SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Babaya ve Oğula Madalya

A- A+ PAYLAŞ

18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi'nin 95. yıldönümü nedeniyle bir tören düzenlendi. Törende, devlet övünç madalyası da verildi. Bu arada İnönü Üniversitesi'nde de panel düzenlendi.

MADALYA TÖRENİ..
Sabancı Kültür Sitesi'nde düzenlenen törene; Vali Ulvi Saran, 2. Ordu Kurmay Başkanı ve Garnizon Komutanı Tümgeneral Hasan Fehmi Canan ile Malatya Belediye Başkanı Ahmet Çakır'ın yanı sıra askeri ve mülki erkan, kamu kurum ve kuruluşların müdürleri, sivil toplum örgütü temsilcileri, İnönü Üniversitesi İdarecileri ve akademik personel, şehit yakınları, gazi ve gazi yakınları ile çok sayıda vatandaş ile öğrenci katıldı.

Törende ilk olarak Sabancı Kültür Sitesi'nde Çanakkale Zaferini anlatan resim sergisinin açılışı gerçekleştirildi. Vali Ulvi Saran ve 2. Ordu Kurmay Başkanı ve Garnizon Komutanı Tümgeneral Hasan Fehmi Canan sergiyi gezerek, bilgiler aldı.

Tören daha sonra salonda devam etti. Salondaki törende şehit aileleri adına bir konuşma yapan Önce Vatan Derneği Başkanı Ahmet Keskinkılıç, "18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ve akabinde gerçekleştirilen kara savaşları Türk ulusunun bitti dendiği bir dönemde her şeyini ortaya koyarak vatanı ve bayrağı uğruna yeniden şahlandığını bütün dünyaya gösterdiği eşsiz bir destandır" dedi.

Keskinkılıç yaptığı açıklamada, Çanakkale Zaferi'nin, Türk ulusunun kahramanlık destanlarına yeni bir sayfa yazdığını ifade ederek, "Vatanımızın temiz bağrında yatan aziz şehitlerimiz şundan emin olmalıdırlar ki, temiz kanlarıyla suladıkları aziz vatanımız, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonrada en kutsal emanet olarak gelecek nesillere bırakılacaktır. Bizler, binlerce şehit ailesinin birer ferdi olarak, en değerli varlıklarımızı kutsal vatanımız uğruna şehit vermekten dolayı gurur ve onur duymaktayız.
Bizler şehit anası ve şehit babası olmanın en büyük şan, şeref ve imtiyaz olduğunun bilinci ve idraki içerisindeyiz" dedi.

Törende daha sonra İnönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yahya Başkan, "Çanakkale Savaşı'nın Tarihsel Gelişimi" konusunda katılımcılara konferans verdi.

Konferansın ardından Abdülkadir Eriş Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi Öğrencileri Oratoryo sunumu yaptı.

Törenin son bölümünde ise, Şehit Uzman Jandarma Çavuş Selim Kabakaş, Şehit Jandarma Er Orhan Kaya ve Şehit Polis Memuru Cemil Ökke'nin ailelerine Türkiye Cumhuriyeti Devlet Övünç Madalyaları takdim edildi. Şehit Uzman Jandarma Çavuş Selim Kabakaş'ın madalyasını babası Hüseyin Kabakaş alırken, Şehit Jandarma Er Orhan Kaya'nın madalyasını da babası Yusuf Kaya aldı. Sıra Şehit Polis Memuru Cemil Ökke'nin madalyasının takdim edilmesine geldiği sırada ise duygulu anlar yaşadı. Şehit Polis Memuru'nun Devlet Övünç Madalyasını küçük oğlu İbrahim aldı. Vali Ulvi Saran madalya takdimi sonrası küçük İbrahim'i alnından öptü.

Törende, Gazi Jandarma Üst Çavuş Seydi Aldemir ve Gazi Jandarma Uzman Erbaş Hüseyin Kılıç'a da, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Övünç Madalyaları. Ordu Kurmay Başkanı ve Garnizon Komutanı Tümgeneral Hasan Fehmi Canan tarafından takdim edildi.

ÜNİVERSİTEDEKİ PANEL..
Bu arada İnönü Üniversitesi'nde de günün anlamına ilişkin bir panel düzenlendi.

Panele ilişkin olarak İnönü Üniversitesi'nden şu bülten yayınlandı:

"18 Mart Şehitleri Anma Günü nedeniyle üniversitemizde “18 Mart Şehitler Günü ve Çanakkale Zaferi” konulu bir panel düzenlendi.

H.Ahmet Yesevi Salonunda düzenlenen ve ilginin yoğun olduğu panelin oturum başkanlığını Prof. Dr. Hacı Bayram Kaçmazoğlu yaparken konuşmacı olarak, Doç. Dr. Abdulkadir Baharçiçek ve Yrd. Doç. Dr. Ebru Burcu Yılmaz katıldı.

Panelde ilk konuşmayı yapan Doç. Dr. Abdulkadir Baharçiçek ‘Çanakkale Savaşlarının Uluslararası İlişkilerdeki Yeri’ konusunu işledi. Uluslararası ilişkilerde gücün farklı öğelerine değinen Doç Dr. Baharçiçek konuşmasına şöyle devam etti:

“Uluslararası politika bir güç meselesidir. Dolayısıyla dünyada sürekli olarak bir denge oluşturulmaya çalışılır. Bu dengeyi de güçlü ülkeler şekillendirir. Ama 16. yüzyıldan 20. yüzyılın ortalarına kadar hakim olan dünya gücü dengesine baktığımızda güçler dengesi ve Avrupa merkezli bir yapının var olduğunu görüyoruz. Bunları anlatmamdaki sebep, Çanakkale savaşlarının dünya siyasetinde uluslar arası politikada yarattığı sonuçları anlamamız açısından nasıl bir dünya düzeni olduğunu görmektir. Güç bu düzenin çok belirgin bir unsuruydu. Gücü genellikle başka devletlerin tutum ve davranışlarını etkileyebilme kapasitesi olarak tanımlarız. Yani başkalarına bir şey yaptırabiliyorsanız güçlüsünüz demektir. Gücü sadece tank, top, donanma gibi araçlardan oluşan bir yapı gibi algılarız. Ama en az onun kadar önemli olan bir boyut daha var. Gücü oluşturan diğer öğeler. Oda manevi güç unsurları dediğimiz belki de esas güç. Ama Avrupa merkezli güç anlayışı ve dünya düzeninin temel bakışı biraz maddi unsurları öne çıkaran bir yapıdır. Çanakkale savaşlarına kadar temel bakış açısı şöyleydi: Batının gücü karşısında hiçbir devlet yada güç duramaz. Çanakkale savaşı bu temeller üzerine kurulan bütün bu değerleri altüst etti. Bu savaş ondan sonraki 30-40 yıl içerisindeki dünya düzeninin tamamen değişmesine yol açmasına neden olmuştur. Bir defa manevi güç unsurların maddi güç unsurlarının üstüne çıktığını göstermiştir. Çanakkale savaşı milli mücadele ruhunun başlangıcı olmuştur. 18 Mart zaferi müttefik ülkelerin uluslar arası politikadaki prestijini sıfırlanması sonucunu doğurmuştur.”

Çanakkale Zaferinin Edebiyatımıza Yansıyan “Cephesi” konusunu işleyen Yrd. Doç. Dr. Ebru Burcu Yılmaz ise konuşmasını şöyle sürdürdü: “ Milli mücadelemizin dayandığı önemli bir zemin sayılan Çanakkale muharebesi dünya tarihinde çok önemli sonuçlar doğurmuş vehim bir vakadır. Bu savaşın etkileri çok uzun sürmesine rağmen neredeyse üzerinden bir asır geçmesine rağmen Çanakkale zaferinin edebi metinlerde yeterince ve layıkıyla temsil edildiğini söyleyemeyiz. Bizde bu edebiyatın eksiklikleri olarak değerlendirilir. Bizim harp cephelerimiz bin bir safhalarıyla edebiyatımızda yokturlar. Bu yüzden eski savaşlarımız gibi bu savaşlarda yıllar geçtikçe unutulacaklarıdır. Çanakkale savaşının yaşandığı şartlara baktığımız zaman bu dönemin neden metinlere yansımadığına dair bir çok gerekçeler karşımıza çıkıyor. Öncelikli olarak sıkıntının temeli orijinal kaynaklara ulaşılamamasıdır. O dönem okuma yazma bilenlerin sayısı çok az. Özellikle cepheye gönderilen askerlerin doğu-batı kültürünü iyi bilen okur yazar gençlerin sayısı bir hayli fazladır. Ama bunların bir çoğu şehit düşer. Çanakkale zaferinin edebi eserlerde temsil edilebilmesi için dönemin idarecileri tarafından bir takım teşvikler olmuştur. 1915 yılının temmuz ayında 20 kişiden oluşan şair yazar ve sanatçılardan oluşan bu heyet Çanakkale cephesinde yaşananların halka aktarılması ve orada yaşananların unutulmaması için cepheye gönderilir. Yaklaşık on gün süren bu seyahatten sonra bu heyet gözlemlerini, duygu ve düşüncelerini şiir olarak kaleme alırlar ve yayınlamaya başlarlar. Bu çabalar her ne kadar sınırlı bir katılımla gerçekleşmiş olsa da edebiyatımız adına önemli girişimlerdir. Dil ve yazının en etkin yolu olan edebiyat ve yazı çok önemli bir işlevi yerine getiriyor. Bizlerin geleceği şekillendirirken yazıyla kayıt altına alınmış sağlam bir tarihe ihtiyacımız var.”

Oturum başkanlığını yaptığı panelde, ‘Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Ulusal Bilinçlenme Köprüsü “Çanakkale” konusunu işleyen Prof. Dr. Hacı Bayram Kaçmazoğlu ise şunları ifade etti: “Çanakkale aslında bir bilincin son noktası ve bu bilinç gerçekleşmezse her şeyin elden kayıp gideceği hatta tarih sahnesine veda edileceği tarihtir. Dolayısıyla Çanakkale’ye gelene kadar geçen bir dizi olay aslında Osmanlıcılık fikrinden ulusalcılık fikrine doğru bir değişimi, dönüşümü de beraberinde getirir. Dikkat edilmesi gereken bir nokta Osmanlı’nın neden ve niçin yıkıldığını da hesaba katarak değerlendirmek gerekir. Eğer olaylar doğu- batı çatışma merkezli bir bakış açısıyla değerlendirilse tüm değerlendirmeler ya eksik kalır yada yerli yerine oturtulamayacaktır. Osmanlının devam ettirdiği sisteme sırt çevirmesi yada eski müttefiklerini satması olayı batılılaşma tarihi ile başlar. Asıl siyasal belgesi Tanzimat Fermanıdır. Dolayısıyla bugün Avrupa birliği tartışmalarını yapan Türkiye 1850’li yıllarda zaten bir Avrupa ülkesidir. Osmanlı bu batılılaşma döneminden sonra dışarıdaki ülkelerle yaşadığı sorunlarla uğraşmakla kalmadı, aynı zamanda Fransız eğiliminin tüm dünyaya yaydığı bir takım milliyetçi unsurlarla da uğraştı.”

Yapılan konuşmaların ardından panel sona erdi."

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız