SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Bilim Geleneği" Konferansı

A- A+ PAYLAŞ
 
İnönü Üniversitesi Genç Düşünce Topluluğu "Tarihsel Bilim Gelenekleri: Tarihsel Epistemolojiye Bir Açılım" başlıklı konferans düzenledi.
 
Turgut Özal Kongre ve Kültür Merkezinde düzenlenen, konuşmacı olarak Yıldız Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç’in sunduğu konferansa Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik, rektör yardımcıları, fakülte dekanları öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı.
 
Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç konferansında şunları söyledi: “Bilim gelenekleri tarihsel epistemolojiyi en iyi sergileyen toplumsal ve tarihsel süreçlerdir. Gelenek, bir toplumdaki fertlerin belli bir takım davranışlarının uzun süre icra edilmesiyle fertlerin zihinlerinde oluşan bu davranışların öğretisel yapı kazanması neticesinde topluma atfedilen örf, âdet ve alışkanlıkların bütünlüğüdür. Bu bütünlük bilimsel alanda oluşmuş ise buna “bilim geleneği” denir.
 
Yani; bir medeniyette belli bilim adamları topluluğu (ulemâ’) tarafından icra edilen davranışlarının nesiller boyu devam etmesi ile bilim adamlarının zihniyetinde oluşan öğretisel yapının o topluma atfedilen örf, âdet ve alışkanlıklarının bütünlüğüne “bilim geleneği” denir.
 
Bilim geleneği topluma mal edilen öğretisel ve davranışsal yön içerdiğinden her bilim geleneğinin sadece bir topluma daha doğrusu “medeniyet”e ait olabileceğini rahatlıkla savunabiliriz. Bu durumda sadece tek bir “İslâm bilim geleneği”nden söz edilebilir.
 
İslam bilim geleneğinin bazı temel özellikleri şunlardır: Bilimin gayesini hakikat bilir. Bilimin kendine has yöntemi olduğunu kabul eder (Usul). Bilimi (ilmi) rahmet olarak görür; ancak merhamet olarak esas almaz. Bilimi (ilmi) bereket olarak esas alır; ancak rızık kapısı olarak görmez. Bilimde (ilimde) birliği esas görür (icmâ’); ancak çokluğu engellemez. Bilimde saygıyı esas alır; ancak eleştiriyi saygısızlık olarak görmez. Bilimde güveni esas alır; ancak eleştirel tutumu güvensizlik kabul etmez.Bu açıklamamız bilim ve hatta bilgi geleneklerinin temelinde tarihsel süreç görmektedir. Bunu hem insan bilgi anatomisinde hem de tarih içerisinde süregelen insan davranışlarına yansıyan zihinsel çerçevelerde görmek mümkündür. Bu çerçeveler bilgiyi birikimsel olarak tarihsel sürecin neticesi kılmaktadır. Tarihsel süreç ise belli bir toplumsal bağlamda kesintisiz olduğundan özünde bilgisel bir faaliyet olmasına rağmen bilim, kendi bağlamının rengini alarak toplumsal özellikler kazanmaktadır. İnsan bilgi anatomisinin bu şekilde toplum bağlamında tarihsel sürece yayılmasına “tarihsel epistemoloji” diyoruz.
 
Tarihsel epistemoloji uygulamalı epistemolojidir. Bu haliyle bilim epistemolojisinin bir toplum veya daha doğrusu medeniyetin tarihine uygulanmasıdır. Bu durumda bir bilim veya bilgi geleneğinin tarih içinde nasıl doğduğunu tarihsel epistemoloji açıklayabilir. Ancak bu tarihsel süreç tamamen insan bilgi anatomisi tarafından yönlendirilmektedir.
 
Şöyle bir düşünelim:
 
Bir gelenek toplumda sadece toplumsal faaliyetler neticesinde mi oluşur? Şayet toplumsal unsurlar dışında geleneği oluşturan başka etkenler de sayarsak meselâ maddî çevre, insan psikolojisi ve diğer insan fıtratının etkenleri, bu takdirde bilgi sistemimizi bunun dışında tutamayız. Aslında burada gelenek tanımında “öğretisel yapıları” temele almakla geleneğin oluşumunda en etkin rolü bir bakıma insan bilgi anatomisine vermiş oluyoruz.
 
Bundan şu sonucu çıkarabiliriz: Tarih içinde bir süreçle işleyerek oluşan bir birikim bilgi meleklerimizle algılanıyorsa o zaman bu birikim bir gelenek olarak insan bilgi sisteminin özelliklerini yansıtır. Bilgi sistemimiz saf epistemoloji tarafından incelenmektedir. Bu durumda geçmişten beri süregelen bilimsel gelişmeleri gelenek olarak oluşum süreçlerini açıklayabilmek için saf epistemolojinin tarihsel süreçlere uygulanması bize tarihsel epistemolojiyi verecektir.
 
Saf epistemolojinin tarihe uygulanması bize evvel emirde “bilim epistemolojisini” verecektir. İkinci olarak insan bilgi sisteminin bilimsel faaliyetlere bir uygulaması olan bilim epistemolojisi bir toplum bağlamında cereyan ettiği için bunun bir bilim sosyolojisi olması gerekecektir. Toplum sadece bir zaman kesintisinden ibaret olmadığı için bütün bu uygulamaların üç boyutta tezahür ettiğini hemen görebiliriz:
 
Birincisi, bilim epistemolojisidir. İkincisi, sosyolojik açılımdır ki bu açılımın iki yönü bulunmaktadır: Faaliyetlerin içinde geçtiği asıl toplum ve faaliyetleri sürdüren bilim adamları topluluğu. Üçüncüsü ise tarihsel açılımdır.
 
Bilimsel faaliyetleri genel toplum içerisinde sürdüren bilim adamları topluluğu bilgi anatomilerini kullandıkları için tarihsel açılımdaki sürekliliği devam ettirirler. Bu süreklilik ise bilim geleneklerine yol açmaktadır. Bu tespiti ortaya koyan ise tarihsel epistemolojidir.”

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız