SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Aydınlanmanın Ateşini Yaktı"

0
Güncellendi - 2015-12-27 21:34:30
A- A+ PAYLAŞ

Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümü dolayısıyla Eğitim İş, Eğitim Sen ve Atatürkçü Düşünce Derneği Malatya Şube yöneticileri birer açıklama yaptılar.

EĞİTİM-İŞ'TEN..

Eğitim İş Malatya İl Temsilcisi Feyzullah Çelik, 17 Nisan 1940 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çıkartılan Köy Enstitüleri Yasası’nın Türkiye’de aydınlanmanın ateşini yaktığını söyledi. Çelik, yasanın çıktığı tarihte Türkiye’nin eğitim düzeyi düşük, sanayisi cılız, nüfusunun yüzde 80’ni köylerde yaşayan ve okur yazarlık düzeyi de yüzde 25 civarında olan bir ülke olduğunu söyleyerek “Yüzyıllardır horlanmış köy çocuklarından yazarlar, şairler, müzisyenler, bilim adamları çıkmaya başlamıştı. Anadolu uyanıyordu. Köy Enstitüleri’nden yetişenlerin yaktıkları çoban ateşleri Anadolu’yu aydınlattı” dedi.

Köy Enstitülerinin Kuruluşu’nun 74. Yılı nedeniyle yazılı bir açıklama yapan Eğitim İş Malatya Temsilcisi Feyzullah Çelik, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı kazanıldıktan sonra çağdaşlaşmanın ve aydınlanmanın, silahla kazanılan bağımsızlığın teminatı olduğunun bilincinde olan Cumhuriyet’in kurucuları, “Köy Enstitüleri” modeli ile bunu uygulamaya koyduklarını belirtti. 

“Köy Enstitüleri ile ekonomik ve toplumsal kalkınma hedeflendi”

Köy Enstitüleriyle ekonomik ve toplumsal kalkınma birlikte hedeflendiğini ve Türk köylüsünün üzerindeki bilgisizlik, cahillik örtüsünün kaldırılmaya çalışıldığına vurgu yapan Feyzullah Çelik açıklamasında şu ifadelere yer verdi: 

“Çünkü okuryazar olmayan bir toplum ile Atatürk Cumhuriyetinin hedefi olan çağdaş uygarlığa ulaşılamazdı. İşte Köy Enstitüleri ile bu eksiklik giderilmeye çalışılmıştır. Mustafa Kemal, daha Ulusal Kurtuluş Savaşı kazanılmadan ve Cumhuriyet ilan edilmeden 1 Mart 1922 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmada, toplumun büyük çoğunluğunu köylülerin oluşturduğunu ve köylülerin de bilgi ışığından yoksun olduğunu belirttikten sonra “Yurt çocuklarını toplumsal ve ekonomik alanlarda etkin ve üretken kılmak için gerekli olan bilgileri uygulatarak öğretme yaklaşımı ulusal eğitimimizin temelini oluşturmalıdır’’ diyerek eğitimin bilimsel, parasız ve ulusal olması gerektiğine vurgu yapıyordu. İşte bu temelde kurulan Köy Enstitüleri, savaştan çıkmış, viraneye dönmüş, yanmış, yakılmış Anadolu ile yoksullukla, cehaletle boğuşan Anadolu insanını uyandırma, ayağa kaldırma, uygar bir Türkiye yaratma projesiydi. Öğrenciler; öğreniyor, öğrendiklerini uyguluyor ve üretiyordu. Falih Rıfkı Atay’ın dediği gibi “Köy Enstitülü çocuklar yuvalarını kendileri yapan kuşlar gibiydiler.”

“Köy Enstitüleri’nin kapatılmasıyla Anadolu’nun aydınlanma projesi ortadan kaldırıldı”

Yüzyıllardır horlanmış köy çocuklarından yazarlar, şairler, müzisyenler, bilim adamları çıkmaya başladığını iade eden Çelik “Anadolu uyanıyordu. Köy Enstitüleri’nden yetişenlerin yaktıkları çoban ateşleri Anadolu’yu aydınlatmaya başlamıştı. Anadolu uyandıkça, karanlıktan, cehaletten beslenenler, yüzyıllardır Anadolu insanını sömürenler, bu uyanışın kendi saltanatlarını yok edeceğini anlayınca Köy Enstitüleri’ni karalama ve itibarsızlaştırma girişimlerine başladı. Atatürk’ün ulusal eğitim anlayışı, siyasi pazarlıklar konusu yapıldı. Önce bilinçli olarak içi boşaltılan ve yozlaştırılan Köy Enstitüleri kapatılarak Anadolu’nun en önemli aydınlanma projesi ortadan kaldırıldı” ifadelerine yer verdi.

Bugün öğretmen yetiştirmeden başlayarak eğitim sisteminin yaşadığı pek çok sorunun kaynağında Köy Enstitülerinin kapatılmasının yattığını kaydeden Çelik, açıklamasını şu sözlerle tamamladı:

“Köy Enstitülerinin kapatılması ülkemizdeki aydınlanma sürecinin durdurulması ve demokratik işleyişin sekteye uğratılması anlamına gelmiş, genel anlamda da demokrasimizin derin bir yara alması sonucunu doğurmuştur. Enstitülerin kapatılması Türkiye`nin aydınlanma tarihinde gericiliğin zaferi olarak yerini almıştır.

Ne yazık ki, o gerici anlayışın uzantıları bugün de işbaşındadırlar. 4+4+4 eğitim sistemi ile Cumhuriyet’in temeli olan “Öğretim Birliği” parçalanmış, laik, bilimsel, parasız ve ulusal eğitim yok edilmiş, okullarımız medreseye döndürülmüştür. Sömürü sistemlerini dikensiz gül bahçesine döndürmeye çalışan egemenler,  yoksul halk çocuklarını medrese eğitimi ile “itaatkar”, “biat eden”  kullar haline getirmeye çalışmaktadırlar.

Köy Enstitüleri’nin 74. Kuruluş yıldönümünde bu eğitim kurumlarının kuruluş amacını ve mantığını sahipleniyoruz. Eğitim-İş olarak amacımız; Köy Enstitülerinin felsefesi, heyecan ve ruhunu okullarımızda yaşatmak, tüm yurtta cumhuriyetin, aydınlanmanın ateşini yeniden yakmak, ülkemizin geleceğine umut ve ışık olabilmektir. Cumhuriyet öğretmenlerinin yegane örgütü Eğitim-İş, Mustafa Necati’den, Hasan Ali Yücel’den, Fakir Baykurt’tan, hepsinden önemlisi Başöğretmenimiz Mustafa Kemal’den devraldığı bu görev ve sorumluluğu yerine getirme azim ve kararlılığındadır.”

EĞİTİM SEN'DEN..

Eğitim Sen Malatya Şube Başkanı Tarık Kaya da şu açıklamayı yaptı:

"Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940 yılında 3083 sayılı yasayla, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç`un önderliğinde kurulmuştur. Köy Enstitüleri, kısa ömrü içinde çok sayıda öğretmen yetiştirmiş, bu kurumlardan yetişen çok sayıda eğitmen, yazar ve bilim insanı, toplumsal hayatın güzelleşmesine ve ülke insanlarının özgür bireyler olarak yetişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

Köy Enstitüleri, 1930`lu yıllarda Türkiye nüfusunun yüzde 80`inin köylü olduğu, nüfusun yüzde 85`inin okuma yazma bilmediği bir ortamda, çağdaş köy kalkınma modeline uygun olarak yapılandırılan ve bugün bile birçok ülkeye örnek olabilecek, üretime dönük öğrenimi esas alan eğitim kurumları olarak bilinmektedir. 

Köy Enstitüleri sadece öğretmen yetiştiren kuruluşlar olmayıp, bulunduğu çevreyi araştıran, geliştiren ve çevrenin kalkınmasını da üstlenmiş kurumlar olarak ortaya çıkmıştır. Bu anlamda yerine getirdiği işlevin önemi tartışılamazdır. Köy Enstitüleri kırsal yörede toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmayı sağlamak; bu alanda ilgili gerekli elemanları yetiştirmek için kurulan eğitim kurumları olmuştur. Bu dönemde köy çocukları eğitildikten sonra köylerine tarımda, işte, sanatta, zanaatta ve sağlık alanlarında eğitmen ya da öğretmen olarak geri gönderilmişlerdir. 

Çok değişik ve çarpıcı bir girişim olan Köy Enstitüleri hareketi belki de dünyaya örnek bir projedir. Ne yazık ki, Köy Enstitüleri`nin önemi aradan geçen bunca zamana rağmen yeterince anlaşılamamıştır. Köy Enstitülerine eğitim anlamında yüklenen sorumluluk ağır ve anlamlıdır. Köy Enstitüleri`ndeki anlayış o dönemde "Eğitim, üretim içindedir" sloganı olmuştur. Türkiye`de o dönemde yaşanan tüm imkânsızlıklara rağmen, Köy Enstitüleri deneyimi, hep beraber ülkeyi kalkındırmak için üretmek ve hayata birlikte bakmayı hedeflemiştir.  

Köy Enstitüleri`nin en önemli özelliklerinden birisi, günümüz Türkiye`sinin bir türlü kurtulamadığı ezberci, sınav merkezli eğitim sistemine değil, gerçek anlamda öğrenci merkezli, öğrencilerin yaparak ve yaşayarak öğrenme sürecini ilke edinen bir eğitim-öğretim ortamı yaratmış olmasıdır.  

Enstitüler`de kararlar yönetici-öğretici-öğrenci üçlüsünün katkı ve onayıyla alınmıştır. Bugün eğitim politikalarının, 4+4+4 uygulamasında olduğu gibi AKP`nin siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda "tek merkezden" ve tüm topluma yönelik bir dayatma olarak alındığı dikkate alındığında, Türkiye`de eğitim sisteminin yıllardır neden derin bir kaosun içine itildiği çok daha iyi anlaşılmaktadır.  

O döneme ülkemizin karşı karşıya bulunduğu zorlu koşullar ve uluslararası dinamiklerin ülkemiz üzerinde kurdukları psikolojik etkinin sonucu Köy Enstitüleri soğuk savaşa kurban edilip kısa sürede kapatılarak tarihin tozlu raflarına kaldırılmıştır. 

Bugün öğretmen yetiştirmeden başlayarak eğitim sisteminin yaşadığı pek çok sorunun kaynağında Köy Enstitüleri`in kapatılması yatmaktadır. Köy Enstitüleri`nin kapatılması ülkemizdeki aydınlanma sürecinin durdurulması ve demokratik işleyişin sekteye uğratılması anlamına gelmiş, genel anlamda da demokrasimizin derin bir yara alması sonucunu doğurmuştur. 

Eğitim Sen, Köy Enstitüleri`nin ilerici, demokrat ve aydınlanmacı geleneğine sahip çıkmayı sürdürecek, eğitim sistemini kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirmek isteyenlere karşı yürüttüğü mücadelesinden asla geri adım atmayacaktır."

ADD'NİN AÇIKLAMASI..

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Malatya Şubesi Başkanı Ali Seydi Millioğulları da, Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, şunları söyledi:

"Köy Enstütüleri,Cumhuriyeti kuran kadroların eğitimin ve kalkınmanın köyden başlayacağına inanmalarının bir sonucu olarak 17 Nisan 1940’da hayata geçirdikleri bir aydınlanma projesidir. 74.kuruluş yıldönümünü kutladığımız Köy Enstitüleri dünyada eşi benzeri olmayan,Türkiyenin dünya eğitim tarihine kazandırdığı en özgün projelerden biridir.Bu proje ile eğitim ve kültür alanında gerçekleştirilen yenilikler yüzyıllardır kul zihniyeti ile yetiştirilmiş halkın özgürleştirilmesi temeline dayandırılmıştır.Çok zor koşullarda kendi topraklarında kendi ayakları üzerinde durmanın öyküsüdür Köy Enstütüleri.

Türkiye’de yazın ve düşün hayatına yön veren aydınlarımızın çoğu Köy Enstitülerinden çıkmıştır.Zamanla menfaatleri zarar gören iç ve dış güçler enstütüleri kapatma yoluna gitmişlerdir.Köy Enstitülerinin kapatılması aynı zamanda siyasi dönüşümün adı olmuştur.Demokrat Parti ile başlayan karşı devrim süreci ilk öcünü Köy Enstitülerini kapatarak almıştır.Bu süreçten sonra her alanda olduğu gibi eğitim alanında da ABD patenti uygulamalar eğitim politikamıza yön vermeye başlamıştır.Bu durum bugün de devam etmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle bir aydınlanma projesi olan Köy Estitülerinin kuruluşunun 74.yıldönümünü kutluyor bu projenin mimarları olan  Hasan Ali YÜCEL ve İsmail Hakkı TONGUÇ’u saygı ve rahmetle anıyorum."

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız