SON DAKİKA
SON DEPREMLER

1973'ten Bir Mişmiş Öyküsü..

A- A+ PAYLAŞ

BU SENE MİŞMİŞLER HEM BOL HEM DE PARLAH

                                                                                                   

                                                                                                    Necdet ÖZALP

 

            Kayısı üzerine araştırma yapmaktı maksadım. Vurdum arabacılar çarşısının önünde hale doğru. Toz göklere yükseliyordu burada. Havada biraz rüzgar vardı da ondan zaar. Yağmur olmadığına şükrettim doğrusu. Kasık çizmeleri gerekecekti oradan geçmek için herhalde. Ana caddenin asfaltını sık sık sulayan arazöz bu taraflara yetişmiyordu demek ki. Belediyemizi şükranla andım bundan   ötürü. Etrafı   tahta   perde  ile  çevrilmiş   bir   alanın  kapısında buldum kendimi, bu minval üzere gidişin sonunda. Kapıdaki görevliler “bu adamda buradan bu saate ne almaya gelir ki” der gibilerinden şöyle bir süzdüler beni. Selam verip daldım içeriye. Etrafta ağaç gölgeliklerin altında, küme küme birer sandalye, masa ve birer de baskülden başka kimsecikler görünmüyordu ortalarda. Belki birilerini bulurum umudu ile şöyle etrafı kolaçan ettim. Girişin sağ tarafına düşen, kümelerin birinde yaşlı bir zat ilişti gözüme: Şişman, orta boylu, kır ve biraz uzunca bıyıklı, sakalı hafif uzamış, -traşı geçmiş olacak– ustura ile kazıtılmış başında kenarı yuvarlak ve tombulca, ama sevimli bir yüz, dudaklarının arasında uzunca bir ağızlığa tutturulmuş “sarma sigara” uzun kollu gömleğin üzerinde önü saat köstekli bir yelek şalvar ve kalın kuşağı da eksik değildi tabi amcanın. Ayağa kalkmış, aşağı yukarı kendisinden başka kimsenin bulunmadığı bu satış yerine gelen “garip kişiye”ye bakıyordu. Selamlayıp durdum yanında.

 

Bir şeyler alacağımı sanmış olacak ki “- oğul bu saate ne buldun ki alasın” dedi. Kendisine bir şey almayacağımı ancak biraz konuşmak istediğimi söyleyince;  arkasını   dönüp    seslendi   “Memet,  bege    bir   kürsü   getir.”   Ve

arkasından ilave etti “hele şuraya bir sekilen,  bir de  çay  alam içesin”. Memnun

olacağımı söyleyerek getirilen arkalıksız küçük tabureye yerleştim. Artık vurduk demli çaylara ve başladık konuşmaya.

          - Amca bu yıl kayısı mahsulü nasıl, hale satış için geliyor mu, fiyatları nerelerde?

          - Mişmişi mi diyisin yoğusam hudayiyi mi?

          - İkisini de.

          Nerede o eski Hasanbegler, Hacıhaloğulları, Sarıgızlar, Çöloğulları eski neşesi yoh artık onların. Getme get o eski gıymatından düşüyü. Gerçi bu sene eyyam mişmiş için eyi gitti. Lakin bu sefer de çoh sık tuttuğundan mal ufah oldu. Lakin ara seke hâle satmah için getiriyler amma aslına bakılırsa şu meyva suyu pavrıkaları yohmu onlar alıyı hudayıları. Şekerpareleri de islimciler taa ağacın başında çağalayıken gapatıyılar. Fakır fıkara garnı doyası bir mişmiş yemiyi doğrusu gardaşım. Pahasına da gelince o da doğrusu yerinde, neden dersen, gardaşım bu günkü piyasede 3 liradan  tutta 4 liraya kadar yaş mişmiş satılıyı burada.

                 

            Siz kayısıcılar, her yıl kayısının bir tarafından şikayet edersiniz. Çilli oldu, kurt yenikli falan oldu diye bu yıl böyle bir durum var mı?

           

            Bir defa ben kayısıcı değilim. Ama anlarım. Yoh böyle bir durum yoh. Bu sene mişmişler gayyattan gözel. Bu seneki mişmişler hemi de parlah. Lakin bayahtan da söylediğim gibi azzıcık uffah.

 

            Amca, müsaade edersen senden bir şey daha sormak istiyorum. Kayısılar

eskiden olduğu gibi devam ediyor mu?  Yoksa cinslerde bir bozulma var mı?

 

            Gardaşım gusura kalma amma senden benden ahırat suvalı soruysun.    Nideceksin bunları? Gene de aha söylüyüm: Eski kayısılar şimdi yokturlar. Bayağı tadı da şeklide bozuldu. Mesela canım bir “Sarılök” olurdu ki, Allah seni inandırsın. Yemeynen dadına doyamazdın. Şimdi koydunsa bul. Nerede o mallar. Bu asırda her şey ayin oyun oldu.”

 

            Teşekkür ettim Aziz Amcaya. Ayrıldım oradan. Kapıdan çıkarken arkama baktığımda hala gelişimin anlamını çözememiş, süzüyordu beni..

 

 

Kaynak: Mişmiş  Kitabı Sayfa 145-146 (Necdet Özalp'in üstte özetlenmiş olan öyküsü, ilk kez  1973 yılında birinci sayısı çıkan Altun Kayısı Gazetesinde de yayınlanmıştır.)

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız