SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Bu Malatya'nın Hakettiği Değil"

0
Güncellendi - 2015-12-27 16:06:57
A- A+ PAYLAŞ

Partisinin düzenlediği İş Dünyası Diyalog Toplantıları kapsamında Malatya’ya gelen Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Malatya’nın rekabet gücü alanında 81 il içinde 28. sırada, sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında 42. sırada bulunduğunu ifade ederek “Bu sıralar Malatya’nın hak ettiği sıralar değil. Malatya her iki alanda da çok daha iyi noktalarda olmalıydı. Gelecekteki CHP iktidarında Malatya’nın hak ettiği konumda olmasını sağlayacağız” dedi.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu Malatya’nın Cumhuriyet tarihinde 2 başbakan ve 2 cumhurbaşkanı yetiştirerek Türkiye’nin siyasal yaşamında belirleyici ve etkileyici bir rol oynadığına vurgu yaptı. Kılıçdaroğlu, “Bu iki isim İsmet İnönü ve Turgut Özal’dır. Malatya’nın bu iki evladını saygı ve rahmetle anıyoruz. CHP olarak bu ülkede taş üstüne taş koyan herkese saygı gösteririz” ifadelerin kullandı.

Kılıçdaroğlu AKP hükümetinin dış politikasını da eleştirerek, 2011 yılının son ayında Kürecik’de konuşlandırılan Füze Kalkanı Radar Üssü’nün de hükümetin savunduğunun tersine NATO üssü olmadığını, Türk dış politikasının da Türkiye’nin değil, başka ülkelerin çıkarlarına ayarlı olduğunu söyledi. 

CHP Malatya İş Dünyası’nın Temsilcilerini Ağırladı 

CHP İş Dünyası Diyalog ve Dayanışma Birimi tarafından organize edilen bir dizi toplantıya katılmak üzere Malatya’ya gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Anemon Otel’de düzenlenen “Ekonominin Temel Sorunları: Riskler ve CHP’nin Ekonomi Politikaları” başlıklı toplantıda yaklaşık 500 iş adamına konuştu. 

Genel başkan yardımcıları Umut Oran, Erdoğan Toprak, Faik Öztrak, milletvekilleri Veli Ağbaba, F. Mevlüt Aslanoğlu, Engin Özkoç, Sena Kaleli, Mehmet Ali Susam, Kemal Değirmendereli, Vahap Seçer, Ümit Özgümüş R. Aşkın Türeli, bazı parti meclisi üyeleri, CHP Malatya İl Başkanı Enver Kiraz, TSO Başkanı Hasan Erkoç, ESOB Başkanı Şevket Keskin, ESKKK Başkanı Ali Evren, MAKİAD Başkanı Muzaffer Erşan, MASİAD Başkanı İbrahim Güngör, meslek odaları başkanları ve çok sayıda iş dünyası temsilcisinin katıldığı toplantıda ilk olarak CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak sinevizyon eşliğinde Türkiye ekonomisinin bugünkü durumu ve CHP’nin alternatif politikalarına yönelik bir sunum yaptı. 

Faik Öztrak’ın bu sunumundan sonra kürsüye gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu AKP’nin ekonomi politikalarının üretime değil, sıcak paraya dayanmasının doğal sonucu olarak istihdam sağlamayan bir büyüme yaşandığını, sosyo-ekonomik alanda Türkiye’nin en büyük sorunun işsizlik olduğunu söyledi.  

“Türkiye nasıl büyür, Türkiye nasıl gelişir? Türkiye dünyada nasıl söz sahibi olur?” şeklindeki kendi sorularını Kılıçdaroğlu “Bunun bilinen bir tek yanıtı vardır: Üreterek. Ürettiğiniz anda dünyada saygın ve söz sahibi olursunuz. Ürettiğiniz anda istihdam yaratırsınız. Ürettiğiniz anda kendiniz için değil ülkeniz için çalışırsınız. Bu açıdan bakıldığında biz CHP olarak sanayiciyi ekonominin kamu görevlisi olarak görüyoruz. Sanayici kendisi için çalışmaz, sanayici artık kendini aşmıştır, ülkesi için çalışır. Çünkü sanayici üretim yapar, istihdam yaratır, rekabet yaratır, ihracat yapar, üretim için bilimi teknolojiyi takip eder” sözleri ile yanıtladı. . 

CHP’nin iş dünyası ile diyalogunu kesmek için bilinçli bir propaganda yürütüldüğünü söyleyen Kılıçdaroğlu, CHP’nin iş dünyası ile herhangi bir sorunu olmadığını söyledi. Kılıçdaroğlu “Biz bu ülkenin partisiyiz, biz bir kitle partisiyiz. Buna karşın bizim için şöyle bir algı yaratıldı. CHP İş dünyasına karşıdır. Neden karşı olalım. CHP iş dünyasının dışında değildir, CHP iş dünyası ile iç içedir” diye konuştu. 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Anemon Otel’de Malatya iş dünyası temsilcilerine yaptığı konuşmanın ana başlıkları şöyle: 

CHP İş Dünyasının Karşısında Değildir, İş Dünyası İle İç İçedir 

Bugün siyasetin sıcak gündeminin dışında meselelerimizi konuşacağız. Bugüne kadar daha önce böyle bir toplantı düzenlendi mi bilmiyorum ama ben genel başkanlık görevine geldikten sonra iş dünyası ile neden daha yakın iş birliği içinde değiliz diye sordum. Ve bu sorunun gereği olarak tüm Türkiye’de iş dünyası ile yakın diyalog içinde olmak için yola çıktık. Biz bu ülkenin partisiyiz biz bir kitle partisiyiz. Buna karşın bizim için şöyle bir algı yaratıldı. CHP İş dünyasına karşıdır. Neden karşı olalım. CHP iş dünyasının dışında değil iş dünyası ile iç içedir. 

Biz hem Avrupalı hem Asyalıyız. Ama 1071 den beri yönümüz hep Batıya çağdaş uygarlığa doğrudur. Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün de güzel bir lafı vardır. Hedefimiz çağdaş uygarlık. Neden çağdaş uygarlığa gidemiyoruz? Çünkü çağdaş uygarlık kişi başına milli gelirin yükselmesi demektir, yoksulluğun giderilmesi demektir, çağdaş uygarlık bilime teknolojiye önem vermek demektir, çağdaş uygarlık, katma değeri yüksek ürünler üretmek demektir. Çağdaş uygarlık özgürce düşünmek demektir, çağdaş uygarlık birbirimizi sevmek demektir. Çağdaş uygarlık sağlıklı, tutarlı, demokratik bir ortamı yaratmak demektir. Çağdaş uygarlık okuryazarlığı öğrenmemiş nesiller bırakmamak demektir. Çağdaş uygarlık bilime önem vermektir. Bunun için çağdaş uygarlık bizim hedefimizdir. 

Malatya Sadece Türkiye’nin Değil Dünyanın Kayısı Merkezidir Ama...

Malatya, üzerinde önemle durmamız gereken bir kentimiz. Çok az ilin tarihinde iki başbakan iki cumhurbaşkanı vardır. Ama bunlardan biri Malatya’dır. Hem başbakan hem cumhurbaşkanı bu topraklarda yetişmiş ve parlamentoda görev yapmıştır. Rahmetli İnönü ile rahmetli Turgut Özal. İkisini de minnetle şükranla ve rahmetle anıyoruz. Bu ülkede hangi siyasi olursa olsun taş üstüne taş koymuşsa, bu ülkeye hizmet etmişse bize düşen görev onu rahmetle ve minnetle anmaktır bu bizim temel insanlık görevimizdir. Geçmişi karalayıp kötülemek değil geleceğe ümitle bakan bir Türkiye kurmaktır. Hedefimiz budur. Malatya’nın bir özelliği daha var. Dünya kayısı merkezidir Malatya. Sadece Türkiye’de değil, Dünyada bir merkezdir. Bu da bir lütuftur. Yeteri kadar değerlendiriyor muyuz? Hayır. Önünde engeller var mı? Evet var. Ayağa kaldırılabilir mi? Elbette ki kaldırılabilir. Nasıl kaldırılır? Lafla değil, akılla ve mantıkla. Oturup düşüneceğiz. Neden kayısı üreticileri bir araya gelmiyor? Neden kayısının sağlıklı bir borsası yok? Biz nasıl daha fazla ürün ihraç edebiliriz? Çeşitlendirmeyi nasıl yapabiliriz? Bunu oturup düşünmeliyiz, konuşmalıyız, tartışmalıyız. 

Herkesin düşünmediği bir yöntemi düşünebiliriz. Ama bunları yapmıyoruz. Bizim bir özelliğimiz var, Türk siyasetinin bir özelliği var. Çok laf üretiriz ama çok az iş üretiriz. Batılı insanın ise şöyle bir özelliği var. Çok az konuşur ama çok fazla iş üretir. Ve hazırlık süreci çok uzundur. Oturur uzun uzun düşünür, sonra denemelerini yapar, eğer başarılıysa üretimini yapar hayata geçirir. Bizim de önce oturup düşünmemiz lazım, sonra uzun uzun tartışmamız lazım, sonra da bunu hayata geçirmemiz lazım. Malatyalıların bir özelliği daha var, Malatyalılarda müthiş bir girişimcilik ruhu var. Cumhuriyet tarihinden bu yana bakıldığında Malatyalılar Türkiye’nin neresinde olursa olusun Malatya’ya büyük katkılar vermiştir. Sadece Malatya’da yaşayanlar için söylemiyorum. Sayın Mevlüt Aslanoğlu çok daha iyi bilir. İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da yaşayan Malatyalıların bir gözleri hep Malatya’dadır. Bugün gezdiğimiz bazı fabrikalar vardı, birçoğunun İstanbul ile bağlantıları var, orada da tesisleri var. Ama bir Malatyalı hep şunu düşünür. ‘Ben, ekmeğini yediğim, suyunu içtiğim şehre nasıl bir katkı verebilirim’? Bu çok önemli bir algıdır, çok önemli bir düşüncedir. Bu nedenle bütün Malatyalılar, Malatya’nın kalkınmasına ekonomik olarak büyük önem veriyorlar. Girişimci ruhları nedeniyle de onları kutlamamız gerekiyor.

Malatya (İnönü) Üniversitesi'nin Karaciğer Naklinde Önemli Üniversite Haline Gelmesi Bilimin Nelere Kadir Olduğunu Gösteriyor

Bakınız, Malatya Üniversitesi, diğer üniversitelerle kıyaslandığında yeni bir üniversite sayılır. Ama karaciğer naklinde Türkiye’nin önemli üniversitelerinden birisi haline geldi. Bu da çok önemli. Bilimin nelere kadir olduğunu gösteriyor. İnsan emeğinin, insan aklının, insan zekasının eğer gerçekten iyi kullanıldığında bir üniversiteyi bile çok daha iyi yerlere taşıdığının göstergesidir. O üniversitede görev yapan bütün hocalarımıza saygı duymamız gerekiyor. Üniversitelerin bilim yuvası olduğunu unutmamamız gerekiyor.  

Bugün Ticaret ve Sanayi Odası’nı ziyaret ederken üniversite ile ilişkileriniz nedir diye sordum. Teknoparkları, teknokentleri kurmak için önemli adımlar atılmış. Onları geliştirmemiz lazım. İş dünyasının üniversiteye destek vermesi lazım. Üniversite sanayi işbirliği çok önemlidir. Üniversite düşünür ve yaratır. Ama o düşünceyi mala, üretime dönüştürmek sanayicinin elindedir. Ben düşünürüm, üniversitede hocayım, böyle yapılması lazım derim. Ama benim sermayem yok. Sermaye sanayicidedir, dolayısıyla o düşünceyi alır, mala dönüştürür ve ülkenin hizmetine sunar. Bu, üniversite sanayi işbirliği açısından olağanüstü önemlidir. Malatya’nın bir diğer özelliği daha var.  Değerli maden cevherleri yetirince değerlendirilememiş. Toprak altında servetleri var.  Umarım, yakın bir zaman içinde Malatyalı iş adamları o dünyanın içine de el atarlar. Zengin yataklar var, mermer yataklarının olduğu söyleniyor.  Bu alanda yapılacak yatırımlar çok önemli sonuçlar doğuracaktır. Unutmayınız, İtalya’da mermer yatakları kalmadı. İtalya, mermeri Türkiye’de alıyor, işliyor ve satıyor. Biz işleyeceğiz, biz kazanacağız, bizim iş adamlarımızın önünde bu bağlamdaki engelleri kaldıracağız.

Tabi Malatya’nın bir özelliği de sanatçıları. Malatya’nın sanatçılarını bilmediğimi sanmayın. Hepsi birbirinden değerli sanatçılar. Onlar Malatya’yı sadece Türkiye’de değil, dünyanın bütün ülkelerinde Türkiye’yi gururla temsil ediyorlar. O sanatçılar sadece Malatya’nın değil Türkiye’nin gurur duyduğu sanatçılar. Onlara da saygı duyuyoruz.

Malatya Hak Ettiği Sıralarda Değil 

Değerli dostlar, hep güzel şeyler ama rekabet açısından baktığımızda 81 il içinde Malatya 28’inci. Çıtanın yükselmesini istiyoruz. Yine sosyo-ekonomik gelişmişlik bakımından baktığımızda Malatya 42. sırada. Bu da Malatya’nın hak etmediği bir sıra. O övgülerden sonra Malatya’nın sıralaması bu olmamalı. İş dünyasının biraz daha çalışması lazım. İş dünyasının, biraz daha bu konuda yatırımlarını arttırması lazım. 

Az önce ekonominin durumu anlatıldı. Size bir soru sormak istiyorum. Türkiye nasıl büyür?  Türkiye nasıl gelişir? Türkiye dünyada nasıl söz sahibi olur? Bunun bilinen bir tek yanıtı vardır: Üreterek. Ürettiğiniz anda dünyada saygın ve söz sahibi olursunuz. Ürettiğiniz anda istihdam yaratırsınız. Ürettiğiniz anda kendiniz için değil ülkeniz için çalışırsınız. Bu açıdan bakıldığında biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak sanayiciyi ekonominin kamu görevlisi olarak görüyoruz. Sanayici kendisi için çalışmaz, sanayici artık kendini aşmıştır, ülkesi için çalışır. Çünkü sanayici üretim yapar, istihdam yaratır, rekabet yaratır, ihracat yapar, üretim için bilimi teknolojiyi takip eder. Ve daha da önemlisi sanayici risk alır ve sürekli kendisini yeniler. Bu açıdan da üretim dediğimiz zaman, aklımıza sanayici gelir. 

O zaman soru iki: Sanayici için ne yapacağız? 

Eğer bir politikacı, halkını düşünüyorsa, işsizliği sonlandırmak istiyorsa, Türkiye’nin uluslararası arenada sesi daha gür çıksın diyorsa, yapacağı bir şey var.  Sanayicinin önündeki engelleri kaldırmak. Önündeki bürokratik engelleri de kaldırmak. Bizim insanımızın önündeki engeller kaldırılırsa dünyaya meydan okur. Teşvik politikalarını bu bağlamda yapacaksınız ve geliştireceksiniz. Katma değeri yüksek olan ürünleri üreteceksiniz. Bir ülkenin başbakanı katma değeri yüksek olan ürünleri üretenlerle gurur duymalı. Onu dünyaya lanse etmeli.  Ben bir sanayici tanıyorum. İstanbul Çatalca’da. Damarlara takılmak üzere stent yapıyor. Maliyeti çok düşük, Çin’de ihaleye katılıyor ve bütün dünya firmalarını geride bırakarak ihaleyi alıyor. Bu sanayiciye ne yapılır? O sanayicinin eli öpülür, ona teşekkür edilir, o bizim gururumuzdur denilir. Bazen yurt dışına gideriz, bize söylerler. Şu binayı bir Türk iş adamı yaptı.  Biz o iş adamını ya da o mühendisi tanımayız. Hiç el sıkışmamışız. Belki de hayatımızda hiç karşılaşmayacağız. Önemli olan bizden birinin bu başarıya imza atmasıdır. Onu biz destekleriz. Onun arkasında oluruz.

Politikacıların İş Dünyasında Ayrım Yapma Hakkı Yoktur 

Politikacıların, iş dünyasında ayrım yapma hakları da yoktur lüksleri de yoktur. Herkesin siyasi görüşüne saygı duymak zorundayız. Kimisi A partisini destekler, kimisi B partisini destekler. Siyasetçinin görevi nedir? Onun üretim yaptığı alanda onun önündeki engelleri kaldırmaktır. Onun önüne yeni engelleri çıkarmamaktır. Siyasetçi bu olgunluğa erişmek zorundadır. Eğer bu olgunluğa ulaşamazsak kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz demektir. Siyasetçinin olması gereken bir başka özelliği eleştiriye açık olmasıdır. Eleştiriden rahatsız oluyorsa ‘İki tane maliye memuru gönderip, sana ceza yazacağım’ dediğiniz anda bu iş olmaz. O nedenle demokrasi kavramını da daha olgunlukla tanımlamamız gerekiyor.

Demokrasisi gelişmemiş bir ülkede yurttaşın mülkiyet hakkı güvence altına almanız mümkün değildir. Yurttaşın mülkiyet hakkını güvence altına almanın yolu demokrasiden geçer. Aksi halde otoriter rejimlerde bugün sizin olan fabrika yarın sabah elinizden alınabilir.

Bir ömürle yapılan birikim, bir gecede el değiştirebilir. Demokrasinin özü, halkın, yurttaşın bu güvenceyi hissetmesidir. Bir başka önemli nokta, az önce sanayiciye dedim ki, ekonominin kamu görevlisidir. Üretim yapar, ihracat yapar, istihdam yaratır, ülkeye döviz getirir, vergisini verir, yani ülkenin hazinesine para kazandırır. Birde hiç risk almadan dünyanın karını elde edenler var. Bakın bir örnek vereyim: 2012’nin başında 1 milyon dolar parayı Londra’dan düğmeye basarak devletin bonosuna yatırdınız. Aralık ayının ortasında 1 milyon dolarınız, 1 milyon 227 bin 12 dolar oldu. Yüzde 22.7 kar. Hiçbir riskiniz yok. Efendim fabrikada grev mi olacak, aylık ücretleri nasıl ödeyeceğiz, banka kredi verecek mi vermeyecek mi?  Bu dertlerin hiç birisi yok. Baş tuşa, kısa bir süre sonra parayı al.  Bu ekonomiyi çeviren modellerden biridir.  Sanayicinin şevkini düşüren modellerden birisidir. Sıcak paraya teslim olan bir ekonomi, sırtını doğrultamaz. Diyeceksiniz ki varsın o da kazansın, iyi de o faizi kim ödüyor? Sizler ödüyorsunuz.  Risk üstlenmiyor, siz risk üstleniyorsunuz ama karı onlar yapıyor. 

Ekonomide Kendi Kendimize Gaz Veriyoruz Ama Gerçekler Bambaşka 

Bu ekonomi politikasını değiştirmemiz lazım. Nasıl? Üretime dönük bir politika gütmemiz lazım.  İşsizlik neden azalmıyor değerli sanayiciler? Bu soruyu da sormamız lazım. Neden azalmıyor? Çünkü üretim yeterli değil. İşsizliğin olduğu bir ülkede huzur olmaz. İşsizliğin olduğu evde de huzur olmaz. Anne baba çocuğu iş bulacak diye bekler. İşsizlik bir toplumun temel sorunlarından biriyse orada sosyal barışı sağlamanız mümkün değil. İşsizliği gidermek kolay bir şey değildir. Bir maliyeti vardır. Nedir bu maliyet? Üretimi arttırmak. Üretimi teşvik etmek. Bu açıdan, sanayi ve sanayici çok önemli.

Bir başka önemli noktaya daha değinmek istiyorum. Bizim ülkemiz sorunları çok olan bir ülke. Bazen kendi kendimize çok gaz veriyoruz. Biz çok güçlüyüz, çok büyüdük, çok geliştik. Şunu yaptık bunu yaptık, vs.vs. 1970’li yıllara gidin bir bakın. Türkiye, Yunanistan, İspanya, Portekiz, aynı gelir düzeyindeyiz. İtalya biraz bizim önümüzde. Geldik 1980’li yıllara. İspanya bizi geçti mi? Kişi başına milli gelir 30-35 bin dolar.  Portekiz bizi geçti mi? Kişi başına milli gelir 30-35 bin dolar. Yunanistan bizi geçti mi? Geçti. İtalya, o da geçti. Biz 1980’lı yıllarda onlar bizi geçti, geride kaldık, bu sefer Çin, Brezilya, Hindistan ile kıyaslandık.  Geliyorum 2012’ye. Brezilya bizden önde, Çin bizden önde, Hindistan bizden önde. Güney Kore’yi hiç saymıyorum. Adamlar chip üretiyorlar. Bakınız, Anadol, bizim ilk yerli otomobilimiz. Bir markayı bile yaşatamadık.Güney Kore’nin bu konuda iki dünya markası var. 

Konya Kadar Hollanda 80 Milyar Dolarlık, Türkiye 12 Milyar Dolarlık Tarımsal İhracat Yapıyor, Bu İşte Bir Terslik Yok mu? 

Hollanda, Konya’dan küçük. Yıllık tarımsal ihracatı 80 milyar dolar. Bizim ise 12 milyar dolar. Biz  hangi noktaya geldik? Önce kurbanlık koyun getirdik, sonra et getirdik, çok şükür şimdi samanda ithal ediyoruz. Neden?  Kendimize kocaman bir soru sormak zorundayız. Neden bu ülke saman ithal ediyor. Neden canlı hayvan ithal ediyoruz. Hollanda Konya’dan küçük. Tarım ürünü ihracatı 80 milyar dolar. Oysa tarım ve hayvancılık bizim çok başarıl olmamız gereken bir alan. Bu işte bir terslik yok mu? Mukayeseli üstünlüğümüz var hem de bütün Avrupa ülkelerinden. Mukayeseli üstünlüklerimizi çok iyi bilmeliyiz. Her şeyi ihmal edebilirsiniz ama gıdayı asla. Dünyada gıda ihtiyacı gittikçe artıyor. Malatya’da iken sormamız gerekiyor. Malatya kuru kayısıda bir numara. Dünyada bir numara. E peki biz kuru kayısı ithal edersek ne olacak? Ediyoruz. Niye ediyoruz? Bizim ülkemizde yok mu? Sanayiciye rekabet gücü kazandıracağız. Önündeki engelleri kaldıracağız. Maliyeti düşüreceğiz ki dünyada rekabet gücü elde etsin. Daha fazla üreteceğim, daha fazla mal satacağım. Daha fazla mal satmak nedir? Daha fazla döviz kazanacağım. Sonra istihdam yaratılacak ve yeni yatırımlar yaratılacak. Eğer asgari ücret üzerindeki vergiyi yüzde 1’e indirirseniz kim kaybeder? İşçi kaybetmiyor, işveren de kaybetmiyor. Maliyet düşmüş oluyor. Rekabet gücü kazandırmış oluyorsunuz.  Dönüyorum başka bir şeye bakıyorum. O da çok önemli. Enerji kullanıyorsunuz değil mi fabrikalarınızda. Dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanan ikinci ülkeyiz. Peki bu sanayici ne yapacak? Belki sizin düşünmediğiniz bizim kara kara düşündüğümüz bir konu var. Nükleer santral yapılacak. Kilowatsaati ne kadar biliyor musunuz? KDV hariç 13.5 cent. E peki nasıl rekabet edeceksiniz siz?

O nükleer santralin hangi koşullarda Ruslara verildiğini biliyor musunuz? E bu ülkeye, sanayiciye yazık günah değil mi?

Türkiye’nin yeni bir bakışa yeni bir ufka ihtiyacı var. Büyüyoruz, evet büyüyoruz ama birisi benden hızlı koşuyorsa ben ona büyüyoruz demem. Çünkü benim daha genç nüfusum var. Benim nüfusum daha yüksek. Benim üniversitelerim daha kaliteli. ODTÜ, dünyanın en mükemmel 100 üniversitesinden birisi. O zaman neden birileri benden daha hızlı koşuyor da ben geride kalıyorum. 

Bir soru daha sormak istiyorum. Efendim, Amerika’da kriz çıktı. Peki krizi aşmak için ne yaptılar? Amerikan Merkez Bankası trilyonlarca dolar bastı ve bütün dünyayı dolara boğdu. Niçin? Doların değeri düşsün ve bütün dünya Amerikan mallarını alsın. Oldu mu? Oldu. Biz ne yaptık?  Türk lirası çok değerlendi, sevindik. Kime attık kazığı? İhracatçıya.  Ara malları ithal ettik. Pek çok malı ithal etmek daha ucuza geldi. Paranın çok değerli olması da yanlış, çok düşük olması da yanlış. Para, ekonominin öngördüğü aralıkta olmalıdır. Amerikalı başkanı herhalde trilyonlarca doları basıp dünyayı dolara boğarken ‘Doların değeri düştü benim de itibarım düştü diye’ bir düşünceden hareket etmedi. 

Teşvik Politikalarını Değiştirmek Zorundayız 

Bir başka önemli nokta: Teşvik politikanızı yeniden gözden geçirmek zorundasınız. Katma değeri yüksek ürünler üretmeliyiz. Bazen seviniyoruz, şu kadar buzdolabı üretildi diye. Bu kadar boş bir şey olamaz. Neden biliyor musunuz?  Televizyonu üreten Amerika, şimdi televizyon üretmiyor. Göndermişler başka ülkelere. Onun ürettiği başka mallar var. Ürettiği bir malla kamyon dolusu televizyon alıyor. Yeni buluşlara imza atmalıyız, yeni gelişmeler imza atmalıyız. Diyeceksiniz ki, katma değeri yüksek ürünleri nasıl üreteceğiz?  Onun anahtarı da eğitimdedir.  Boşuna ODTÜ’yü örnek vermedim. Teknoparkı da teknokenti de çok önemli buluşlara imza atıyor. Anahtar eğitimde. Bir toplumun geleceğini belirleyen temel olgu eğitimdir.  Eğitim sorgulama üzerine kurulmalıdır. Eğitimle insanlar, daha nitelikli, daha kaliteli sorgularlar. Çocuklarımızı bu nedenle okula göndeririz. Çünkü Allah’ın insana bahşettiği bir akıl var. Çocuk, dillendiği andan itibaren soru sorar. Eğitimle o sorunun niteliğini ve kalitesini değiştiririz.  Soru soran üniversitelerde, eğitimle bilimle yanıt arayan üniversitelerde gelişme kalkınma, katma değeri yüksek ürünler üretilir.  Onun temeli de meraktır. O da Allah’ın bir lütfüdür. Unutmayın, Amerikalıların Mars’a gönderdiği aracın adı da meraktır. Merak çok basit bir kelime ama bu kadar önemlidir.

Dış Politikamız Türkiye’nin Değil, Başka Ülkelerin Çıkarlarına Ayarlı 

Efendim bir başka konu dış politika. Malı ürettiniz, katma değeri yüksek olan ürünlerde ürünler de ürettiniz. E bütün  komşularla düşman olursanız kime satacaksınız bu malı?

Bizim dış politikamızı da kendi ülkemizin çıkarları üzerine inşa etmemiz gerekiyor. Dış politikaya milli politika diyoruz neden? Nedeni bu. Bütün siyasi partiler kendi ülkelerinin çıkarları üzerine inşa edilen dış politikalara destek verirler. Örneğin, Suriye ile vizeler kaldırıldı. Eleştirdik mi? Hayır. Bir başka parti eleştirdi mi? Hayır. Herkes bu durumdan memnundu. Gidin Gaziantep, Osmaniye, Adana, Mersin, Hatay, Şanlıurfa’ya bütün oteller doluydu. Çünkü Suriyeliler gidiyorlardı, geliyorlardı, kalıyorlardı, alışveriş yapıyorlardı, bizimkiler gidiyorlardı, herkes memnundu. Şimdi geldiğimiz nokta?  Gidin o illere sorun bakalım. Neden bu hale düştük. Hangi gerekçeyle. Dış politikayı başka ülkelerin çıkarları üzerine inşa ederseniz, kaybeden siz olursunuz. Başka ülkeler de birilerini kullanmak isteyebilir, ‘Ben ateşi ellerimle tutmayacağım, sen git benim yerime tut’ diyebilir. Sağlıklı çalışan bir demokraside bunlar sorgulanmalıdır.

Kürecik’deki Üs Hükümetin Savunduğu Gibi Bir NATO Üssü Değildir 

İran ile de sorunluyuz. İran ile neden sorunluyuz? 1639 Kasr-ı Şirin anlaşması. 1639 yılından bu yana İran ile hiçbir sorunumuz olmamıştı. Şimdi sorunumuz oldu. Kürecik’e radar istasyonunu kurdunuz. NATO’nun dediler. NATO yetkilisi de diyor ki ‘2014’e kadar bizim zaten bunu almamız mümkün değil.’ İsrail ile ilişkilerimizi bozduk. Niçin? Doğu Akdeniz’de Rumlar, dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz yataklarını buldular. Biz dedik ki ‘Arama yaparsanız, bu bir savaş nedenidir.’ Sonra ne oldu. Biz arama yaparız dediler ve bir Amerikan firması bu aramayı yaptı.  Biz ne yaptık? Eski bir gemimiz vardı, Piri Reis. Onu gönderdik. O da yarı yolda arıza yaptı ve geri çekti geldi. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışır mı? Rusya ile ilişkilerimiz yine bozuk.  Ben şu soruyu hep merak ederim. Neden? Neden? Biz enerji açısından bir ülkeye yüzde 60 oranında bağlıyız. Eğer nükleer santralde yapılırsa enerji bağımlılığımız yüzde 70-80’lere çıkacak. Ben bu ülkeyle kavga edersem, sanayi çökecek, enerji çökecek, ısınma çökecek. Siz böyle bir riski nasıl alabilirsiniz?  Bakın altını çizerek söylüyorum. Dünyada böyle ikinci bir ülke yok. Sadece biz varız. Neden böyleyiz? Bakınız yine çoğu iş adamımız bunun farkında bile değildir. Rusya’nın öteden beri bizden istediği bir şey vardır. Diyor ki Rusya, ben petrolümü, doğalgazımı, sizin Karadeniz’deki karasularınızdan Avrupa’ya taşımak istiyorum. Biz izin vermiyoruz. Biz de diyoruz ki bizim NABUCCO projemiz var, oraya dahil olun, Ortadoğu’nun ve Asya’nın petrolünü taşırken, sende oraya dahil ol, Avrupa’ya götürelim.  Bir gün enerji bakanı apar topar Rusya’ya gitti ve bizim yıllardır Rusya’nın doğalgazının karasularımızdan geçmesini red ettiğimiz bu projesine izin verip geldi. Sorduk mu neden izin verdiniz diye? Putin ne dedi? Türkler bize bir yılbaşı hindisi verdiler dedi. Neyin karşılığında verdik? 

Değerli iş adamları ve sanayiciler, sorumluluk benim olduğu kadar sizinde.  Ülke yönetiminde siyaset adamının görevi halka doğruları anlatmaktır. Sıcak siyasetin biraz dışına çıkın, şapkanızı önünüze koyun ve biraz düşünün. Kavgalardan uzak bir siyaseti hayatım boyunca özledim ama mümkün olmuyor.  Türkiye’nin yeni bir anlayışa ve yeni bir yönetime ihtiyacı var. Türkiye’nin yeni bir bakış açısına ihtiyacı var. Türkiye’nin barışa ihtiyacı var. 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasından sonra iş adamlarından gelen soruları da yanıtladıktan sonra Ankara’ya hareket etmek üzere Erhaç Havaalanı’na gitti. 

Haber-Fotoğraf: Niyazi DOĞAN – Güler HAZAR 

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız