SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Cinayetleri Emre İşledi.."

0
Güncellendi - 2015-12-28 04:28:49
A- A+ PAYLAŞ

Zirve Yayınevi cinayetlerine ilişkin davanın 107. duruşmasında esas hakkındaki savunmasını yapan tutuksuz sanık emekli Orgeneral Hurşit Tolon, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emekli ve muvazzaf mensuplarına düzmece delillerle büyük bir hukuk katliamı yaşatılmıştır” dedi. 3 Hıristiyan misyonerin öldürüldüğü olayın asli faillerinden Abuzer Yıldırım ise, cinayetleri diğer asli fail Emre Günaydın'ın işlediği iddiasında bulunurken, Salih Gürler ise olaydan önce kendilerine içirilen neskafenin ilaçlı olabileceğini öne sürdü. Yine asli faillerden Cuma Özdemir de, "Bu olayda albaylar, subaylar, öğretim görevlileri 'Bana kumpas kuruldu' diyor. Onlara iftira atılmışken Cuma Özdemir ne yapsın?" savunmasını yaptı ve cinayetlere kendisinin karışmadığını iddia etti.

Zirve Yayınevi'nde biri Alman uyruklu 3 kişinin öldürülmesine ilişkin davanın 107. duruşması Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam etti. Duruşmada, tutuksuz sanıklar Emekli Orgeneral Hurşit Tolon, emekli Albay Mehmet Ülger, Binbaşı Haydar Yeşil, İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Ruhi Abat, Murat Göktürk, Mehmet Çolak ve Abdullah Atılgan ile adli kontrol kararıyla elektronik kelepçe takılan "asli" sanıklardan Emre Günaydın, Salih Gürler ve Abuzer Yıldırım hazır bulundu. Elektronik kelepçe takılan "asli" sanıklardan Hamit Çeker Elbistan Adliyesi'nden, Cuma Özdemir ise Darende Adliyesi'nden video konferans sistemiyle duruşmaya katıldı. Tutuklu sanık Varol Bülent Aral ise duruşmalardan men kararı bulunması nedeniyle duruşmaya alınmadı. 

“MÜFTERİNİN AKIL ALMAZ SENARYOSUNA İTİBAR EDİLMEMELİ”

Duruşmaya katılan tutuksuz sanık emekli Orgeneral Hurşit Tolon esas hakkındaki savunmasını yaptı. 

Tolon, cinayetlere ilişkin en küçük bilgisi ve ilgisinin olmadığını iddia ederek, “Öncelikle bu menfur cinayette hayatını kaybeden 3 masum insana rahmet diliyorum. Bu iğrenç katliamın öncesi ve sonrasıyla ilgili en küçük ilgim ve alakam yok, olamaz. TÜSHAD, adli örgütün kurulmasından veya böyle bir oluşumun varlığından  bilgim bile yok. Gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkma gibi bir huyu vardır. Sadece tedarik edilmiş, bir menfur ve müfterinin akıl almaz senaryosuna itibar edilmemeli” dedi.

“TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ YIPRATILMAYA ÇALIŞILMIŞTIR”

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yıpratılmaya çalışıldığını ileri süren Tolon, şunları söyledi:

“Şahsımın kabul edilemez ithamlarla suçlandığı görülmektedir. Benimle birlikte muvazzaf askerlerin yargılanmasıyla planlı bir şekilde devam eden yıpratılma, karalama ve öç alma kampanyasının sürdürülmesi amaçlanmıştır. Turgut Özal, Eşref Bitlis, Ahmet Taner Kışlalı, Uğur Mumcu gibi kişilerin ölümlerinin inkar edilemez şekilde sorumlusu olarak Türk Silahlı Kuvvetleri gösterilmiştir. Bununla da yetinilmemiş Genelkurmay Başkanlığı ve askeri savcılığı sahte evrak düzenlemekle itham edilerek, esasen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yıpratılmasına çalışılmıştır.”

“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN“

Mustafa Kemal Atatürk’ün Afyonkarahisar’da 31 Temmuz 1920’deki subaylara hitaben konuşmasında ‘Orduyu itham etmek için mutlaka subayları karalamak lazımdır’ dediğini anımsatan Tolon, “Ülkemizde yaşanan gelişmeler, Atatürk’ün bu sözünün günümüzde de halen geçerliliğini koruduğunu ortaya koymaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emekli ve muvazzaf mensuplarına düzmece delillerle büyük bir hukuk katliamı yaşatılmıştır. Şerefli Türk askerlerinin büyük bölümü hayatlarını kaybetmiş ya da uğradıkları iftiralara dayanamayarak, yaşamlarına son vermişlerdir. Orduya kurulan kumpasın tüm açıklığıyla ortaya çıkması tek ve yegane tesellimizdir. Şahsıma kurulan tuzaklara rağmen bugünde yine varlığım Türk varlığına armağan olsun diyorum. Bu uğurda ömür verdim, kalan ömrümü de vermeye hazırım. Bu karalama kampanyalarını hak etmediğimi düşünüyorum.”diye konuştu.

"CUMA ÖZDEMİR NE YAPSIN?!."

Esas hakkındaki savunmasını yapan asıl tutuksuz sanıklardan Cuma Özdemir, "Malatya’ya dershaneye gitmek için geldim ve en büyük hedefim okuyup memur olmaktı. Daha sonra Hamit ve Salih ile tanıştım. Onlarda çok çalışkanlardı, ta ki Emre Günaydın gelene kadar. Emre abisinin ve babasının mafya olduğunu anlatıyordu bizler de ondan korkmaya başladık. Yurdun sigara içme odasında misyonerlik ve kiliselerden bahsediyordu. Ben bu konuda hiç bir şey bilmiyorum. Bir insanın evi Malatya'dayken neden yurtta kalıyordu bunu da anlamış değilim. Emre, köyden gelen ve her şeye inanan beni tercih etti. Kendi rızamla hiç bir zaman Emre'nin yanına gitmezdim, kendisi her zaman beni çağırırdı, gitmezsek tehdit ederdi. Şahsıma ait telefonu sattı. Olay yerini cinayetin olduğu gün gördüm, oradayken dışarı çıkmak istedim ancak kapı kilitliydi. Emre sadece içerideki belgeleri alacağını söyledi, olay anında şaşkınlık içinde pencere kenarında bekledim. Herhangi bir terör örgütüne üye değilim, sadece dershaneye gitmek için Malatya'ya geldim. 7 yıl cezaevinde yattım, üniversiteyi kazandım. Okuldaki başarımdan dolayı okul idaresi tarafından ödüllendirildim. Bu olayda albaylar, subaylar, öğretim görevlileri 'Bana kumpas kuruldu' diyor. Onlara iftira atılmışken Cuma Özdemir ne yapsın? Hayatımın en güzel günlerini cezaevinde geçirdim. Tek pişmanlığım keşke köyümde çoban olsaydım da okuma için Malatya'ya gelmeseydim, keşke Emre Günaydın'ın tanımasaydım" dedi. 

“EMRE AİLENİN BAŞINA BİR ŞEYLER GELMESİNİ İSTEMİYORSAN GEL’ DEDİ”

Abuzer Yıldırım ise esas hakkındaki savunmasında şu ifadeleri kaydetti: 

"Emre Günaydın'ı dershaneye giderken tanıdım. O güne kadar sakin ve kendi halinde biriydim. Bir ara çay ocağında otururken Emre bana misyonerleri tanıyıp tanımadığımı sordu ben de ilk defa misyonerleri orada duydu. Emre misyonerlerin ülkede zararlı faaliyetler yaptıklarını söyledi.

Ağbaba iş Merkezinde oturduğumuz bir gün bana Necati diye birinden bahsetti ve o gün Zirve adını orada ilk kez duydum. Emre bana Zirve Yayınevine gideceklerini söyledi. Ben de ona gelmeyeceğimi söyledim. Emre de bana ‘Devlet seni ve aileni tanıyor gelmezsen ailenin başına bir şeyler gelmesini istemiyorsan gel’ dedi. Ben de bunda korkarak etkilendim.  Zirve Yayınevine tehdit zoruyla gittim. O gün ablamın nikahı vardı ve ben de nişanlıyım. Öyle bir gün de kim nasıl gidebilir oraya. O gün gerçek bir akıl tutulması yaşıyordum. Ya korkudan ya da bana verilen ilaçlardan dolayı ne yapacağımı bilmiyordum. Ben oraya gidip istenilen belgeleri alacaktım cinayet işleneceğini bilmiyordum. Korkudan dolayı oraya gittim. Zirve Yayınevine gittiğimizde Necati diye biri vardı Emre onunla muhabbet etmeye başladı ve orada Uğur diye biriyle Emre tartışmaya başladı. Sonra aralarında tartışma çıktı.

ŞEREFTEN YOKSUN KİŞİLERDEN KORKTUĞUMU SÖYLEDİM

Orada işlenen cinayetlerle herhangi bir ilişkim yok. Ben kimseyi öldürmedim. Cinayetleri Emre işledi üçünü de Emre bıçakladı. Ben kesinlikle kimseyi öldürmedim. Benim bir şey yapmadığımı bildikleri için beni de olayın içerisine çekmek istiyorlar. Ben önce adalete sonra Allah'a havale ediyorum. 

Emre Günaydın ‘Zirve Yayınevindeki bilgi ve belgelerin bana lazım olduğunu’ söylemiş misyonerlikle alakası olmayan benim bu bilgilere neden ihtiyacım olsun ki. Ben Emre'nin fiziksel durumundan da korktuğumu söylemedim.  Emre'nin arkasında duran fare deliğine saklanan şereften yoksun kişilerden korktuğumu söyledim. Emre cinayetleri işlediği için onun adını söylüyorum. Başkaları işlemiş olsaydı onların da ismini söylerdim. 

Herhangi bir örgüte üye değilim, hükümeti yıkma ya da iş göremez hale getirme gibi bir düşüncem olmadı. Ben sizin adaletinize ve vicdanınıza sığınıyorum. Bu işe başladığım için pişman ve üzgünüm."

"EMRE BİZİ TEHDİT EDEREK OLAYA KATTI"

Salih Gürler’de esas hakkındaki ifadesinde şunları söyledi:

"Emre Günaydın'ı Doğanşehirli olması nedeni ve ortak arkadaşlarımız vasıtasıyla tanıştık. 

Emre Günaydın asabi bir kişiliğe sahiptir sözlü olarak söyledikleri yapılmadığı zaman şiddete başvurabiliyor. Her zaman üzerinde bıçak taşırdı. Emre Günaydın bize ‘Bu işi yapmazsanız ailenizin başına neler gelir tahmin edemezsiniz’ diye tehdit ediyordu. Bize, ‘Kendinizi acımıyorsanız, ailenize acıyın’ diyordu.  Emre Günaydın'ın emniyetle arası çok iyiydi. Buna bir kaç defada şahit olduk. Bir kaç kez emniyet şikayet etmeyi düşündük ama emniyetle arası iyi olduğu ve bizim de yaşımız küçük olduğu için söylemedik. Bize emniyetle arasının iyi olduğunu göstermesinin sebebi de şikayet etmemizi engellemekti.

Emre Günaydın bize misyonerlikle ilgili birçok anlattı. Misyonerliğin zararlı olduğunu ve ülkeye zarar verdiğini söyledi. Emre bize zirve ile ilgili konuları anlattıktan sonra onunla olup olmadığımızı sordu bize; ‘yokuz’ değdiğimizde bizi tehdit etti, bağırıp çağırmaya başladı. 

EMRE BİZE, ‘BEYLER OLAY 18 NİSAN’A ALINDI’ DEDİ

Olayın 16 Nisan’dan 18 Nisan’a alınması tamamen Emre Günaydın’ın ifadesidir.  Bizlere ‘Beyler olay 18 Nisan’a alındı’ dedi.  ‘Alındı’ kelimesi tamamen bizlere Emre Günaydın’ın arkasında başka güçlerin olduğunu göstermektedir. Bize, ‘Beyler olay 18 Nisan’a alındı’ dedi.  Olaydan önce Emre bizi bir cafeye çağırarak bize aldığı üç tane kuru silahı gösterdi. Deneme yapmak için Orduzu Pınarbaşı’na gittik bir kaç el ateş ettik.  Otomobili Emre kullanıyordu, polis bizi durdurdu ve sadece Emre Günaydın’a para cezası keserek bizi serbest bıraktılar.  17 Nisan günün arabayla giderken Emre bize bir dükkan gösterdi. o dükkandan bıçak cevşen silah ve bıçak ve ip almamızı istedi. Onları neden aldığımızı sorduğumuzda ‘kendimizi korumak için’ dedi.

EMRE NESKAFE’NİN İÇİNE İLAÇ KOYMUŞ OLABİLİR, RAPORLARA GÜVENMİYORUM

Cinayet günü sabah bir çay ocağına giderek orada kahvaltı yaptık. Zirve yayınevine gittik, ancak kapı açılmadı. Oradan Emre Günaydın’ın babasına ait spor salonuna gittik.  Emre Günaydın bizlere hitaben emreder bir ifade ile ‘Namaz kılın’ dedi. Ne namazı kılacağımızı sorduğumuzda  ‘Şükür namazı’ dedi. Cuma namazı bile kılmayan Emre Günaydın’ın bizlerden namaz kılmamızı istemesine bayağı bir şaşırmıştım.  Emre'nin babasına ait spor salonuna gittiğimizde Emre bize küçük kağıtlara küçük notlar yazmamızı istedi. ‘Eğer orada başımıza bir şey gelirse sevdiklerimize bir hatıra kalsın. Ondan dolayı yazıyoruz’ dedi.  Ben de anneme bir şeyler yazdım. Sonra oradayken hepimiz nescafe içtik ve Zirve yayınevine doğru yola çıktık. Yolda giderken arabada bulunan herkesin lavabo ihtiyacı geldi. Ben herkesin aynı anda lavabo ihtiyacının gelmesine çok şaşırdım. Emre Günaydın bizlere neskafe içerisinde bir şeyler içerdiğinden şüphelendim. Ama olaydan sonra gelen kan raporlarından her hangi bir şey çıkmamıştı. Bu olayı anlatmamdaki neden Adlı Tıp Raporlarına güvenmediğim içindir. Şu geçen 2 veya 3 sene içerisinden Türkiye’nin önemli kurumlarını kimlerin ele geçirdiğini hep beraber gördük.  Ben nasıl inanayım raporların değiştirilmediğine. Kanımızda çıkan bir maddeyi mahkemeden saklamış olma ihtimalini nasıl göz ardı edeyim. Sonuçta burada sanık olarak yargılanan Emre Günaydın Türkiye’nin önemli kurumlarını ele geçiren paralel yapının evlerinde yetişmiş birisidir. Nereden bileyim onlarla iş birliği yapmadığını. 

CİNAYETLERİN HEPSİNİ EMRE İŞLEDİ

Zirve yayınevi cinayetlerini ben işlemedim Emre Günaydın cinayetleri işledi. Orada cinayet işleneceğini bilseydim oraya gitmezdim. Çünkü bize cinayet işlenecek diye bir şey söylenmedi.  Emre Günaydın ‘Hiç kimseye bir şey olmayacaktır’ diyerek bizleri baskı ve tehditle olaya karıştırmıştır. Emre Günaydın, orada bulunan şahısları tek tek ve acımasızca öldürmüştür. 

Eğer öldürme niyeti ile gitmiş olsaydım, gerçek silah alırdım ve 2 saat orada bekleyip sazan gibi yakalanmazdım. Malatya’ya okumak için geldim. Misyonerliği cezaevine girdikten sonra öğrendim. Emre Günaydın ile arkadaş olmamdan dolayı böyle bir olaya girdim. Emre Günaydın’ın arkasındaki gücü bilmiyorum.  Olay yerinde hiç cinayete karışmadım.  Böyle bir olaya karıştığım için çok pişmanım." 

KOZMİK BELGE TALEBİNE RED 

Mahkeme heyeti,  duruşmaya kısa bir ara verdikten sonra  108. duruşmasının 21 Ekim 2015 tarihinde yapılmasını kararlaştırdı. Sanık Varol Bülent Aral’ın tutukluluk haline devam ve duruşmalardan men kararını da veren Mahkeme Heyeti, Kozmik Oda soruşturması ile ilgili belgelerin istenmesi talebini de red etti. 

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız