SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Borcu Olanlara Müjde..

A- A+ PAYLAŞ

Devlet Bakanı Ali Babacan, elektrik, su ve emlak vergisi borçlarının da yeniden yapılandırma kapsamına alındığını açıkladı.

Kamu alacakları konusunda düzenlemenin kapsamını vatandaş açısından geniş tutmak istediklerini belirten Babacan, sigorta prim borçlarının ve vergilerin yeniden yapılandırılması konusundaki çalışmanın tamamlanma aşamasına geldiğini vurguladı. Bakan Babacan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la birlikte çalışmaları değerlendireceklerini ifade etti.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan NTV'de ekonomi gündemine ilişkin soruları yanıtladı.2010 yılı programında daha önce vergilerde değişimi öngörmediklerini Babacan'a hatırlatan Akgün, sigara ya da alkollü içkiler vergisinde artış olup olmayacağını sordu.Babacan iletişim, akaryakıt ve doğal gaz gibi ürünlerde vergi yükünün hafifletilmesi yönünde bir çalışmanın gündeme gelebileceğini söyledi. Babacan henüz bu yönde herhangi alınmış bir kararın olmadığını da ekledi.Kamu alacaklarına ilişkin faiz yapılandırması, prim ve vergi borçlarının yapılandırılması gibi kolaylıkların kapsamının genişletileceğini söyleyen Babacan su, elektrik ve emlak vergisinin de yapılandırılacağı müjdesini verdi.

ABD’li ekonomist Nouriel Roubini’nin, genel olarak merkez bankalarının paralarının değerlenmemesi için önlem aldığını, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın daha fazla döviz alması önerisinde bulunduğunun hatırlatılması üzerine Babacan, "Çok yüzeysel bir yaklaşım, kurun değeri sadece rezerv miktarıyla ilgili değil, kurun değerini etkileyen çok fazla sayıda faktör var.

’Doğru kur nedir?’ diye sorun Nobel Ekonomi Ödülü almış 50 tane ekonomiste sorun 50 farklı sonuç verecektir. 2002 yılında hükümeti kurduğumuzda ’serbest piyasa mekanizmasına güveniyoruz, serbest piyasa mekanizmasında kuralları çerçeveyi doğru olarak kurduğumuzda piyasada zaten doğru kur oluşacaktır’ dedik. ’Su yatağında akar’ dedik ve bunu da bugüne kadar tavizsiz şekilde uyguluyoruz" ifadesini kullandı.

Rezervlerin kuru çok etkilemediğine işaret eden Babacan, şunları kaydetti: "Japonya’nın rezervlerine bakıldığında son iki yılda 100 milyar doların üzerinde artış ve yen değerlenmeye devam etmiş, hiç bir şey fark etmemiş. İsviçre merkez bankası rezervlerini 50 milyardan 200 milyar dolara çıkarmış, İsviçre frangının değeri değişmemiş. Rezervle ilgili alımlar bir miktar etkiler. Dolar ve avro gibi rezerv anlamı taşıyan çok geniş çaplı dünyada kullanılan para birimleri var. Türk lirasıyla yaptığımız bazı kararların doları ve avroyu etkileyecek durum olmaz. Sadece kendi paramızı tüm diğer para birimlerine göre değerini etkilemeye çalışırsak ufak tefek tedbirler alırız. Bunlar ekonominin asıl temel dinamikleri ve ekonominin temel göstergelerinin yanında hiç bir şey." Merkez Bankası’nın rezervinin artmasını son 1,5 yıldır devamlı dile getirdiklerini ifade eden Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ama bunu söylerken piyasadan daha çok döviz alsın, Türk lirasının değeri düşsün diye söylemiyoruz. Türkiye’nin dış yükümlülükleriyle Merkez Bankası’nın yükümlülükleri arasında bir orantı kurmak gerekiyor. Türkiye’nin önümüzdeki bir yıl içinde dışarıya ne kadar ödemesi var ve ne kadar ithalat yapacak, bütün bu rakamları alıp elimizdeki asgari rezerv seviyesinin ne olması perspektifinden baktığımızda Merkez Bankası rezervi daha yükseltsin diyoruz. Bunu hangi metotla, ne zaman nasıl yapacağı Merkez Bankası’nın kendi bağımsız politikaları çerçevesinde oluşuyor.

Bu durum sadece Türkiye ile ilgili değil. Örneğin, Ocak 2009’dan itibaren Brezilya reali yüzde 40, Şili’nin para birimi yüzde 30, Güney Kore’nin para birimi ile Meksika’nın para birimi yüzde 10’ar değer kazanmış. Türk lirası bu ülkelerin para birimine göre daha az değer kazanmış. Bu sadece Türkiye’nin, Türk lirasının sorunu değil, bu doların ve avronun tüm para birimleri karşısında düşmesinin ortaya çıkardığı sonuç. Dünya enteresan dönemlerden geçiyor, bu dönemlerde çok dikkati olunmalı, güven ve istikrarı ön planda tutmak gerekiyor.

Türkiye bugüne kadar doğru olanı yapmıştır. G-20 toplantısının bildirgesinde artık gelişmiş ülkeler orta vadeli programı açıklasın diyorlar. Biz gelişmekte olan bir ülke olarak bunu 1,5 yıl önce yapmışız.

-IMF’DE YENİ YAPILANMA-

Konuşmasında G-20 toplantısında alınan kararlarla IMF’de yeni yapılanma konusuna da değinen Babacan, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra siyasi ve stratejik konularla ilgili BM Güvenlik Konseyi’nin, ekonomik konularla ilgili Dünya Bankası ve IMF’nin oluşturulduğunu söyledi.

Bunların yönetimi yapısına bakıldığında 2. Dünya savaşı galibi ülkelerin ağırlıklı olduğunun görüldüğüne dikkati çeken Babacan, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi bulunduğunu, aynı yapının Dünya Bankası ve IMF’de de olduğunu, koltuğu hiç değişmeyen, ayrıca seçimle gelen, ancak seçimle gelse bile önceden mutabakatla oluşturulan, dağıtılan koltuk sistemi bulunduğunu belirtti.

Babacan, "Bu çerçevede Türkiye, Belçika’nın başkanlığını yaptığı on ülkeden birisi ve masada bizim adımıza Belçika oturuyor" dedi.

Eski IMF Başkanı Rodrigo de Rato döneminde bu konuyu gündeme getirdiğini, dünyada dengelerin, şartların hızla değiştiğini, ülkelerin ekonomik ağırlıkları değiştiğini, bu kurumları yapısının halen eski duruma göre sürerse bu kurumların temsil sorunu olacağı için meşruiyet zeminini kaybedeceğini ve dolayısıyla ciddi reform yapılması gerektiğini ifade ettiğini bildiren Babacan, "Daha sonra IMF reformu, kota reformu diye yapılan ilk dalgada Türkiye’nin hissesi arttı. Güney Kore’deki ikinci dalga yapılmasında da Türkiye’nin hissesi iki kata yakın artıyor. Diğer ülkelerde de değişiklikler oldu, hissesi düşen ülkeler oldu. Hisse yapısı, kotalar değişiyor, dolayısıyla yeni IMF İcra Direktörleri Kurulu’nun oluşması doğal" diye konuştu.

Bu konuyu New York’ta BM Genel Kurulu sırasında IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn ve IMF’de en fazla hisseye sahip ABD’nin Hazine Bakanı (Timothy Geithner) ile ayrıca Avrupalılarla görüştüğünü kaydeden Babacan, "Sonuçta Güney Kore’de baskılar sonucunda gelişmiş Avrupa ülkelerinden ikisi koltuklarından kalkmayı kabul etti, ancak hangisi belli değil. Önce Avrupalılar kendi aralarında kimin kalkacağına karar verecek, ondan sonra kalkanların yerine kimin oturacağına dair yeni müzakere süreci başlayacak. Avrupalılar ve diğer büyük ekonomiler nezdinde görüşmeler yapılması gerekiyor, çünkü bu işlerde uzlaşma, ülkelerin az çok yüzde 85’inin tamam demesi gerekiyor ki olsun. Türkiye’nin temsilinin daha fazla artması kararı var. İspanyollar ve Belçikalılar koltuğu yarım yarım paylaşmayı teklif ediyor" dedi.

IMF’nin şimdiye kadar ekonomisi bozulan ülkelere para vererek, karşılığında politika danışmanlığı yaptığını, ancak yeni IMF’nin G-20’nin de verdiği görevleri, gelişmiş ülkelerin ekonomisiyle ilgili raporlar hazırlayacağını ve finans sistemini inceleyeceğini, ABD, Japonya ve Almanya’ya da eleştirilerde bulunacağını söyleyen Babacan, "Dolayısıyla bu IMF İcra Direktörleri Kurulu’nda oturuyor olmak eskiye göre artık çok daha önemli olacak, çünkü küresel ekonomiyle ilgili özellikle G-20’de tartışılan bütün konuların teknik sekretarya görevi ağırlıklı olarak IMF’ye veriliyor. Tüm küresel ekonomiyle ilgili teknik bir raporlama, izleme, gözleme ve tavsiyede bulunma fonksiyonu da gelecek" diye konuştu.

-CARİ AÇIK KONUSU-

IMF Başkanı Strauss-Kahn’ın "Türkiye’nin cari açığa dikkat etmesi gerektiği" yönündeki açıklamasını da değerlendiren Babacan, şunları söyledi: "Cari ödemeler dengesi konusu G-20’nin önemli gündem maddelerinden biriydi. Cari açık ve cari fazla veren ülkeler var, bunlar G-20’de konuşuldu.

ABD’nin, cari fazlası ya da cari açığı olanın (GSYH’ye oranının) yüzde 4 rakamına ulaşması önerisi vardı. Cari fazlası olanlar Almanya gibi, fazlalarını yüzde 4’e indirsin 2015’e kadar, cari açığı olanlar bu açığı yüzde 4 ya da altına indirsin önerisi kabul görmedi. Çünkü cari açık ya da fazlanın sebebi çok önemli. Örneğin petrol ihraç eden Suudi Arabistan’ın cari fazlası yapısal olarak devam edecek ya da Türkiye gibi enerjiyi tamamen dışardan ithal eden bir ülke enerjide dışa bağımlı olduğu sürece cari dengesini enerji ithalatı olumsuz etkileyecek." Türkiye’nin nükleer santralin temelini bugün atsa ya da Karadeniz’de bugün petrol bulsa 7-8 sene sonra bunların enerjisinden yararlanmaya başlayacağını ifade eden Babacan, şöyle devam etti: "Dolayısıyla enerji konusunda dışarıya bağımlılığımız uzun süre devam edecek. Üstelik enerji fiyatlarındaki iniş ya da çıkış bizim cari açığımızı doğrudan etkileyecek. Enerji fiyatları düştükte cari açığımız düşecek, arttıkça cari açığımız artacak bu kaçınılmaz tablo. Enerji konusunda köklü çözüm bulmadan cari denge noktasında rahata ermemiz mümkün değil.

Türkiye büyüyen ve yatırım yapan bir ülke. Son altı aya bakıldığında yatırım ithalatında ciddi artış var. Türkiye, makina ve teçhizat ithal ediyor, ağırlıklı olarak tüketici ürünleri ithalatının toplam ithalatımız içindeki payı düşüktür. Oradan gelecek 500 milyon ya da 1 milyar dolarlık artış ekonomimizin genel dengesinde bir şey yaratmaz. Kurda ağırlıklı olarak tüketim ürünleri ithalatını bir miktar etkileyen bir unsur. İthalatın içinde enerji, makina ve teçhizat önemli kalemler. Bugünün makine ithalatı yarının ürün ihracatıdır, bugün makina ithalat ettiğimizde cari dengemiz olumsuz etkilenir, ancak ondan sonra o makina teçhizatı her geçen sene üretim yapılıp ihracat yapıldığında ileriye doğru bize artı değer getirecek." Babacan, "Cari açık piyasalar açısından tehlike çanları çalacak noktaya gelirse o noktada kurdaki hareketlenmeyi mutlaka görürüz, Türk lirasının değeriyle ilgili erozyon olur. Cari açığı finanse edecek rakamın çok üzerinde Türkiye’ye sermaye akışı var. Türkiye’ye ciddi miktarda portföy yatırımı geliyor, hem cari açığımız varken hem de portföy yatırımları konusuna nasıl bir politika uygulanır dikkat edilmeli. ’Sermaye hareketleri sınırlansın’ denildi. Brezilya bunu denedi, yüzde 2 vergi koydu olmadı, yüzde 4’e çıkardı yine olmadı, şimdi bunu yüzde 6 yapma kararı aldı. Bunu yapsa da yatırımcı bunun yolunu buluyor, farklı enstrümanlar, farklı yan yollarla o ülkeye yatırım yapacaksa bunu yapıyor" diye konuştu.

Ekonominin temellerinin çok önemli olduğunu, istikrar ve güveni bozmadan ekonomi politikasındaki ana çerçevenin, ana temellerin sağlam tutulması gerektiğini belirten Babacan, şu ifadeleri kullandı: "Bizim serbest kur rejimi ve serbest sermaye hareketleri çok önemli ana çerçeveler. Bunlarla ilgili kimsenin kafasını karıştırıcı, güveni sarsıcı bir adım atmamamız gerekiyor. Farklı kur rejimleri ülkede denendi, her biri felaketle sonuçlandı. Serbest kur rejimi bizi içerden ya da dışarıdan gelecek pek çok şoka karşı koruyucu en önemli mekanizma. Bugün sermaye Türkiye’ye geliyor, ama hızlı çıkış olursa, kur yukarı doğru hareket edecek, Türk lirası değer kaybedecek olursa, bugün yatırım yapanlar ciddi zarar göreceklerini iyi biliyorlar. Biz de ’açıkça kura garanti yok, bugün geliyorsunuz yarın hızla çıkarsanız kur farklı noktaya gider, zarar edersiniz farkındasınız değil mi diye’ söylüyoruz."

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız