Av. Selami YÜCEL
selamiyucel@hotmail.com
Zamanımın büyük bir kısmını mesleğim olan avukatlığa ayırmama rağmen Malatya hayatımda her zaman önemli bir alanı kaplamıştır. Malatyaya ve Malatyalılığa her zaman önem veren bir hukuk insanı olarak Malatya kültürünü her alanda yaşatmak, geliştirmek ve tanıtmak için çabalarda bulunup, her fırsatı değerlendirmeye çalışıyorum. Bu çabalarımın önemli bir kısmını başta türkü incelemeleri olmak üzere ise çeşitli platformlarda yayınladığım yazılar oluşturmaktadır. Yazdığım tüm bu yazılarda bir sonuca varmak istemiş, ana fikrin olmasına dikkat etmiş ve de topluma katkıda bulunmaya gayret göstermişimdir. Bu yazımda da Beydağının, başta Beydağı dağım benim türküsü olmak üzere, türkülerdeki konumundan bahsetmek ve anılarımdaki güzel Beydağını sizlerle paylaşmak istiyorum.
Her Malatyalının ve türkülerle ilgilenen insanların bileceği gibi Beydağı, Malatyanın, heybetiyle ünlü ve Malatya kültüründe önemli bir yere sahip simgelerinden biridir. Birçok hikaye, şiir, efsane ve tabii ki türküye konu olan bu dağ, Beydağı Dağım Benim türküsüne de ilham kaynağı olmuştur.
Bu türkü çok güzel ve hareketli Malatya türkülerinden biridir. Zamanında şiir şeklinde yazılmış ve oldukça güzel bestelenmiştir. Şiirin -yazanı da yâd edebilmek amacı ile- türkülerde okunmayan son kıtasını da aşağıya aldım. Bu sözler kırk beş yıl kadar önce Malatyanın dergilerinden birinde yer almıştır. Şairin, son mısrada geçen mahlası Ergönüldür. Türkülerde okunmayan bu son mısrada Ergönül sana kurban diyerek şiir bitmektedir. Bundan yola çıkarak şiirin, büyük bir olasılıkla Arapkirli (Ağın) şair Mehmet Ergönüle ait olduğunu söyleyebiliriz:
Karlıkta balın olam
Kernek'te yolun olam
Al Tohma'ya at beni
Bir kuru dalın olam
Beydağı dağım benim
Gönül ortağım benim
Gözyaşım bitiverdi
Kurudu bağım benim
Anuk kokulu çorban
Yakışır yeşil urban
Dalını sana vermez
Ergönül sana kurban
Malatyalılar, kültürlerinde büyük yer kaplayan Beydağına türkülerinde çok önem vermiştir. Sami Kasap, Malatya Malatya türküsünün bir versiyonunda Beydağından şöyle söz etmiştir;
Yurda salmış mis kokulu mişmişlerini
Süslemiş Beydağının eteklerini
Benzer şekilde Bedri Karahan, türkülerinden bir tanesinde;
Malatya Dağına derler Beydağı
Etrafında kurmuş beyler otağı
Sabah seherlerde öter bülbülü
Ayrıldım sıladan yanarım anam
Ben garibim kimsem yok derdimi yanam
demektedir.
Yüksel Özkasap, Selam olsun Beydağına diye dağımıza selam etmiş, Adnan Gül ise Tren Gelir Hoş Gelir türküsünde Beydağına kar yağar ley ley limilimi ley diyerek dinleyenleri coşturmuştur.
Yerel türkü değerlerimizden Hasan Durak da boş durmamış Beydağının başı yeşildir duttan diye uzun hava tarzında Arguvan ağzı bir türkü çığırmıştır. Ayrıca sanki Beydağını aşmış gibi;
Beydağından da yol aşarım
Mecnun mecnun da dolaşırım
Çirkininen de bal yiyemem de
Gözelinen de daş daşırım;
demiştir. Hasan Durak, diğer bir türküsünde ise Beydağının başı taşlık kayalık sözlerine yer vermiştir. Aksak ritimli türkülerden biri olan Beydağının Ovasına Kuşlar Konar Yaylasına türküsünü de Beydağını konu olan ve çok sevdiğim türkülerden birisidir. Hasan Durak ve Teslim Budakın okuduğu, Etek sarı sen etekten sarısın, gurban olam Beydağının karısın türküsü türkü dünyasının en beğenilen eserlerinden birisidir. Hasan Durak, Kara göz kara kaşları dedikten sonra Beydağının karına benzeterek bir Kürt güzeline iltifat yağdırmıştır. O türkünün sözleri de şöyle;
Kara göz kara kaşları
Boy bos desen iri yarı
Sanki Beydağının karı
Kürdün güzeli güzeli
Doğanşehir türkülerinin bir tanesinde ise Mahmut Atabay;
Yar gelecek yar gelecek
Dünya bana dar gelecek
Ismarladım Beydağından
Tane tane kar gelecek
diyerek sazın tellerine vurmuştur.
Türkülerinde Beydağına yer veren mahalli sanatçılardan Yüksel Arıdan da söz etmek gerekir. Yüksel Arının okuduğu türkünün sözleri ise şu şekildedir:
Beydağları ne yüce
Ne gündüz der ne gece
Seni sevdim sadece
Melek yarim can yarim
Tüm bu eserlerde Malatyalı, köylüsü ile kentlisi ile Beydağını özümsemiş, benimsemiş, gurur kaynağı yapmıştır. Ancak ne yazık ki günümüzde bu simgemizin yeterince öğrenilememiş, yaşanamamış olduğunu gördükçe üzüntü duyuyorum. Beydağı çoğunlukla türkü, şiir ve yazılarda kalmıştır. Gelin, Beydağımızı biraz daha yakından tanıyıp, onu nasıl yaşayabiliriz, yaşamımızda nasıl içselleştirebiliriz bir bakalım.
Dağımızın en önemli iki özelliği vardır. Bunlardan bir tanesi çok dik ve kayalık olması, ikincisi ise zirvesinin hemen hemen her zaman karlarla kaplı olmasıdır. Beydağından aklımızda kalanlardan bir tanesi de buzdolaplarının bulunmadığı zamanlarda, yazın sıcak günlerinde, doruklardan eşeklerle getirilen bembeyaz karların testerelerle kesilerek şehirde satılması idi. Hastalar, yerikliler (hamileler), çocuklar ve yürekleri yanmış olanlar karcıları beklerler, satın aldıkları karları ya sade şekilde ya da pekmez veya limona karıştırarak yerlerdi. Karlar halk tarafından yemek için, gazozcular ve dondurmacılar ise soğutma amacı için kullanılırdı.
Malatyanın hemen güneyinde bulunan Beydağı bizler için hep gizemli kalmıştır. Malatya merkezinden de gayet rahatlıkla gözüken Beydağının en tepesine çıkılıp çıkılamayacağı, hangi hayvanların barındığı, kimlerin zirve yaptığı, ne tür manzaralarla karşılaşacağımız, kayak yapılıp yapılamayacağı beni hep düşündürmüştür. Bizim evden görünen Beydağını özellikle dağın tepesini saatlerce seyretmeme rağmen şimdiye dek karlı noktalara gidemedim. Benim gölümde dağım bir kartpostal şeklinde kaldı. Hatta, Beydağındaki türkülerde geçen Karlığa dahi gidememem halen içimde bir uhdedir. Çok az Malatyalı karlı noktalara ulaşmıştır. Zirve yapan hemşehrimiz var mı yok mu onu da bilmiyorum. Şu anda Malatyalılar ve dağçılar için gizem ve sır devam etmektedir.
Son iki senedir trekking olarak adlandırılan doğa ve dağ gezilerine merak sardım. Çok yüksek dağlar hariç çok yorucu olmayan rotalardaki yürüyüşlere katılıyorum. Bu yürüyüşlere katılanlar özel ayakkabılar ve giyecekler giyerek, suyunu, yiyeceğini alarak dağlara vuruyor ve devamlı yürüyor; hem spor yapılıyor hem de doğa ile bütünleşiliyor. Üyesi olduğu bu trekking ekibi yüksek dağlara da tırmanmaktadır. İşte bu ekiplerde senelerden beri dağcılık yapan arkadaşlara Malatyada bulunan Beydağına dağcıların neden çıkmadığını sorduğumda her zaman sorum cevapsız kaldı.
Neden dağ turizmi, doğa yürüyüşleri, kayak sporu ve dağcılık Malatyada yapılamıyordu? Daha doğrusu, neden yapılmıyordu? Dağcıların Beydağımız hakkında en küçük bir bilgisi yoktu. Geçen ay ünlü dağcı Nasuh Mahrukinin bir konferansına katıldım. Soru cevap faslı başladığında ünlü dağcıya bizim dağcılara sorduğum aynı soruyu yönelttim:
Sayın Mahruki. Dağcılar binlerce kilometre kat ederek dünyanın dört yanındaki dağlara tırmanmak için gidiyorlar. Türkiyede ise Erciyes, Ağrı, Kaçkar Dağları, Kaz Dağları, Palandöken, Köroğlu Dağları gibi dağların dışındaki dağlara neden tırmanmıyorlar, Örneğin, Beydağının zirvesine hangi dağcılar çıktı, neden dağcılar Beydağına ilgi duymuyorlar, doğa yürüyüşleri tertiplemiyorlar, bu dağın özellikleri nelerdir? diye sorduğumda ünlü dağcıdan sadece bilmiyorum lafı çıktı, bir de maalesef dercesine kafasını sağa sola salladı. Bana da sorarsanız sadece maalesef...
Ben gene de şanslıyım; kısmen de olsa Beydağının eteklerini gördüm. Çocukken, avcılığıyla ünlü Mustafa Dayı bir gün bana Selami haydi hazırlan! Yarın Beydağına keklik avına gidiyoruz. deyince çok heyecanlanmıştım. Yiyeceklerimizi çıkınlayıp, suyumuzu alıp, kafesimizdeki meri keklikle sabah namazı ile birlikte yola düşmüştük. Küçük tepede iki köy vardı: Küçükkaragöz ve Büyükkaragöz köyleri. Oralara geldik. Nefis manzaralarla karşılaştık. Önceden yapılmış olan ve evsun dediğimiz taştan tapılan korunağa girdik. İleride bir yere de etrafına taş yığarak kekliğimizi yerleştirdik. Biz de korunağa girerek beklemeye başladık. Kafesteki kekliğimiz ötmeye başladı. Birkaç keklik havada uçmasına rağmen kekliğimizin yanına gelmedi. Elimiz boş olarak Malatyaya dönmüştük.
Bir de Küçük Beydağından söz etmenin de yeridir. Küçük Beydağı, Kerneğin (Kernek) tepelerinin olduğu bölgeye verilen addır. Seneler önce, Küçük Beydağıında hiç gecekondu yoktu. Özellikle Kernek Şelalesinin sağı ve solunda da yerleşim başlamamıştı.. Oralar doğal piknik alanları idi. Genellikle Hıdrellezde mahallenin kadınları toplanır, bulgur, yağ, ekmek, domates, soğan, peynir gibi malzemeleri ve biz çocuklarını alıp, piknik için müsait olan Kerneğin tepesine Derme Suyunun üstündeki yere, Hayfeneye giderdik. Bizler etrafa dağılır, kenger sakızı kanatır, çiğdem toplardık. Annelerimiz ise ateş yakar pilavlarımızı, köftelerimizi pişirirdi. Hayfeneyi belki yeni kuşak bilmez. Hayfene, değişik kişilerin getirdikleri malzemelerin belli bir yerde birleştirilerek yapılan yemek ve eğlence demektir. Bu eğlencede, imece usulü hâkim olup, ağırlıklı olarak ev yemekleri tüketilir. Et ve mangal yakma hayfenede mevcut değildir. Yapılan yemekler; bulgur pilavı, ekşili köfte, dolma köfte ve salatalar hayfenelerin önemli lezzetlerindendir.
Derme Suyundan da epeyi faydalandım ve yüzmeyi orada öğrendim. Özellikle, Gündüzbeydeki Gazino denen yer, Kayalık, Mezarlık bizim mahallenin yüzme yerleri idi. Mahallenin çocukları toplanır oralarda analarımızın izin vermemesine rağmen kaçar giderdik. Demek ki Malatyanın doğallığından epeyi faydalanmışım. Şimdiki Malatya gençlerinin ve çocuklarının benim kadar şanslı olmadığını düşünüyorum.
Beydağı, türkülerde ve anılarımda hep hayranlık uyandıran bir dağ, bir kültür objesi olarak yer almaktadır. Ancak günümüzde, Beydağını sadece türkü ve anılarda yaşatmak yetmez, dağımızla bütünleşmek gerekir. İlk etapta dağcılık ekipleri ile temas kurulmalı, Beydağının keşfi ile doğası araştırılmalı, dağ tarihinde belgeler var ise toplanmalı, dağı tanıyan rehber kişilerden bilgi ve belge toplanmalı. Orayı yakından bilenler araştırılmalı ve bu belgeler kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Beydağını konu alan yayınlar, antolojiler oluşturulmalıdır. Dağcıların zirve çıkışı yapmaları için ortam hazırlanmalı, Malatya dağcılık turizmi canlandırılmalıdır. En kısa zamanda Malatyalıların da trekking gurupları kurarak özellikle Beydağı havalisi ve diğer gizemli yerlere yürüyüşler tertiplenmelidir. Kayak sporu teşvik edilmeli, dağ turizmi Malatyada canlandırılmalıdır. İşte Malatyalılar olarak bizler bunları tam olarak gerçekleştirir isek Beydağına duyulan manevi bağ maddi açıdan da yaşanarak tamamlanır ve gerçekten de türkünün dediği gibi Beydağı benim dağım, bizim dağımız olur.