SON DAKİKA
SON DEPREMLER
İsmet Yalvaç

'Malatya İşkencehanesi'nden Bir Devrimci- Ülkücü Öyküsü

A- A+ PAYLAŞ

İŞKENCEHANEDE 'KOMÜNİST BİR KARI', ÜLKÜCÜ YUSUF VE TESLİM TÖRE..

İsmet YALVAÇ Yazdı..  

Devrimci hareketin önemli liderlerinden Malatya- Akçadağlı Teslim Töre'nin, İsviçre'de ölümünden sonra cenazesini Türkiye'ye uğurlama töreni sırasında 29 yaşındaki Türk Halk Müziği sanatçısı kızı Sidenur Töre, "Babam onu ziyarete gittiğimizde söylerdi" dediği "Pencereden kar geliyor" adlı Malatya türküsünü, O'nun uyarladığı şekilde seslendirmişti. Teslim Töre'nin, 'Sevdiğimi eller aldı' bölümünü, eşinin de gözaltına alınıp eziyet gördüğü 12 Eylül darbesinin lideri Kenan Evren'e atıfla 'Sevdiğimi Evren aldı..." diye değiştirip söylediği türkünün hikayesinde, 12 Eylül'ün Malatya işkencehanelerinde doğmuş, çok ilginç bir 'devrimci- ülkücü' buluşması, adı konmamış bir dayanışma ve teşekkür vardı.

DEVRİMCİ TESLİM TÖRE...

Teslim Töre,1960'lı yıllarda bir süre muhtarlığını da yaptığı Akçadağ'ın Gölpınar Köyünde 1939 yılında doğdu.

Demokrat Partili (DP), fakat aynı zamanda aşkla Atatürk’e bağlı bir babanın oğlu olarak önce DP daha sonra ise DP’nin devamı olan Adalet Partisi ile ilgilendi.

Ancak, toplumsal sorunlara ilişkin çözümler bağlamında sorduğu soruların cevaplarını bu partilerde bulamadı.

Bu nedenle, 1963'de Türkiye İşçi Partisi (TİP) Malatya örgütüne üye oldu, daha sonra bu partinin Akçadağ ilçe başkanlığını yaptı.

1969'da, yayınladıkları bir bildiri nedeniyle 6 arkadaşıyla birlikte tutuklanıp, Malatya Cezaevi'ne kondu ve 3 ay hapis yattı. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın avukatlığını yapan Halit Çelenk bu dava için Malatya’ya gelerek, TCK 141 ve 142’ye muhalefet ettikleri iddia edilen Teslim Töre ve arkadaşlarının savunmasını yaptı ve tahliye edilmelerini sağladı.

TİP Malatya Milletvekili adayı listesinin oluşturulması konusunda partisiyle görüş ayrılıkları yaşadı. Genel Başkan Mehmet Ali Aybar ve Yaşar Kemal ile yaptığı görüşmeler sonuç vermeyince, Malatya'da 'bağımsız sosyalist' milletvekili adayı oldu. Fakat, TİP Genel Merkezi, Teslim Töre’nin kararlı tutumu karşısında geri adım atıp, Töre ve arkadaşlarının istediği ismi birinci sıraya yerleştirince adaylıktan çekildi.

1970 yılında Deniz Gezmiş’le tanıştı. Töre, bu tanışmayı Cumhuriyet Gazetesi’nin “Arkadaşları Anlatıyor” başlıklı yazı dizisinde, “Deniz’i, tarihini tam olarak hatırlamadığım Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Filistin askeri giysileriyle konuşma yaparken gördüm. Daha sonra Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin 202 No’lu yurdunda Hüseyin inan tarafından tanıştırıldık (Sanırım 1970’te) Tanıştıktan bir süre sonra köye bizim eve gittik. Birlikte köyleri dolaşıp gerilla mücadelesine başlamanın ön çalışmalarını yaptık. Bu tür çalışmaların ne kadar sürdüğünü tam olarak hatırlayamıyorum” sözleri ile anlatır.

Daha sonra, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla birlikte Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO)'nun kuruluşunda ve merkez komitesinde yeraldı. Birlikte hareket ettiği Sinan Cemgil ve arkadaşlarının; idama mahkum edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idam edilmelerini engellemek  için, o dönem de ABD kontrolünde olan ancak bugünkünden farklı bir yerde bulunan Kürecik Radar Üssü'nün basmak üzere gelirken Nurhak Dağları'nda düzenlenen operasyon sonucu öldürülmelerinin ardından aranmaya başlanmasından sonra da 12 Mart 1971 askeri müdahalesi olunca Suriye'ye kaçtı. Şam'da Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile ilişkiye geçti. 1973’te Türkiye’ye kaçak olarak girip Adıyaman, Malatya, Gaziantep çevresinde gizli siyasi faaliyet yürüttü. Emeğin Birliği örgütünü kurdu. Daha sonra Türkiye Komünist Emek Partisi’nin (TKEP) kurucusu oldu.

12 Eylül 1980 darbesi sırasında illegal olarak bulunduğu Türkiye'den yeniden yurt dışına kaçtı. Ağustos 1988'de Türkiye'ye gelerek 5 yıl süreyle İstanbul'da TKEP adına illegal çalışmalarda bulundu. 1993'te yakalandı, 1996'da cezaevinde iken ÖDP'nin kurucu üyesi oldu. 2001'de tahliye olduktan sonra ÖDP'de politika yaptı. Yargılaması sürerken, 2003'te İsviçre'ye kaçarak iltica talebinde bulundu ve 2004'de gıyabında sonuçlanan davada 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Söz konusu tarihten itibaren yurt dışın yaşayan Teslim Töre, hastalığı nedeniyle tedavi görmekte olduğu İsviçre-Bern’deki hastanede öldü. Teslim Töre’nin cenazesi, daha sonra Türkiye’ye getirildi ve 4 Aralık günü Karacaahmet Mezarlığı’nda, 12 Mart döneminde Kürecik yakınlarında Nurhak Dağları’nda öldürülen sol öğrenci liderlerinden Sinan Cemgil’in yanına gömüldü.

"SEVDİĞİMİ EVREN ALDI..."

3 eşinden 8 çocuk  sahibi olan Teslim Töre'nin cenazesinin Türkiye'ye getirilmesinden önce İsviçre'de düzenlenen törende babasının çok sevdiği "Pencereden kar geliyor" türküsünü, onun söylediği şekilde okuyan, en küçük kızı 29 yaşındaki Sidenur Töre, bu konuyu şöyle anlatmıştı:

"Babam için yapılacak anma için 300 kişilik bir salon tutulmuştu. Anmayı organize eden Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi Eş Başkanı ve babamın arkadaşı Tuncay Yılmaz bana öncesinde ‘Anmada siyasi konuşmalar olacak. Ama babanı bilirdik türkü okurdu. Sen de türkü söylüyorsun, babanı bir türküyle uğurlasak mı’ dedi. İlk başta ‘Olmaz’ dedim. Çünkü çok duygu doluydum, kendime güvenemedim. Ertesi gün bir daha sorunca ‘Pencereden Kar Geliyor’ türküsünü okumaya karar verdim. Babamı İsviçre’ye ziyarete gittiğimiz günlerde akşam yemeklerinde bize bu türküyü okurdu. Anneme sordum bu türküyü söylemek istediğimi o da ‘İyi yaparsın’ dedi.

[embed]

[/embed]

12 Eylül’den sonra babam Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı. O günlerde bu türküyü okurken sözlerinde ufak bir değişiklik yapar, ‘Sevdiğimi eller aldı’ sözü yerine, darbenin lideri Kenan Evren’i kastederek ‘Sevdiğimi Evren aldı’ diye söylermiş.

Haykırır gibi söyledim. Gözümü kapattım, bacaklarım titriyordu. Okumaya başladıkça yüreğimin yangını geçti. Bittiğinde nefes alabiliyordum. Gözümü açtığımda insanlar salona sığmıyordu. Babamı o an yanımda hissettim”.

ÜLKÜCÜ YUSUF CÖMERTLER..

1976- 1977 döneminde mezun olduğumuz Turan Emeksiz Lisesi'nin (şimdi Malatya Lisesi) 6 Tabii Bilimler D şubesinde sınıf başkanımız olan Yusuf Cömertler, o dönemin yere göğe sığmaz, yüreğine bileğine sağlam gençlerinden ve en aktif ülkücülerindendi. Neredeyse okuldaki her eylemin, her sağ-sol kavgasının içerisinde yeralır, başı sık sık polisle derde girerdi. Mezuniyetimizden sonra birkaç yılda bir karşılaşırdık. 2007'de, Turan Emeksiz Lisesi'nin bizim dönem mezunlarının "Turan Emeksiz 77'liler Derneği"ni kurmalarıyla daha sık görüşmeye başlamıştık.

Gençliğinin en 'insanca yaşanası' dönemleri, 12 Eylül öncesinin anarşi ve terör ortamında geçen, sınıflarında sağcı- solcu öğrencilerin duvar dibi- orta sıralarda gruplaşarak birbirinden ayrıldığı, bazı günler sınıflarda koridorlarda  polisin devriye gezdiği, ders yılının sona ermesiyle adeta kaçarcasına ayrıldığımız okulumuzdan mezun olan arkadaşlar, sağcısı- solcusu aradan geçen yılların da verdiği olgunlukla, eski kırgınlıkları küskünlükleri ayrışmaları unutup bu derneğin çatısı altında buluşmuştuk.

Bir diplomanın bedeli belki de bir kör kurşun olabilecek dönemdeki lise- üniversite öğrenciliğinden yıllar sonra aynı çatı altında, dostça- arkadaşça buluşmamızın ne kadar anlamlı ve değerli olduğuna dair bir yazı da yazmıştım malatyahaber.com'da.

Aradan 40 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen, 12 Eylül 1980 darbesinin, Türkiye'nin değiştirilip dönüştürülmesi için 'en etkili en yıkıcı darbe' olduğunu, sonraki yıllarda ve halen, yaşadığımız- yaşamakta olduğumuz sosyo-ekonomik ve siyasal süreçleri doğurduğunu, ülkenin nasıl küresel güç odaklarının müdahalelerine açık hale getirildiğine hep beraber tanık oluyoruz.

Sadece siyasal ve ekonomik bağlamda değil, Türkiye’nin nitelikli insan kaynaklarını da biçen, eğitim, kültür, bilim, tarım politikalarını yozlaştırarak ülkenin dinamiklerini çökertme noktasına getiren 12 Eylül, bugünlerin zeminini oluşturmuştu. Neyse, bu çok geniş mevzu.

Lisede 'Gardaş Gardaş' lakabıyla da tanınan, İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kimya bölümünü bitirdikten sonra İstanbul'da mühendis olarak uzun yıllar görev yapan, şimdi emekli olan Yusuf'la, yıllar önce yaptığımız bir sohbette, 12 Eylül darbesinden sonra İstanbul'da gözaltına alınıp, Malatya'ya getirilerek ağır işkenceler altında sorgulanmasını anlatmıştı. Kimi zaman gözlerimiz doldu, kimi zaman acı acı gülerek dinledik; Yusuf'un o kendine has üslubuyla, bazılarını da karikatürüze ederek anlattığı anılarını.

Ama biri çok çok ilginç gelmiş, hafızamızda ayrı bir yer etmişti.  Teslim Töre'nin ölümünden sonra yaşanan, sanatçı olan kızı Sidenur Töre'nin, babasını onun çok sevdiği ama bir mısrasını "Sevdiğimi Evren aldı... O da bana ar geliyor" diye dönüştürüp söylediğini belirttiği, "Pencereden kar geliyor" türküsünü seslendirmesiyle ilgili bir haber, Ülkücü Yusuf Cömertler'in birkaç askeri tesiste kurulu olan dönemin 'Malatya İşkencehaneleri'nde yaşadığı bir olayla daha bir anlam kazanmıştı.

12 EYLÜL'ÜN 'MALATYA İŞKENCEHANELERİ' VE "KOMÜNİST BİR KARI"

' Gardaş Gardaş' Yusuf, yıllar önceki sohbetimizde, aynı işkencehanede yollarının kesiştiği, bebeğini emzirmekte olan 'komünist bir karı' olayını ve başına gelenleri anlatmıştı.

Liseden mezun olduktan sonra üniversite öğrenimi için İstanbul'a giden Yusuf Cömertler, darbeye, 12 Eylül'den birkaç gün sonra, müdavimi olduğu, rahmetli Aktör Erol Taş'ın İstanbul- Cankurtaran'daki kahvehanesinde yakalanmıştı. Yine liseden sınıf arkadaşımız olan bir başka ülkücü gençle (Mehmet Taştan) birlikte gözaltına alınmışlar, İstanbul'da bir süre gözaltında tutulduktan sonra, elleri kablolarla arkadan bağlanarak, askeri kargo uçağına bindirilip, Malatya'ya gönderilmişlerdi.

Şoför Okulu, şimdiki Askeri Lojmanların bulunduğu yerdeki eski askeri birlik, 2. Ordu'nun Malatya'ya naklinden önce o kışlayı kullanan İstihkam Alayı, Elazığ yolundaki Mühimmat Birliği, hatta şimdiki Meyvecilik Araştırma Enstitüsü binası, 12 Eylül döneminde gözaltına alınanların sorgusunun yapıldığı yerlerdi. Yusuf da, buralardaki oluşturulan tutukevleri, hücre ve sorgulama amaçlı olarak dönüştürülmüş işkencehanelerde dolaştırılmıştı.

Türlü işkencelerden geçtiği yaklaşık 90 günlük gözaltı sırasında, bir gün, tutulduğu odadan sorgucuları tarafından alınıp sorguya götürülür. Koridorda, sandalyede oturmakta ve bebeğini emzirmekte olan göğsü açık genç bir kadın vardır. Sorgu odasına alınmak için bekletilirken, yanındaki görevli, Yusuf'a eğilip kadını taciz etmesini isteyince, Yusuf’un cevabı, yaşayacağı işkencenin şiddetinin kat be kat artacağının bilincinde olarak, "Ananı getir..!"  ve kallavi bir küfür olur. Ve sonra, Yusuf için küçük kıyamet kopar. İşkenceye alınır ve saatlerin ardından neredeyse ölecek halde hücresine götürülür... Yusuf, işkencehanedeki kadının, o dönem firarda olan ve köyüne gelip gittiği bilinmesine rağmen bir türlü yakalanamayan Teslim Töre'nin 2. eşi olduğunu sonra öğrenir. Teslim Töre'nin yakalanabilmesi için, Akçadağ- Gölpınar köyünde oturan akrabaları yakınları sık sık gözaltına alınıp sorgulanmaktadır. Töre'nin eşi de yine bu gözaltılardan biri nedeniyle oradadır.

Yusuf, firariliğinin büyük bölümünü Suriye'de geçiren ve burada Suriye devleti ile kurduğu ilişkiler nedeniyle nüfuz sahibi olan Teslim Töre'nin, Malatya'da gözaltındaki eşine yönelik hakareti ve ülkücü bir tutuklunun buna karşı tepkisini, sonrasında ağır işkencelere maruz kalmasını daha sonra öğrenmiş. Yıllar önceki anlatımında, Teslim Töre'nin bu nedenle, Avrupa'ya kaçmak için gittikleri Suriye'de yakalanan Malatyalı iki ülkücüye yardımcı olduğunu, daha sonra bu ülkücülerden öğrendiğini söylemişti.

Teslim Töre'nin cenaze töreni ve türküyü "Sevdiğimi Evren almış.. O da bana ar geliyor" diye söylediğine ilişkin kızının anlatımı, Töre'nin eşinin, başında Kenan Evren'in bulunduğu generallerce yapılan darbede gözaltına alınmasını ve hakarete uğramasını hiç unutmadığını ortaya koyuyordu.

***

Yusuf, geçtiğimiz günlerde Malatya'daydı. Akraba ziyareti için gelmiş. Büroya çaya davet ettim, geldi. Sohbet muhabbet,  söz 12 Eylül dönemindeki tutukluluğuna ve Teslim Töre ile bağlanan olaya geldi. Kendine has üslubuyla sohbetini keyifle dinleten Yusuf'un bir anda yüzü değişti, gerildi, çoğu zaman yükselen sesiyle, adeta o günleri yaşarcasına anlattı:

"İstanbul’dan Malatya'ya getirildikten sonra değişik yerlerde tutulduk ve sürekli işkenceyle sorgulandık. Sağcıları solcu görevliler, solcuları sağcı görevlilerin sorguladığı söyleniyordu, orada. Askılara asıldık. Daha insaflı işkenceciler askıya insanları yara-bere olmasın diye bezle bağlarken, bizi kabloyla bağladılar, etlerimiz sıyrıldı. Vücudumuzun değişik yerlerine elektrik veriyorlar, yumurtalıklara ağırlık bağlıyorlardı. Öyle ağır işkenceydi ki, o dönem Malatya'da iki ülkücü arkadaşımız (Aydın Demirkol, Mehmet Kazgan) işkencede can vermişlerdi. Sorguya alınıp yapılanlara dayanamayan bir kişi, 'Yeter yapmayın, ne ifade yazdıysanız imzalayacağım. İtalya'daki o Aldo Moro'yu da ben öldürdüm. Onu da yazın.' demişti. (Aldo Moro, İtalya'nın eski başbakanı ve 1978'de Kızıl Tugaylar adlı örgüt tarafından kaçırıldıktan bir süre sonra öldürülmüş olarak bulunmuştu). Öyle bir ortamdı. Yine sorguya götürüldüğümüz bir sırada, koridorda sandalye üzerinde genç bir kadıncağız bebeğini emziriyordu. Yanımdaki görevli, 'Al sana komünist bir karı..Yumul!" diye ahlaksızca bir teklifte bulunup beni kadının üzerine doğru itince, görevliye küfrettim, anasını getirmesini söyledim. Sonra beni öldüresiye işkenceden geçirdiler. Başka ülkücü arkadaşlar da, o kadıncağıza karşı benzer şekilde kışkırtılmak istenmişler, hepsi de tepki göstermiş. Daha sonra genç kadının o sırada aranmakta olan Teslim Töre'nin eşi olduğunu öğrendim. Hatta bir akrabaları da bizimle birlikte gözaltındaydı, adı Abbas'tı, sanırım. Sonra orada yaşananları bu Abbas söylemiş yakınlarına galiba”.

İşkenceli sorgu ayları ve  birkaç aylık hapisliğin ardından hayatına devam etmiş olan Yusuf, o sıkıntılı günleri  yeniden yaşamaktaydı sanki.. Sonra devam etti:

“Darbenin ardından aranmakta olan, yurt dışına çıkarak, Suriye üzerinden Avrupa'ya geçmeyi planlayan ve bunu başaran iki ülkücü arkadaş seneler sonra anlatmıştı. Bu arkadaşlar, Türkiye'den Suriye'ye geçtikten sonra orada yakalanıyorlar. Teslim Töre de, orada nüfuzlu bir konuma gelmiş. Bunları bir yere götürüyorlar. Orada karşılaştıkları biri, 'Ben Teslim Töre' diyor, bunların dizlerinin bağı çözülüyor. Teslim Töre, bu arkadaşların Malatyalı ülkücü olduklarını ve niçin Suriye'de bulunduklarını öğreniyor. Eşine yapılmak istenenleri ve ülkücülerin cesur ve insani tepkisini, biz gözaltındayken bizimle olduğunu söylediğim Abbas'tan öğrenmiş sanıyorum. Bizim arkadaşlara sıcak davranıyor, hatta pasaport düzenletiyor, ceplerine de harçlıklarını koyarak, Avrupa'ya gitmelerini sağlıyor. Teslim Töre, karısıyla ilgili olaydaki duruşumuz nedeniyle bizimkilere böyle yaptı, diye değerlendirdik o karşılaşmayı".

Devrimci ile Ülkücü insanlık ortak paydasında birleşmiş, her iki tarafın sahip olduğu Malatyalılık kimliği de bu paydanın duygudaşlık temelinde güçlenmesini sağlamıştı.

malatyahaber.com

_____

Erkan Oğur'un sesinden Malatya türküsü "Pencereden kar geliyor"

[audio mp3="http://malatyahaber.com/wp-content/uploads/2019/12/Erkan-OĞUR-pencereden-kar-geliyor.mp3"][/audio]

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

15 yorum yapılmış

  • deniz (4 yıl önce)
    şimdi TV'ler de liboş HERBOKOLOG'lardan geçilmiyor.
    0
    0
    Yanıtla
  • DERVİŞ KAÇMAZ (4 yıl önce)
    Yazık oldu samimi fedakar kuşağa, sistem ülkesini karşılıksız seven gençleri birbirine kırdırdı, kenarda sinsi duran etliye sütlüye karışmayan kumpasçıları memleketin başına musallat ettiler. Netice ortada.
    0
    0
    Yanıtla
  • M AKİF (4 yıl önce)
    İnandığı davası uğrunda hayatını feda edenlere selam olsun. Ebedi saadeti kazanmak davasında hayatını feda edenlere binler selam olsun
    0
    0
    Yanıtla
  • Hacıcavcav (4 yıl önce)
    Şimdiki idoller hep para için.
    0
    0
    Yanıtla
  • Ahmet ASLAN (4 yıl önce)
    Soluksuzca okuduğum acı dolu, fakat insana çok şey öğreten,her ne şartta olursa olsun insan kalabilmeyi öğreten bir hikâyeydi. Gerçek bir hikâye yanı!!
    0
    0
    Yanıtla
  • Mehmet (4 yıl önce)
    O dönemin ülkücüleri ve devrimcileri vatan için canını vermeye hazır,önce vatan diyen mert,dürüst,idealist,kültürlü adam gibi adam anadolu evlatları idi. 12 Eylül darbesine zemin hazırlamak için binlerce Ülkücü ve devrimci gençler şehit edildi. Aynı silahla önce devrimci kahvehaneler,dernekler tarandı gençler katledildi ,birkaç gün sonra ülkücü kahvahaneler,dernekler tarandı gençler katledildi.Aynı yöntemle mezhep kavgaları körüklendi.Sonunda 12 EYLÜL DARBESi yapıldı. Bir gün devrimci,bir gün ülkücü gençler suçsuz yere idam edildi.18 yaşına gelmmemiş suçsuz gençler idam sehpasına çıkarıldı.Türkiyenin geleceği karartıldı ve ÜLKEMİZ 50 YIL geriye gitti.SİYONİST GÜÇLER emellerine uluştılar. O denemin Ülkücü ve Devrimci şehitlerini rahmetle ve minnetle anıyorum.Allah Rahmet eylesin,mekanları cennet olsun. 12 Eylül İşkence Odalarında Ülkücü gençlerin Devrimci Teslim Törenin Eşine karşı Malatyalıya yakışır davranışlarını yürekten kutluyorum.Ayrıca Teslim Törenin Suriyede Malatyalı Ülkücü gençleri kollamasınıda yürekten kutluyorum.Gerçek Malatyalılık budur.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Teslim Töre gibi mert bir akrabaya sahibim. Ülkücülükte solculukta halk içinse başım gözüm üstüne.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Kılıçarslan (4 yıl önce)
    Hep söyleyip yazıyorum, NE MUTLU MALATYALIYIM DİYENE.....
    0
    0
    Yanıtla
  • Gerçek Olay (4 yıl önce)
    Darbe sonrası Malatyalı sağcılar ve solcular toplanır,otobüse bindirilir ve elazığ askeri ceza evine doğru yola çıkılır.Ceza evi sağcıların elindedir.Otobüsten inen mahkumlara ast subay ''sağcılar sağa doğru solcular sola doğru dizilsin '' der.Solculardan biri Arguvanlıdır ve çok uzun boyludur.Kısacık astsubay bizim Arguvanlıya tekme tokat dalar.Zavallı adam merdüvenlerden düşerek ağır yaralanır.İşler artık değişmiştir.Otobüsten inene kadar birbirinin can düşmanı olan mahkumların hepsinin aklına Malatyalı oldukları gelir ve ilk başta ülkücü mahkumlar duruma tepki gösterir.Olay büyüyünce askerler silahlarını mahkumların üzerine tutarlar.Daha sonra tek kişilik hücrelere alınırlar.Diziliş aynı tabi sağcılar sağda solcular solda.Ceza evi sağcıların elinde olduğu için sağcılara 1 tam ekmek solculara çeyrek ekmek verilir.Bu durumu kabul etmeyen rahmetli eniştem Cengiz Selçuk (MHP il-ilçe başkanı) ülkücülere '' herkes ekmeğini ikiye bölerek karşı hücredeki solculara atsın '' der.İşkencelere ortak direnilir artık.Daha sonra mahkumlar Erzincan ceza evine gönderilir.Orası da solcuların elindedir.Bu defa da solcular sağcılara yardımcı olurlar.İnsan olmak , Malatyalı olmak böyle bir şey.Bu hikaye sonuna kadar gerçektir.Okuduysanız birbirine düşman olan insanlara bu hikayeyi anlatın ve insanları birbirine düşman etmeye çalışanların ne kadar kötü insan olduklarını anlamaya çalışın.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Akçadağ (4 yıl önce)
    Toprağım mekanın cennet olsun
    0
    0
    Yanıtla
  • Hasan (4 yıl önce)
    Herşey bozuldu.O yıllarda zengini de fakiride inandıkları dava için hayatlarını ortaya koydular.Şimdi ki dava,menfaat davası.
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Turgut (4 yıl önce)
    Davasi ne olursa olsun, Allaha hakiki manada kulluk vazifesini yapmayan ve onun istedigi sekilde yasamayan gaflettedir.. Bu dunyada Allahin rizasini kazanmak icin hayirli amellerde bulunanlar, mukafatini Allahin rahmeti ve merhametiyle insaallah obur tarafta alacaklar... Ordaki yerler sabittir, cennetteki yerler bellidir. O yerler bu dunyada kazanilir.. Cunku ahirette ibadette yok, amel de yok, calismakta yok... Kul hakki yiyenlerin, insanlari hor ve hakir gorenlerin, devletin malini calan hirsizlarin, aldigi ucretin hakkini vermeyenlerin, insanlara karsi sorumlulugunu yerine getirmeyenlerin vay haline...
    %50
    %50
    Yanıtla
  • Arif yurtsever (4 yıl önce)
    Cumhuriyeti kuran yurtseverlere Atanın ölümüyle emperyal güçlerle içerdeki komprador sermaye ve feodal yapı isbirligine girerek ülkeyi Natoya yani emperyalistlere teslim ettiler film o zaman koptu.Atatürkün amacı egitimli bir toplum,zengin bir ülke yaratmaktı bunu daha sonra islam ülkelerine yayıp sömürgecilige son vermekti bu yüzden köy enstitülerini kurmustu fakat yarım kaldı devam etseydi zengin demokratik bir ülke olacakdı yukarda yaşanan olayların hicbiri olmayacak hiç bir vatan evladı sürgün olup ülkesinden nefret etmeyecekti.
    0
    0
    Yanıtla
  • Selahattin Korkmaz (4 yıl önce)
    12 Eylül’ü yaşayan ülkücülerde devrimcilerde yiğit ve idealist insanlardı.Ama yanlış ama doğru inandıkları davalarının ardından ölüme kurşunlara yürüdüler,cezaevlerinde işkencelerden geçtiler,ama davalarını satmadılar satılmadılar.Şimdiki çakma sözde dava adamları gibi üç kuruşluk dünya menfaatine tamah edip davalarından vazgeçmediler.Ülkücü veya devrimci selam olsun onlara..
    %100
    %0
    Yanıtla
  • Alperen (4 yıl önce)
    İşte gerçek Malatyalılık bu Devrimciside Ülkücusude delikanlıdır. Şimdiki sözde çakma degillerdi. Tek amaçları bağımsız Türkiyedir. Şimdikiler gibi para için ne davasını nede vatanını sattı davasını satanlar zengin iş adamı oldu şimdi hergün padişahım çok yaşa diye salınıp geziyorlar..
    %100
    %0
    Yanıtla

İsmet Yalvaç yazıları