SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Ben Malatyalı'yım.."

0
Güncellendi - 2015-12-28 05:06:50
A- A+ PAYLAŞ

16 Kasım 2000'de, 43 yaşındayken Fransa'da ölen ve orada toprağa verilen Malatyalı sanatçı Ahmet Kaya'nın 58'inci doğum yıldönümü dolayısıyla, odatv.com, Cemal Süreya'nın 1989'da sanatçıyla yaptığı ve 2000'e Doğru Dergisi'nde yayınlanan uzun röportajını yayınladı. 28 Ekim 1957 Malatya doğumlu olan merhum sanatçı Ahmet Kaya ile röportajı yapan Cemal Süreya bugün yaşamıyorlar.

Cemal Süreya'nın sorularını yanıtlayan Ahmet Kaya'nın oldukça odatv.com'un yeniden yayınladığı o röportajının bir bölümü şöyle:

"28 Ekim... Ahmet Kaya’nın doğum günü.

1989 yılında Ahmet Kaya, “2000'e Doğru Dergisi'nde” Cemal Süreya'nın sorularını yanıtlamıştı. O Röportajda Kaya, feministler hakkında ne düşündüğünü, feminizme neden karşı olduğunu, sol arabeskin olup olmayacağını, "öteki hayat" karşısında tavrını, arabesk, caz, tango, rock'n roll müziği hakkındaki fikirlerini dile getirmişti.

İşte Ahmet Kaya'nın Cemal Süreya'nın sorularına verdiği yanıtlar:

"Ahmet Kaya’nın yükselişini neye bağlayabiliriz? Gerçi bir günlük, bir yıllık olay değil bu. Çocukluğundan beri ezgiyle uğraşıyor. Ama yükselme grafiğinde son zamanlarda bir sıçrama olduğu da bir gerçek. Kasetleri 1 milyonun üzerinde satıyor. Depolitizasyon politikasının bir yerde kırılmasının onun kişiliğinde, ona hayran oluş biçiminde de yansıdığını söyleyebiliriz. Kendisine gönderilen son mektupların birkaç yüzünü elden geçirdik. Hepsinde de aynı nitelikte bir coşku bulduk; demokrasi isteği, dünyanın değişmesi özlemi… Depolitizasyona ilk tepki müzik alanında doğdu, diyebiliriz. Mahkumdan da mektup alıyor Ahmet Kaya, infaz memurundan da; esnaftan da, işçiden de, terzi kızdan da. Mektuplarda, bir müzisyene gönderilenin çok çok ötesinde mesajlar var.

Kendisiyle görüşmek için önce Kadıköy’deki Olimpiyat Lokantası’nı seçmiştik. Ancak oradaki müzik yayını ve uğultu elimizdeki ses alma aygıtını sağır duruma getirince, sil baştan yapıp röportajı başka bir yerde gerçekleştirdik.

Ahmet Kaya kendine sonsuz güven duyan biri. Kendisiyle gönenen biri. Sözünü de sakınmıyor. Ayrıca kendi dalındaki başka sanatçılardan daha derin, daha mürekkep yalamış olduğunu her haliyle, her sözüyle ortaya koyuyor.

Sosyal mücadeleyi her şeyin önünde görüyor, aşkın da, ünün de, dostluğun da. Çelişkilerden korkmuyor. İçinden geldiği gibi konuşursa zaten çelişkiye düşmeyeceği kanısında sanki. “Devrimci müzik”i hayatının ve kişiselliğinin kendisi haline getirmiş. Hüznünde alarm yok. Denebilirse, bir sevinç çığlığı saklı hüznünde.

Sevgili Ahmet Kaya, sana gönderilmiş son mektupların bir bölüğünü okudum. Bu senin gerçekten büyük ün yaptığının kanıtıdır. Ne mektuplar ama! Ne kadar güzel! Düşüncelerinizden ötürü kasetlerinizi dinlediklerini söylerlerken sorular yöneltiyorlar. Sözgelimi şöyle diyorlar: “Kendinizi bugünkü müzik içinde nereye oturtuyorsunuz?”

Bugüne kadar yaptığım müziğin bir altyapıdan hareketle oluştuğunu düşünüyorum. Benim, sınıfsal ilişkilerimin, sınıfsal yapımın, ideolojik anlamda geçmiş dönemde yaşadıklarımla beslenmesiyle öğrendiklerim ve yaşadıklarım müziğim için anahtar oldu. Her şeyden önce bir devrimciyim ben; Türkiye’de özgürlük ve demokrasi mücadelesi anlamında sanat alanında mücadele veren insanlardan biriyim.

FANATİK ANLAYIŞA KATILMIYORUM

Size mektup yazanlardan biri de şöyle demiş: “Müzikle demokrasinin ne olduğunu anladım”. Bu ne demek sizce?

Biraz önce dediğim gibi, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin bir neferiyim ben. Kendimle yansıttığım şeyler insan haklarını, yitirdiğimiz demokratik haklarımızı ezgilerle sunmak, insanlara sorular sormak… Cevaplarımı zaten halktan alıyorum. Ben sadece soru soruyorum. Yaptığım müzik şu anda bir çözüm müziği değil. Somut durum müziği değil. “Ne yapmalı?” sorusunun yanıtını vermiyorum. Soruyorum; yaşadıklarımız gördüklerimiz bu; neler yapmak lazım. Sanıyorum arkadaşlar da bana yazdıkları mektuplarda veriyorlar cevaplarını. “Demokratın, demokrat olmanın ne olduğunu senin müziğinde gördük.” Elbet, bu benim için bir ölçü değil. Herhangi bir insanın gerçekten demokrat olması için Ahmet Kaya’nın şarkıları yetmez. Ama böyle bir sinyal gönderebildiysem ne mutlu bana!

Türkiye’nin bugünkü ortamında gerçek demokrat olmak size göre daha neleri içermelidir?

Yaşadığının bilincinde olmak. Türkiye’yi ve dünyayı iyi tanımak. Ayaklarını Türkiye toprağına basarak Türkiye’yi tahlil etmek.

Müzik sence bir yöneltme midir, yoksa bir yansıma mı? Araç mı, yoksa sonuçta elde edilen bir ürün mü? Daha açayım; bugün Türkiye’nin yansısı, Türkiye’nin izdüşümü müzikle de ifade edilir, resimle de, başka sanatlarla da? Müzik bunların en güçlüsü ve en yaygını. Türkiye’nin sesi, yansısı bugün hangi müzik türünde sizce?

Çağdaşlık ve ilericilik adına gerçekten evrensellik boyutlarına ulaşacak bir tür, bence uluslararası alanda bir anlam kazanacaktır. Türkiye’yi tanıtmak anlamında. 15 kişilik bir yurttan sesler korusu düşünün, diğer yandan 70 kişilik 7 sesli müzik yapan bir arabesk orkestrasını düşünün (Orhan Gencebay’ın yaptığı gibi). 15 tane otantik halk çalgısının bir araya gelip çıkarttığı tek sesli müzik mi, yoksa 70 kişilik orkestranın yaptığı arabesk müzik mi daha ileri. Geçmişte bize öğretilen burjuvazinin sunduğu tüm ileri olanaklardan yararlanmaktı. Şimdi, bunların hangisi Türkiye’yi daha iyi anlatır. Yalnız arabesk olarak bakmıyorum. Bir de politik yanı var olayın. Türkiye’nin gerçeğini, yaşanan olayları, Türkiye’nin doğrularını kaderci anlayışla anlatmak mümkün değil. Ve halk müziği dediğiniz zaman, uluslararası anlamda, “İşte bizim müziğimiz budur, Türkiye budur.” diyebiliyor muyuz? “Türkiye Köroğlu’dur, Pir Sultan’dır, Aşık Veysel’dir. Bizim gerçeğimiz budur” diyerek geçiştiriyorlar. Sinemadaki gibi, eski kilim göstermek gerekiyor ödül almak için. Türkiye’deki işçi sınıfının mücadelesini, emekçi yığınlarının gerçek anlamda verdikleri mücadeleyi sinemaya aktarmanızı Avrupalı istemiyor. Türkiye’yi gerçek anlamda anlatan müzik türlerine gelince, bu da işte bizim yaptığımız: İşkenceyi, insan haklarının hiçlenmesini, baskıları, demokratik haklarımızın alınmasını Türkiye dışındakilere doğru olarak anlatacak olan bizleriz. Halk müziği değil yani.

Bu müziğe ad düşünülürken “sol arabesk” dendi, “devrimci arabesk” dendi. Siz bir ad verebiliyor musunuz? Verilmiş adlardan birini kabul ediyor musunuz?

Verilmiş adlardan hiçbirini kabul etmiyorum. Protest müzik değil. Başkaldırı da denilen protest müzik türü yalnız sosyalist camiada değil, radikallerde de var, yeşillerde de var. Feministlerde bile var. Onlar kendi kavrayışları dışındaki anlayışlara tabii ki müzikle karşı çıkacaklardır. Öte yandan, benim yaptığım müziğe “özgün müzik” de diyemiyorum. Her sanatçının yaptığı özgün müzik. Orhan Gencebay’ın da. Varolan müziklerin karışımıyla özgün müzik olur. Ancak doğu-batı sentezi denilen yanlış ve sakat anlayışın bir ürünü değil.

Böyle bir sentez yok Türkiye’de. Doğu ritmlerini alıp üstteki melodik yapıyı Batı temasıyla işleyin, işte size, saçma sapan bir arabesk. Altı kaval üstü şişhane bir şey. Bizim yaptığımız müziğin özünde gerçekten Doğu kültürü yok. Yalnız diksiyonumuzda var bu. Ben Malatyalı’yım. Konuşmamda var. Kullandığımız bütün enstrümanlar Batı’nın. Hatta Türk halk çalgılarından bağlamayı bile şarkılarımda renk sazı olarak kullanıyorum. Aslında buna da karşıyım. Kısır ve çaresiz bir alet bağlama. Dar oktavlı bağlamayı temele koymak yetersizliğin bir göstergesi. Bir anlamda, “Türk olduğumuz için bizim sazımızdır” gibi fanatik anlayışa katılmıyorum ben..."

Bugün taraflarının her ikisi de yaşamayan ve bu yönüyle de ayrı bir önemi bulunan röportajın tamamına aşağıdaki adresten ulaşarak okuyabilirsiniz:

http://odatv.com/ahmet-kaya-58-yasinda-2810151200.html

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız