SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'Daha Fazlasını Malatyalı Verdi'

A- A+ PAYLAŞ

İnönü Üniversitesi 2010–2011 Akademik yılı resmi açılış töreni yapıldı.

Üniversite yerleşkesindeki Turgut Özal Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapılan törene Bilim ve Teknolojiden Sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın, Malatya Valisi M. Ulvi Saran, AKP Malatya Milletvekili Mücahit Fındıklı, CHP Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu, Belediye Başkanı Ahmet Çakır, 2. Ordu Kurmay Başkanı ve Garnizon Komutanı Tümgeneral Tamer Büyükkantarcıoğlu, Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Umran İnan, akademik personel ile çok sayıda öğrenci katıldı. Törene davet edilen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve bazı bakanlar kutlama mesajı gönderdi.

Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü öğrencilerinin müzik dinletisi ile başlayan yeni akademik yıl açılış töreninde sırasıyla İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemil Çelik, Malatya Belediye Başkanı Ahmet Çakır, Malatya Valisi Doç. Dr. M. Ulvi Saran ve Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın birer konuşma yaptı. Akademik yılın açılış dersini ise Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Umran İnan verdi. Açılış dersinin konusu ‘Eğitim Felsefesi’ydi.

Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik konuşmasında son zamanlarda Malatya ile ilgili etkinliklerde yok sayılması moda haline getirilen Türkiye Cumhuriyeti 2. Cumhurbaşkanı hemşehrimiz İsmet İnönü’ye özel bir vurgu yaparak, ‘Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, ismini iftiharla taşıdığımız 2. Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü ve bize devasa bir tıp merkezini armağan eden 8.Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ı rahmetle anıyor,onların bize bıraktığı tüm emanetlerin savunucusu olduğumuzdan kimsenin şüphesinin olmaması gerektiğini vurgulamak istiyorum’ dedi.

Belediye Başkanı Ahmet Çakır ise, üniversitelerin bilim üreten merkezler olarak kutsal mekânlar olduğunu söyledi. Malatya Valisi M. Ulvi Saran, ülkelerin gelişmesinde üniversitelerin rolüne vurgu yaparken törenin en kapsamlı konuşmasını yapan Bilim ve Teknolojiden Sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın, ‘Üniversitelerimiz iyi yolda. Artık kavga olmayacak. Sağlam, tutarlı ve güvenilir bilgi üreten bir üniversite kimliği inşa edersek ilerleme yolunda büyük yol alacağız’ dedi.

REKTÖR PROF. DR. ÇELİK: ENERJİMİZİ ASIL FONKSİYONLARIMIZA YÖNELTTİK
İnönü Üniversitesi 2010 – 2011 Akademik Yılı resmi açılış töreninin ilk konuşmasını Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik yaptı. Konuşmasında görevde olduğu 2 yılın bir özetini yapan Prof. Dr. Cemil Çelik, üniversitenin enerjisini kurumun asıl fonksiyonuna yönelterek önemli başarılar elde ettiklerini söyledi. Prof. Dr. Çelik, üniversitelerin bilim ve teknoloji üretmek alanında motor güç pozisyonunda olduğunu ifade ederek, ‘Günümüzde üniversiteler bilim ve teknoloji üretiminde motor güç konumundadır. Üniversitelerimizde bu anlamda bir değişim ve dönüşüm süreci başlamıştır. İnönü Üniversitesi olarak bu yenilenme ve dönüşüm için en çok çaba gösteren üniversiteler arasında olduğumuzu da sözlerimin başında vurgulamak istiyorum’ dedi.

İnönü Üniversitesi’nin öğrenci, akademik personel, donanım ve fiziki mekan kaynakları konusunda bilgi veren Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik ‘Kuruluşunun 35. yılında Üniversitemiz, 13 Fakülte, 3 Yüksekokul, bir konservatuar, 10 Meslek Yüksekokulu, 15 Araştırma Merkezi ve 26 bine yakın öğrencisi (ön lisans, lisans, uzaktan eğitim ve lisansüstü öğrenciler), 568 öğretim üyesi ve 618 yardımcı öğretim elemanı ile yeni akademik yıla başlıyor. Üniversitemizin asli fonksiyonlarına yönelmesinden doğan enerjimiz ile son 2 yılda fakülte sayımız 8’den 13’ e, yüksekokul sayımız 1’den 4’e, meslek yüksek okulu sayımız 9’dan 10’a çıktı. Enstitü sayımız ise 3 iken 4 oldu. Öğretim üyesi sayımız % 41, öğrenci sayımız ise yaklaşık % 40 oranında arttı. Bu bağlamda bu yıl Diş Hekimliği ve Hukuk fakültelerimiz ile Konservatuar ve Adalet Meslek Yüksek Okulumuz öğrenci alarak üniversitemizde eğitime başladı. Eğitim Fakültemizde Özel Eğitim, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültemiz bünyesinde Peyzaj Mimarlığı, Fen Edebiyat Fakültesinde Batı Dilleri ve Edebiyatı ve Felsefe Bölümü ve daha birçok bilim alanında da 2. öğretim programları açıldı. Ayrıca Meslek Yüksekokullarımızın bünyesinde de birçok yeni program açtık. 35 yıllık üniversitemiz ilk kez bu yıl 10 farklı ülkeden 44 yabancı uyruklu öğrenciyi de bünyesine katmış bulunuyor’ bilgilerini aktardı.

DEVLETİN VERDİĞİ ÖDENEKTEN DAHA FAZLASINI MALATYALI VERDİ
Konuşmasında üniversite ile Malatya kenti arasındaki ilişkiye özel bir bölüm ayıran İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemil Çelik, Malatyalı işadamı, kurum ve sivil toplum örgütlerinin katkısı ile üniversitede 30 milyon TL’lik yatırım yapıldığını, bu rakamın devletin İnönü Üniversitesi’ne ayırdığı bir yıllık ödenekten 5 Milyon TL fazla olduğunu söyledi. Rektör Çelik ‘Dünyadaki tüm bilimsel ve teknolojik gelişmeler, insan hayatını kolaylaştırmaya ve kalitesini artırmaya yönelik olduğunda anlam kazanmaktadır. Hiçbir kurum içinde yaşadığı toplumun gerçeklerinden kopuk olamaz. Bu gerçekten hareket eden İnönü Üniversitesi içinde yaşadığı toplum ile arasındaki köprülerin inşasına sosyal ve kültürel faaliyetler ile başlamış; bir fakülte, bir ilköğretim okulu, 4 meslek yüksek okulu ve hasta yakınları konukevi inşaatları ile devam etmektedir’ dedi.

İNÖNܒYE ÖZEL ÖNEM
AKP iktidarı ile birlikte devlet törenlerinde ve Malatya ilgili resmi ya da gayri resmi etkinliklerde adı yok anılmamaya ve sistematik biçimde yok sayılmaya başlanan Türkiye Cumhuriyeti 2. Cumhurbaşkanı, Atatürk’ün yakın silah arkadaşı hemşehrimiz İsmet İnönü, adını taşıyan üniversitenin rektörü tarafından bu defa özel bir vurguyla anıldı. Prof. Dr. Cemil Çelik, İsmet İnönü adının unutturulması ya da yok sayılması karşısındaki eleştirilere cevap verircesine ‘Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, ismini iftiharla taşıdığımız 2. Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü ve bize devasa bir tıp merkezini armağan eden 8.Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ı rahmetle anıyor, onların bize bıraktığı tüm emanetlerin savunucusu olduğumuzdan kimsenin şüphesinin olmaması gerektiğini vurgulamak istiyorum’ şeklinde konuştu.

ÖĞRENCİLERE: ÜNİVERSİTENİZİN KIYMETİNİ BİLİN
Türkiye’de her ile bir üniversite kurulmasının akademik alanda rekabet yaratılması bakımından önemli bir işlev üstleneceğini ifade eden Rektör Çelik, İnönü Üniversitesi’nin bu rekabette akademik geçmişi, bünyesinde bulundurduğu akademik personel ve zengin donanımı ile bir adım öne çıkacağını söyledi. Rektör Çelik, öğrencilere hitaben, İnönü Üniversitesi’nin Türkiye’de eşine az rastlanılan bir kampus ortamında eğitim verdiğini vurgulayarak ‘Sahip olduğunuz sosyal ve spor tesisleri açısından çok şanslısınız.Her geçen gün çıtası yükselen bir üniversitede eğitim gördüğünüzden mutluluk duymalı, kıymetini bilmelisiniz’ dedi.

Rektör Çelik, İnönü Üniversitesi’nin Prof. Dr. Sezai Yılmaz önderliğinde Karaciğer Nakli konusunda dünyada bir marka oluşturmaya başladığını belirterek, yakın bir gelecekte Karaciğer Nakli Enstitüsü’nün kurulacağını, gelecek öğretim yılında da İletişim, Ziraat ve Su Ürünleri Fakültesi’ne öğrenci alınarak eğitim-öğretim faaliyetine başlanacağını söyledi.

2. ÜNİVERSİTENİN HAZIRLIĞI ŞİMDİDEN YAPILMALI
Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik’in konuşmasındaki bir başka önemli nokta ise, Malatya’nın artık 2. bir üniversiteye kavuşması gerektiğine dair yaptığı vurguydu. Prof. Çelik bu konuda Malatya Milletvekilleri, kamu kurumlarının yetkilileri, sivil toplum kuruluşları, yerel medya ve kamuoyumuzun bu konuya duyarlılık göstermesini istedi ve şöyle konuştu: ‘Aynı büyüklükteki şehirlerimiz için (Konya, Kayseri, Erzurum) yeni üniversiteleşme gayretlerini dikkate aldığımızda Malatya’mızın da yakın gelecekte 2. bir devlet üniversitesi ihtiyacı olacağını dikkatlerinize sunmak istiyorum. Özellikle su ürünleri, sebze ve meyvecilik, seracılık, organik tarım gibi spesifik konuları önceleyen yeni bir üniversite için Battalgazi ilçemizde bulunan Tacan Yerleşkesi’ni genişleterek bir an önce hazırlıklara başlamalıyız’.

BELEDİYE BAŞKANI ÇAKIR: EN ÖNEMLİ YATIRIM İNSANA YAPILAN YATIRIMDIR
İnönü Üniversitesi’nin açılış töreninde Malatya Belediye Başkanı Ahmet Çakır da bir konuşma yaptı. Eğitimin insana yapılan yatırım olduğuna dikkat çeken Başkan Ahmet Çakır, ‘En önemli yatırım insana yapılan yatırımdır. Kalkınmışlık kriterleri arasında eğitime ayrılan bütçe önemli bir göstergedir. Hükümetimizin göreve geldiği günden bu yana eğitim bütçesini % 278 oranında artırmış olması eğitime verdiğimiz önemin ciddiyetini göstermektedir’ dedi.

Eğitim kurumlarının bilim üreten yapılar olması bakımından kutsal mekanlar olduğunu söyleyen Belediye Başkanı Ahmet Çakır, ‘Üniversitelerin asıl görevi nitelikli eğitim ile nitelikli bilim adamı yetiştirmektir. Bilginin üretildiği her yer kutsaldır’ şeklinde konuştu.

ÜNİVERSİTE GÜZERGÂHINA YENİ OTOBÜSLER
Belediye Başkanı Ahmet Çakır, İnönü Üniversitesi ile güzel bir diyalog içinde olduklarını, üniversitenin belediyeyi ilgilendiren sorunlarının çözümü için hiçbir özveriden kaçınmadıkları belirterek ‘Bu kapsamda öğrencilerimizin de şikayetlerine konu olan otobüs seferleri konusunda yeni düzenlemeler yaptık. Sefer sayıları arttırıldı, üniversite yönüne çalışan otobüs filomuz yenilendi ve otobüs sayısı arttırıldı. Böylelikle yeni ders yılında öğrencilerimizin ulaşım konusunda rahat etmelerini sağladık’ dedi.

VALİ SARAN: ÜNİVERSİTELER BASKI VE DAYATMA OLMADAN BİLİMSEL FAALİYET GÖSTERMELİ
Akademik kimliği de bulunan Malatya Valisi M. Ulvi Saran ise konuşmasında üniversiteler ile ülkelerin gelişmişlik düzeyi arasındaki ilişkiyi irdeledi. Üniversitelerin antik dönemden itibaren herhangi dayatma ve baskı olmadan bilgi üreten kurumlar olduğuna dikkat çeken Vali Doç. Dr. M. Ulvi Saran, ‘Üniversal olmanın gereği olarak bizim üniversitelerimizin de değişim ve gelişmeye açık olması lazım. Bunun için de akademik özgürlüğün sağlanması ön koşuldur. Üniversitelerdeki tüm insan kaynaklarının dil, din, ırk, mezhep ayrımı gözetilmeksizin desteklenerek tüm enerjinin bilimsel gelişme ve bilim üretilmesine yöneltilmesi gerekmektedir’ diye konuştu.

Üniversitelerin gelişmişliği ile ülkelerin sosyo-ekonomik gelişmişliği arasında yakın bir ilgi bulunduğuna vurgu yapan Doç. Dr. Ulvi Saran, ‘Amerika’yı Amerika yapan Harvard’dır, Yale’dir. Fransa’yı Fransa yapan Sorbonne’dir. İngiltere’yi İngiltere yapan Oxford’dur, Cambirdge’dir. Almanya’yı Almanya yapan Heidelberg’dir. 5 milyon nüfusa sahip Singapur dünyanın en iyi 500 üniversitesi listesinde 2 üniversite ile yer alırken 70 milyonluk Türkiye’de İstanbul Üniversitesi bazen yer alıyor, bazen yer alamıyor. Bu tablodan bir ders çıkarmak zorundayız’ dedi.

Üniversitelerin bulunduğu çevre ile doğrudan ilişki kurmasının kentin sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı yapacağını vurgulayan Vali Saran, ‘Üniversiteler bilgi üreten, araştırma-geliştirme yapan kurumlar olarak kendi fanusları içinde, kendi hayalleri ve kendi kurguları ile yetinemezler’ diye konuştu.

İnönü Üniversitesi’nin 18 bin olan öğrenci sayısın kısa sürede 27 bin civarına çıkardığını kaydeden Vali M. Ulvi Saran, üniversite ile şehir arasında olumlu bir diyalog bulunduğuna dikkat çekti ve ‘İnönü Üniversitesi bulunduğu çevre ile kucaklaşan, yerel birimlerle yakın işbirliği içinde olan bir anlayışla çalışıyor. Her geçen gün gelişiyor ve bu gelişimin faydalarını da Malatya’ya aktarıyor’ ifadelerini kullandı.

DEVLET BAKANI PROF. DR. MEHMET AYDIN: DEĞİŞİMİ İYİ YÖNETEMEZSEK DEĞİŞİMİN MAĞDURU OLURUZ
İnönü Üniversitesi 2010 – 2011 Akademik Yılı resmi açılış töreninin onur konuğu bu yıl Bilim ve Teknolojiden Sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın’dı.

Törende kapsamlı bir konuşma yapan Prof. Dr. Mehmet Aydın, 2002 yılında AK Parti’den siyasete atılıncaya kadar 52 yıl boyunca üniversitelerde çalıştığını hatırlatarak, ‘Bu tören bir bakıma benim kendi hayat muhasebemi yapmama da vesile oldu iç dünyamdan’ dedi.

Törende yapılan konuşma ve okunan mesajların ortak kavramlarının ‘Değişim ve Süreç’ olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Mehmet Aydın şöyle konuştu: ‘Çünkü bu bir durumu anlatıyor. Türkiye hızla değişiyor. Eğer biz Avrupa’dan daha hızlı değişiyorsak ve buna mecbursam, çünkü onlar çok daha önceden başladılar ve yapılması gereken pek çok şeyi çok daha önceden gerçekleştirdiler. Güneyimize ve doğumuza baktığımız zaman da yine Türkiye en hızlı değişen bir ülke. Türkiye demokrasisi güçlenen, insan hakları rejimi yükselen bir ülke, Türkiye AB ile organik bağları olan, AB ile zor şartlara, haksızlıklara rağmen müzakere eden bir ülke. Dolayısıyla Türkiye’nin kendi komşuları ile mukayese edilemeyecek sosyolojik politik ekonomik kültürel bir konumu var. O bakımdan güneye de kuzeye de baksak daha hızlı değişiyoruz: Önemli olan değişmek değil, değişmenin çıkışı da inişi de olur. Yükselme de değişmedir, çökme de değişmedir, terakki de terazi de değişmedir. Önemli olan değişmenin iyiye doğru gitmesidir. Bizim kültür kavramlarımızda değişmenin adı tekâmüldür. Tekâmül, kâmil demektir. Bir bakıma varlık olarak kendisine hangi imkân ve kabiliyet verilmişse onları geliştirmek, kemale erdirmek gerekiyor. Değişme ancak o zaman güzel oluyor. Değerli oluyor. Peki, bunun olabilmesi için neye ihtiyaç var. Bunun olabilmesi için de neye ihtiyaç olduğunu hepimiz biliyoruz. Bir üniversite çatısı altında konuştuğumuza göre, o zaman evvela oradan başlamak lazım Eğer bu hızlı değişim ve dönüşüm iyi yönetilemezse (Hemen aklımıza Ankara gelmesin) Yönetim deyince, bir departman da tutun da, bölümden tutunuz da, fakülteye üniversiteye belediyeye vilayete, bunun tamamı yönetimin içindedir. Eğer iyi yönetilemezse açıkça söyleyeyim, bu hızlı değişimin aktörü değil, mağduru olma gibi bir risk daima mevcuttur. Değişimin iyi yönetilmesi için öncelikle güvenilir bilgiye ihtiyaç var. Sağlam güvenilir bilgiye. İşte burada üniversite işin içine giriyor. Üniversite bilim üretiyorsa, bilimsel zihniyete sadık kalarak bilim öğretiyorsa, bilimi hayata taşıyorsa, öğrenim o demektir, ödevlerinin en önemlisini yerine getirmiş oluyor. Üniversite bilim, eğitim öğretim, araştıra geliştirme yuvasıdır ve bütün bunları hayata taşımakla görevli bir kurumdur. Bizim evvela güvenilir biliye ihtiyacımız var. Bunu ne kadar üretirsek, o zaman kendi öz hayatımız bilimsel eksenli olur. Çünkü biz de bir varlığız. Dünyaya küçük dünya, insana büyük dünya denirdi. Büyük varlık odur. İnsandır. İnsanın kendi kendini yönetmesi için, kendi özüyle ilgili, yani insani ve doğal çevre dahil, onunla ilgili sağlam bilgiye ihtiyacı var.

Yeryüzünde ilk üniversite deneyiminin İslam Dünyası’nda yaşandığını vurgulayan Prof. Dr. Mehmet Aydın ‘Sayın Valimizin temas ettiği, o ülkeleri ülke yapan üniversitelere baktığımızda, esasında geriye doğru baktığımızda asırları dolduran bir tarihe sahiptir. Zaten isimlerinden belli. Oxford’a götürmüşler birini, bu Meryem Koleji, bu İsa Koleji demişler. ‘Beni üniversiteye götürün, kiliseye değil’ demiş. Gerçekten de gittiğiniz zaman bu üniversitelere ortaçağa gidiyorsunuz, o tarihi görüyorsunuz. Gerçi onların doğmasında, neşv-ü nema bulmasında belki de ilk üniversite tecrübesi olan İslam dünyasının büyük emeği vardır. Ama ne yazık ki, İslam Dünyası istikrarlı biçimde o çizgiyi yürütememiştir. Bu pek çoğumuzun üniversite tarihi birkaç yılla anlatabileceğimiz durumdadır. Ancak biraz İstanbul Üniversitesi dediğimiz zaman, Darülfünun ve geriye doğru giden Fatih Medresesi’ni diyebiliriz’ dedi.

KÜLTÜREL ÇEŞİTLİLİK TARTIŞMASI TEHLİKELİ MECRAYA GİDİYOR
Türkiye’de son zamanlarda kültürel çeşitlilik söyleminin yaygınlaştığını hatırlatan Devlet Bakanı Mehmet Aydın, ‘Türkiye’de kültürel farklılık tartışması tehlikeli bir mecraya doğru kayıyor’ dedi. Bakan Aydın şunları söyledi: ‘Kültürel farklılıkları insanlar yaşasınlar. Hiç itirazım yok buna. Ama içinin dolu olduğundan emin değilim. Kaç yerde sordum denedim. Kültürel farklılıktan ne anlıyorsun? Eğer kültürel farklıktan, konuşulan dil anlamında bakıyorsanız, evet bu farklılık var, buna hiç ihtiyacım yok. Eğer şarkı türkü ise evet gerçekten farklılık var. Denizli’nin oyunu ile Trabzonun oyunu türküsü arasında epeyce fark var. Biri derin derin düşünürken, öteki yerinde duramıyor. Elazığ ile Malatya arasında bile epeyce fark var. Bunun arkasında epey bir tarih var, coğrafya var. Yaptığınız iş de farklı coğrafyaya göre. O kültürün farklı kıldığı güzel bir şeydir. Bir de benim çocukluğumu düşünü. Buraya 70 km mesafedeyim. Benim çocukluğumda lüks olan at ile nadas yapmaktı ama yüzde 80’i bir çift öküzle nadas yapmaktı. Kara saban. Sabah erken başlardınız, öğleye kadar devam ederdi. Şimdi siz oradaki adama fıkır fıkır bir şey söyletemezsiniz. Karadeniz havası gitmez. Orada uzun hava gider. Bunlar bizim coğrafyamızın tarihimizin kazandırdığı güzelliklerdir. Elbette bu farklar zenginleştirilip güçlendirilmeli ve biz onlarla mutlu olmalıyız, Onlarla zaten mutlu oluyoruz. Hepsi aynı olmaz. Denizli’nin Efesi de biraz düşünecek canım. Hepsi güzel bunların. Eğer kültürel farklılıktan maksadınız buysa bunların başımızın üstünde yeri var. Bunlar bırakalım olsunlar diye ifade edilmez, yardımcı olalım da daha güçlü olsunlar. Meşhur Alman Filozof Martin Heidegger’in güzel bir sözü var. ‘İnsani var oluş ile çatışmayan farklılıklar için tolerans gösterelim de olsunlar demek ayıp olur’ diyor. Çünkü tolerans tepeden bakmaktır. Tam tersine destek verelim de olsunlar. Ama farklılıklar bundan ibaret değil. İşte ondan sonra farklılık söylemi ciddiyet kazınıyor. Eğer amaç, bir milleti millet yapan değerler ise, biz millet miyiz? Evet, tarihi bakımdan çok güçlü ve köklü bir milletiz. Eğer biz bir millet değilsek, millet olan başka milletlerin işi zorlaşır. Milleti millet yapan değerlerin başında ortak tarih gelir. Bizim büyük tarihimiz bir etnikliğe mal edilebilir mi? Falanın tarihidir denilebilir mi? Hayır. Bu toprakların tarihidir, bu topraklarla bağlantılı olan toprakların tarihidir. Balkanların tarihidir, Kafkasya’nın tarihidir. Tunus’un Fas’ın tarihidir aynı zamanda. Böyle bir evrensel tarih var ve bu tarih bizim ortak tarihimizdir. Ana havuz bu tarihtir. O havuzun içinde ne var? Tecrübeler var. O tecrübeler neye varlık vermiş. Ortak kültüre. Ortak kültürler neyle anlam kazanıyor? Ortak değerlerle. Ortak değerler neyi oluşturuyor, bizim ortak kültürel kimliğimizi. Bu bu ülkede var mı? Fazlasıyla var. Son derece mazbut bir çerçeve. Günlük hayatımızda yaşadığımız için bu ortak kültürümüzün farkında değiliz. Onun için eğer birileri farklılıktan bahsediyorsa sormamız lazım? Hangi farklılık? Edep, namus, haya, büyüklere saygı, küçüklere sevgi, şefkat merhamet, komşu hakkı vs. bunu Türkçe, Kürtçe, Çerkezce de söyleseniz değeri aynıdır. Anlamı değişmiyor ki? Ama asıl bizi biz yapan da bu. Onun için farklılıklar konuşması Türkiye’de çok tehlikeli bir mecraya giriyor’

GİDİN HOLLANDA ÜNİVERSİTELERİNE GÜNEYDOĞU’NUN TÜM LEHÇELERİNİ BİLEN AKADEMİSYENLER GÖRECEKSİNİZ
Üniversitelerin temel olarak 3 kritere sahip olması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Mehmet Aydın bu kriterleri 1- Akademik Otonomi, 2- Akademik Namus 3- Güvenilir Bilgi şeklinde tanımladı.

‘En hassas konularda bilimsel bilgiye, sağlam güvenilir bilgiye ihtiyacımız var. Umduğumuz arzu ettiğimiz sonuçları alamıyorsak bunun temelinde bilimsel yetersizlik var. Bunu gidermemiz lazım. Onu kim giderecek? İnönü Üniversitesi giderecek. Tıpkı bir laboratuar gibidir sosyal hayat. Sosyologun laboratuarı da cemiyettir. Her etnik kimlikten, her düşünceden, her inanıştan insanımız vardı. Sosyologun laboratuarı burasıdır. Tarih çalışan, psikoloji çalışan, antropoloji çalışan modern insanların laboratuarıdır. Eğer biz tez elden sağlam bilgiler üretmezsek, karşı karşıya kaldığımız sorunlar için nihai kalıcı çözümler bulma imkânımız yoktur. Bakmayın biz biliyoruz dediğimize. Gerçekten bilmiyoruz’ şeklinde konuşan Prof. Dr. Mehmet Aydın, Türkiye’de bugün çatışma alanı olan her konunu yıllar önce Avrupa ve Amerika’daki üniversiteler tarafından araştırıldığını, Türkiye’de ise üniversitelere ‘Şu şu konuları incelemeyin’ şeklinde incelenmesi yasak alanların listesinin gönderildiğini söyledi. İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemil Çelik’e hitaben ‘Sayın rektör siz de arşivinize bakın göreceksiniz o yasak listelerini’ diyen Prof. Aydın ‘Benim yaşımda olanlar üniversitelerimizin geçirdiği sıkıntıları bilir. Özeleştiri önemlidir. Korkmadan çekinmeden eleştirmek lazım. Ben konulara ambargonun konduğunu bilirim. Listelerin geldiğini bilirim. Şu şu konuları çalışmayacaksınız denirdi. İnceleme araştırma konusu olmayacak. İyi de ben çalışmıyorum da Amerikalı çalışıyor. Bunlar daha çok sosyal, politik, ideolojik konulardır. Benim çalışmamam o konunun unutulup gitmesini ortaya çıkarmıyor ki? Ben çalışmasam da Amerika çalışıyor, Sorbonne çalışıyor. İngiltere çalışıyor. Nelere merak saldıklarını çok iyi biliyorum. Bugün Türkiye’nin çözmekte olduğu bütün sorunlar, 30 sene önce Avrupa üniversitelerinde çalışılıyordu. Gidin Hollanda’ya, doğu ve güneydoğuda konuşulan bütün dilleri bütün lehçeleriyle bilenler vardır. Daha bir hafta önceydi, Tunceli’de yapılan Alevilik Sempozyumu’nda davet edilen kişilerin bir kısmı böyleydi. 40 sene önce tanıdığım kişiler vardı, ben gidemedim ama. Bunlar sadece Türkçenin bir şivesini bir lehçesini değil, bütün hepsini biliyorlar. Hepsini çalışıyorlar. Ömürlerin yarısı da o bölgelerde geçmiş. Benim çalışıp çalışmamam bir şeyi değiştirmiyor ki. Onlar zaten çalışıyorlar. Onun için en hassas konularda bile çalışmak zorundayız’ dedi.

Türkiye’deki üniversitelerde özgürlük ortamının sağlanmaya başlandığını ileri süren Aydın, özgürlük kazanımlarından bundan sonra geri adım atılmayacağını söyledi. Aydın şöyle dedi: ‘Türkiye doğru yolda, iyi yolda, bir daha o rahatsız olduğumuz şeyler çıkmayacağına göre, ümidim odur, yani birileri gelip üniversitede hangi konuları çalışıp çalışmayacağımı emredemeyeceğine göre ne öğrencilerimizin ne öğretim üyelerimizin bir daha bunu makul karşılamayacağına göre, biz kendi aklımızı kendimiz üreteceğimize göre iyi yoldayız demektir. Türkiye demokrasisini geliştiren bir yoldaysa, o zaman üniversiteler de iyi yoldadır. Üniversiteler eğer bilim üretiyorsa, siyaset bilim eksenli olmalıdır. Üniversitede yeteri kadar bilim üretiyorsak ekonomi bilim ekseninde gidecektir. Avrupa’nın temel hedefi bu.2012 yılına kadar bütün Avrupa ekonomisini bilgi eksinli hale getirmektir. Bizim de hedefimiz bu. 2012 için düşündüğümüz hedef, AR-Ge’ye yurt içi milli hasılanın yüzde 2’sini harcamak. Bu aşağı yukarı 21 milyar TL. Büyük rakam ama bizi korkutmuyor. Türkiye bilim ve teknoloji için önümüzdeki birkaç sene içinde 20 milyar TL harcayacak kadar bir güççe sahip olacaktır’

ATATÜRK’ÜN 10. YIL NUTKU’NDAKİ VURGU BANA DOKUNAKLI GELİYOR
Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın konuşmasını Atatürk’ün 10. yıl Nutku’ndan alıntı yaparak bitirdi: ‘Madem Atatürk, İsmet İnönü ve Özal dedik, 10. Yıl Nutkun’dan bir cümle ile veda etmek istiyorum. Hepinizin hatırladığı bir cümle. Bana dokunaklı geliyor. ‘Yurdumuzu dünyanın en mamur memleketleri seviyesine çıkaracağız, milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız, milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bütün bunları yaparken, bize yol gösterecek zaman ölçüsünü, geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mevhumuna göre düşünmek mecburiyetindeyiz’. Atatürk’ün döneminde sürat ve hareket mefhumu uçakla, demiryolu ile bağlantılıydı. Bugün ise bir tık mesafesi kadar. Dolayısıyla artık o sürat mefhumu da çok farklı ama mantık aynı. O gün Atatürk, millet olarak bu sürate ayak uyduramazsak millet olarak bekamız tehlikededir diyor. Bugün de bugünün süratine ayak uyduramazsak, bilimin üretimini, teknoloji üretimini, siyasette demokratikleşmeye, ekonomide rasyonelleşmeye, kültürde zenginleşmeye hızla giremezsek gelecek kuşakların yabancılaşması gibi bir tehlikeye bir riske götürür bizi’.

AÇILIŞ DERSİ KOÇ ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. DR. UMRAN İNAN’DAN
İnönü Üniversitesi’nin 2010 – 2010 Akademik Yılı resmi açılış töreninde açılış dersini Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Umran İnan verdi.

Eğitim Felsefesi konulu açılış dersini veren Prof. Dr. Umran İnan uzay bilimleri alanında dünyaca tanınan ve Uzay İletişim Bilimleri Oscarı olarak tanımlanan Appleton Ödülü sahibi bir akademisyen. Prof. Dr. İnan, teknolojinin hayata ve uygulamaya geçişi konusundaki çalışmalarıyla ve özellikle NASA için yapılan araştırmalara katkısıyla biliniyor. Uzun yıllar ABD’nin en ünlü üniversitelerinden biri olan Stanford Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı ve 8 milyon dolarlık yıllık bütçesi olan bir araştırma merkezini yönetti. Prof. İnan’ın bilim dünyasına katkıları nedeniyle Antarktika’da 2400 metre yükseklikteki bir dağa ‘Umran İnan’ adı verildi.

Açılış dersinin başlangıcında ‘Malatya’da kendimi evimde hissediyorum. Çünkü ben Erzincanlıyım. Bu bölgenin çocuğu olarak Malatya’da bulunmaktan, İnönü Üniversitesi gibi iddialı bir üniversitede bulunmaktan kıvançlıyım’ şeklinde konuşan Prof. Dr. Umran İnan, 36 yıl boyunca Stanford Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptığını belirterek, ‘125 yıllık bir üniversitede uzun süre çalıştıktan sonra 2009 yılından itibaren Koç Üniversitesi rektörü olarak Türkiye’de çalışmaya başladım’ dedi.

‘Artık eğitim felsefemizi değiştirmeliyiz’ sözleri ile açılış dersine başlayan Prof. Dr. Umran İnan şöyle konuştu: ‘ Bakanımız Sayın Mehmet Aydın’ın biraz önce dediği gibi eğer bilgi yatırımı için 21 milyar TL gibi bir rakam ayrılacak olması çok güzel. Ama biraz da eğitim felsefesinde değişiklikler yapmamız yerinde olur diye düşünüyorum. Öğrenci öğretim üyesi ilişkisi dünyanın çok çeşitli yerlerinde çok çeşitlilikler gösteriyor. Japonya olsun, Avrupa olsun, Amerika olsun hepsinin üniversite geleneği birbirinden çok farklı. Benim tecrübem Amerika olmakla birlikte diğerlerini de biliyorum. Amerika’daki sistem benim her zaman hayranlıkla baktığım bir sistem. Orada sorgulama ve merak dürtüsünü tetiklemeyi en iyi yakalayan eğitim kültürü. Bazı eski alışkanlıkları geride bırakarak, gelenekselliğe isyan ederek kurulmuş bir ülke olması bunda etkili olabilir. Girişimciliğin üst düzeye ulaştığı bir yer. Ben eğitimde ders verirken, öğretirken öğrendim. Çok önemli bir kavramdır esasında. Bizde müfredat vardır, efendim o müfredatın şu kadar saat içinde tamamlanması için çaba gösterirler. Bunu zamanında bitirme tartışmasını ve stresini yaşarlar. Bu arada esasında unutulan kavram şudur. Üniversite eğitimi, öğrenmeyi öğrenmektir. Yani bende bilgi var, ben o bilgileri borazanla size göndereceğim. Siz de o bilgileri alacaksınız. Zaten bir kısmını alıp bir kısmını almıyorsunuz. Çoğunu da unutuyorsunuz. Ama önemli olan bu değil. Zaten bir tıkla her türlü bilgiyi alıyorsunuz. Bilgi de o kadar çabuk değişiyor ki, sürat çok önemli. Ne öğrettiğinizden çok nasıl öğrettiğiniz daha önemli. Öğrettiğimiz bilgi belki öğrenci mezunu olana kadar geçersiz kalıyor. Biz öğretirken öğrenelim öğrenciden, öğrenci de öğrenirken bize öğretsin. Ben en az bilen öğrencimden en çok şey öğrendim. Merak dürtüsü, bilgi boşluğundan gelen merak ve dürtü bence insan toplumunun en önemli kaynağıdır. İleriye dönük özgün teknolojiler, özellikle sosyal bilimlerde kendimize özgü kendine has sosyal problemleri çözmek için yöntem bilim geliştirmeliyiz. Amerika’da üretilmiş yöntemlerle olmaz bizim sorunlarımızın çözümü. Çünkü Türkiye’nin kendine has problemleri var. Bunların hepsini üretmemiz lazım. Teknolojiyi üretmemiz lazım. Bunu üretirken tek kaynağımız var. O da genç dimağlarımız. Atatürk de bunu çok iyi gözlemiştir. Biz değilizdir artık. İş, öğretim üyelerinden çıkmıştır. O geçmiştir artık. Lütfen bunun bilincinde olalım. Dimağlardadır. Onalar biz ne kadar merak ettirebilirsek, ne kadar çok soruşturan sorgulayan bireyler olabilmelerini sağlarsak o kadar toplumumuzun geleceği vardır. Çünkü sormayı öğrenmek, sorgulamak, bir şeyi sorarak öğrenmek kadar yararlı bir öğrenme olamaz. Öğrenmeyi öğretmek lazım. Öğrettiği şeyleri unutsa da olur unutmasa da olur. Hani teknik okullar vardır yurt dışında, bizde de olsa. Oralarda da zanaat öğretilir. Üniversitelerle eş değer ve aynı saygınlıkta. İşte bir elektrik devresi nasıl üretilir. Bilinen metotlarla bazı tekniklerle bunu öğrenirler ve bunu icra ederler. O kategorideki öğrenciler yeni bir şeyi icat etmekle sorumlu değillerdir. Ama üniversiteler öyle değildir. Bir üniversite bilinenleri öğretmekle yükümlü değildir, sorgulamayı öğretmekle yükümlüdür. Teknoloji ve üniversite ilişkilerinde önemlidir’

Amerika ve Japonya eğitim sistemini de kıyaslayan Prof. Dr. Umran İnan, ‘Bir de çok öğretmek az öğretmek var. Amerika ve Japonya felsefesini karşılaştırma imkanım oldu. Japonya’da bir şeyi yaptılar mı tam yapıyorlar. Öğrencinin boğazından aşağıya bilgi sokuyor. Ama kişi başına patent sayısına baktığınızda Japonya Amerika’nın yanına bile yaklaşamaz. Çünkü Amerika’da boğazına bilgi sokmuyor. Geniş tabanlı eğitim veriyor. Diyor ki zaten adam unutacak, burası zanaat okulu değil ki, öyleyse ben buna geniş tabanlı eğitim vereyim diyor. Mühendis de felsefe okusun, sosyoloji, tarih okusun. Bütün bunları bilsin ki insan olsun. Sadece o mühendislik bilgileri ile at gözlüğü ile topluma bakacağına, bunun yansımasını değişimini daha iyi değerlendirecek birisi olsun. Tek boyutlu bir insan olmasın. Dolayısıyla geniş tabanlı eğitim, Japon modeli derinliğine eğitimden daha iyidir. Yenilik yaratmak isteyen toplumlar için tabii. Ben bunu yerinde gördüm. Bir kere Japonya’nın, Avrupa’nın hiç yakalayamayacağı bir şey. Gelecek, soracak, merak edecek. Bir insanı soru sorma kültüründen asla uzaklaştırmayacaksınız. Sorgulama kültürünü yok ederseniz, onu geri kazanmak için yapacağınız yatırım çok daha pahalıdır. Benim size âcizane söylemek istediğim, bilim ve teknoloji fikirle üretilir, fikir genç dimağlardadır, genç dimağları tetiklemek biz öğretim üyelerine düşer, biz de alışılmış olan kurallardan sıyrılıp, onları sorgulamaya yönlendirmemiz lazım. Biz de onlardan bir şeyler öğrenelim. Bu bir ortaklıktır. Bu ortaklığı iyi bir seviyede yakalarsak eğitimde de iyi bir noktaya geliriz diye düşünüyorum.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız