SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'AKP İle Gelen APS İle Gider!'

A- A+ PAYLAŞ

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal, Malatya'da kalabalık bir partili topluluğuna hitabetti.

CHP'nin saat 14.00 olarak açıklanan miting saatinden önce kalabalıklar meydanı doldururken, parti meclisi üyesi Faruk Demir play-back eşliğinde söylediği şarkı ve türkülerle insanları coşturdu.

Özel uçakla Malatya'ya gelen Baykal, saat 14.15'de meydana vardı. Miting alanındaki platforma çıkan Baykal'a, il başkanı Celal Berktaş, Malatyaspor kaşkolu taktı ve tepside kayısı kokteyli verdi.

Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş, Genel Sayman Mustafa Özyürek, Genel Sekreter Yardımcıları Mehmet Ali Özpolat, Mesut Değer'in yanı sıra bir süre önce genel sekreter yardımcılığından istifa eden İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen de Baykal'la birlikte Malatya'ya geldiler.

CHP Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu, Belediye Başkan Adayı Ömer Şarapnal ve İl Başkanı Celal Berktaş'ın platformda eşlik ettiği Baykal, saat 14.17'de başladığı konuşmasını 15.34'te tamamladı.

Baykal, şunları söyledi:

"Buraya bizzat gelmiş olduğunuz için hepinize yürekten teşekkür ediyorum.

Her ile gidince içimde değişik duygular kabarır. Ama Malatya’nın bir başka heyecanı, tadı var. Ne zaman Malatya’ya gelsem, kendimi sanki memleketinden gurbete gitmiş de baba ocağına dönmüş bir insanın ruh hali içinde hissederim. Malatya’ya bakarım, bu Malatya bizim Malatya, bu o Malatya, büyük Malatya derim. Bu heyecanı bu coşkuyu bu gelişimde de hissettim hepinize teşekkürler. Malatya’ya sahip çıkın, bir ve beraber olun, kendinizi Malatya’da, Türkiye’de, dünyada hissettirin. Malatya’nın bayrağını hep beraber dalgalandıralım.

Çalışıyorsunuz çabalıyorsunuz, karşılığında aldığınız, sizin ve ailenizin harcamasını karşılamıyor mu? Gidişat iyi değil mi? Sıkıntı var mı? Bakıyorum, ilçelerden gelmiş çiftçileri, esnafı, gençleri görüyorum. İşçi kardeşlerimi görüyorum. Emeklileri görüyorum. Ev kadınlarını görüyorum. Nedir, hepinizin durumu mu iyi değil? Hepinizin mi şikayeti var? Yani emeklinin de, esnafın da şikayeti var? Kayısı üretüicisinin de mi şikayeti var. Siz dünyada bir tanesiniz bir tane. Malatya’da kayısı yetiştiren kardeşlerimizin de mi şikayeti var?. Bir zamanlar Malatya’da çok güzel tütün üretilirdi, bitti mi o iş? Şeker Pancarı ne durumda? Ama fabrika henüz özelleşmedi. Sümer, Tekel gitti, Şeker gitti gidiyor değil mi? Sümerbank gitti, buradaki çalışanlar, Sümerbank’ın kapanmasından mutlu oldular mı? Onlara mal satan tüccar esnaf memnun oldu mu Malatya’da? O fabrikanın kapanması Malatya’nın hayrına, kalkınmasına mı oldu? Tekel kapandı. Ne oldu peki? Kapanınca iyi oldu mu? Tütün üreticisi köylü çiftçi bundan kazançlı çıktı mı? Orada çalışan işçiler kazançlı çıktı mı? Şimdi Şeker Fabrikası.. Bir zamanlar 2 bin kişi çalışıyordu, şimdi 700’e mi indi?

Bu gidiş iyi gidiş değildir. Ne yazık ki bütün Türkiye için aynı tablo var. Malatya’da ne yaşıyorsanız, Türkiye’de biraz fazla biraz eksik aynı sıkıntılar var.

Malatyalı nitelikli insandır. İşçi olarak niteliklidir, yatırımcı olarak, girişimci olarak nitelikçidir. Esnafı da ticaret adamı da başarılıdır. Dünyaya kendini kabul ettirmiştir. Yıllardan beri bu topraklarda sizler, sizlerin ataları, atalarınızın ataları büyük medeniyetler yaratmış. Tarih daima Malatya’nın adını etmiş. Şimdi bu dönemde Malatyalının boynu bükük, mahsun, şikayetçi. Bunun ülke yönetimiyle ilgisini hepinizin görmesi lazım.

Bakın bir süredir Malatya’nın hükümetten bekledikleri var. Malatya diyor ki, benim topraklarımı sula diyor. Allah Malatya’ya su vermiş. Suyunuz var. Ama o suyu çiftçinin tarıma destek olacak hale getirmek lazım. Çiftçi baraj yapamıyor. Devletten beklediği bu. 7 yıldan beri Bozçtepe Barajı’na destek verilmedi. Kapıkaya’ya, Derme-Çerkezyazısı’na, Yoncalı’ya, ödenek verilmedi. Sen çiftçiyi görmezsen, onun yatırımını yapmazsan, onun sorununa yardımcı olabilir misin? Su petrol gibi kıymetli. Ama o suyu çiftçinin kazancına dönüştürecek iktidar inşaatına ihtiyaç var. 15 yıldır bu iş sürümcemede, son 7 yılda tamamen kendi kaderine terkedilmiş bir durum içinde. Malatya tarihi önemli, kültürü önemli, insanı, coğrafi konumu önemli. Doğu Anadolu’nun kilidi Malatya. Malatya’yı kaldırmak lazım. Nüfusu daha az olan yerleri büyükşehir belediyesi yapıyorsun. 16 tane büyük şehir belediyesi var, insafın yok mu, nüfusu daha az olan yerlere veriyorsun, Malatya’ya niye vermiyorsun? Malatya’dan az yerlere 160 trilyon veriyorsun, Malatya’ya 60 trilyon. Her yıl 100 trilyonluk yatırım imkanı Malatya’dan alınıyor. Malatya sevgisi lafla, palavrayla olmaz. Seviyorsan Büyükşehir yaparsın gösterirsin.

Malatya’da geçenlerde bu hükümetin çıkardığı kanunla 20 belediyelik kapandı. CHP olarak uğraştık gerekli mücadeleyi verdik. Ve Allah’a şükür yüzümüzün akıyla kararı aldırdık, o belediyelerin seçime girme hakkını kazandırdık. Onların içinde bir Konak gerekli müracaatı yapamadığı için, belediyeliği kaybetti. Bunun da üzüntüsü içindeyiz. Burada ilan ediyorum. Bir CHP iktidarında Konak’ın belediye hakkını da vereceğiz.

Siz ekonomik durum iyi değil diyorsunuz. Alacak borç birbirini tutmuyor diyorsunuz. Gelir gider dengede değil diyorsunuz. Ekonomik kalkınma diyorlardı. Kalkınma buralara gelmedi mi? Türkiye ekonomisi hızla kalkındı, refah ülkesi oldu diyorlardı. Buraya gelmedi mi? Bu iş nasıl oluyor. Türkiye kalkınıyor, büyüyor, zenginleşiyor, ama Malatya zenginleşmiyor! İşsizlik en büyük sorun. Her ailede birisi iş bulabilse çalışsa durum biraz toparlanacak ama o da yok. Buraya nasıl geldik? O zenginlik hikayeleri var ya, onları anlata anlata Türkiye’yi buraya getirdiler. Başbakan diyor ki ihracatı patlattık, müthiş arttı diyor. İhracatın artışından bahsediyor da ithalatın artışından, dış açıktan bahsetmiyor. İhracat arttı bunların döneminde 3.2 kat arttı, doğrudur. Ama buna karşılık dış ticaret açığı 11 kat arttı. Yani delik büyüdü delik. Önemli olan delik. Eskiden de küçük bir delik vardı, idare ediyorduk. Şimdi o 11 kat büyüdü.

Sadece dış ticaret açığı değil, turizmi, işçi geliri, devletin kazancı, harcaması var. Bunların sonunda ortaya çıkan cari açık dedikleri bir açık var. Bunlar geldiği zaman 500 küsür milyon dolardı, 2008 yılında bu açık 69 kat artarak, 41.4 milyar dolara çıktı. Şimdi bu işsizlik, sıkıntı nereden kaynaklanıyor, onu hatırlatmaya çalışıyorum. Bol bulamaç yaşandı, har vurulup harman savruldu, onu anlatmaya çalışıyorum. Şimdi çektiğimiz sıkıntı bundandır.

AKP döneminde Cumhuriyet tarihinde ilk kez 7 kez devlet cari açık verdi. 7 kez üst üste..Açığın kapandığı 1 yıl bile yaşanamaz oldu. Sürekli hale geldi. AKP iktidarında 6 yılda verilmiş olan açık 155 milyar dolardır. Bu cari açık cumhuriyet döneminde 79 yılda verilen 42.8 milyar dolar açığın 3.6 katıdır. Şimdi ne oldu? Para geldi, gitti Nereye, yolsuzulğa, ithalata gitti. Dışardan zenginlik havası verdiler, asıl sorunu çözmediler. Asıl sorun baraj, sulama projesi, fabrika yapmak, iş açmaktır. Ekonomik alt yapıyı yükseltmektir. Bunu yaptılar mı, hayır. Bunlar fabrika açan politika mı uyguladılar. Bunlar fabrika satan politika uğradılar. Elde avuçta ne varsa sattılar. Malatya’da Tekel, Sümer, Türkiye’de TÜPRAŞ'ı, Petkim'i sattılar. Onu yapanlara teşekkür edip, sizin emeğinizle yapıldı demeyi değil, her türlü suçlamayı reva gördüler.

Fabrika yapmaz, fabrika satarsan buraya gelirsin işte. Eldekini avuçtakini de ona buna peşkeş çektiler. Sonunda Türkiye şimdi dünyada iklim değişince, sıkıntı artınca, ekonomik bunalım gelince, soğuklar bastırınca, daha zemheri geldi mi gelmedi mi belli değil ama karakışa doğru giriyoruz, sapır sapır dökülmeye başladı. 2008 Kasım itibarıyla söylüyorum, 1 yılda 445 bin kişi işini kaybetti. Aralık, Ocak, Şubat’ı söylemiyorum. Bu 2 milyonun üzerinde insanın yaşadığı eve ekmek giremez hale gelindi demektir. Elindeki kaynağı zamanında doğru yere yatırmayıp ona buna caka yapacağım diye fiyaka atarsan, bu hale gelir. Haciz edilen malları koyacak yer bulunamaz. Türkiye’deki 10 makinden 4’ü çalışmıyor. 10 makine için yatırım yapılmış, borç alınmış, kredi alınmış, döviz getirilmiş, proje yaptırılmış, fabrika açılmış. Çalışacak üretecek zenginlik yaratacak, ama 4 tanesi çalışamıyor.

Önümüzdeki dönemde ne olur bilemiyorum. Şu anda işsiz sayısı en çok artan ikinci ülke Türkiye. Birincisi İzlanda, hani iflas etti, satışa çıkarıldı. Başbakan bu manzara karşısında ne yapıyor? Hamdolsun kriz bize dokunmadı diyor. Kriz dokunmamış! Kriz teğet geçti diyor. Valla kriz teğet geçti mi geçmedi mi, git çiftçiye sor. O kriz çiftçinin böğrüne saplandı. Neyi teğet geçecek? Türkiye’de sanayinin çarkları durdu. Ekonomik tıkandı. İşsizlik patladı. Başbakan meydan meydan nutuk atmakla meşgul. Onu bunu suçlamakla meşgul. Onu bunu suçlayacağına gel meydana işsizliğin, yoksullaşmanın hesabını ver.

Olmadık tartışmaların içinde başbakan. Çok yanlış işler yapıyor. Ve ülkeyi tamamen, ekonomiyi tamamen sahipsiz bir duruma bırakmış gözüküyor. Türkiye büyük borç yaptı. Bakın bunlar işbaşına geldiğinde 220 milyar dolardı ülkenin 80 yıllık cumhuriyetin borcu. İçinde Atatürk, İnönü, Bayar, Menderes, Demirel, Özal ve sonraki başbakanlar dönemi var. Hepsinin ortak borcu 220 milyar dolar, kaç yılda 80’den fazla yılda. Bunlar geldi, 7 yılda Türkiye’nin borcunu, zenginleştik dediler, 220’yi 200’e, 150’ye indir. Ne oldu, 250-300 mü, hayır. 500 oldu 500 milyar dolar. 220 milyar dolar borcu 500 milyara çıkardın. Elde avuçta ne varsa sattın savdın. Ondan sonra ben zenginleştirdim dedin. Zenginlikten ne kaldı, kimde ne kaldı? Elimizde işsizlik kaldı işsizlik.. Yoksulluk, tamamlanmamış yatırımlar kaldı.

Gelirken baktım, Beylerderesi’nin üzerindeki viyadük öyle duruyor. Ne oldu şimdi o? Oraya bağladığın para, öyle duruyor. O duruyor, barajlar duruyor, sulama projeleri duruyor. Burası pancarın, tütünün en güzel yetiştiği yerlerden biri. Kayısının dünyadaki merkezlerinden biri. Türkiye’deki kayısının yarısı Malatya’dan çıkıyor. 200 milyon dolar, 50 bin aile, 250 bin kişi. Bunlara sahip çıkmazsan. Ne oldu Kayısıbirliği kapattın. Kayısıya sen sahip çıkmazsan ne olacak? Öncülük yapmazsan, sulama projelerini tamamla bari. Ee ne yapalım, bizim vaziyetimiz bu. Bunların inşallah hesabını hep beraber göreceğiz.

2002 seçimlerine girerken bunlar pancarda ve tütünde kotayı kaldıracağız demediler mi? Kalktı mı? Söyleniyor, tersi yapılıyor. Şimdi bu olayları hep beraber yaşadık, gerekli dersleri inşallah hepimiz aldık, inşallah gereğini de yapacağız. Seçimlerden önce yeşil kart dağıttılar, 2007 seçiminden sonra 100 bin yeşil kart iptal edildi. Bu sefer bunların gereğini yapacak mıyız, sevgili Malatyalılar?

Bakın Şanlıurfa’da milletvekilleri biz ceketi koysak seçtiririz demişler. Eskiden başka bir şey koyarız diyorlardı. Malatya’da da ceketi koyup seçtirecekler mi? Göreceğiz. Ben size gerçekleri söylüyorum. Benim görevim gerçekleri ifade etmek. Sadece görevli olan ben değilim ki. Siz de görevlisiniz. Göreviniz de doğruyu tutup kaldırmak. Siz bunu yaparsanız Türkiye’nin önü böyle açılır. El ele birlikte böyle açarız.

Şimdi bunlar artık halka hizmet, halkın kalbine girme, rızasını alma noktasının ötesine taşıdılar. Şimdi bunlar halkı baskı altına almaya, zorlamaya, tehdit etmeye, halka şantaj yapmaya başladılar. Yani bu noktaya iktidarlar, yenilmeye yöneldikleri zaman gelir. İşler sıkıntıya girince, eskiden halkın ağzının içine bakanlar, şimdi halka tehdit söylemeye, pazarlık yapmaya, baskı yapmaya bakarlar. Yakışıyor mu sana şimdi başbakan, bakan olarak millete afra tafra yapmak, tehdit etmek yakışır mı? Neymiş adayıma oy vermezsen ben sana gösteririm. Şimdi bunun bir derse ihtiyacı yok mu? Bu her şeyi bir yana bırak, bir demokrasi görevi değil mi? Bu görevi ihmal etmeye gelmez. Şimdi çıktı öyle diyor. Ya böyle yapıyor, ya da al sana seçim öncesi buzdolabı, çamaşır makinesi, kanepe diyor. Koltuk dağıtıyor, uzatma al kanepeni ver oyunu!.. Şu Tunceli’de olanlara ne diyorsunuz? Demokraside böyle bir şey var mı? Sen o buzdolabını, çamaşır makinesini Ülker bayiliğinden kazandığın parayla mı karşılıyorsun. Nerden geliyor değirmenin suyu. O milletin, halkın parası değil mi? Halkın parasıyla onun oyunu almaya çalışacaksın. Tarlanın taşıyla, tarlanın kuşunu vurmaya çalışacaksın. Valiye diyor ki, bunları dağıt. Vali de dağıtıyor. YSK olmaz böyle bir şey diyor, ama dediğiyle kalıyor. Beni kimse ırgalamaz diyor başbakan.

Demokraside kimse kimseye güvenmemelidir. Sadece hukuka, haklılığa, adalete, vicdana güveneceğiz. Kimse kimseye güvenmesin. Arkamda başbakan, bakan var.. Senin o başbakanın, bakanların gün olur onlar da ayakta kalamazlar. Onlar gider, hesabını sen verirsin. Herkes hesabını iyi yapsın. Buradan ilgili tüm görevlilere, valilere, yöneticilere, devlet sorumlusu herkese söylüyorum. AKP ile gelen APS ile gider. AKP ile gelirsin, Acele Posta Servisi ile gidersin. Bu dünya kimseye baki değil, Sultan Süleyman’a baki olmamış, sen de gelir geçersin. Herkesin kulağına küpe olsun. Kimse kanundan, hukuktan şaşmasın. Gün gelir hesap verilir. Kimsenin yanına bunlar kalmaz.

Türkiye’de ekonomik sıkıntılar var. Altında borçlar, har vurup harman savurmalar, çiftçiyi, emeklimi, işçiyi unutma var. Bunu da herkes beraber görmeye başladı. İnşallah gereğini hep beraber yapacağız. Ama Türkiye’de sıkıntı sadece bu değil. Yolsuzluk da var. Biliyorsunuz değil mi? Size de ulaştı değil mi? Her ülkede yolsuzluk olabilir. Ama Türkiye’&deki yolsuzluk her ülkedeki gibi değil. Kişisel değil, ahlakı, sütü bozuk insanın işi değil. Türkiye’de yolsuzluk, teşkilatlı, örgütlenmiş, dernekleşmiş, şirketleşmiş yolsuzluk. Mevzuatla birlikte, iktidarın himayesinde yapılan bir yolsuzluk. Dünyanın her yerinde iktidar yolsuzlukla mücadele eder. Türkiye’de bir iktidar var. Belli bir yolsuzluk gördü mü hemen himayesine alıyor. Deniz Feneri diye bir olay var. Adam Almanya’da dernek kurmuş, fitre zekat toplamış, yardım edeceğim diye. Kurye marifetiyle buraya taşımış, şirket kurdurmuş, televizyon kanalı kurdurmuş, AKP’ye Tayip Erdoğan’a methiyeler düzüyor. Almanya ne oluyor kardeşim deyince, olaya el koyuyor. Bunları tutuyor, yargılıyor, mahkum ediyor, cezaevine koyuyor. Bize de yazı yazıyor. Ben bunları yargıladım ama arkasında bunlar bunlar var, sen de onları tut yargıla diyor. Onlar beraber çalışıyor. Onlar Türkiye’de nerede, en mutena yerlerde görev yapıyorlar. Bu insanı tanıyor musun başbakan diye sorduk, önce tanımıyorum dedi. Sonra anlaşıldı ki, çocukları bacanaktır. Ya dosya orada, onlar yargılamış siz de yargılayın diyoruz. Biz yazı yazdık, dosya gelsin yargılarız. Almanya göndermezse yargılamayacak mısın? Yolsuzluğu yapan bizim vatandaşlar, mağduru bizim vatandaşlar. İçinde bol Malatyalı da var. Taşıyan bizim vatandaşlar, televizyon buranın televizyon kanalı.

Senin polisin, savcın, hakimin, mahkemen, kanunun, adaletin yok mu senin? Aynen yaşananlar bunlardır. Oradan dosya gelecekmiş de, bunlar öyle takip edecekmiş. Dosya 5 ay oldu gelmedi. CHP olarak gittik, aldık getirdik işte dosya dedik. Eğer kaplumbağanın sırtına koysalar çoktan gelirdi. Başbakan diyor ki, her kırtasiyecide bol bol dosya var diyor. Almış eline kırmızı kaplı bir dosya diyor. Her kırtasiyecide dosya var da, dünyada savcılığın hakkında suç duyurusu olan başka başbakan dosyası yok. O Türkiye’de var. Başbakanın dosyasında en ağır suçlara dayalı savcılık fezlekeleri var. Yani Türkiye’de ya da dünyada, bir başka ülkede böyle bir duruma tanık olmak mümkün değildir. Cürüm işlemek için teşkilat kurmak, zimmet..

Şimdi bunları biz söylüyoruz, başbakan da bizim aleyhimize söyleme ihtiyacı hissediyor. Artık yıllar öncesine gidiyor, yok İsmet Paşa döneminde böyleymiş. Nüfus cüzdanın en arkasında karne varmış, ekmek dağıtılırmış. 80 yıl öncesinin sıkıntılarından medet umarak siyaset yapmaya çalışıyor. Sen bırak 80 yılı Tayip Bey, günümüze gel günümüze. Senin o suçladığın insan İsmet Paşa, dünyada bir fazilet abidesi olarak yeralmıştır. Bu memleketi o güç günlerde ayakta tutan, devletin kuruşunun peşine düşen, bir memlekette namuslular en az namussuzlar kadar cesur olmalıdır diyen o İsmet Paşadır.

O başbakan bunları konuşuyor, biz bunları konuşuyoruz. Ben onun arkasından konuşmak istemiyorum o da benim hakımda konuşmasın. Televizyona çıkalım. Eşit sürede o benim hakkımda ne diysa millet dinlesin, ben onun hakkında ne söylüyorsam millet dinlesin. Ne kaçıyorsun? Demokrasilerde doğru olan bu değil mi? Amerika’da, Fransa’da öyle yapmadılar mı? Biz de 2002’de öyle yapmadık mı? 5 yıl geçti, vazgeçiyorum diyor. Ne vazgeçiyorsun. Gel benim sorularıma cevap ver. Milletin aklına fikrine, sağduyusuna güven. Millet millet diyorsun, önünde doğruları konuşmaktan niye kaçıyorsun. Bunu teklif ediyoruz, olmuyoruz. O zaman başka bir teklif yapıyorum. Diyorum ki, bak sen bağırıp çağırıyorsun. Lafla, bağırmakla olmaz. Teklifim şu diyorum. Gel meclisteki herkesin değil, sadece iki kişinin, ben Deniz Baykal’ın, sen Recep Tayip Erdoğan’ın dokunulmazlığını kaldıralım, neymiş gerçek ortaya çıksın. Hadi hodri meydan. Gel ya dokunulmazlıklarımızı kaldıralım, ya da televizyonda çıkalım karşılıklı konuşalım. Hayır dokunulmazlığı kaldırmayız, televizyona çıkmayız. E ne yaparız. Meydana gideriz, kendi topladığımız insanlara sana da hakaret ederim, tarihe de hakaret ederim, İnönü’ye de hakaret ederim alır götürürüm. Böyle siyaset olur mu? Başbakana diyorum ki, sen çıkmaktan kaçınıyorsun. Çünkü biliyorsun kiş, ben tutarsam senin yolsuzluklarını anlatırım. Başlarız Deniz Fenerinden, çocukların dükkanından gemiciklere kadar anlatırım diye korkuyorsun.

Gel sana bir kıyak daha yapayım. Diyorum ki gel televizyona çıkalım, ne senin oğlanların gemilerinden, ne dükkanlarından sözedeceğim, ne Tüpraş’ın yüzde 15’inin Ofer’e satışından, ne Telekom’un satışındaki karanlık yollardan, Deniz Feneri’nden bahsetmeyeceğim. Gel milletin derdini, çiftçinin, işsizin derdini konuşalım. Ekonominin nereye gittiğini konuşalım. Daha ne yapayım. Millet işsizlikten kırılıyor. Onun ve bizim görevimiz çare bulmak. Geçenlerde çare söyle dedi, 7 tane çare söyledim. Kızdı hakaret etmeye başladı. Tabi ağzının payını hemen verdim. Şimdi biz o konuyu bıraktık, bana işsizliğin çaresini soruyor. Ya sen çare soruyorsun, söylüyoruz dinlemiyorsun. Hakaret ediyorsun. Yolsuzluğun çaresini de sorsana, onu söyleyeyim. Yolsuzluğun çaresi ne? Bunun arkasında 3’lü sacayağı var. Kumpasın bir ayağında haramzade işadamı, bir ayağında bürokrat, bir ayağında da sahtekar siyasetçi var. Bunu bozmanın yolu o siyasetçinin dokunulmazlığını kaldırmaktır. Onu kaldırdın mı öbürlerini de himaye etmekten vazgeçer. Bunun çaresi budur. Diyor ki, temiz eller operasyonu yapıyorum, mafyaya mücadele ediyorum. Sen temiz eller operasyonu yapıyorsan, önce kendi ellerini temizle. Başbakan çetelerle filan değil, kendi muhalifleriyle uğraşıyor. Onların peşine düşüyor. Derdi, kendisine olan muhalefeti susturmaktır. İnşallah bu da ortaya çıkacaktır. Bir şehre gidince otobüsle, kapıdan oyuncak dağıtıyor. Sen çocuklara oyuncak dağıtmayı bırak da, babalarına iş ver iş. Türkiye’de insanlar iş istiyor.

Türkiye’de 3 tane önceliğimiz var. Birinci önceliğimiz insan. Önce devlet, aşiret, etnik kimlik, tarikat-cemaat değil, önce insan. İki, insanın ihtiyacı da var. Önce iş iş.. İşi olmayan insan mağdur, boynu bükük, anayasadaki hakları kullanamaz, özgür sayılamaz. Önce iş. Ve önce ahlak. Yani insan, iş ve ahlak. Hepsi beraber. Ahlak dediğin işte bu dokunulmazlık, yolsuzluk, Deniz Feneri, Ofer’e satılan Tüpraş, pırlantadan alınmayan KVD, çocuk çocuğa açtığınız dükkan.

Başbakan dün demiş ki, Şanlıurfa’ya Baykal geldi mi? Kalabalık da gelmedi demiş. Halbuki gittim. Bir süre önce oradaydım. O zaman eskort vereyim de gelsin. Başbakan şunu bilsin, ben eskort kullanmam, sadece bugün değil 30 yıldan beri kullanmam. Benim eskorta ihtiyacım yok. Ben yanımda koruma ordusuyla uğraşmıyorum. Güvenlik güçlerini seferber ederek, damlara keskin nişancıları yerleştirerek, devlet teşkilatını arkama alarak dolaşmıyorum. Ben tek başıma milletimi arkama alıp dolaşıyorum. Başbakan bir gün gelsin halk pazarına korumasız, jandarmasız, polissiz bir giriverelim.

Eskiden hafiye teşkilatı vardı. Mutlakiyet döneminde padişah kendine bağlı bir hafiye teşkilatı kurardı. Kim kime nerede ne söylemiş, ihbar gelirdi. Bu kese kese.. O zaman korkan zorbalar, diktatörler, halkın hissiyatını hafiye teşkilatıyla izlemeye çalışıyorlardı. Artık günümüzde bu teknoloji ile oluyor. Hafiye teşkilatının yerini telefon dinleme aldı. Bir teşkilat kuruldu. Başına başbakan şahsen, kendisi, başka devlet yetkilisi, cumhurbaşkanı ile birlikte değil, tek başına uygun gördüğünü tayin ediyor. Orayı uygun gördüğüne denetleniyor. Orası da uygun gördüğünü servis ediyor. Böyle bir teşkilat var Türkiye’de. Bir bakıyorsunuz internette, gazetelerde filan filan yerde şunu söylemiş. Mahkeme kararı mı var, nasıl dinlemiş? Bunlar yapılıyor. Bunlar demokrasiye, insan haklarına yakışan, doğru işler değil. İnsanların özgürlüğüne saygı duyacaksın. O insanlar seni beğenmeyebilir, hatta açar telefonu senin hakkında bir yakınına küfredebilir. Bırak etsin canım. Bu kadar telaşlı, vehimli olma. Bırak insanlar içinden geldiği gibi düşünsün, konuşsun, ortaya koysun. Bunları baskı altına almaya kalkarsan olmaz. Yakışık almaz. Böyle kaygılı bir vehim, uygulama içinde. Bunu da büyük üzüntüyle görüyorum. Başbakan bundan vazgeçmeli, rahatlamalıdır. Bir yolu da gidici olduğunu kabul etmesi, milletin getirdiği gibi götüreceğine de saygı göstermesidir. İnşallah bu demokrasi dersini de milletimiz en güzel şekilde milletimiz, önümüzdeki yerel seçimde hak edene verecektir.

Malatya’mızın bir atılıma ihtiyacı var. Bu seçim anlaşılıyor ki, yerel seçim olarak kalmayacak. Bu seçim ülkenin gidişatı ile ilgili bir işaret verir. Eğer millet memnun olmadığını ortaya koyarsa, bundan sonraki gelişmeler ona göre şekillenecek. Hepinizin bu iktidara bu konuda uyarı yapmanıza, ders vermenize ihtiyaç var. Şu andaki ihtiyaç bu. Bu milli bir ihtiyaç. Bu kadar boş bırakmayın. Bunların aldığı desteği taşıyamadıkları ortada. Onları şımarttığı ortada. O destekle bunların daha çok yanlış yaptığı ortada. Birilerinin bunlarının eteğini çekmeye ihtiyacı var. Kim bu çekecek? Halk, millet, Malatyalı.

Bu seçimin önemi budur. İnşallah öyle olacaktır. Bu böyle olursa, herkes artık millete saygı göstermenin önemini anlar. 2007’de yüzde 47 aldılar. Dün görüyorsunuz, arabada gidiyor kendini vuruyor, soyunmuş kendini ortaya atmış, aile faciaları.. Bir yandan tablo, bir taraftan yüzde 47 oy almış bir iktidar. En büyük millet diyoruz. Peki milletin en büyük milletliğini göstermesi, otur yerine demesi gerekmiyor mu? Şimdi milletin sesine ihtiyaç yok mu? Gerekeni yapın sevgili Malatyalılar. Size güveniyorum. Türkiye’nin her yerinde vatandaş ayakta. Bunu gördüğüm için söylüyorum. Herkes bu seçimi bu iktidara bir ders vermek için fırsat olarak değerlendirecektir. Bunu Malatya’da da en güzel şekilde yapacağınıza inanıyorum.

Bu kadar büyük destek verdiniz, karşılığını aldınız mı? Sulama projesine destek mi verildi? Kayısıya destek mi oldu? Tekel’i, mensucat fabrikası elinden alınmış, çiftçisi perişan, genci işsiz. Ayağa kalk Malatya, yakışmıyor sana. Ayağa kalk.

Bu olayları bağırıp çağırmakla kapatamazsınız. Bakın Gazze’de utanç verici manzaralar yaşandı, İsrail katliam yaptı. Acıdır, utanç vericidir. Hepimiz büyük üzüntü içindeyiz. Orada öldürülen insanlar karşılığında bütün Türkiye olarak ayağa kalktık. Sayın başbakan da bu facia karşısındaki hissiyatımızı dile getirdi, eksik olmasın. Gazze’deki katliam karşısında ayağa kalkan başbakanın, 1 milyonu aşkın Iraklı öldürülürken sesini çıkarmamasına ne demeli?

Osmanlı padişahı diye pankart açıyorlar. Yakışıyor mu bu Türkiye’ye? Osmanlı bizim tarihimiz. Biz tarihimizle iftihar ediyoruz. Ama Türkiye’nin önüne çağdaş dünyayı koymuşuz. Osmanlı padişahı olmak, bu vatanı kurtaran, düşmanı çıkaran Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün aklına gelmemiş de, şimdi son Osmanlı padişahı diye birini ortaya çıkarmak istiyorlar. Bu ne anlayış?

Geçenlerde televizyona bir kızı çıkardılar, Atatürk’ü sevmiyormuş, Humeyni’yi seviyormuş. Bu düşüncelerin arkasında neler var? Bu Türkiye’deki gidişatı gösteriyor. Onun için lafı fazla uzatmayalım diyorum, şu 29 Mart’ta şu iktidara hak ettiği cevabı verin. Bu Malatya için, Türkiye için iyidir."

Baykal, konuşmasını tamamladıktan sonra, önce ilçe, sonra belde belediye başkan adaylarını tek tek partililere tanıttı. Baykal, son olarak da "Bu takıma bir de kaptan lazım. İşte o kaptan" diyerek Malatya Belediye Başkan adayı Şarapnal'ın elini kaldırdı.

Baykal daha sonra miting alanından ayrıldı.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız