SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Bu Destan Kanla, Canla Yazıldı"

A- A+ PAYLAŞ
 
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla İnönü Üniversitesinde “Cumhuriyetin Kazanımları” konulu konferans düzenlendi.
 
İnönü Üniversitesi Hoca Ahmet Yesevi Salonunda düzenlenen ve Yrd. Doç. Dr. Makbule Sarıkaya’nın konuşmacı olduğu konferansa Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Süheyla Ünal, fakülte dekanları, öğretim üyeleri ve öğrencileri katıldı.
 
İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Makbule Sarıkaya şunları söyledi: 
 
“Türkiye Cumhuriyeti, çok uluslu bir imparatorluk olan Osmanlı Devleti'nin yıkıntıları arasından, Atatürk'ün önderliğinde Türk milletinin giriştiği mücadele ile hayat bulmuş millî bir devlettir. 20. yüzyılın en genç ve günümüzün uzun süreli cumhuriyetlerinden biridir.
 
Önce “ya istiklal ya ölüm” diyen Türk milleti, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Kurtuluş savaşını kazandı. Düşman kovuldu ama kurtuluş, iktisadi bağımsızlıkla desteklenmez ise anlamsız kalacaktı. Bundan dolayı ekonomi düzenlendi ve tam bağımsızlığı gerçekleştirecek yolda Lozan antlaşması imzalandı, cumhuriyet ilan edildi devamında; eğitim, kültür, hukuk, idare, sosyal hayat, nüfus, sıhhi teşkilatlar kuruldu, kamu yatırımları, fabrika ve yol yapımı, güçlü hava, kara ve deniz teşkilatlanması, müzecilik… alanlarında çağın getirdiği niteliklere ve Türk milletinin ihtiyaçlarına göre baştan aşağı inşa başladı. Türk milletinin kendisinin emeği ve Türkiye’nin kaynaklarının kullanımıyla atılmaya başlanan adımlar kısa zamanda başarılı sonuçlar verdi. Hatta bazen uygarlık düzeyinin üzerinde düzenlemelerle toplum yapısı kendine güven kazandı ve daha büyük başarılar için hazırlandı. Nihayetinde yabancıların dediği gibi Türk mucizesi yaratıldı.
 
Osmanlı Devleti'nden devralınan saltanat ve hilâfet kurumları Cumhuriyetin temeli olan halk iradesi olması ilkesinden hareketle kaldırıldı. Saltanat ve hilafetten kurtulan Türkiye Cumhuriyeti, üyelerini Türk milletinin özgür iradesi ile seçtiği TBMM tarafından kabul edilen lâik kanunlarla yönetilmeye başlandı. Lâiklik Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinden biridir ve bireysel özgürlüğümüzün temellerindendir. Lâikliğin Türk toplumunda yerleşmesi için Atatürk döneminde önemli çalışmalar yapılmış ve bu dönemde Türkiye çağdaş uygarlık içinde yerini alabilmiştir. Öyle ki taviz verilmediği dönemlerde Türkiye’nin elde ettiği başarılar ve uluslararası saygınlık laikliğin ne denli önemli olduğunun kanıtıdır. Çünkü lâiklik din ile değil, dinî kendi çıkarlarına alet edenlerle mücadele etmektedir. Dinî kendi çıkarlarına alet edenler için aydınlanmamış insanlar gerektiğinden, eğitimde pozitif düşünceye, sorgulayıcı bakışa ve araştırmacı ruha sahip insanlar yetiştirmeye özen gösterilmeli, lâikliğe sahip çıkılmalıdır.
 
Bu mucize fırsat eşitliğine, kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasına yönelik yasal garantiler veren hukuk alanındaki düzenlemelerle gerçekleştirilmiştir.  Osmanlı yönetiminin son döneminde gücünü iyice arttıran şer’i hükümlerin yerine Türk vatandaşının temel hak ve sorumluluklarının belirlendiği ve bunların Cumhuriyet anayasası ve kanunlar ile korunma altına alındığı esaslara bağlanmıştır. 1921 ve 1924 anayasaları, 1926 medeni kanunu, kadın ve erkek tüm yurttaşları yasa önünde eşit hale getirmiş, dönemin en ileri kanunları resepsiyonlarla Türk milletinin bünyesine uygun hale getirilerek kabul edilmiştir. Örneğin 1928 borçlar, ticaret ve ceza kanunu ülkenin hukuki ihtiyaçları olduğu kadar ekonomik yapısını da güçlendirmiştir.
 
Cumhuriyet’in kazanımları kadın erkek tüm yurttaşlara yönelik olmakla birlikte özellikle kadınlar için çok daha büyüktür. Osmanlı Devleti'nde kadınlar eğitim ve iş hayatı da dâhil olmak üzere sosyal hayattan soyutlamış, erkeklere tanınan çok kadınla evlenebilme uygulamasıyla kadın aile hayatında bile etkisiz hale getirilmiştir. Cumhuriyet döneminde kadına erkek ile aynı hakları tanıyan düzenlemelerle eğitimde, iş hayatında, siyasette kadın erkek fırsat eşitliği sağlanmıştır. 1926 Medenî Kanunuyla aile ve toplum hayatında kadınlara çoğu batılı ülkeden daha önce ve geniş haklar tanınmıştır. Türkiye'de kadın-erkek eşitliğinin kabul edilmesi bir dizi inkılâp ile sağlanabilmiştir.
 
Öncelikle, Türkiye Cumhuriyeti halk egemenliğine dayalı nitelikleriyle demokratik bir cumhuriyet olmak yolunda uluslaşmaya başlamıştı. Yani ümmet ve ırk politikası yerine Türk milleti kavramını laiklik ve millilik esaslarına dayanan bir modelle şekillendirmişti. Geçmişini öğrenen, kendini tanıyan bir millet nasıl ilerleyebileceğini de bulacaktı. Bundan dolayı Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren tarihinden diline kadar her alanda çalışmalar yapılmış, Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu gibi kurumlar kurulmuştur. Böylece insanımızın kendine güvenini yeniden kazanması hem de millî bir devlet olmanın gereği olan millî bilincin yerleşmesi sağlanmıştır. Yaratılan bilinç ve millî birlik ve beraberlik duygusu birkaç on yılda tüm dünyanın Türk mucizesi olarak adlandırdığı büyük başarıları gerçekleştirmiştir. 
 
Bilmeliyiz ki atalarımızın bize emanet ettiği bizim de çocuklarımıza emanet edeceğimiz Cumhuriyet, en yalın ifadeyle ulus egemenliğidir; demokrasidir, barış toplumudur, özgürlük ve bağımsızlığın dile geldiği, özgür düşünceye saygı gösteren onurlu bir yönetimdir. Bu emaneti korumak ve Cumhuriyeti her koşulda savunmak ve sonsuza kadar yaşatmak zorundayız. Bu bilinç, bizim geleceğimizin sigortasıdır.
 
Biliyoruz ki Türk Milli mücadele destanı kolay yazılmadı, canla kanla yazıldı. Uğrunda binlerce şehit verildi, dün olduğu gibi bu gün de cumhuriyetimize saldırmak gafletinde bulunan dış ve iç kaynaklı düşmanlarımız vardır. Ancak bilinmelidir ki şanlı bir tarihe sahip olan bizler, dün olduğu gibi bugün de muhtaç olduğumuz kudretin damarlarımızdaki asil kanda olduğunu bilmekteyiz.”

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız