemediği ve siyasi istikrarsızlığı darbe yapmak için bir fırsat olarak gördüğü vurgulandı. Asıl amacın ise her halükarda darbe yapmak olduğu sonucuna varılmaktadır.
 
KONYA MİTİNGİNE SIZDILAR
 
İsrail'in 23 Temmuz 1980'de Kudüs'ü, İsrail'in ebedi başkenti ilan etmesi üzerine MSP tarafından 6 Eylül 1980'de Konya'da gerçekleştirdiği Kudüs mitinginin ayrıntıları da iddianamede yer aldı. 80 darbesine gerekçe gösterilen mitingde provokatörlerin laiklik aleyhine sloganlar attığı tanık beyanlarına dayanılarak aktarıldı. 6 Eylül 1980'deki Konya mitingi askeri darbenin liderleri tarafından ise "bardağı taşıran son damla" olarak görülmüştür. Askeri darbenin lideri şüpheli Kenan Evren 16 Eylül'de yaptığı ilk basın toplantısında mitingden şu şekilde bahsediyordu: "Konya olayları gericiliğin ne boyutlara ulaştığını göstermiştir. Milletimizin bu olay karşısında gözleri açılmış, tehlikeyi bütün boyutlarıyla görmüştür." Darbenin planlayıcılarından Haydar Saltık'ın "Konya mitingi 12 Eylül'e gelinmesinde bardağı taşıran son damla olmuştur"  ifadesine yer verilerek, "Mitingde MSP'nin Genel Başkanı olan Erbakan'ın komutuyla söylettiği İstiklal Marşı sırasında bazı şahısların ayağa kalkmamaları, olaydan sonra Erbakan ve Belediye Başkanı Mehmet Keçeciler tarafından yapılan şikayetlerden bir sonuç alınmaması ve bu kişilerin irtica görüntüleri veren abartılı kıyafetleri dikkate alındığında MSP'li olmadığı, benzer provakatif eylemler için hazırlanmış, yapılacak darbede gerekçe kullanılacak kişiler olduğu sonucuna varılmaktadır" değerlendirmesinde bulunuldu.       
 
HABER: GÖKHAN ÖZDAĞ-BUGÜN GAZETESİ

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız