SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"BM Kararı Beklenmeli"

0
Güncellendi - 2015-12-27 18:42:02
A- A+ PAYLAŞ

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Suriye’ye olası müdahaleyle ilgili BM kimyasal silah uzmanlarının raporunun beklenilmesi gerektiğinin altını çizerek, “Olası bir müdahale karşısında Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda ülkemiz için yakın tehdit olabilecek oluşum ve gelişmelere fırsat verilmemeli, anında müdahil olunmalıdır. Bunun için de 4 Ekim 2012 tarihli TBMM’nin Tezkere Kararı uzatılmalı ve Suriye konusundaki yaklaşımlar bu çerçeveyle sınırlı kalmalıdır” dedi.

 

MHP Lideri Bahçeli, Suriye’ye yönelik muhtemel müdahaleyle ilgili yazılı açıklama yaptı. Bahçeli, yaptığı yazılı açımlamada, Suriye’de yaklaşık 2.5 yıldır süren vahim olayların çok tehlikeli bir sınıra dayandığını ve bölgesel dengeleri yerinden oynattığını söyledi. Esad güçleriyle muhalif unsurlar arasındaki silahlı mücadelenin kanlı bir rekabete dönüşerek gittikçe çapını genişlettiği ve içinden çıkılmaz bir hal aldığını kaydeden Bahçeli, bu kapsamda insanlık vicdanının kabullenemeyeceği her türlü şiddet ve vahşet vakalarının Suriye’ye kabus gibi çöktüğünü ve bu ülke halkını karanlığa mahkum ektiğini ifade etti.

 

Suriye’de bugüne kadar 100 bini aşkın insanın katledilmesi, milyonlarcasının mülteci durumuna düşmesi meselenin en acıklı ve hazin tarafı olarak belirginlik kazandığını vurgulayan Bahçeli, “Artık Suriye’de insaf ve merhamet, akıl ve teenni, sakinlik ve sağduyu kalmamış; taraflar öldürerek, vurarak ve yok ederek fiilen devam eden iç savaşı körüklemişler ve yaygınlaştırmışlardır. Durum gerçekten de çok ciddi ve çok kötü olup her türlü olumsuz ve kontrolsüz gelişmeye açık davetiye çıkarmaktadır. Suriye’de uzlaşma ve diyalog kanalları tümüyle tıkandığından muhtemel anlaşma ve mutabakat zemini de çoktan çökmüş, böylelikle çatışma içindeki taraflar ölüm diline saplanmış kalmıştır” dedi.

 

Özellikle 21 Ağustos 2013 günü Şam’ın Guta bölgesinde gerçekleşen kimyasal silah saldırısı sonucunda aralarında çocukların ve kadınların da bulunduğu yüzlerce masumun acımasızca katledilmesinin şimdiye kadar yaşanan barbalıkların zirvesi olduğunu dile getiren Bahçeli, bu caniliğin, bu zulmün ve bu toplu kıyımın olağan karşılanmasının, hafife alınarak geçiştirilmesinin mümkün ve insani olmadığını belirtti.

 

“SURİYE’DE KİMYASAL SİLAHA KİMİN BAŞVURDUĞU AÇIĞA ÇIKARILMALIDIR”

 

Konvansiyonel silahların yanında, Suriye’deki kimyasal silah kullanımının uluslararası toplumu harekete geçirdiğini, yeni ve kararlı bir pozisyon almaya mecbur bıraktığını sözlerine ekleyen Bahçeli, açıklamasında şunları kaydetti:

 

“Nitekim Suriye’ye yönelik askeri müdahale de dahil olmak üzere tüm seçenekler dünya kamuoyunda tartışılmaya başlanmış; başta ABD, Birleşik Krallık ve Fransa müdahale yanlısı bir duruş ve eğilim sergilemişlerdir. Uluslararası ölçekte artan diplomasi trafiği, devlet ve hükümet başkanları arasındaki görüşme ve temaslardaki sıklık bir hayli yoğunlaşmıştır. Gelişmelerden anlaşılmaktadır ki, Suriye’de gerekli tedbirlerin alınmaması halinde büyüyen iç kaosun bölgesel savaşa dönüşmesi an meselesidir. Kırmızı çizgi olarak ilanı yapılan kimyasal silah kullanımı bunun başlıca tetikleyicisi ve hızlandırıcısı olarak göze çarpmaktadır. Öncelikli olarak Suriye’de kimyasal silaha kimin başvurduğu, suçsuz ve günahsız canlara kimin kast ettiği tarafsız ve objektif bir şekilde açığa çıkarılmalıdır.Bununla birlikte kimyasal ve biyolojik menşeli silah üreten ve satan çevrelerin deşifre edilmesi de ayrı bir önemdedir.”

 

“ASKERİ CAYDIRICILIK KARTI DEVREYE EN SON SOKULMALI”

 

Bölgedeki devletleri ve otoriter yönetimlerin önce silahlandırıp sonra da barış ve demokrasi nutukları atarak hizaya getirme gayesi güden küresel güçlerin iki yüzlülüklerinin iyi tanınması ve derinlemesine de fark edilmesi gerektiğine dikkat çeken Bahçeli, Birleşmiş Milletlerin kimyasal silah uzmanlarının Suriye’de yaptıkları inceleme ve soruşturmanın neticesinin muhakkak ki sabırla beklenilmesi gerektiğini belirterek, “Yapılan çalışmaların sonucu alınmadan; peşin yargılarla, ısmarlama tezlerle, dayanıksız iddialarla ve boş bahanelerle savaş çığırtkanlığı yapmak, Suriye’ye yapılacak operasyonun alt yapısını oluşturmak ahlaki olmadığı gibi uluslararası hukuka da aykırılık teşkil edecektir” şeklinde konuştu.

 

Askeri caydırıcılık kartının devreye sokulmasının en son seçenek olarak düşünülmesi gerektiğine dikkat çeken Bahçeli, Suriye’de yaşanan içler acısı manzaranın, Birleşmiş Milletler Genel Kurul’u ve Güvenlik Konseyi’nde ele alınması ve verilecek kararın meşru sınırlarında hareket edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

 

“GARABET ÖTESİ BİR TABLOYU RESMETMEKTEDİR”

 

Olaylar karşısında AK Parti hükümetinin sağlam ve milli menfaatleri öne alan bir tutum ve tavır takınmadığının net olarak anlaşıldığını belirten Bahçeli, “Üzücü ve bir kadar da düşündürücü olanı ise AK Parti’nin Suriye’ye yönelik uluslararası müdahalede aşırı istekli oluşudur. Dışişleri Bakanı’nın, Birleşmiş Milletlerin Suriye’ye yaptırım uygulamaması halinde kurulacak ‘Gönüllü Ülkeler Koalisyonu’na katılmaktan bahsetmesi son derece aceleci, kinci, ikircikli ve dayatmacı bir anlayıştır. Anayasa’nın 92. Maddesi; Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine izin yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde olduğunu hükme bağlamıştır. Dışişleri Bakanı’nın Meclis’in bu sarih yetkisini gasp edercesine beyanat vermesi, henüz kimyasal silahın kim ya da kimler tarafından kullanıldığı belli olmadan suçluyu ilan etmesi hakikaten de garabet ötesi bir tabloyu resmetmektedir. Bu aynı zamanda milli iradeye, Türk milletinin egemenlik haklarına karşı hazımsızlık, haksızlık, hadsizlik ve saygısızlıktır. Kosova ve Libya modelleri gerekçe gösterilerek Suriye’yi kapsamına alan askeri müdahale tercihinin öne çekilmesi çok ağır gelişmeleri de beraberinde getirecektir. Birleşmiş Milletlerin kararı dışında, Suriye’ye emrivakiyle ve malum ülkeler arasındaki fikir ve eylem birlikteliğiyle müdahale edilmesinin öngörülmesi şimdiden zor olacak ve ülkemizi sıkıntıya düşürecek neticelerle dolu bir tehlikedir. AK Parti hükümetinin dış politikada kırdığı potlardan, tamiri zor olacak yanlışlarından hala ders almadığı görülmektedir. En son gelişmeler paralelinde, hükümet her şeyden önce milli çıkarlara göre hareket etmeli, başkent Ankara’nın gerçeklerine göre politikasını somutlaştırmalı ve kuşkusuz insanlık vicdanının yanında saf tutmalıdır” diye konuştu.

 

“4 EKİM 2012 TARİHLİ MECLİS KARARININ SÜRESİ BİR YIL DAHA UZATILMALI”

 

Suriye’ye askeri müdahalenin sonuçlarının tüm yönlerini, risk ve tehditlerini milli bir bakışla analiz edilmesi ve temellendirilmesi gerektiğini vurgulayan Bahçeli, 2003 yılındaki Irak işgalinden sonra meydana gelen sancılı seyir ve bu ülkenin toprak bütünlüğünün zedelenmesinin aynısıyla Suriye’de yaşanmaması ve yaşatılmaması gerektiğine vurgu yaptı. Esad rejiminin devamı veya çökmesi halinde karşılaşılacak tüm imkan ve ihtimallerin titizlikle, enine boyuna değerlendirilmesi gerektiğini kaydeden Bahçeli, bunu yapmak için de Batı’nın planlarına harfiyen uymaya gönüllü teslimiyetçi bir anlayıştan kurtulmanın esas olması gerektiğini ifade etti.

 

Türkiye için Suriye’nin kuzeyindeki oldubittilerin beka derecesinde önemli sayılması gerektiğini sözlerine ekleyen Bahçeli, sınırlarda kaçakçı görünümlü saldırgan ve teröristlerin hemen hemen her gün sahnelediği provokasyonların tahammül eşiğini aştığını dile getirdi. Başbakan ve hükümetinin birinci görevinin Esad ya da muhaliflerin değil, Türkiye’nin milli güvenliğini muhafaza altına almak ve sınırların hemen dibindeki tehlikeli oluşumları engellemek olması gerektiğine dikkat çeken Bahçeli, “Suriye kaynaklı tehdit ve saldırılara karşı TBMM tarafından, 4 Ekim 2012 tarihinde bir yıllık süre için yabancı ülkelere Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gönderilme yetkisinin hükümete verildiği ortadadır. Ülkemize yönelebilecek ilave risk ve tehditlere karşı zamanında ve süratle hareket edilerek gerekli tedbirlerin alınması hükümetin taşıdığı sorumluluğun apaçık gereğidir. Vatan topraklarımıza saldırıların artmasına, insanımıza ve egemenlik haklarımıza mütecaviz emellere müsaade edilmemeli ve izin verilmemelidir. Suriye’deki olayların Türkiye’yi artan ölçüde tehdit etmesi halinde tercih edilecek yol ve çare bellidir. Bu konuda 4 Ekim 2012 tarihli Meclis kararının süresi bir yıl daha uzatılarak, askeri güç kullanımı da dahil olmak üzere her alternatif kademeli olarak devreye sokulmalıdır. Suriye’deki son olaylara yaklaşımdaki kapsam ve sınır bu esaslara bağlı olmak durumundadır. Hükümet gönüllü koalisyon şakşakçılığı ve çığırtkanlığı yaparak Esad’ı devirme hayallerinden evvel, Türkiye’nin hak ve hukukunu koruma ve sağlama alma hedefine sadakatle odaklanmalıdır. Bilinmelidir ki, Irak ve Libya’dan sonra Suriye’ye de aşırı ve ölçüsüz müdahale bölgesel kaosu daha şiddetlendirecek ve bloklaşmaları daha da keskinleştirecektir. Esad’ı koltuğundan indirmek pahasına Suriye’nin toprak bütünlüğünün bozulması Türkiye’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü sarsacaktır. Ve sonuçta El Nusra ya da PYD-PKK’ya Suriye’nin belirli yerlerini peşkeş çekmek, bu terörist oluşumlara destek vermek boyutunun kestirilmesi bugünden zor, ama gerçekleşmesi kaçınılmaz olan facialara yol açacaktır” dedi.

 

“HÜKÜMET TÜM GELİŞMELERLE İLGİLİ TBMM’Yİ ANINDA BİLGİLENDİRMELİ”

 

Başbakan ve hükümetin millet ve tarih önünde büyük bir vebal altında olduğunu kaydeden Bahçeli, Milliyetçi Hareket Partisi’nin tüm gelişmeleri yakinen ve dikkatlice izlediğini ifade etti. Suriye’ye keyfi, temelsiz, dayanaksız, her neviden sanal gerekçeli gelişigüzel müdahalenin Türkiye için hayırlı netice doğurmayacağını inandıklarını kaydeden Bahçeli, açıklamasında şunları kaydetti:

 

“Öz ve özet olarak partimizin, Suriye’ye müdahale ihtimali karşısında AK Parti hükümetine yönelik teklif ve değerlendirmeleri şu ana başlıklardan ibaret olacaktır. Türkiye’nin güvenliği ve Türk milletinin bekası her şeyin üstünde görülmeli, belirlenecek politikaların öznesi ve çatısı bu değişmez kural olmalıdır. Birleşmiş Milletler kimyasal silah uzmanlarının çalışması bitmeden, hazırlayacakları rapor teşekkül etmeden suçlu-suçsuz tasnifine gidilmemeli, savaş tellallığı yapılmamalıdır. Suriye’deki akan kanın durması, ölümlerin sonlanması ve kimyasal silah hunharlığının bitmesi konusunda Birleşmiş Milletlerin tam ve kesin kararı beklenmelidir. Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı ve riayet asıl olmalı, Suriye halkının birlik ve dirliği konusunda taviz verilmemelidir. Bilhassa bu ülkede yaşayan Türkmen kardeşlerimizin hayat hakları konusunda samimi ve sonuç alıcı uygulamaların içinde olunmalıdır. Gönüllü koalisyon gibi ucube yorum ve hazırlıklar uluslararası hukukla uyumlu olmadığından meşru ve ahlaki olmayan yollara tevessül etmekten kaçınılmalıdır. Olası bir müdahale karşısında Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda ülkemiz için yakın tehdit olabilecek oluşum ve gelişmelere fırsat verilmemeli ve de anında müdahil olunmalıdır. Bunun için de 4 Ekim 2012 tarihli TBMM’nin Tezkere Kararı uzatılmalı ve Suriye konusundaki yaklaşımlar bu çerçeveyle sınırlı kalmalıdır. Hükümet tüm gelişmelerle ilgili TBMM’yi anında bilgilendirmeli ve ülkemizi sonu meçhul olacak maceralara sürükleyecek tedbirsizlikten ve teslimiyetçilikten derhal uzaklaşmalıdır. AK Parti hükümetinin, binlerce kilometre öteden gelip Ortadoğu’ya silahla ayar vermeyi planlayanlara payanda olmasının milli ahlak ve vicdanla örtüşmediği gün gibi meydandadır. Bu itibarla yakın ve komşu coğrafyaların huzur bulması konusunda taraflı ve yanlı değil; başkent Ankara jeopolitiğinin izdüşümünde milli, sorumlu ve duyarlı hareket etmek hükümetin yegâne tercihi olmalıdır.Unutulmamalıdır ki, komşu ülkelerdeki istikrarsızlık döngüsü ve ağır savaş şartları Atlantiğin öbür yakasını değil, doğrudan doğruya Türkiye’yi etkileyecek ve varlığımızı tehlikeye sokarak belirsizlikleri haddinden fazla katlayacaktır.Milliyetçi Hareket Partisi her meselede olduğu gibi, Suriye politikasında da Türkiye’nin tarihsel çıkarlarından, milli beklenti ve hedeflerinden bir an olsun ayrılmayacak, tutarlı çizgisini asla bozmayacaktır.”

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız