SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'Bunda Israr Niye?!'

A- A+ PAYLAŞ

Genetik mühendisliği yöntemleri ile bünyelerine yabancı gen veya genler dahil edilmek suretiyle ‘genetik yapıları’ değişikliğe uğratılan bitki, hayvan veya bakteri gibi canlılar anlamına gelen GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) Yönetmeliğine karşı ülke genelinde tepkiler artarken, ZMO Malatya İl Temsilcisi Fevzi Çiçek, insan yaşamı, hayvan sağlığı ve çevrenin korunması amacıyla çıkartıldığı iddia edilen GDO yönetmeliğinin birçok çelişkiyi ve soru işaretini de beraberinde getirdiğini söyledi

“TÜRKİYE’NİN GDO’YA İHTİYACI YOKTUR”
26 Ekim 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmeliğine göre, ürünün içerisindeki GDO oranı %0,9’u geçerse etikette belirtilecek. Bu oranın altındaki miktar etikette belirtilmeyecek. GDO’suz ürünlerin üzerinde ‘GDO’ üründür diye bir açıklama yer almayacak. Bebeklere yedirilmesi yasak olan GDO’lu ürünlerin, hamile veya emziren kadınların tüketmesinin önünde ise hiçbir engel yok. Bir diğer husus ise yönetmelikte GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların ve ürünlerinin de GDO’lu sayılması ve dolayısıyla etiketlenmesine ilişkin hiçbir madde bulunmaması.

ZMO İl Temsilcisi Fevzi Çiçek, hayvanlar üzerinde yapılan denemelerde kan yapısını bozduğu, bağışıklık sistemini çökerttiği, sinir sistemini tahrip ettiği, organlarda küçülme meydana getirdiği ve sonraki nesillerde üreme yeteneğini bitirdiği kanıtlanan GDO’ların bundan böyle sofralarımızdaki yerini alacağını kaydederek “Artık halkımızın GDO’lu ürün yemiyorum deme şansı ortadan kalkmıştır” dedi.

“BU YASA KİME HİZMET EDİYOR?”
GDO’ların insan sağlığı üzerindeki etkileri konusunda yeterli araştırmaların yapılmadığını ancak hayvan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin üniversiteler ve diğer bilimsel otoriteler tarafından ortaya konulmasına rağmen böyle bir yönetmelikle neyin amaçlandığının anlaşılamadığını belirten Fevzi Çiçek, “Şimdi yasa koyuculara sormak lazım değil mi? Bu yönetmelik kime hizmet etmektedir? Halkın GDO‘lu ürünlere hiçbir talebi yokken, halk üretici, tüketici, kendi ürettiği saf, menşeini bildiği gıdaları tüketmek isterken ısrarla bu konunun yasalaştırılması niye?” diye sordu.

GDO’LAR NASIL BAŞLADI?
Fevzi Çiçek, dünyanın 20. yüzyılda bitkisel üretimde verim artışı gerekçesiyle uygulanan suni gübre, ilaç ve diğer kimyasalların yaygın ve kontrolsüz bir şekilde kullanılmasıyla toprağın ve çevrenin kirlenmesine, kimyasallarla canlıların bağışıklık sistemini etkileyen sağlık problemlerine karşı gen aktarımı yöntemiyle zararlı böcek ve hastalıklar ile total herbisitlere (yabancı ot ilaçları) dayanıklı, ürünler elde edilmeye başlandığını ve böylece GDO’ların başladığını söyleyerek şu bilgileri verdi:

“20. yüzyılda, bitkisel üretimde verim artışı gerekçesiyle uygulanan suni gübreler ve kimyasallarla zararlı kontrolü, toprak, su ve hava kirliliğini de beraberinde getirmiştir. Extansif tarımda yaygın bir şekilde kullanılan ilaç ve suni gübreler her geçen yıl toprağı çoraklaştırmış, zararlılarda dayanıklılığa bağlı biyolojik etki düşüklüğü görülmüş; toprağın verimi düştükçe çiftçi her geçen yıl daha fazla gübre, ilaçların etkisi azaldıkça daha fazla ilaç kullanmaya yönelmiştir.

Böylelikle artan verimin bedeli sadece çevre kirliliği olmamış, kullanılan ilaç ve gübreler canlıların bağışıklık sistemini etkileyen sağlık problemlerine de yol açmıştır ve bu durumda artık yeni çözümlere gereksinim duyulmuştur.

Dıştan müdahale başarısız olunca, gen aktarımı yöntemiyle zararlı böcek ve hastalıklar ile total herbisitlere (yabancı ot ilaçları) dayanıklı, ürünler elde edilmiştir. Böylece, genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar yaşamımızdaki yerini almıştır.

GDO’ların başlamasında amaç; Bitkileri hastalık ve zararlı böceklere karşı dayanıklı duruma getirmek suretiyle üretim maliyetlerini düşürmek, bitki veya elde edilecek ürünün görünüşünü, besin değerini, işleme veya depolamaya ilişkin özelliklerini iyileştirmek suretiyle ürün kalitesini yükseltmek iken bu gün yapılan çalışma ve varılan sonuç amacını çoktan aşmıştır.

Bilim otoritelerinin kabul ettiği gerçek; GDO’ların insan sağlığı üzerine etkileri konusunda bugüne kadar yeterli araştırmalar yapılmamış, hayvanlar üzerindeki olumsuz etkileri üniversite raporları ile ortaya konmuş, biyoçeşitliliği yok edici etkileri pek çok araştırma ile ispatlanmışken yasa yerine bir yönetmelik çıkarılarak bu olumsuzlukların giderilebilmesinin sağlanması mümkün değildir! Bu bağlamda tüketici sağlığını ve çevreyi korumak amacıyla gerekli tedbirleri almak görevi ve söz konusu gıda ve yemi piyasadan geri çekme zorunluluğunun “işletmeciye” bırakılması endişesi gerçeğidir.”

Her seferinde Amerika ve Avrupa ülkelerinin organik gıda istediği yönündeki açıklamalarına karşın, Türkiye’de GDO’lu ürünlerin önünün açılmasına bir anlam verilemediğini ifade eden Çiçek, yönetmelikteki çelişkili noktaları şöyle özetledi:

“Çıkan yönetmelikle içerisinde GDO oranı %0,9’u geçmesi durumunda etikette belirleneceğidir. Bu ABD ve AB ülkelerinde de uygulama aynıdır. Bununla beraber GDO’suz ürün etikette belirlenemeyecek. Bir başka husus; GDO’lu ürünlerin bebekler için yasak, ancak anne ve babalar için serbest. GDO’lar zararlı ve bu nedenle bebeklere yedirilmeyecek ise onu emziren ya da hamileliği esnasında karnında taşıyan annesine neden yedirilmektedir? Şayet GDO’ların hiçbir sağlık riski yok ise bebekler için neden yasaklanmıştır?

Bilimsel araştırmalar ve bu konuda yayınlana makaleler göstermiştir ki; GDO’ların hayvan denekler üzerinde yapılan denemelerde kan yapısını bozduğu, bağışıklık sistemini çökerttiği, sinir sistemini tahrip ettiği, organlarda küçülme meydana getirdiği ve sonraki nesillerde üreme yeteneğini bitirmektedir. Ayrıca GDO’lu ürünlerde antibiyotik direnç geni kullanıldığı ve bunun da insan ve hayvan sağlığı açısından son derece zararlı olduğu bir gerçektir.

Bir diğer husus ise yönetmelikte GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların ve ürünlerinin de GDO’lu sayılması ve dolayısıyla etiketlenmesine ilişkin hiçbir madde bulunmamaktadır.

Türkiye’nin hiçbir GDO’ya ve ürününe gereksinimi yoktur! GDO’lar açlığa çare değildir! Biyolojik çeşitlilik üzerine büyük bir tehdittir! GDO’lar tarım ilacı kullanımını artırarak hem toprağı hem de içme sularımızı zehirlemektedir! Ayrıca daha fazla kullanılan bu tarım ilaçlarını insan ve hayvan organizmalarına girmektedir! Çiftçileri dev biyoteknoloji şirketlerine bağımlı kılmaktadır!

Şimdi yasa koyuculara sormak lazım değil mi? Bu Tasarı Taslağı kime hizmet etmektedir? Halkın GDO‘lu ürünlere hiçbir talebi yokken, halk üretici, tüketici kendi ürettiği saf, menşeini bildiği gıdaları tüketmek isterken ısrarla bu konunun yasalaştırılması niye?

Hani Avrupa ülkeleri, ABD organik ürünler tüketmek istiyordu? Hani güvenilir ve izlenebilir gıda üretimi istiyordu. Peki yukarıda da rakamlarla özetlemeye çalıştığım üretim alanları ve üretim miktarını, en önemlisi kullanım alanını azaltmaya yasaklamaya çalışırken bizde neden bu şekilde önü açılmaya hatta kendi üreticisi ile rekabet edecek bir konuma getiriliyor anlamak kolay, anlam vermek zor.”

İPTAL DAVALARI YOLDA
Tarım Bakanlığı’nın GDO’lu ürünlerin ülkeye girişini serbest bırakan yönetmeliğinin iptali için siyasi partilerden sivil toplum örgütlerine kadar pek çok kuruluş dava açtı, bazı davalar ise yolda.

Türk Sağlık-Sen, yasanın iptali için Danıştay’a başvururken, “Bu yasa halkın sağlığına kurulmuş bir tuzaktır’ diyen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ise “Bu açılım da diğerleri gibi tuzaklarla doludur. Milletin sağlığına yönelik tuzaktır. Onlar yürürlükten kaldırmazsa, CHP olarak, millet olarak biz yönetmeliğin iptali için gerekeni yapacağız” diyerek yargıya gideceklerini açıkladı.

Öte yandan GDO’ya Hayır Platformu üyeleri, tüketici dernekleri ve bazı çevre dernekleri de mahkemeye başvurmaya hazırlanıyor.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız