SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Bülent Korkmaz

Baharın Müjdecisi “Navrız”

Baharın Müjdecisi “Navrız”
A- A+ PAYLAŞ

Bülent KORKMAZ

deybayah@gmail.com

“Bahar gelsin şu dağlara gideyim

Belki derdimize çare bir çiçek

Toplayıp devşirip harman edeyim

Açılan yaramı sara bir çiçek”

***

Nevruz, veya biz Malatyalıların söyleşiyle “navrız” veya “narvız”, baharın müjdecisi çiçek. Yaşadığımız coğrafyada görece uzun süren bir kışın ardından güneş karları eritip toprağı ısıtmaya başlayınca, donmuş topraktan gözünü ilk o açar. 

Baharın gelişi farklı kültürler tarafından binlerce yıldan beri kutlanmakta. Mitolojilere, öykülere, söylencelere yansımış doğanın uykuya yatıp tekrar uyanması. İnsanoğlu onun gelişini bolluğun, bereketin, yaşamın işareti, müjdecisi olarak görmüş. Bizim yaşadığımız topraklarda ve yakın ülkelerde de selamlanıyor Sultan Nevruz.

***

Ancak Malatya ve civarında yaşayan bizim kuşağın “navrız işi” bilinen kutlamalar-bayramlardan uzaktı ve yine uzak.

Nasıl mı?

Son 30-40 yılda, yaşamımızı bir ahtapot gibi saran teknolojik iletişim araçlarının (televizyon, telefon, Internet vesaire) insan-insan ve insan-doğa iletişimini katletmesinden önceki dönemin çocukları baharda karların erimesiyle navrız arama heyecanını yüreğinde hissetmeye başlardı. Vakit gelip çattı mı, evden alınan ıslatılmış tandır veya yufka yâda fırından alınan “açığ” ekmek, yine evden biraz peynir, bakkaldan satın alınan 100-150 gram, üzeri az pul biberli zeytin çıkın edilir; dağlara, tepelere doğru yola koyulurdu o çocuklar.

Yani bizler…

Navrız, öncelikle güneşin bol vurduğu güneye bakan yamaçlarda olurdu. Mesela, benim doğup-büyüdüğüm Çırmıhtı için bu yerler Beylerderesi’nde tren yolu köprüsü civarı, Atmalı ile Taftacık arasında kalan Gendere veya Atmalı’da, sonradan adını “Navrız Vadisi” koyduğumuz, bize özel bir yerdi. Buralar bizim için “kutsal topraklar” idi; halen öyledir.

Navrız, açık ve saydam diyebileceğimiz renge sahip olduğundan, biraz zor görülür. Ayağınızın dibindeyken bile fark etmez; doğru açı ve ışıkta duruyorsanız 50 metreden bile gözünüze çarpar. Onu bulabilmenin arzusu ve heyecanıyla gözünüz toprağı dikkatle tarar ve bir yandan mırıldanırsınız: “Ak kız, kara kız/ışıla yavrum ışıla”

Ak-kara kız diye, gözümüze görünsün diye, “yalvardığımız” navrızın bu renkteki çenekleridir. 

İlk navrızı bulan, Dünya Kupası finalinin son dakikasında attığı golle ülkesini şampiyon yapmış futbolcu kadar mutlu olurdu bizim çağalığımızda. 

“…Olum aha buldum, ben buldum, gördünüz mü?”

Sonra bulabildiğimiz kadar navrız bulur, soğanlı çiçeği söker, deste yapıp eve doğru yola koyulurduk. Navrızı bir büyüğe verdiğimizde alır, sevgiyle yüzüne-gözüne sürer ve “…şükürler olsun. Bu baharı da gördüm” der, sonra harçlık verirdi. 

Güzel günlerdi…

***

Şimdiki çocukların navrız aramaya gitmesini beklemiyoruz, harçlığı peşin verseniz yine gitmezler. Zaten anne-babaları korkar o dağlara çocuklarını yollamaya. Olağanüstü güvenlik önlemleriyle donatılmış olağanüstü derecede güvensiz bu çağda, bırakın dağı-bayırı, kim evladını dağa-bayıra salar bu devirde tek başına!

Bizim gibi “büyümeyen çocuklar” halen dağlarda ilk navrızı aramaya devam ediyor. Ekibi topluyoruz, eskiden farklı olarak arabayla belli bir noktaya gidiyor (eskiden yolun tamamı hep yürünürdü), sonra tırmanmaya başlıyoruz. Navrızı bulduk, kokladık, öptük tamam. Artık eskisi gibi sökmek yok çünkü soğanlı bitkiyi sökmek, neslin devamı açısından, doğru değil. Navrız bulununca bir tepede mola veriliyor, yine eski usul, zeytin-peynir-ekmek afiyetle yeniyor. Bir de çay olursa, değmeyin keyfimize. 

Tutmuş olduğum navrız “istatistiklerine” göre son 3 yılda ilk navrızı bulanlar 47-57 yaş aralığında. İsimlerini de vereyim: “Bizim köyden” Necmi Balarısı ağabey, amim oğlu Şefik ile can dostlarım Tuncay Havlucu ile Olcay Özşahin. Genç kuşaktan Eray Tatlıcı’nın ismini bir yere not etmek lazım. Dağdan söküp getirdiği navrızı evin yanında yetiştirdi. 

Eskiden navrız Şubat sonu-Mart başı gibi çıkardı; Nisan ayında bile bulurdunuz. İklim ısınınca o da etkilendi; örneğin geçen yıl Ocak sonunda bulduk. Mart başına kalmadan savrulup gidiyor navrız. Yalnız Beydağı’na yaklaştıkça bu tarihler ileri atıyor.

Umarım bir gün bu güzel çiçek, esen yele, doğan güneşe “nerede bizi her bahar görmeye gelen çocuklar?” diye derdini yanmaz.

****

 “Ben de bir aşığım Reyhanî adım

Sorun çiçeklere az mı ağladım

Benim tabiattan tek muradım

Çobanı düşürür zara bir çiçek”

___________________

Fotoğraflar, farklı yıllarda Doğa Anamızın bizlere bahşettiği navrızı görebilmek için yaptığımız gezilerde çekildi. Navrızın açmış hali de var domur hali de bu yıl ilk bulunanı da. Bir kökten çıkmış, koruma altına aldığımız “ondörtlü” navrızı da görüyorsunuz. Üçlü-beşli-yedili biliyorduk ama bu ilk oldu. 

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

Bülent Korkmaz yazıları