SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Başbakan Nefsini Islah Etmeli"

0
Güncellendi - 2015-12-27 20:39:39
A- A+ PAYLAŞ

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Kıbrıs Türk halkının kimliğinin korunması ve kazanılmış hakların çarçur olmaması çok önemlidir. Bizim için adada adil, kalıcı ve iki kesimliliği teminat altına almayan hiçbir plan, proje, karar meşru ve geçerli olmayacaktır" dedi.

TBMM’de partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmaya, Van’ın Saray ilçesine bağlı İran sınırında bulunan Karahisar Köyü yakınlarında meydana gelen kazada şehit olan ve yaralanan askerlere rahmet ve şifa dileyerek başlayan Devlet Bahçeli, Kıbrıs’ta başlayan yeni müzakere sürecine değindi. KKTC ile Rum tarafının üzerinde anlaştığı söylenen metnin baz alınarak müzakerelerin yürütüleceğinin kamuoyuna yansıdığını söyleyen Bahçeli, “BM’nin öncülüğünde ABD’nin denetimi ve yönlendirmesi altında olduğu anlaşılan müzakere sürecinin iki ayaklı bir kulvarda yürüyeceği görülmektedir. Şu ana kadar Rum kesimiyle KKTC’nin üzerinde mutabakat temin ettiği ortak metin tüm yönleriyle açıklanmamıştır” diye konuştu.

Kıbrıs sorununun tekrar gündeme gelmesinin oldukça ilginç ve üzerinde durulması gereken bir zamana denk geldiğini ifade eden Bahçeli, “Doğu Akdeniz’deki enerji hesapları İsrail, ABD ve Rum yönetimi arasındaki paslaşmalar, Kıbrıs’ı milli tezlerin aleyhine olacak bir güzergaha sokmuştur. Rumların adaya hakimiyet kurma arayışları ve özlemleri, Türk toplumunu sindirme ve silme çabaları uluslararası toplumun açık ya da örtülü desteğini her zaman almıştır. Başbakan ve hükümeti KKTC’nin egemen bir devlet olarak uluslararası sisteme taşınması için gerekli mücadeleyi göstermemiş, ambargoların kaldırılmasını sağlayamamış, Kıbrıs konusunu AB parantezinden çıkartamamıştır” şeklinde konuştu.

“ABD’yi, AB’yi ve İsrail’i arkasına alan Rum kesimi, adadaki Türk toplumunu, çözüm ve müzakere ambalajında yorarak, bezdirerek çözülmesini hedeflemektedir” ifadelerini kullanan Bahçeli, Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’nun Rum tarafının federasyon şemsiyesi altına girmesinin aslında kaybedilen mevzilerden birisi olarak akıllarda olduğunu vurguladı. Bahçeli, “Kıbrıs meselesi Türk milletinin kaderini ve Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren milli ve stratejik bir davadır. Kıbrıs Türk halkının kimliğinin korunması ve kazanılmış hakların çarçur olmaması çok önemlidir. Bizim için adada adil, kalıcı ve iki kesimliliği teminat altına almayan hiçbir plan, proje, karar meşru ve geçerli olmayacaktır. Kıbrıs Türklüğünün sığınmacı, yurtsuz, ikinci sınıf insan yapma teşebbüsleri, 1974’ün rövanşını almaya dönük hamleleri asla kabul etmeyeceğimizi ilan ediyorum” ifadelerini kullandı.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Özel hayatın mahkeme kararı olmaksızın dinlenmesi, kayda alınması ve sonra da siyasi spekülasyona malzeme yapılması kesinlikle maruz görmeyeceğimiz, doğru bulmayacağımız bir ahlaki düşüklüktür” dedi. 

MHP Genel Başkanı Bahçeli, TBMM’deki grup toplantısında yaptığı konuşmada, 17 milyonu bulan öğrenci ve yine sayıları 800 bine yaklaşan öğretmenin 15 günlük dinlenme süresini doldurduktan sonra yeni döneme dün itibariyle başladıklarını hatırlatarak “2013-2014 Eğitim ve Öğretim yılının ikinci yarı yılının başında öğrencilerimize ve öğretmenlerimize üstün başarılar, ailelerine de kolaylıklar diliyorum. Milli eğitim sisteminin birçok sorunu olduğunu biliyor ve yakından izliyoruz. Geleceğimizin teminatı sevgili çocuklarımızın siyasi dürtülere, siyasi emellere kurban verildiğini de üzülerek görüyoruz” dedi.

“DERSHANELERİN KAPATILMASI BİR İHTİYACIN ESERİ DEĞİL“

Milli eğitim sisteminin yozlaştırıldığını, yalana ve dolana mahkûm ettiğini iddia eden Bahçeli, şunları söyledi:

“Eğitim öğretim hayatının siyaset ve saltanat aracı yapılması milletimize karşı işlenmiş en adi suçlardan birisi olmaya adaydır. Görüyorsunuz, dershaneler konusu üzerinde estirilen fırtına gittikçe kuvvetlenmektedir. Başbakan’ın kin ve garaz dolu tutumu dershanelerin siyasetin gündemine oturmasına neden olmuştur. TBMM’ye sevk edilen dershaneleri içine alan Kanun Tasarısı’nın kendi içinde birçok tutarsızlığı ve tartışılacak yönü olduğu her türlü izahtan varestedir. Şunu söylemek isterim ki, bizim dershanelere bakışımız net, duruşumuz bellidir. Hatırlarsanız, bu kapsamdaki yorum ve değerlendirmelerimizi en son 19 Kasım 2013 tarihli Meclis Grup toplantımızda açıklamıştık."

Bahçeli, Hükümetin dershaneler bazında sürdürdüğü gerginlik politikasını, yıllarca beraber yürüdüğü ve işbirliği yaptığı camiayı cezalandırma fırsatı olarak gördüğünü söyledi. Bunun oldukça sakıncalı ve yanlış bir tavır olduğunu anlatan Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yani dershanelerin kapatılması bir ihtiyacın eseri değil de, sürekli ivme ve mevzi kazanan sürtüşmenin cephanesi olarak telakki edilmektedir. Başbakan Meclis’teki sayısal çoğunluğuna güvenerek mücadele ve kavga ettiği grubu sindirmek ve zorda bırakmak için her yolu denemektedir. Bir defa böylesi akıl tutulması dershanelere dürüstçe bakılmadığına, kapatılmayla ilgili hedefin hakikaten de isabetli olmadığına delildir. Daha önce de dile getirdiğimiz gibi, dershanelerin kapatılması ilkesel düzeyde benimsediğimiz bir husustur. Fakat öncelikle dershanelerin ihtiyaç olmaktan çıkarılması ve milli eğitim sisteminin beklentileri yeterince karşılaması lazımdır. Evlatlarımızı dershanelere mahkûm eden yürürlükteki bozuk ve bulanık sistem değişmeden yapılacak her hamle, alınacak her karar boşlukta kalacak, bir ayağı sakat olacaktır. Öğrencilerimizi dershane kapısına mecbur eden sistem tüm yönleriyle ele alınmadan, dershanelerin tedrici olarak kapanmasına dönük gerekli planlama, hazırlık ve alt yapı oluşturulmadan, bu meyanda sırf hesaplaşma adına öfke saçmak doğru ve insaflı mıdır? Merak ediyoruz. Başbakan’ın dershaneleri kapatma inadında Oslo’daki müzakerelerin de tesiri var mıdır? Ağzının perhizi olmayan, dilinin ayarı kalmayan, zihninin dikişleri sökülen Başbakan’ın şuursuzca davranması şüphesiz kendisine kaybettirecektir. Dershane kapatma meselesini silah gibi kullanan, eğitim hayatının dokusunu zedeleyen bu zihniyet dikkat etsin ki, tuttuğu namlunun ters tepmesi direkt kendisini vuracaktır. Bizi düşündüren bir başka mesele ise, dershanelerde görev yapan öğretmenlerin KPSS şartı aranmadan, yalnızca sözlü sınavla milli eğitim sistemine dahil edilmeleriyle ilgili hazırlıktır. Bu haksız, ucube ve sorunlu kararın adaletsizliğin tescili olacağını şimdiden söylemek ve bildirmek isterim. Dershane öğretmenlerini mülakatla alma niyetinde olan hükümet, acaba atanamayan, yıllardır gözyaşı döken kardeşlerimize ne diyecek, bahane olarak neyi gösterecektir? Atanamama zulmüne uğrayan öğretmenlerimizin suçu ve günahı nedir?”

Siyasetin her nevi toplumsal ve ekonomik sorunlarının ele alınıp bunlara karşılık çözüm yollarının aranıp bulunmasını hedefleyen bir süreç olduğunu ifade eden Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:“Bu zemindeki kayma ve aşınmalar en başta demokrasiye zarar vereceği gibi, milli iradenin istikrarlı şekilde temsilini de sakatlayacaktır. Devlet ve ülke yönetimini ilgilendiren her konu, insanımızın ve gelecek nesillerin her istek ve ihtiyacı siyasetin tutunduğu ana çerçevedir. Siyasetin ideal, ahlak ve meşru düzlemden kopması, içe kıvrılıp çatışma üretmesi sahip olduğumuz ne varsa tüketecek, ne varsa erozyona uğratacaktır. Tecrübelerimizden çıkardığımız başlıca husus; Türkiye’nin darlık, yokluk ve bunalımlı dönemlerinde siyasetin tıkandığı, bu tıkanıklığın sosyal ve ekonomik açmazları daha da derinleştirdiğidir. Üzerinde ittifakla mutabık kalacağımız gerçek ise bunun bir kısır döngü olduğudur."

Türkiye'nin on yıllardır kısır bir döngünün pençesinde olduğunu anlatan Bahçeli, şunları söyledi: "Toplumsal istikrar, siyasal denge, ekonomik güvenlik bir türlü arzu ettiğimiz kıvam ve seviyeye gelememiştir. Malum çevreler devlet-millet arasındaki gerilimi devamlı canlı tutmuşlar, bunun üzerinden siyasal fayda devşirme hevesine kapılmışlardır. Toplumsal kutuplaşmalar kanalıyla birlikte yaşama ruhu tahrip edilmiş, ideolojik bölünmelerle yıllarımız heba olmuş, bölücülük hükümet eliyle resmileşmiştir." 

Bahçeli, Türk siyasetinin çatışma üreten aktörlerden, demokrasiyi esasta özümseyememiş, milli vicdanı hak ettiği gibi idrak ve temsil edememiş kaos faillerinden dolayı anlam ve değer kaybına uğradığını söyledi.

Türkiye’nin siyasi ve ekonomik toparlanması, iç ve dış dengenin kararlı şekilde kurulabilmesinin ne yazık ki sağlanamadığını anlatan Bahçeli, şöyle konuştu: "Çünkü ülke yönetiminde bulunan siyasi zihniyetlerin uzlaşmaya kapalı durmaları bir yana, intikam hırsları, eski yaraları kanatma işgüzarlıkları, kendi dışındakileri öteki görme hastalıkları sorunları içinden çıkılmaz yapmıştır. Siyaseti kavga arenasına çevirenler, bozgunculuğu rehber edinenler milletimizin zamanından çalmış ve tarihin tekerrür etmesine yol açmışlardır. Zamanın ileriye doğru akmasına karşılık, milletçe çağın gerisine düşmek, yüz yıl önceki olayların neredeyse tıpa tıp benzerlerine muhatap kalmak başka türlü izah edilemeyecektir. Demokrasilerde mirastan yiyen, sürekli sanal çatışma ve gerilimle vakit geçiren, kendi dışındaki herkesi tehdit olarak algılayan, teröristlerle masaya oturan bir iktidarın yaşama şansı şimdiye kadar olmamış, bundan sonra da olmayacaktır."

Türkiye’nin bugünkü hal ve özetinin Fetret Devri’ne bile rahmet okutacak düzeyde olduğunu belirten Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: "AKP iktidarının elle tutulacak hiçbir yanı kalmamıştır. Bu iktidar tıpkı bir düşman gibi milli birliğimize saldırmakta, toplumsal huzurumuzu sakatlamakta, ifade hürriyetine sataşmakta, demokratik tercihleri sık boğaz etmektedir. Başbakan siyasetini tamamıyla kavgaya ve kutuplaşmaya bağladığından, tarihteki tüm bozgunculara, tarihteki tüm fitnecilere, tarihteki tüm kriz tellallarına taş çıkarmaktadır. AKP’nin 12 yıla giren iktidar dönemi; kurulan tuzakların, kapanmayan yaraların, dinmeyen oyunların, kesilmeyen provokasyonların icazet ve gölgesinde geçmiştir. Tarihin nereye aktığını anlamayan bir iktidar bu kadar yıl görevdedir. Türkiye’nin nereye doğru gittiğini fark edememiş bir iktidar bu kadar senedir işbaşındadır. Milli hedeflerin, milli güvenliğin, milli bekanın, milli kimliğin ve milli stratejinin bu denli yabancısı bir iktidar sanıyorum düşman başına bile gelmemiştir." Başbakan Erdoğan'ın Türkiye’yi gerçekten harap ettiğini belirten Bahçeli, sözlerine şöyle devam etti: "Milleti korkutarak, hayali düşman icat ederek siyasetini ikmal etmeye çalışmıştır. Yalancı, yüzsüz, riyakar, dedikoducu, karanlık suratlı bir yığın adam AKP’nin etrafında toplanmış, maneviyat sömürüsüyle günahın ve şeytani heveslerin özel kuryeliğine soyunmuşlardır. Herhalde bu sözlerimize Başbakan yine dayanamayacak, yine tahammül edemeyecek ve uzandığı ilk telefonla Fatihlerine emirler yağdıracaktır. Anlaşılan, Başbakan Erdoğan’ın paralı askerleri, yandaş lejyonerleri, medyadaki soytarıları 24 saat eksiksiz hizmet vermektedir. Demek ki, Alo Fatih hattı biz konuşurken sürekli açık ve çalışır vaziyettedir. Başbakan Erdoğan, dünyanın neresinde olursa olsun aslan parçası fatihleri, kula kulluk eden iki ayaklı dama taşları tetikte beklemişler, adeta amuda kalkarak emre amade olduklarını göstermişledir. Şimdi de biz fatihciklere sesleniyoruz: Alo Fatih, haberiniz olsun tehlike büyük, çünkü MHP sel gibi, kurşun gibi, fırtına gibi geliyor. Bu nedenle yayınımızı derhal kesin, durum raporunu da sahibinize takla ata ata bildirin ve ezile büzüle en kısa yoldan ulaştırın. Buradan Başbakan’a bir teklifte bulunuyorum: Madem sözlerimizden çok alınıyorsun, üzüntüden fatihlerini iki de bir azarlıyorsun, o halde gel bu işi çözelim, sonuca erdirelim. Şahsımın; ne zaman, ne kadar süreyle, hangi sınırlarda, nerede ve nasıl konuşması gerektiğini bildirirsen senin gönlünü kırmaz, deyim yerindeyse sana bir güzellik yapmaktan çekinmeyiz. Sayın Başbakan yeter ki sıkma canını, bu kadar çırpınma, bu kadar dert etme, her şeyin orta yolu vardır ve bize bir ‘Alo’ demen kâfidir.”

“ÖZEL HAYATIN DİNLENMESİ BİR AHLAKİ DÜŞÜKLÜKTÜR”

“Özel hayatın mahkeme kararı olmaksızın dinlenmesi, kayda alınması ve sonra da siyasi spekülasyona malzeme yapılması kesinlikle maruz görmeyeceğimiz, doğru bulmayacağımız bir ahlaki düşüklüktür” diyen Bahçeli, kanunsuz şekilde kişilerin dinlenip haklarında arşiv düzenlenmesinin büyük bir skandal, çok ciddi bir handikap olduğunu vurguladı.

Bahçeli, bu şekildeki bir sapma halinin insan hak ve özgürlükleri açısından büyük bir tehdit, hak ve hukuk bakımından endişe verici bir kayıp olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı: "İnsanın gündelik hayatına böcek iliştirmek, en özelini deşmek ve bu yolla bilgi istiflemek hepimizin ortak mücadele etmesi gereken bir düzeysizlik ve seviyesizlik halidir. Ne var ki, bir suçun tespiti, ülke ve millet aleyhine olacak bir ilişki ağının teşhisi için yürürlükteki mevzuat gereğince teknik takip ve dinleme makul ve meşru bir yoldur. Bugün gündeme sızan tape ve ses kayıtlarının da mahkeme kararına binaen yapıldığı, özel hayatla ilgili olmayıp hepimizi ilgilendirdiği ortadadır. Bu gelişmelerden Başbakan’ın sızlanmasına ve rahatsızlık duymasına lüzum yoktur. Şayet kamuoyuna servis edilen dinleme kayıtları, sızdırılan tapeler bizzat Başbakan’ın mahremiyetini ilgilendirmiş olsaydı, buna en başta biz karşı çıkar ve kararlılıkla da lanetlerdik. Fakat kazın ayağı hiç de öyle değildir. Bu vesileyle Başbakan’a kendisinin çok sevdiği, geçmişte de sıklıkla kullandığı sözleriyle seslenmek istiyorum: Sayın Başbakan şunu iyi anla ki, bu ses kayıtlarının içeriği özel değil, genel genel, genel ahlaksızlığın daniskasıdır. Başbakan işi gücü bırakmış Milliyetçi Hareket Partisi’ni takibe girişmiştir. Bu elbette bizim için memnuniyet vericidir. Başbakan bizi ne kadar izlerse, ne kadar dinlerse, ne kadar örnek alırsa o kadar çok şey öğrenecek ve doğruyu görecektir. Ancak kendisi bizden istifade için değil, sesimizi kısmak, ekranlardaki nefesimizi kesmek için çırpınmıştır. Muhtemeldir ki, şu an ekran karşısında başını iki eli arasına alarak odasında terör estiriyor ve merhum Kemal Sunal’ın bir filminde sürekli dayak yiyen mazlum karakterinin kopyalarını yana döne arıyordur. Başbakan nereye gitse gözü bizdedir. Başbakan ne yapsa bir kulağı bize çevrilidir. Başbakan ne yöne dönse karşısında bizi veya hayalimizi görmektedir. Muhtemeldir ki, geceleri bile adımızı sayıklamaktadır. 3 Haziran 2013 tarihinde başlayan ve Fas, Cezayir ve Tunus’u kapsayan ziyareti esnasında şahsımı ve partimizi hedef alan faşizan sözleri gündeme bomba gibi düşmüştür. 4 Haziran 2013 tarihinde TBMM Grup Toplantımızda paylaştığımız görüşlerimizin Haberteyyo ekranlarında yayınlanması Başbakan’ı çileden çıkarmıştır. Başbakan görüş ve düşüncelerimizin ekranların altından verilmesine bile sinirlenmiş, Fas’tan Alo Fatih hattını tuşlamıştır. Medyanın köçeğine dönen malum şahıs ise can havliyle yayınımızı kesmiş ve haberimizi engellemiştir. MHP’nin görüş ve düşüncelerinin ekranlarda alt yazıyla geçmesine bile tahammül edemeyen Başbakan Erdoğan, benzerlerine ancak kapalı devre çalışan dikta yönetimlerinde rastlanacak bir hazımsızlıkla müdahale etmiştir." 

AKP’nin Pravdası’na dönen medyanın Milliyetçi Hareket Partisi’ne uyguladığı sansür, fikirlerinin kamuoyuna ulaşmasına koyduğu şerh ileri otokrat Başbakan’ın gözetim ve denetiminde tezahür ettiğini anlatan Bahçeli, "Bu demokrasi cinayetidir. Bu bağımsız basın anlayışının havaya uçmasıdır. Özgür, tarafsız ve objektif olması gereken medya organları Başbakan’ın tahakkümü altına alınmış, çok seslilik, farklı ses ve yorumlar ahlaksızca bastırılmıştır. Başbakan’ın moralini bozan medya çalışanları maalesef işten atılmış, ekmeğinden edilmiştir. Demokrasinin en önemli unsurlarından olan haber alma özgürlüğünün kısılması; basın, yayın kuruluşlarının Başbakan’ın keyfine ve kirli emellerine teslim olması milli iradeye saygısızlık olduğu kadar, demokratik teamüllere de tamamen aykırıdır. Başbakan kişi hak ve hürriyetlerine ket vurmuştur. Başbakan Erdoğan manşetlerde neyin verilip verilmeyeceğini, yandaş kalemlerin neleri yazıp yazmayacağını tek elden tayin ve tespit eden çakma basın komiseri olmuştur. Bizim anketlerdeki oy oranlarımızla da oynamıştır. Anket simsarları, anket yolsuzluğun failleri Başbakan’ı memnun ve mutlu etmek için bizden almış BDP’ye ilave etmiştir. Biz katranı kaynatmakla şeker olmayacağını bilmenin yanında, iki fatihten bir insan sureti çıkmayacağını da bu kadar olaydan sonra anlamış bulunuyoruz. Artık yandaş ekran bezirganları gerçekten 'teke tek' kalmışlar, baltayı sert kayaya vurmuşlardır. Başbakan Erdoğan, Milliyetçi Hareket Partisi’nin her sözünü bastırmak, her beyanını kundaklamak için ne gerekiyorsa yapmıştır. 14 Temmuz 2013 tarihli basın toplantımız da bu zihniyeti oldukça rahatsız etmiş, oldukça gocundurmuştur.”

“Kabineye yeni giren çiçeği burnunda bir Başbakan Yardımcısı da; yaşanan rezaletleri, kamu malına yönelik olarak değil de bir şahsın menfaat elde etmesine dönük iddialar şeklinde yorumlamıştır” diyen Bahçeli, Başbakan ve yardımcısının ifadelerinin gerçekten de sabırları zorlayan yorumlar olduğunu anlattı.

Rüşvetçileri aklamak için bu kadar kavramlarla oynamak, hırsızlığı ve soygunu kapatmak için bu kadar ipe sapa gelmez sözler sarfetmek her şeyden önce milletimizin aklıyla ve basiretiyle alay etmek olduğunu belirten Bahçeli, şunları söyledi: "Eğer rüşveti bir sivil ile memurun arasındaki gayri meşru irtibat olarak görürsek, o zaman 29 yaşındaki İran’lının eline avucuna düşen, bol bol yemlenen ve haramla cebi dolan bakanlar temize çıkacaktır. Başbakan’ın adaleti bükerek, akılları çelerek, doğruyla yanlışı ters çevirerek ulaşmak istediği amaç da budur. Bilindiği gibi rüşvet ve kara para aklama suçunun ana aktörü olan sözde İranlı işadamının mal varlıkları üstündeki tedbir geçen ayın son günlerinde kaldırılmıştır. Malum banka genel müdürünün de el çabukluğuyla aynı uygulamaya hak kazandığı görülmektedir. Hukuk blokeli ve siyasi müdahale altındadır. Başbakan’ın rüşvet tanımından sonra 17 Aralık operasyonun ibresi değişmeye meyyaldir. Halen 11 tutuklu ve 91 şüphelinin yer aldığı ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması’na bakan yeni savcı, tutuksuz yargılananlara yönelik adli kontrol ve yurt dışı yasağı tedbirlerini kaldırmıştır. Anlaşılan Başbakan ve hükümeti hazmettire hazmettire hırsız ve rüşvetçileri serbest bıraktıracaktır. Bize göre, Başbakan’ın hayırsever olarak takdim ettiği İranlı şahıs iktidarın yasa dışı iş ve işlemlerinin kara kutusudur. Bu kutunun şifreleri çözülür, bu karanlık kişinin dili çözülür ne var ne yok itiraf ederse bakanların ve Başbakan’ın foyası tümüyle ortalığa dökülecektir. Başbakan gerçeklerin açığa çıkmaması için ecel terleri dökmektedir. Millete en ağır küfreden, oluşturulan rüşvet havuzuna aldıkları ihalelerden pay vererek medya şirketi alımında kullanılmak üzere 630 milyon doların birikmesine çanak tutan yamuk işadamları da Başbakan’ın koruması altındadır.”

“İNTERNET ERİŞİMİNİ BASKI ALTINA ALAN KARARIN KABUL EDİLEBİLİR HİÇBİR YANI YOKTUR”

Son günlerin en önemli konularından birisinin de internetin denetim altına alınması olduğunu söyleyen MHP lideri Bahçeli, 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkındaki Kanunun bir çok maddesinin 7 Şubat günü değiştirildiğini hatırlattı.

“Hükümet, mahkeme kararı aranmaksızın doğrudan doğruya internete erişimin engellenmesi yetkisini almıştır. Eğer düzenleme Çankaya Köşkü’nden onay görürse Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı internet üzerinde vesayet kuracaktır" diyen Bahçeli, "İnternet erişimini baskı altına alan, sanal medyaya kelepçe vuran bu çağ dışı kararın kabul edilebilir hiçbir yanı yoktur. Elbette internet yoluyla işlenen suçların, yapılan hakaretlerin önüne geçmek önemli ve zorunlu bir ihtiyaçtır. Ne var ki izlenen yöntem arızalı ve kusurludur." ifadelerini kullandı.

HÜKÜMETİN ÇÖKÜŞÜ KAÇINILMAZ

Yasaların amacının, özgürlüğü kısmak veya kaldırmak değil, korumak ve genişletmek olduğunu anlatan bahçeli, şöyle konuştu: "Şayet kişi hak ve hürriyetleri güvencede değilse demokrasinin bırakınız yaşamasını isminden dahi bahsetmek imkansızdır. Demokrasiden vazgeçmek, özgürlükten taviz vermek insanlığı askıya almakla eşdeğerdir. Kamuoyu internete getirilen sansüre karşı ortak bir tepkide buluşmuş ve toplumun her kesimi bu yasakçı uygulamayı reddetmiştir. Ümit ederim ki Başbakan’ın tahammül edemediği, haberlerinin verilmesine çok kızdığı Sayın Cumhurbaşkanı taleplere duyarsız kalmaz, milletimizin beklentisinin hilafına hareket etmez. Türk milletinin, hukuk ve demokrasi cinayeti işleyen Başbakan ve hükümetinden kurtulmasının artık kaçınılmaz bir amaç olmalıdır."

İlke, ahlak, haya, heyecan ve esasları kalmayan bir hükümetin çöküşünün kaçınılmaz olduğunu belirten Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bugünkü hazin tablo hiçbir demokratik ülkede olmayan korkunç bir çürümenin ve soysuzlaşmanın ihsas ve ilanıdır. Sizler kanalıyla aziz milletime diyorum ki, yalan ve cehaletle savaşmak için; gerçeği bilecek kadar akıllı ve gerçeği söyleyecek kadar yürekli olmaktan başka şansımız yoktur. Türk milletini demokrasi ve özgürlük pankartı taşıyan paryalara kimse dönüştüremeyecektir. Umutlarımızı yakıp yıkan Başbakan eğer ki nefsini ıslah etmezse sonu çok feci ve acıklı olacaktır. Kırk tarakta bezi olan Başbakan’ın aklından zoru yoksa milletin sabrını daha fazla zorlamamalı, hassasiyetiyle daha çok oynamamalıdır.”

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız