SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Göknur Akçadağ

Atatürk ve Değişen Türkiye

A- A+ PAYLAŞ

Yrd.Doç.Dr. Göknur AKÇADAĞ

 


Mustafa Kemal Atatürk’ü bir 10 Kasım’da daha saygıyla anarken, arşivimde yer alan bazı Atatürk portre pullarını, Atatürk’ün 30.ölüm yıldönümü anı pulu ve Atatürk’ün Malatya’ya gelişine dair bir fotoğrafı paylaşmak istedim.


 

Bugünkü Türkiye’yi düşünüp, Milli Mücadele yılları koşullarını kavramak yeni nesiller için zor olsa da, 13 yıl kadar suren savaşların, kaybedilen toprakların, kaybedilen nüfusun farkında olmak önemlidir. Türkiye'nin nüfusu 1914’lerde 16.3 milyon iken, 1927'de 13.6 milyona düşmüştü. Azalma %17'dir. Bunun sebebi tahmin edeceğiniz gibi, 10 yıl süren sürekli savaşlar döneminde Anadolu ve İstanbul nüfusunun Osmanlı asker kaynağını oluşturması ve milli mücadele yıllarıydı. Bu gidişatı durduran Atatürk, yıkıntı halindeki bir ülkeden Türkiye Cumhuriyeti’ni ortaya çıkardı. Atatürk’ün yaptığı, Anadolu’da elde kalan topraklarda Devleti kurmak, top yekun değişimin mimarı olmaktı.

 

Bu yüzden sormak gerekiyor: Ne yaptı Atatürk?

Her kuşak bu soruyu sormalıdır.

 

En başta aklımızda tutmamız gereken, 1923 Türkiye’sinin içinde bulunduğu koşullar ve savaşlardan çıkmış bir ülkenin içinde bulunduğu hazin durumdur. Her şeyin altüst olduğu fakat yenisini kurmak için imkanlardan yoksun olunduğu dönem. Küçük bir yetişmiş insan kadrosu ile ülkeyi ayağa kaldırdı ve yeni Türk Devleti’nin nasıl olacağını belirledi.

 

İlkelerini koşullara uyarlayan bir devlet adamı olarak Atatürk, barış ve uluslar arası barış konusunda, Hitler,“Her şeyin üzerinde Almanya!”derken, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh!” diyen bir liderdi.

 

Cumhuriyetimizin ilan edileceği gün Fransız yazar Maurice Pernot'a söylediği gibi, "vücutlarımız Doğu'da ise de, düşüncelerimiz Batı'ya dönüktür" diyen bir liderdi.

 

Cumhuriyetimizin kuruluş-gelişme süreci, milli tarihimizin kaydettiği en büyük ve en şanlı mücadelelerden birisidir. Bu mücadele, toplum olarak yanmış-yıkılmış-istila edilmiş bir coğrafya üzerinde yeniden dirilişin ifadesidir.

 

Osmanlı döneminde yüzünü Doğu'ya değil Batı'ya çeviren, Devleti kurtarmak için "modernleşme"nin tohumlarını atan hareket, Türkiye'de Cumhuriyet devrimini, inkılabını hazırlamıştır. Atatürk'ün temel hedefi, modern-medeni bir toplum inşa etmekti. Tanzimat’ın batıya araladığı kapıyı O, sonuna kadar açmıştır. 1925 yılında şu sözleri bunu açıkça ifade etmektedir: "Efendiler yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen asri ve bütün mana ve eşkaliyle medeni bir heyet-i içtimaiye haline isal etmektir. İnkılapların umde-i asliyesi budur. Bu hakikati kabul edemeyen zihniyetleri tarumar etmek zaruridir. Şimdiye kadar milletin dimağını paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar bulunmuştur. Herhalde zihniyetlerde mevcut hurafeler kamilen tard olunacaktır. Onlar çıkarılmadıkça dimağa hakikat nurlarını infaz etmek imkansızdır. "  

 

1911'den beri Trablusgarp'ten Rusya'ya çeşitli cephelerde savaşmaya mecbur kalan, Sevr diktesini ve esareti kabul etmeyen, 1919'dan itibaren 3 yıl bağımsızlık savaşı gerçekleştiren Türk milleti, bu imkansızlık ve şartlar içinde mücadelesini sürdürürken, Atatürk, bu mücadelenin ortasında 16 Temmuz 1921'de Ankara'da bir milli eğitim kongresi toplayan bir liderdi:

 

 " Silahıyla olduğu gibi, dimağıyla da mücadele mecburiyetinde olan milletimizin birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğinden asla şüphem yok" diyerek, 27 Ekim 1922'de ise öğretmenlere hitaben yaptığı bir konuşmada askeri zaferin gerçek kurtuluş olmadığını, milletin siyasi-sosyal hayatında ve eğitimde ilmin önder olmaması durumunda toplumdaki gerçek hastalığın tedavi edilemeyeceğini söylüyordu.

 

Cumhuriyetin gelişiminde eğitim ordusunu sorumlu tutan Atatürk, bu ordunun kurulması için ilk dönenlerde önemli ve köklü değişiklikleri gerçekleştirmişti. "Eğitimdir ki, ya özgür-bağımsız-ünlü ve yüce bir toplum halinde yaşatır, ya da onu tutsaklığa ve yoksulluğa sürükler" diyen Atatürk'ün,  eğitimi  medrese-mektep ikileminden kurtardığı, "öğretim birliği" kanunu ile bunun başarıldığını görüyoruz. Eğitimi yurt gezileri ile insanlara ulaştırmıştı.

 

Yurt gezileri Atatürk'ün inkılaplarını anlatmak için önemli olmuştur.

Yeni Devletin, yeni rejimin kültürünün anlatılması böyle sağlanmıştı.

 

Atatürk, bu yolculukta, yaratıcılara önem ve öncülük verdi. İnandırıcılık ve etkileyicilik bakımından sadece siyasetin söylevlerini kullanmadı. Eğitim, sanat, müzik vs..enstürmanlarını kullandı. Türk kültürünü yüceltmek için, müzikçilerimiz, ressamlarımızın yabancı ülkelerde eğitim almalarını, ünlü atölyelerde çalışmalarını sağladı. Türkiye Cumhuriyetini tuvale geçirebilmeleri için, müziğini dinletebilmeleri için, batı tekniği ve bilgisini ülkemize taşıyabilmeleri için, yoksul bir ülkenin küçük bütçesinin önemli sayılabilecek bir kısmını sanata ayırdı. Anadolu bize renk renk iletilebildi, dinletilebildi, folklorumuz, türkülerimiz unutulmaktan kurtuldu.

 

Yurt gezilerinde Malatya da geldiği şehirlerden birisiydi…

 

2.yurt gezisi sırasında kalkınma hamlesi içinde takip edilen demiryolu politikasının bir parçası olarak Fevzipaşa-Malatya demiryolu hattının açılışı vesilesiyle 13 şubat 1931'de gelmiştir şehrimize. Gölbaşı üzerinden Malatya'ya ulaşmıştı.

 

Beraberinde Tevfik Bıyıklıoğlu, Şükrü Kaya, Recep Peker, Afet İnan; Hasan Ali Yücel vs. kişiler bulunmaktaydı. Bu ilk gelişinde, görüşmeler yaptıktan sonra ertesi günü Malatya'dan ayrılmıştır. Malatya'ya 2.gelişi ise Diyarbakır-İran-Irak demiryolu hattının temelini atmak üzere Sivas üzerinden gelişidir. 14 Kasım 1937'daki gelişinde mensucat fabrikası ve devlet hastanesi inşaatlarını teftiş etmiştir. Yanında başvekil Celal Bayar bazı bakanlar, milletvekilleri ve manevi kızı Sabiha Gökçen de bulunmaktadır. Aynı gün buradan Diyarbakır'a uğurlanmıştır...

  

6-7-8.sınıf öğrencilerine Atatürk’ü nasıl ve ne kadar anladıkları sorulduğunda, verdikleri cevaplar üzerine bir araştırma yapılmış. Sonuç dikkat çekici.

 

Daha çok kişiye odaklı, yaptıklarını arka plana iten bir yaklaşım ve “Atatürk olmasaydı” diye başlayan bildik yaklaşımlar.

 

“Atatürk, hatalı tanımlama ve yanılgılarla da olsa sevgi dolu anlatılmaktadır. İyi öykülendirilmiş tarihi kesitlerin, öğrencilerin zihninde unutulmadan kaldığını da göstermektedir. Atatürk’ün Türk milletini ayağa kaldırma ve yeni bir devleti kurmasının içeriğini dolduran ayrıntıları anlatmaktansa, çok sayıda öğrenci matematik öğretmeninin nasıl ‘Kemal’ adını verdiğini söylemekte veya Çanakkale savaşı sırasında, bir mermi parçasının Mustafa Kemal’in saatine çarpmasını anlatmaktadır.”  Ama araştırma şu cümleyle bitiyor:

 

“Çocuklarımız, Kant’ın ifade ettiği tarzda ilköğretim aşamasında –çocukça Atatürkçüdür, bu normaldir. Bugün yaşadığımız sıkıntıların temelini –yetişkinler dünyasında-aramak gerekir. “

______________

 

RESİMLER:

* 1967, 1971 tarihli Atatürk portresi pulları. 1968 tarihli Atatürk'ün ölümünün 30. yılı hatıra pulu.
            *  Atatürk'ün Malatya'ya 2. gelişi vesilesiyle çekilen dönemin Valisi'nin (İbrahim Ethem Akıncı, 5.5.1933-7.9.1939) yakınından alınan neşredilmemiş bir fotoğraf.
(Pullar ve Fotoğraf: Göknur AKÇADAĞ Arşivi)

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

Göknur Akçadağ yazıları