SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Bektaş Koç'un Ardından

A- A+ PAYLAŞ

Bülent KORKMAZ

deybayah@gmail.com

 

Bektaş Koç ve o’nun gibi nice emekçi bana Bertold Brecht’in bildik bir şiirini anımsatır:

 

Hani der ya Şair:

 

“Hindistan’ı nasıl aldıysa Tüysüz İskender?

Tek başına mı aldıydı orayı?

Nasıl yendiydi Galyalıları Sezar?

Bir aşçı olsun yok muydu yanında onun?

….

Kitapların her sayfasında bir zafer yazılı.

Ama pişiren kimler zafer aşını?”

 

****

 

Sevgili Bektaş, aramızdan çok erken ayrıldı. Yoğun bakımdaki yaşam mücadelesi beyin ölümüne yenik düştü. Böyle trajik bir sonu ne Bektaş ne Bektaş’ı sevenler bekliyordu. Ölümü Bektaş’a yakıştıran kimse yoktu. İlk ciddi rahatsızlık haberi geldiğinde, kısa süre sonra tıbbın son çare olarak başvurduğu yaşam destek ünitesine bağlandığında bile aklımızdan geçirmiyorduk Bektaş’ın bir kuş gibi yaşamımızdan uçup gideceğini…

 

Bektaş’ı Malatyaspor’da çalışmaya başladığı günden beri tanıyorum. Hani derler ya anılar bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor.

 

1980li yılların sonuydu; ben bir tıfıl gazeteci o ise tıfıl bir malzemeci. 91’de bir Bolu kampında geçirdiğimiz neşe dolu günler. Masör Kadir (Devre) Baba, Baş Malzemeci ve takımın espri kaynağı Bedirhan Düzer…

 

Sonra profesyonel anlamda gazetecilikten kopsam da futboldan ve Malatyaspor’dan kopamayışım; kulübe geliş-gidişlerim sırasında, nice başkan, yönetim, futbolcu gelip geçse de Bektaş’ın hep orada oluşu…

 

Bektaş nasıl birisiydi?

 

Kendi halinde, kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan, dedikodu nedir bilmeyen, saf, işini en düzgün şekilde yapıp kendisine laf getirtmeyen, dürüst, namuslu bir insandı…

 

Öyle görüntüye girmeyi, ön plana çıkmayı hiç sevmezdi. Poz verdiği neredeyse hiç görülmemiştir. Fotoğrafının çekilmesinden de hoşlanmazdı. Maçlarda yedek kulübesine gelmez, soyunma odası giriş kapısından karşılaşmayı izlerdi. Rahatsızlanıp hastaneye götürüldüğünde arşivde fotoğrafını bulmakta güçlük çektik. İnanın, şimdi aramızda olsa, kendisi için bu yazıyı yazdığımı görse bana kızar. Bu kadar mütevazı idi Bektaş.

 

Bektaş, bazen çevresine sinirli görünürdü, doğru. Ama kesinlikle öyle değildi. Onun sözleri, personel ve futbolcular arasında “şakadan” sayılırdı.

 

Bektaş’ı tanıyıp da sevmeyen, hakkında tek olumsuz söz eden birisini tanımıyorum. Öyle kolay kolay herkesten bir şey istemezdi ama bir dileği oldu mu bir dediği iki edilmezdi. Uçakların dolu olması nedeniyle, tüm girişimlerimize ve “araya adam koymalarımıza” karşın THY’den bulamadığımız bir İstanbul biletini Bektaş’ın sayesinde anında temin ettiğimizi bilirim. Bektaş’ın selamını götürmemiz yetip artmıştı.

 

Hastanede geçirdiği 2 gün içerisinde ziyaretine gitmeyen kalmamıştı. Uzaklarda olup ulaşamayanlar ise telefon yağmuruna tutuyordu kulübü ve Bektaş’ın yakınlarını…

 

İşte böyle sevilirdi Bektaş.

 

***

 

Bektaş Malatyaspor’la, Malatyaspor Bektaş’la çok şey gördü.

 

Oktay, Feyzullah, Ünal, Levent, Feridun, Serginho, Carlos, Nurettin Soykan, Mehmet Yaşar Çerçi, Hikmet Tanrıverdi, Galatasaray ve Beşiktaş gibi 2 devin ardından Türkiye üçüncülüğü, 2. lig yılları, paranın çuvalla getirildiği, sonra Fak-Fuk-Fon’dan alınan nohutla bulgurla geçen yıllar, UEFA Kupası, düşmeler, çıkmalar; Bektaş hepsini gördü. İstese veya onun gibiler istese, Malatyaspor tarihinin, olanların-bitenlerin en kralını yazarlar, en kralını söylerler.

 

Ama Bektaş’lar asla ses etmezler. Başları önde, sessizce ve ciddiyetle işlerini yaparlar. Bektaş da hep öyle yaptı.

 

Şair’e de son sözü söylemek düştü:

 

“İşte bir sürü olay sana

ve bir sürü soru”

 

***

 

Sevgili kardeşim, aman’ı bol-yanık türkülerin diyarı Arguvanlı dostum, bizi çok erken terk ettin.

 

Işıklar içinde yatasın!

 

Fotoğraflar: Bektaş Koç, 2005 Almanya kampında sıcaktan başına havlu geçiren Okan Yılmaz’ı “görüntüyü bozduğu” gerekçesiyle fırçalıyor ve Okan havluyu çıkarmak zorunda kalıyor. Diğerinde ise takımla birlikte bir antrenmanda.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız