SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Bülent Korkmaz

Değirmene Kalktık, 'Netekim'

Değirmene Kalktık, 'Netekim'
A- A+ PAYLAŞ

Bülent KORKMAZ
deybayah@gmail.com
 
Uygarlıkların anası ve babası, yüceler yücesi Fırat ve Dicle Nehirlerinin yaşam verdiği Bereketli Hilal’ın bir yerinde yaklaşık 11-12 bin sene önce tarıma alınmış buğday, o tarihten başlayarak bu topraklarda yaşayan insanoğlunun temel gıdası olmuş. Başak şeklinde çiçeklenen, tohumları kullanılan, ülkemizde halen geniş alanda ekilip biçilen, bir yıllık, protein oranı yüksek bu bitkiden, unumuzu, pilavımızı, onlarca çeşit köftemizi, kömbemizi ve ekmeğimizi yapmışız.
 
Bereketli Hilal’ın kucakladığı coğrafyada konumlanan Malatya için buğdayın önemini, kültür ve mutfağındaki yerini anlatmaya gerek var mı? Bunu hepimiz az-çok biliriz. Çok değil 30-40 yıl önce Malatya ve ilçelerinin tamamı yazın buğdayını alıp kazanlarda kaynatır, damlarda kurutur, ayıklar; sonbahar gelince torbalara doldurduğu buğdayı öğütmek üzere değirmene götürürdü.
 
Bu son eylemin adı “deymene kalkmak” idi.
 
Sonra bizim memlekette de tüketim toplumu denen lüzumsuz nesne icat edildi; süpermarketler açıldı; apartmanlar dikildi; teknoloji gelişti; hazır gıda bulmak kolaylaştı; eski yaşam kültürünü devam ettirecek altyapı zamana yenik düştü ve bulgur kaynatan ailelerin sayısı şehirlerde neredeyse sıfırlandı, ilçelerde giderek azaldı.
 
Kaynatılıp kurutulduktan ve kabuğu çıkarıldıktan sonra adı “bulgur” olan buğdayı öğütüp ayrıştırarak yenilebilir hale getiren değirmenler de birer birer ortadan kalkmaya başladı.
 
Malatya’nın en yakın ilçesi, 10 kilometre, Çırmıhtı (Yeşilyurt) bu kaderi yaşayanlardan. Bugün ekonomik anlamda neredeyse hiçbir etkinliğin ve istihdam sağlayan ciddi kapasiteli bir işyerinin olmadığı Çırmıhtı, en son 40-50 yıl önce, ulaşımın araçlardan ziyade hayvanlarla yapıldığı dönemde çevrenin ticaret merkeziymiş. Bir bölümü güneydeki komşu Adıyaman’ın Çelikhan ilçesine bağlı dağ köyleri, ilçeye bağlı köyler ve batıdaki Akçadağ’ın yakın köyleri Çırmıhtı şehir merkezinden daha yakın olduğu için burada kurulan pazarları, işyerlerini tercih edermiş.
 
Ulaşımın hayvan ve insan gücüyle yapıldığı zamanda 10 kilometre fazladan gitmek, dönüşü ve güvenlik riskini hesaba katarsanız, en az 1 günlük yol demek.
 
Halkın klasik yaşam biçimini sürdürmesi, istediği kadar varlıklı olsun herkes bulgur kaynatmak zorunda, çevreyle ekonomik bağlantı ve 90lı yılların ortalarına kadar varlığını sürdüren dokuma tezgâhları nüfusu yaklaşık 60 yıldır 7 bin civarında dolanan bu küçük ilçede bir zamanlar 8 tane değirmenin faaliyet göstermesini sağlamış.
 
Çırmıhtı’da çalışan değirmen sayısının bir zamanlar yüksek oluşunun bir başka nedeni, Gündüzbey’in ilerisinde Kozluk köyü sınırları içinde kaynayan, Malatya’yı var etmiş muhteşem Derme Suyu-Çayı’nın ilçeden geçmesi. Çünkü değirmen su enerjisiyle işliyor.
 
Şu an Çırmıhtı’da faaliyet gösteren tek bir değirmen kaldı. Molla Kasım Mahallesinde, biz Çırmıhtılıların “Hacizli Mahlesi” dediği mevkide bulunan Bağdatlı Değirmeni…
 
Bu değirmeni “ecdattan değirmenci” Savaş Bağdatlı işletiyor.
 
Savaş Bağdatlı’nın büyük dedesi Mahammet Bağdatlı, babasının 93 Harbinde (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) şehit düşmesi üzerine, bacısıyla birlikte yetim kalmış. Elde yok, avuçta yok. Hayatta kalmaları için iş öğrenmesi lazım. Çırmıhtı’da Fatma Hala lakabıyla bilinen bir değirmencinin yanına çırak yazılıp bu mesleği öğrenmiş. Fatma Hala aslında bir erkek; halkımız bu lakabı uygun görmüş ve biz gerçek adını bilemiyoruz.
 
Mahammet Dayı için değirmenciliğin meslek ve para kazanmanın ötesinde bir önemi ve işlevi varmış. O dönemin birçok insanı gibi çok yoksullar, artı yetimler, yiyecek kuru ekmeği bulmak bile mesele. Değirmende tozla, döküntüyle oluşan buğday artıklarını toplayıp karınlarını doyurdukları da oluyormuş.
 
Değirmencilik Bağdatlı ailesinin diğer fertlerine geçiyor. Büyük dededen sonra onun oğlu, derken torunu, Savaş Bağdatlı’nın babası, Mahmut Bağdatlı da değirmencilik yapıyor.
 
1960-70li yıllarda ilçede 8 değirmen varmış. Bunların 6 tanesi su, 2 tanesi elektrik ile (ilçeye 1957 yılında gelen elektrik başlarda çok yetersizdi, sanayinin ihtiyacını karşılayamıyordu. Bu nedenle birçok dokumacı İstanbul’a göç etmişti. Elektriğin “bollaşması” ve elektrikle çalışan değirmenlerin açılması bu yıllara denk geliyor) çalışıyormuş. Bu değirmenler şunlarmış:
 
Bozo Haci (Hacı Çolak), Baki Özkan, Karanın Kara (Ömer Özkara), Davullu Pınarı (Şaban Şekeroğlu), Derme Çayı kenarındaki Vaizoğlu, Hacilov (Hacı Özgen), bugünkü Barguzu (Bostanbaşı) Belediyesinin karşısındaki Çırak ve halen işleyen Bağdatlı Değirmeni.
 
Savaş Bey’in babası Mahmut Bağdatlı su sistemini koruyan ama elektrikle çalışan bir değirmen “icat etmiş” ama bunu Zeynal Dayı isminde başka birisi çalıştırmış.
 
Halk elektrik değirmeninden çıkan bulgura önceleri ihtiyatlı yaklaşmış, “ataş değirmeni” adını takmış, bu bulguru yemek istememiş. Bu değirmeni işletenlerden biri, bir eline kendi değirmeninden diğer eline su değirmeninden çıkan bulguru alıp çarşıyı dolaşmış, “bakın, hangisi daha iyi” diye sorarak teknolojiden ürken halkımızı ikna etmeye çalışmış. Halk yine de ikna olmamış olacak ki uzun yıllar değirmenlerin çoğu suyla çalışmış.
 
Elektrik değirmenlerinden birinde yaşanan talihsiz kaza ve bir değirmencinin yaşamını yitirmesi belki elektrikli değirmene olumsuz yaklaşımda etkin olmuş.
 
Biz de anamın talimatları doğrultusunda torbalara doldurulan, “aha bu pilavlık, aha bu küftelik ha…” hesabı, kaynamış buğdayımızı at arabasıyla Bağdatlı Değirmenine götürüyor ve bu arada Savaş Ağabeyden yukarıdaki bilgileri alıyoruz.
 
Müşterilerin getirdiği torbaları karışmayacak şekilde ayıran, makinelerin arasında dolaşan, boşalan kazanları süpürgeyle temizleyen, dolan kapları boşaltan-boşalttıran yılların değirmencisi anlatmaya devam ediyor:
 
“Ben hep değirmencilik yaptım. Bu işi çok seviyorum. Teknoloji değirmenciliği öldürdü. Yemek sektörü hazıra döndü. Bulgur kaynatanların sayısı her gün düşüyor. Adam çoğaldı, bulgur azaldı. Aslında tam tersinin olması lazım. Yani bulgur tüketiminin de artması lazım. Bence bulgur çok faydalı. Ben çok seviyorum. Sabah kahvaltısında bile bulgurdan yapılmış yemeği yerim.”
 
“Değirmenci işinin iyi veya kötü gitmesine göre, değirmende işleyen makinelerden iki ayrı ses duyarmış. Eskiden iş tıkırındaymış. Makineler telaşlı telaşlı “torbanı aççç, torbanı aççç…” diye seslenirmiş. İşler bozulunca aynı makinelerden yılgın bir şekilde “bugün git, yarın gel” sesi duyulur olmuş”
 
Eskiden insanların günlerce değirmen sırası beklediğini, hatta değirmen kapısında sabahlayanların olduğunu ekleyelim.
 
“Dışarıdan değirmenin tozuna bakınca bunun hastalığa yol açtığını düşünenler olabilir. Ben değirmen tozundan hiç rahatsız olmadım. Nasıl olayım ki? Bulgurun kendisi çok sağlıklı bir ürün.”
 
“Değirmenimiz Eylül-Aralık ayları arası açık. Burada halkımızın getirdiği buğdayı, bulgur unu-simit (cigleme), etli köftelik (orta bulgur) ve pilavlık (baş bulgur) olarak ayrıştırıyoruz. Böylece bulgur afiyetle yenilir hale geliyor.”
 
Savaş Beye, kaç çocuğu olduğunu, soruyorum. Cevabı, iki oluyor. Bu soruyu sormamın amacı şu soruyu sormak: “Peki, uşahların bu işte gözü var mı?” Durumu özetleyen tek cümlelik yanıt şudur:
 
“Son savaşçı benim”
 
Aslında “olay mahallinde” bir son savaşçı daha var…
 
Yükümüzü at arabasıyla taşıyan Hamdi Dayı, Hamdi Korkmaz. Soyadından anlaşılacağı gibi bizim kavimden, babamın amcasının oğlu. Yaş 70 ha oldu ha olacak. Gençliğinde dokumacılık başta farklı işler yapmış, yaklaşık 40 yıldır at arabacılık yapıyor. Bana sorarsanız dünya kurulduğundan beri at arabacı. Çok çalışkan. Değirmenci Savaş onun için “Hepimiz Hamdi Dayı gibi çalışsak, bir sene sonra Amerika’nın bize yetişmesine beş sene var” diyor. Maalesef Hamdi Dayı’nın sağlığı yerinde değil, artık çalışmaktan harap olmuş ayakları onu taşımıyor, bu nedenle atını-arabasını sattı/satacak. Bu yaşında-halinde bile çalışamadığına çok üzülüyor, torbalar inip-kalkarken yardım edemediği için “kusura bakmayın” diyor.
 
Belki o değirmende bizler de son savaşçıyız…
 
Kim bilir?

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

Bülent Korkmaz yazıları