SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'Ben de Oradaydım..'

A- A+ PAYLAŞ

Gazeteci hemşehrimiz Fuat Kozluklu ile Star Gazetesi'nde yapılan röportajı sizlere aktarıyoruz... Kozluklu'da GÖRÜŞ Gazetesi "okulundan" yetişmiş bir gazetecidir...

İşte Star Gazetesi'ndeki o röportaj; (http://www.stargazete.com/index.asp?haberID=124303)

24 haber kanalı moderatörlerinden Fuat Kozluklu, 1998’de yılında Hudson Enstitüsü senaryolarına benzer ‘Türkiye’de irtica tehditleri tırmanacak, Fazilet Partisi kapatılacak, etnik çatışma olacak’ ‘felaket senaryosu’nu ilk kez gündeme taşıyan gazeteci. Kozluklu ile 25 yıllık gazetecilik kariyerindeki başarıları konuştuk...

HABER kanalı 24’ün moderatörlerinden gazeteci Fuat Kozluklu, Malatya’da bundan 25 yıl önce Görüş Gazetesi’nde İsmet Yalvaç ve Cevdet Barış’ın yanında başladığı meslek hayatına birçok ilki sığdırdı. Pek çok gazetede çalıştıktan sonra 1991’de ABD’ye gitti. 16 yıl boyunca çeşitli Türk televizyonlarının Washington temsilciliğini yaptı. Washington’da Amerika’nın Sesi Radyosu Türkçe (VOA) yayınlarında üç yıl çalıştıktan sonra 2006 yılında yurtdışı meslek yaşamını noktaladı. Pizzacılık yapmaya başlamıştı ki, 24’ün Yayın Yönetmeni Mustafa Hoş ve Genel Koordinatör Cengiz Er’in teklifiyle mesleğe döndü. PKK lideri Öcalan’ın yakalandığı haberini, Iraklı Kürt liderler Talabani ile Barzani’ye Türk diplomatik pasaportu verildiğini ilk kez Kozluklu duyurmuştu. Geçen hafta Washington’daki düşünce kuruluşu Hudson Enstitüsü’nde konuşulan ve Anayasa Mahkemesi eski başkanı Tülay Tuğcu’ya suikast düzenleneceği konusunun da yer aldığı felaket senaryosuna benzer bir başka senaryoyu 1998’de ilk kez o haber yapmıştı...

Hudson Enstitüsü’nün düzenlediği toplantıda Türkiye için hazırlanan felaket senaryoları son günlerde çok konuşuldu. ABD’de gazetecilik yaparken bu senaryoları duyuran ilk gazetecisiniz...

1998 yılıydı, Washington’da muhabirdim. İstanbul’da CIA ajanlarının istasyon şefliği yapmış olan Graham Fuller ile ABD Dışişleri Bakanlığı Ulusal Güvenlik Dairesi İstihbarat Analiz uzmanlarından Henry Barkey’in düzenlediği bir düşünce kuruluşu (think tank) toplantısında dile getirilen senaryolara göre ‘Türkiye’de irtica tehditleri tırmanacak, Fazilet Partisi kapatılacak, Türkiye’de etnik çatışma olacak’tı. Bunlar gerçekleşti. Bu senaryoların yapılmasının tek amacı var, olası durumlarda Amerikan çıkarlarının nasıl zedeleneceğini görmek, karşı önlem almak.

İSİM VERİLMESİ ALÇAKÇA

Bu toplantılar ne kadar sıklıkla yapılıyor?

ABD’de binlerce düşünce kuruluşu sabah akşam birçok ülke hakkında toplantılar yapıyor; B, C, D planları hazırlayıp, raporlar yayımlıyor. Bunlar Pentagon ile CIA’deki psikolojik savaşın mimarları tarafından değerlendiriliyor, hayata geçirilebiliyor. Bunda anormallik yok, çılgın senaryolar tartışılır. ABD kurumlarının dinamizmi bu toplantılardan kaynaklanıyor. Bush’un göreve getirildiği seçimlerde tartışmalar yaşanmıştı. İki ayı aşkın süre Beyaz Saray başkansızdı. Ekonomide her şey normal gitti. Tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de iç ve dış dinamik tehdit senaryolarını yapan Genelkurmay Başkanlığı. Ama beğenmedikleri iktidara karşı hayali tehditler de oluşturabiliyorlar. Bunlarla toplumu travmatik hale getirmek kimseye fayda sağlamaz.

Bizzat isim verilerek eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu’ya suikast düzenleneceği söylendi.

Bunu alçakça ve küstahça buluyorum. Çünkü isim vererek senaryo konuşulmasını ilk kez duydum. Skandalı duyuran Yasemin Çongar asla yalan veya eksik bilgilerle haber yazmaz. Ona çamur atanlara acırım.

Peki, ne değişti de bu toplantılarda şimdi isim verildi?

Çünkü kendi içinizde birbirinize düştüyseniz, bunun üzerinden çıkarlarını hayata geçiren devletlerin bu tür şeyleri konuşması anormal karşılanmamalı. Bugünün Türkiye’sinde kim öldürülürse toplum travmatik hale gelir?

Siz bu toplantılara katıldınız mı?

Bunların birçoğu kapalı kapılar ardında yapılmıyor ki. Belki en az 20 kere katıldım. Ama Türkiye ile ilgili anlattığım dışında bir şey konuşulmadı. 1998’te Kuzey Caroline eyaleti açıklarında bir savaş gemisindeydim. Üç gün boyunca tatbikat yaptılar. Senaryoya göre Irak’a başka bir ad verilmişti, Kuveyt’e de bir diğer hayali ad. Komşu ülke diktatörü bir başka ülkeyi işgal ediyor. ABD devreye giriyor, arkasına birkaç ülkeyi de alarak bölgeye gidiyor, diktatörü devirip, ülkeyi özgürleştiriyor. Ve bunu da ‘bölgeye huzur getireceğiz’ diyerek yapıyor. Senaryoya konu olan ülke bugünkü Irak idi.

Düşünce kuruluşlarında görevli Türkler bağımsız hareket edebiliyor mu?

2006 yılı sonuna doğru Washington’daki Silahlı Kuvvetler Ataşesi oradaki düşünce kuruluşlarından ikisinin Türkiye programını yöneten iki Türk akademisyeni yanına çağırıp fırçaladı; ‘Türkiye’deki iktidara prim verecek yönde raporlar yazıyorsunuz’ diye. Yani ‘AK Parti’nin başarılılığını, giderek merkez partisi olduğunu ima ediyorsunuz, kendinize gelin’ şeklinde ‘uyarıda’ bulundu. Bunu inkar ederlerse isim de veririm.

Hudson Enstitüsü uzmanı Zeyno Baran’ı tanıyor musunuz?

Biraz tanırım. Gazeteci ailenin kızı, çok hırslı. Ne Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratmaya ne de Türkiye’nin iç dinamiklerini oynatmaya kimsenin hakkı yok. Askerin de siyasetten uzaklaşması gerekiyor. Baran Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile geçen yılın sonlarında Washington’da bir araya gelip görüştüler. Ne konuştular tabii ki bilemiyorum.

Medyanın içinde ‘en kıro man’ler var

Yıllarca ABD’de çalıştınız. Neden geri döndünüz?

Yaşam biçimim gazetecilik. Bundan başka hiçbir şey bana keyif vermiyor.

Mutsuz muydunuz?

Mutsuz olduğum nokta bizden vizyon dışında pek bir farkları olmayan uluslararası meslektaşlarımızın standardını neden bizim hayata geçiremediğimizdi. Orada yaptıkları işi icra ederken sahip oldukları imkánları gördükten, Türkiye’de ise imkansızlık yalanıyla nasıl kandırıldığımızı da tespit ettikten sonra çalıştığım sektöre karşı öfkelerim oluştu.

Ne değişti de geri döndünüz?

Öfkelerimi unutmadım ki. Eskisi gibiyim. Biraz yabancı dil öğrendim. Ayrıca ailem burada. Bir de gurbeti memleket, memleketi de gurbet yapamıyorsunuz.

ABD’de bugünkü gazetecilik nasıl?

ABD’nin Irak’ı işgal sürecinde Bush ile başlayan faşist gazetecilik sürecine tanıklık ediyoruz. 11 Eylül’den sonra gazetecilik pratiği katledildi. Müslüman avı başladı. Türkiye’de de benzer biçimde apoletli, savaş çığırtkanlığı yapan gazeteciler var. Gazeteci sivil duruşlu olmalı. Bizim sivil elbiseli ve habere yaklaşırken olabildiğince dünya vatandaşı olmamız gerekir. Öyle bir durumdayız ki medyada kimliksiz, künyesiz internet siteleriyle ruhsal cinayet işleniyor...

Hep sahada çalıştınız. Şimdi kamera önünde, stüdyodan ekrandasınız...

Ülkemizde böyle. Mustafa Hoş ve Cengiz Er sayesinde bu işe geri döndüm. 24’te işimden dolayı istihdam edildiğim için mutluyum. 24’te habercilikten gelen kişileri sunucu yaptılar. Bu önemli. Öyle kimseyi kaşı gözü güzel diye ekrana çıkarmıyorlar. Şu an bazı ekranlarda ‘En kıro man’ler var, ellerini iki yana açarak yetersizliğini örtbas etmeye çalışıp yürüyen komik insanlar görüyorum.

Yayımlanan bir röportajınızda Fatih’te lunaparkta üstü brandayla kapatılan kadın dönme dolap haberini İslamcılar dönme dolaptaki etekli kadına tahammül edemediler diye yazdığınızı açıkladınız.

Gönüllü ve içten bir itiraftı. Keşke bütün gazeteciler yapsa.18 yaşındaydım Aslında 5N 1K kuralına uymayan bir haberdi. O zamanki müdürüm Yalçın Bayer beni azarlamıştı, bana baba gibi yaklaştı ve fırsat verdi. 25 yıl önce yaptığım hata affedilmeseydi ben bugün gazeteci değildim. Bu ülkede yalan haberi çok iyi yazdığı için birçok gazeteciyi (!) genel yayın müdürü yaptılar. Gidip bakın arşivlere 1980’lerin Tan ve Günaydın gazeteleri yalan haberle doluydu. O zamanın birçok ismi şimdi ya köşe yazarı veya yönetici.

Adnan Hoca’yı ben ortaya çıkardım

BİR gün gazeteci ağabeyim Ergin Konuksever, ‘Adı Adnan Oktar olan Rasputin kılıklı bir adam var’ dedi. Öğrendik ki Tophane’deki Kılıç Ali Paşa Camii’nde toplanıyorlarmış. Yıl 1985’ti, Nokta Dergisi’nin dışarıdan iyi işler satın aldığını öğrendim. Bu işi anlattım. Para verdiler, üzerime güzel kıyafetler aldım. Çünkü zenginleri aralarına alıyorlardı. Ben orta halli bir ailenin çocuğuydum. Babamın tekstilci olduğunu, annemle ayrıldıklarını, kendimi boşlukta hissettiğimi anlatıp aralarına katılmak istediğimi söyledim. Aralarına aldılar. Camide namazdan sonra toplantı yapıyorlardı, ben de iki ayrı teyple kayıt yapıyordum. Kasetler 60 dakika... 60 dakikada bir gidip tuvalette kasetleri değiştiriyordum. Yaklaşık iki ay içlerinde kaldım. Ardından dergiye gelip bilgileri aktardım. Dergiden Ruşen Çakır gazeteci olarak Adnan Oktar ile camide röportaja geldi. Ben de oradayım. Yapılan haber kapaktan yayımlandı. Gazeteci olduğum haberin ikinci bölümünden sonra ortaya çıktı. Oktar’ın adamları beni bir kere tehdit etti. Ben de Oktar’ı aradım, ‘Yanlış yapıyorsun’ dedim. O da ‘Sayende biz cemaate açıldık, bizi topluma kazandırdın. Bilgim dışında olmuş, uyarırım onları’ demişti.

Turgut Özal’ın toplantısını masa altında dinledim

TURGUT Özal aralarında Sakıp Sabancı, Mehmet Emin Karamehmet ve Vehbi Koç’un da bulunduğu bir grup işadamıyla Divan Oteli’nde toplantı yapacaktı. Yıl 1985’ti. Toplantı öncesi gazeteciler fotoğraf çekmek için içeri alındı. Herkes fotoğraf çekerken ben servis masasının altına girdim. Herkes dışarı çıktı ben masanın altındaydım. İki ayrı teyple 20 dakika kayıt yaptım. Koç, ‘Ortadirek dediniz, mahvettiniz ortadireği’ diyordu, Sabancı ise ‘Bu vergi konusunda dikkatli adım atmalı, bizleri üzmemen lazım, yoksa küseriz.’ Turgut Özal ise ‘Daha iktidarımızın altıncı ayındayız. Paniklemeyin. Ben de sizin aranızdan geldim’ diyordu. O arada biri yere çatalını düşürdü. Garsonlardan biri de eğildi, masanın üstündeki perde de uzun olmadığı için beni gördü. Hemen korumalar gelip beni masanın altından çıkardılar. Teyplerden birini de aldılar. Özal ve diğerleri şaşkın şaşkın yüzüme öyle bir baktılar ki... Teyplerden biri gitti, diğeri kaldı. Haber Yeni Asır İstanbul’da manşet oldu. O haberden sonra korumalar bana hep kötü kötü baktı...

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız