SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Allah'a Havale Ediyorum"

0
Güncellendi - 2015-12-27 16:39:57
A- A+ PAYLAŞ

Aralarında Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın da yeraldığı CHP Cezaevleri İnceleme ve İzleme Heyeti'nin Silivri Cezaevi'ndeki ziyaret ve görüşmelerine ilişkin açıklama yapıldı. Heyetin, Ergenekon Davası'ndan tutuklu bulunan İnönü Üniversitesi eski rektörü Prof.Dr. Fatih Hilmioğlu ile de görüştüğü, Malatya ile ilgili bir soru üzerine "Malatya’ya yaptıklarımı bilenlere helal ediyorum, bilmeyenleri de Allaha havale ediyorum.” dediği bildirildi.

CHP Heyeti'nin Silivri'deki görüşmelerine ilişkin açıklama şöyle:

"Cumhuriyet Halk Partisi’nin Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Manisa Milletvekili Özgür ÖZEL, Muğla Milletvekili Nurettin DEMİR ve İstanbul Milletvekili Melda ONUR’dan oluşan Cezaevleri İnceleme ve İzleme Komisyonu Üyeleri 04.02.2013 tarihinde;  Silivri Cezaevlerinde tutuklu bulunan Ergenekon Davası tutuklularından Mustafa BALBAY, Tuncay ÖZKAN, Fatih HİLMİOĞLU, Hikmet ÇİÇEK, Deniz YILDIRIM, Turhan ÖZLÜ ile Ergenekon Davası'nın 18 Şubat 2013 tarihinde yapılacak mütalaa duruşması öncesinde  bir görüşme gerçekleştirdiler. 

Genel değerlendirme:

Görüşülen mahpuslar genel olarak Cezaevi personelinden infaz koruma memurlarından memnuniyetlerini belirtmişlerdir. Ancak Cezaevi Yönetmeliğinin uygulamada yaşattığı sıkıntılar özellikle kadın ziyaretçilere büyük zorluklar yaşattığını söylemektedirler. Yakınlarını ziyaret eden kadınların güvenlik aramasından geçtikten sonra en mahrem yerlerine kadar “elle arama” yöntemine maruz kalmaları ziyaretçileri rahatsız ettiği gibi tutuklu ve hükümlüleri de rahatsız ettiği söylenmiştir.  

SİLİVRİ 1 NO’LU CEZAEVLERİNDE BULUNAN ERGENEKON DAVASI TUTUKLULARI İLE YAPILAN GÖRÜŞMELERİN NOTLARI

Mustafa BALBAY ziyaretimiz sırasında heyetimize cezaevi koşulları, dava ve genel koşullara ilişkin şunları söylemiştir:

Ergenekon Davasından tutukluyuz diye sohbet hakkımız verilmiyor.

“Tüm Türkiye’deki cezaevlerinde olan sohbet hakkı sadece burada, o da Ergenekon Davasından tutuklu olmamız nedeniyle, yok!  Herkese verilen sohbet hakkı bana neden verilmiyor. Diğer cezaevlerinde ve bu cezaevinde kalan mahpuslar birlikte grup etkinliğine katılabilirken, birlikte top oynayabilirken bizim, Tuncay Özkan dışında kimse ile görüştürülmemize izin dahi verilmiyor. Yani düşünün, burada 1000’e yakın kişi var, neredeyse cezaevindeki 1000 kişiden sadece 1’isi ile görüşebiliyorum. Ve bu haksızlık sadece bize yapılıyor. Hiçbir sosyal faaliyete katılamıyoruz. Sinema, kurs, hiçbir şey yok. 

Günde 50 litre sıcak su hakkımız var, o da 120 saniyede bitiyor.

“Bize günlük 50 litre sıcak su hakkı veriliyor o da 2 dakikada ( 120 saniye) bitiyor. Bu sürede ve 50 litrelik su hakkı ile çamaşır mı yıkayayım, banyo mu yapayım, bulaşık mı yıkayayım? Meclis’teki tüm milletvekillerine sorsunlar bakalım, kendileri günlük hijyenlerini ne kadar su ile yapıyorlar? Üstelik, sıcak su hakkımız artsa bile, bunu biriktirip 2. Güne kullanma hakkımız dahi yok. 110-120 saniyede bizden günlük hijyen ihtiyacımızın karşılanmasını bekliyorlar. Ben bir milletvekiliyim ve burada aslında ekstradan bir şey istemiyorum.” 

Cumhuriyet Gazetesini terör gazetesi, CHP’yi ise terör merkezi olarak gösterilmek isteniyor.

“Uzun tutukluluk değil sorun sadece. Sorun deliller. Tutukluluk ise bir sonuç. Keyfi mahkeme kararları, hukuksuz delil toplamalar, hukuksuz oluşturulmuş deliller, burada yapılmak istenen Cumhuriyet gazetesini terör gazetesi, CHP’yi ise terör merkezi olarak göstermek.”

Heyetimiz, Mustafa BALBAY’a CHP ile ilgili düşüncelerini sorduğunda şu cevabı vermiştir:

CHP battı diyenlere cevabım şu: CHP herkese batıyor!

 “CHP  battı diyenlere cevabı şu: CHP herkese batıyor. Aslında, CHP battı diyenlere kimseye batmayacak bir CHP lazım. Bakıyoruz, son günlerde CHP ile ilgili en çok yazıyı yandaş medyada yazılmış.”

Tuncay ÖZKAN ziyaretimiz sırasında heyetimize cezaevi koşulları, dava ve genel koşullara ilişkin şunları söylemiştir:

Sözde koskoca örgütün 2 adet silahı var.

“Bu davada bizleri terör örgütü yapmak için ellerinde bir eylem olması gerekiyordu. İşte onların istediği bu eylem Danıştay Cinayetidir. Bütün bu davada 2 adet Glock marka silah var. Onlar da PKK’dan alınmış. Düşünebiliyor musunuz, koskoca örgütün 2 adet silahı var ellerinde bu dava ile ilgili.” 

Bu dava öyle bir dava ki 9 No’lu Gizli tanık Osman YILDIRIM, hem tanık, hem sanık hem de gizli tanık! Anadolu adıyla  gizli tanık, Doç. Dr. Ümit Sayın. Ümit Sayın’ın 2 şeması var. Bu şemalar Genel Kurmay’dan mahkemeye geldi ve bu şemaları hazırlayanlar belli değil. Mahkemeye Genel Kurmay gönderiyor. Genelkurmaya soruyoruz bu belgeleri siz mi hazırladınız? Yok diyorlar. 

Bu davayı hukuk ve akıl çözemez, bu davayı sadece vicdan çözer.

“Kavgam, inancım, ülkeme sevgim  olmasa burada bir dakika yaşayamam. Her şeyden önce vicdanıma güveniyorum.  Bu davayı hukuk çözemez, çünkü bu işin akıl mantık götürür bir tarafı yok.  Bu davayı hukuk ve akıl çözemez, bu davayı sadece ve sadece vicdan çözer. Benim yaptığım şeyleri, ben Paris’te yapsam eğer, orada kahraman olurum aktivist diye. Ben bu memlekette faili meçhulleri yazmışım. İddianame geldi, 7 kez suçum ne diye yazılı olarak sordum. Mahkeme ara karar verdi. Bu kez sözlü sordum mahkemede, Savcı “suçunu kendi bilir, o açıklasın” dedi. En son yazılı bildiriceğiz dedi mahkeme, ara kararda. Hala cevap almadım.”  

En çok Eyüp CAN’a kırgınım.

“Ben İbrahim ŞAHİN ile aynı davadan yargılanıyorum. Susurluk süreci ile ilgili yazdıklarımdan dolayı İbrahim ŞAHİN, Susurluk sürecinde Nazlı ILICAK’ın evinde saklanırken benim için; “Bu ÖZKAN’a hesap soracağım” diyor o sırada. Veli KÜÇÜK ile ilgili yazılar yazan benim. Şimdi aynı davadayız. Yeşil ile ilgili ilk kez bilgileri ben ortaya çıkardım. Sonra bunu gazetede yazdım. Sonra bunu Yeşil’in kimlik bilgileri Tuncay ÖZKAN’ın arşivinden çıktı diye yazdılar. Bu konuda en çok Eyüp CAN’a kızgınım. Çünkü o haberleri ben Radikal gazetesinde yazmıştım. Arşivine bakmış olsaydı bunu görebilirdi. İşte en çok bu yaraladı beni.” 

Başbakan’ın söyledikleri deli saçması.  Apoletim yok diye mahkum edilmeyi kabul edemem.

“Cumhuriyet mitingleri izinli yapıldı ve vali izin verdi. Bu mitingleri Emniyet izledi. Orada attığımız sloganlar var. Her şeyden haberleri var. Hepsi izinli. Başbakanın Generallerin uzun tutukluluk süreleri ile ilgili söyledikleri deli saçması.  Ben de masumun. Sırf apoletim yok diye mahkum edilmeyi kabul edemem. Şimdi timsah gözyaşları döküyor.” 

Benim özgürlüğüm Nazlıcan.

“Biz burada BALBAY ile en çok birbirimizin çocuklarına düşkünüz. BALBAY’ın oğlu Deniz burada büyüdü. Cama tırmandığını ilk kez burada gördük. Benim kızım 14 yaşındaydı,  şimdi 20 yaşında. Benim özgülüğüm Nazlıcan’dı. BALBAY için de Yağmur ve Deniz.” 

Nagehan ALÇI’yı günah olarak görmüyorum.

“Nagehan ALÇI’YI işe ben aldım. Ben vicdanı olmayanı yok sayıyorum ve Nagehan’ı günah olarak görmüyorum kendisi günaha girdi. Önemli olan akıllı insanlar değil, vicdanlı insanlardır. Ben bütün vicdanlı insanları 18 Şubattaki duruşmamıza bekliyorum.” 

Fatih HİLMİOĞLU ziyaretimiz sırasında heyetimize cezaevi koşulları, dava ve genel koşullara ilişkin şunları söylemiştir:

En temel insan hakkım olan yaşam hakkım göz ardı ediliyor. Ölümüne yargılanıyoruz, burada!

“8 yıldan beri kullandığım ilaçlar kronik böbrek hastalığına yol açtı. Şu anda şeker hastalığım, prostat büyümesi de bu hastalıklarıma eklendi. Zaten eskiden beri karaciğer sirozum vardı.  Adli tıp 3. İhtisas ve Adli Tıp Genel Kurulu 2 ayda bir tedavi edilmesi gerekir derken göndermiyorlar beni hastaneye. Hepatoloji kliniğinde takip edilmem gerekiyor ama bırakmıyorlar beni. En son Murat Kölük Devlet Hastanesinde, hepatoloji, nefroloji ve endokrinoloji klinkleri olan bir üniversite hastanesinde takip edilmeli denildi. Toplamda 6 raporum var ve beni üniversite hastanesine göndermiyorlar, sürekli devlet hastanesine gönderiyorlar. Ağır depresyon bulguları vardı, hayati öneme haizdir diye rapor verildi. Beni yine üniversite hastanesine değil, Bakırköy’e sevk ettiler. Topu herkes birbirine atıyor. Burada benim en temel insan hakkım olan yaşam hakkım göz ardı edilmektedir. Bu insanlar ölümüne yargılanıyor. Ben bu konuda sadece benim ismimin ön plana çıkartılmasını diğer arkadaşlarıma haksızlık görüyorum. Türkan SAYLAN, Kaşif KOZİNOĞLU, Kuddusi OKKIR bu süreçte öldüler. Çoğu da sağlığını kaybetti. Erol MANİSALI kanser oldu. Ergun SAYGUN, Av. Yusuf ERİKEL bu süreçte hasta oldular. Burada yapılan şey adil yargılama değil, Ölümüne tutuklamadır, Öldürene kadar tutuklamadır. Burada biz yargılanmıyoruz öldürülüyoruz.” 

Fatih HİLMİOĞLU’na heyetimiz Malatya ile ilgili bir şey söylemek ister misiniz diye sorulduğunda:

“Malatya’ya yaptıklarımı bilenlere helal ediyorum, bilmeyenleri de Allaha havale ediyorum.”  demiştir. 

Hikmet ÇİÇEK ziyaretimiz sırasında heyetimize cezaevi koşulları, dava ve genel koşullara ilişkin şunları söylemiştir:

İmralı’da sohbet hakkı var ama burada yok!

1971’de Uğur MUMCU ile koğuş arkadaşımdı. Muammer AKSOY ile son röportajı ben yaptım. Şimdi Ergenekon’dan yatıyorum, burada 5. Yılım dolacak. Türkiye’de henüz kimseler “Kürt” kelimesini yazamazken, Kürt sorununu yazan benim. Faili meçhulleri, karanlık olayları yazan bendim. Her yerde sohbet hakkı var. İmralı’da da var sohbet hakkı ama burada yok! İlginç bir durum var. Tutuklandığım maddeden ceza istenmiyor bana. Tutuklu olma nedenim, devletin gizli belgelerini elde etmek, cezam ise terör üyeliği. Avukatım bu gerekçeleri öne sürdü. Mahkeme başkanı kabul etti ve tahliyemi istedi. Eskiden heyet oylamasında 2’ye 1, sonuç çıkardı. Şimdi hep 3-0 çıkıyor. Mahkemede de söyledim, esas örgüt mahkemedir. 

Mehmet Deniz YILDIRIM ziyaretimiz sırasında heyetimize cezaevi koşulları, dava ve genel koşullara ilişkin şunları söylemiştir:

Burada düşman hukuku uygulanıyor.

“Aydınlık Gazetesi Genel Yayın yönetmeniydim ama şimdi yazamıyorum. Burada sohbet hakkı yok.  Ergenekon Davasında hiç kimseye yazılmayan suç tarifi benimle ilgili geldi. Başbakan, Burhan KUZU, Melih GÖKÇEK ve Cüneyt ZAPSU’nun bütün Ankara temsilcilerine giden ses kaydı, bana da geldi.  28 Mart’ta herkese giden bu kayıt, Aydınlık Gazetesine 6 ay sonra geldi.  Şimdi, suçlama örgüt üyeliğine delil ve özel hayatın gizliliğinin ihlali 3. Yargı paketinde basın suçu ertelenir denildi ve ara karar verdi. Ama şimdi burada tam  bir düşman hukuku uygulanıyor, çünkü 3. Yargı paketi bize uygulanmıyor.  Herkese uygulanan 3. Yargı paketi bize neden uygulanmıyor? Daha önce, içeriye girmeden ben de Ergenekon ile ilgili acaba böyle bir şey var mı diye düşünüyordum. Ama  şimdi yazdıklarımdan dolayı içerideyim.” 

Turhan ÖZLÜ ziyaretimiz sırasında heyetimize cezaevi koşulları, dava ve genel koşullara ilişkin şunları söylemiştir:

Basın toplantısını haber yaptığım için, örgüt üyesiyim!

Hikmet ÇİÇEK ile Niğde Cezaevinde 1975 yılında birlikte kaldık. Şimdi  kader bizi burada bir kez daha buluşturdu. Suçlamam şu: Yasadışı elde edilen bilgiler. İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısının basın toplantısını haber yapmam örgüt üyeliğime kanıt olarak gösteriliyor.

Hanefi AVCI ziyaretimiz sırasında heyetimize cezaevi koşulları, dava ve genel koşullara ilişkin şunları söylemiştir:

Sözde örgüt üyeleri serbest, ben örgüte yardımdan hala içerideyim. 

“Kitap yazmak örgüte üyelik olarak gösterildi. Sözde örgüte doküman yazan Soner YALÇIN, Barış PEHLİVAN, Müyesser YILDIZ serbest, ben örgüte yardımdan içerdeyim, yani sözde örgüt üyeleri serbest ben buradayım. 3. yargı paketi ile beraber örgüte yardımdan tek tutuklu ben kaldım. Basın suçu ertelenebiliyor ama bizim suçumuz ertelenmiyor. Hatta bazı sanıklar, ifadeleri dahi alınmadan bırakıldı. Herhalde Mahkeme,  benim durumda olanlarla ilgili Meclis’in aldığı kararları tanımıyor. Sadece Soner YALÇIN ve Doğan YURDAKUL’u 10 yıl önceden tanırım.  Müyesser YILDIZ’la ilgili bir dosyanın tarihi daha sonra değiştirilerek 14.2.2011 oluyor. Bir bakıyorsunuz, 14.02.2011’de Soner YALÇIN gözaltına alınıyor. Bütün bunların ABD’den geldiğinin kanıtı bu durum. TUBİTAK kanıtladı. Bu organizasyonu ABD’nin yaptığını düşünüyorum.  Bir an önce kasetler, dinlemeler ve failler bulunmalı. Bulunmuyorsa bulması gerekenler bu işi yapmıştır. Bu davada birlikte yargılandığım SDP’lilerin de masum olduğuna inanıyorum. Yazdığım kitap yayına verilince tahkikat açılabilir diye aileme söyledim ama bu kadarını beklemiyordum.”

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız