SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Diz Çökecek Olan Devlet"

0
Güncellendi - 2015-12-28 00:40:25
A- A+ PAYLAŞ

Başbakan Ahmet Davutoğlu, dünyanın en büyük ekonomisine sahip ülkelerin başkanlığını yaparken, dünyanın en az gelişmiş ülkelerin temsilciliğini de üstleneceklerini söyledi.

Başbakan Davutoğlu, AK Parti Grup Toplantısı'nda partililere seslendi.

Davutoğlu, Avustralya'da düzenlenen G-20 zirvesi kapsamında yaptığı görüşmeleri hatırlatarak, "Bizim istediğimiz dünyada talebin artmasıdır. Bu sağlanmadıkça dünya ticareti gelişemez. Yüzde 8 civarında gelişme dünya ticareti son 3-4 yıldır yüzde 3 civarında gelişiyor, bu bizim ekonomimiz üzerinde de bir baskı oluşturuyor. Önümüzdeki seçim döneminde ve daha sonra hem reel sektörü destekleyen dış talebe dayalı kalkınmayı sürdüreceğiz hem de içeride bütçe disiplinine dayalı makro ekonomik ve anti ekonomist politikalarla sürdüreceğiz" ifadelerini kullandı.

"İNSANİ KALKINMANIN TEMEL TAŞLARINI DOKUMAYA DEVAM EDECEĞİZ"

Yapısal reformlar, bir tek Türkiye ve Meksika kapsamınlı rapor hazırlayarak açıkladığını anlatan Davutoğlu, "Her iki ülkede oraya gelmeden önce bizim yapısal reformlarını gündeme getirmişti. Şimdi de 9'unu açıkladık, 8 sosyal makro ekonomik dönüşüm programıyla, 8 sosyal dönüşüm programını önümüzdeki günlerde açıklayacağız. Dünyadan ne seyrederse seyretsin, ne krizler yaygınlaşırsa yaygınlaşsın, biz milletimizden güç aldıkça ekonomimizi kalkınmayı sürdürecek, insani kalkınmanın temel taşlarını dokumaya devam edeceğiz" dedi.

G-20 DÖNEM BAŞKANI TÜRKİYE

Davutoğlu, şunları kaydetti: "G-20 Zirvesi'nin bizim için önemli bir yönü gelecek sene dönem başkanlığını almamız. G-20 bağlamında dönem başkanlığını takip edeceğimiz politikaların esaslarını diğer liderle paylaştım. Burada iki konuya önem vereceğiz, birincisi kobilerin önemi ve istihdam artışı diğeri de küresel ekonomideki eşitsizliğin ortadan kaldırılması için G-20 üyesi ülkelerle en az gelişmiş ülkeler arasında köprü rolü oynayacak misyonun yerine getirilmesi. İster iç siyaset olsun, ister dış siyaset, ister bölgesel ister küresel siyaset, ekonomik alan olsun ister kültürel ya da siyasi alan bizim siyasetimizin eğer bir tanımı olacak o da vicdan siyasetidir. Onun için G-20 ülkelerinin, dünyanın en büyük ekonomisine sahip ülkelerin başkanlığını yaparken, dünyanın en az gelişmiş ülkelerin temsilciğini de üstleneceğiz ve önümüzdeki dönemde dünyadaki eşitsizlikleri ortadan kaldıran bir yaklaşımı dile getireceğiz."

Zirvede başta ABD Başkanı Barack Obama ve diğer liderlerle gerek ikili gerek çok taraflı görüşme imkanı bulduğunu anlatan Davutoğlu, "Bu görüşmelerde Türkiye'nin uluslararası sorunlarla ilgili kanaatini muhataplarımla paylaştım. Özellikle de Suriye ve Irak bağlamında ve bölgemizde yaşanan gelişmeleri kanaatlerimizi değerlendirme imkanı bulduk. Her vesileyle de mültecilerle ilgili kanaatimizi sunduk" dedi.

Daha sonra Filipinler'e geçtiğini söyleyen Davutoğlu, Filipinleri'i ziyaret eden ilk Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olma onurunu yaşadığını belirtti.

BAĞDAT ZİYARETİ

Filipinler'den sonra Bağdat ziyaretine dikkat çeken Davutoğlu, "Irak bizim hem dostumuz hem kardeşimiz hem de en önemli stratejik ortağımız. Irak söz konusu olduğun biz hiçbir Iraklı kardeşimize etnik, mezhebi, dini, kimliği perspektifinden bakmayız, Kutül Amare'den bakarız, işgalcilere karşı bizim dedelerimizle omuz omuza veren Şii, Sünni, Türkmen bütün kardeşlerimize Kutül Amare perspektifinden bakarız" diye konuştu.

Bağdat ziyaretinde Abadi ile detaylı görüşmeler yaptıklarını vurgulayan Davutoğlu, "Hani birileri nerede o eski kabine toplantıları diyordu ya belki üzülecekler ama sizlerin, Türk ve Irak halkının çok sevineceği bir haberi vermek istiyorum. İnşallah Türkiye ile Irak arasında 2009'da kurulan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi mantığıyla toplanan ortak kabine toplantısının bir yenisini 24-25 Aralık tarihlerinde Türkiye'de gerçekleştireceğiz. Bir hep şunu söyledik: Türkiye ile Irak'ın dostluğu baki, arada çıkabilecek sorunlar konjonktüreldir" ifadelerini kullandı. 

Irak ziyaretinin ardından izlenimlerini aktararak Davutoğlu, "Irak bizim aynı zamanda en önemli ticari ortağımızdır. İş adamlarımıza sesleniyorum, Sayın Abadi'de bunu benden rica ettiği için bir kez daha sesleniyorum. Kaygıları, tereddütleri bir kenara bırakarak, lütfen seferber olunuz. Basra'dan Erbil'e, Musul'dan Kerkük'e, Diala'dan Anbar'a kadar Irak'ın her bir toprağında bizim şirketlerimizi, emekçilerimizin alın terini görmek istiyoruz. Eminim ki Irak'taki her şehir sizi kucaklayarak, dostça bağrına basacaktır. Türk ve Irak ekonomileri önümüzdeki dönemde artan hızla entegre olacaktır" diye konuştu.

Erbil ziyaretini aktaran Davutoğlu, Neçirvan Barzani ve Mesut Barzani ile hem Irak'taki siyasi gelişmeleri hem de IŞİD tehdidi sonrasında bölgesel konjonktürü ele aldıklarını söyledi. Davutoğlu, "Biz Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'ni, Irak'ın bir parçası olarak ve Türkiye'nin sınırdaşı, dostu ve akrabası olarak görüyoruz ve şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra desteklemeye devam edeceğiz" dedi.

"Bir gün Halep kurtulacak, bir gün Suriye ayağa kalkacak" diyen Davutoğlu, "İnşallah o gün geldiğinde biz aynen Irak'ta olduğu gibi ortak kabine toplantısını tekrar yapacağız. Ne Suriye'yi ne Irak'ı ne de diğer kardeş ülkeleri IŞİD benzeri teröre de Esad benzeri zalimlere terk etmeyeceğiz, elimizden gelen gayreti göstereceğiz, bu kardeşliği daim kılacağız" ifadesini kullandı.

"1990'LI YILLARDA PEŞMERGELERLE OMUZ OMUZA ÇARPIŞTIK"

Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ni de ziyaret ettiğini hatırlatan Davutoğlu, şunları kaydetti: "Anayasa'ya göre Irak'ın asli unsurudur, kimse bunu başka yere çekmesin. 1990'lı yıllarda bizim o zaman terör örgütüne karşı verdiğimiz mücadelede Türk Silahlı Kuvvetleri'yle (TSK) omuz omuza çarpışmıştık, Peşmergelerle. Şimdi de Irak Anayasası'nın, Irak savunma sisteminin bir parçasıdır. Yeni Irak Savunma Bakanı Sünni Arap'tır, yeni Irak Genelkurmay Başkanı da Kürt'tür, bu da güzel bir kompozisyon. Bu dostlarımıza Kuzey Irak'ın güvenliği ve IŞİD terörüne karşı da o güvenliği temin etmek için TSK'nın eğitim verdiği alanı kontrol ettim. Orada TSK mensuplarımızın gösterdiği disiplin, profesyonelce askerlik ve hemen Kuzey Irak sathını bütünüyle tanımaları dolayısıyla ve gördüğüm kararlı tutum dolayısıyla orada görev yapan bütün subaylarımızı, astsubaylarımızı, erlerimiz tebrik ediyor, alınlarından öpüyorum. O zor şartlarda hem bizim sınır güvenliğimizi, hem de Irak'ın birlik, beraberliğini ve Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin istikrarını temin etmek için çaba sarf ediyorlar. Çok büyük bir onur, gurur duydum. Helikopterlerimizle neredeyse Kuzey Irak sathını 4 saatte geçtik, her bir dalı, her bir tepeyi tanıyordu bizim subaylarımız çünkü bu bizim için önemli. Hiçbir kimsenin toprağında gözümüz yok, bizim aziz vatanımız bize yeter. Tek istediğimiz şey sınırlarımızın ötesinde barış ve huzurun olması. Ama oraları da kendi kaderine terk edemeyiz. Oraları kendi kaderine terk edersek biz de Anadolu topraklarında rahat oturamayız."

AFAD'ın IŞİD'in teröründen kaçan Türkmenler ve Ezidiler için açtığı kampları da gördüğünü anlatan Davutoğlu, "Havadan gördüğünüzde bile orada bizim devletimizin, milletimizin şefkatini görüyorsunuz, tertemiz kamplar. O dağların arasında beyaz melekler gibi yüzlerce kamp, binlerce insan" dedi.

"DUHOK VALİSİ FERHADİ BENİM ESKİ ÖĞRENCİM"

Kampa indiğinde güzel bir sürprizle karşılaştığını söyleyen Davutoğlu, "Yeni atanmıştı, DUHOK Valisi Ferhadi, benim eski öğrencim, bizi karşıladı. 20 sene öğrencimdi, şimdi DUHOK Valisi, onu da sarılarak gözlerinden öpüyorum. 20 sene önce Malezya'da onu ve onun gibileri okuturken, 'bir gün İnşallah sizler bizim makus talihimizi hangi etnik kökenden olursanız olun, Doğu'nun makus talihini yeneceksiniz' diye konuştuk. Gurur duydum, hocam diye sarıldı. Orada ne ben Türk'tüm ne o Kürt'tü, hepimiz insandık, ben hocaydım o talebeydi ve hepimiz bu toprakların çocuklarıydık. İşte görmek istediğimiz tablo bu" diye konuştu.

Cuma namazına Erbil'in büyük camisine gittiklerini hatırlatan Davutoğlu, "Cuma namazında İmam hutbeyi Kürtçe, Arapça ve Türkçe okudu. 3 dil birden. Kürtçe konuşurken de anlamaya çalıştım, Arapça'yı zaten anladım. Türkçe, bizim dilimize döndü ve Yunus Emre'yi okudu. 'Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz' dedi. İşte bizim istediğimiz bu. Horasan'ın Yunus Emre'sinin güzel Türkçesi'ni bir Kürt hoca Erbil'de okuyorsa bir Türk hoca buralarda Kürtçe bir deyişle Tekiye Teyran'dan Ahmedi Hani'den bir şeyler okuyorsa işte barışın yolu budur" dedi.

KIBRIS'TAKİ GELİŞMELER

Kıbrıs Rum Yönetimi'ne KKTC ile yürütülen müzakereleri nihai çözüm doğrultusunda hızlandırmaları çağrısında bulunan Davutoğlu, "Müzakere masasından çekilmek bir çözüm değil. Ayrıca şunu da zihinlerinden çıkarsınlar, müzakereyi iyi niyetli yürütürlerse iyi niyetli muhatap bulurlar ama müzakereleri uzatıp Kıbrıs'ın güneyinde Kıbrıslı Türklerin de hakkı olduğu alanlarda petrol, doğalgaz arayıp tekellerine almaya kalkarlarsa bilsinler ki buna izin vermeyiz. Onlar sismik araştırma yaparlarsa bizim Barbaros Hayrettin gemimiz orada durur, durur... Çünkü Doğu Akdeniz aynı zamanda bizim de denizimizdir, Akdeniz'i bize kimse kapatamaz. Gerekirse sondaj da yaparız. Ama eğer bu tür doğal kaynakları yeni bir barışın finansmanı için bir avantaj olarak görürlerse ki görmeleri gereken bu, biz gerginlik istemiyoruz, biran önce çözüm, barış istiyoruz. İki toplumlu bir barışı temin edecek yola girerlerse en kısa zamanda bu barışı sağlarız. 2004'te iyi niyetimizi gösterdik tekrar gösteririz ama kimse bizim emrivakilere vehmine kapılmasın" ifadelerini kullandı.

PATNOS, ERZİNCAN VE DERSİM ZİYARETLERİ

Patnos, Erzincan ve Dersim'e ziyaretlerde bulunduğunu hatırlatan Davutoğlu, Bu ziyaretleri planlarken 6-7 Ekim olaylarına ilişkin bir mesaj vermeyi de hedeflediklerini dile getirdi.

Davutoğlu, "Buradan çağrıda bulunuyorum hatta meydan okuyorum. Diğer siyasi liderler de bir içinde bu üç yere ziyarette bulunsunlar, görelim. Ama üçüne birden. Bu ziyaretin şöyle bir çizgisine bakın. Bağdat'ta Şii, Sünni, Kürt, Türkmen hepsiyle buluştum. Erbil'de ve Patnos'ta daha çok Sünni Kürt kardeşlerimle buluştum. Tunceli'de Kürt ve Alevi kardeşlerimle buluştum ve emin olun hani bunları kışkırtmak isteyenler, birini diğerine düşman etmek isteyen olduğu için söylüyorum, hiçbirinin gözünde nefret, hiçbirinin gözünde kin, husumet görmedim. Hepsinin gözü ışıl ışıldı. Şimdi ben bu toprakların çocuğu olarak, inancım, mezhebim, kökenim ne olursa olsun bu kardeşlerimizin hangisine başka bir gözle bakabilirim... Nasıl ayrımcılık yapabiliriz, nasıl birini diğerinin karşısına koyabiliriz, birinin acısını diğerinin acısıyla yarıştırabiliriz. Hepsi bizim kardeşimizdir. Cemevine yaptığım ziyarette orada beni kucaklayan Alevi kardeşlerime, Horasan erenlerine buradan selam ediyorum, Hak Muhammed Ali sofrasına bizi misafir edenlere selam ediyorum... Orada yaptığım konuşmada birçok hususu vurguladım. Dedim ki artık kimse sutre arkasından konuşma ihtiyacı hissetmesin, herkes neye inanıyorsa neyi düşünüyorsa açıkça konuşsun. Kimse kimseyi artık bu ülkede korkutamaz, 'Yeni Türkiye'nin felsefesi budur. Yeni Türkiye'nin felsefesi eşit vatandaşlık hakkıdır ve insan olmak bakımından herkesin aziz ve eşrefi mahlukat olduğu gerçeğidir"

"KİMSE DEVLETİN ÖNÜNDE DİZ ÇÖKMEYECEK, DİZ ÇÖKECEK OLAN DEVLET"

"O sofrada gözü yaşlı olmayan tek kişi görmedim" diye konuşan Davutoğlu, şöyle devam etti: "Çıktığımda bu ziyaret dolayısıyla elime kapandı, öpmek istedi. Ne haddimize, bizden yaşlı birisine, bir dedeye el öptürmek. Ben de ona mukabele ederek onun eline sarıldım. Doğal olarak gelmiş o resmin simgesi şudur: Bundan sonra 62. Hükümet'te, programında ve olağanüstü kongrede söylediğimiz gibi kimse bizim önümüzde diz çökmeyecek, kimse devletin önünde diz çökmeyecek, kimse devleti temsil eden kişilerin ellerini öpmeyecek. Çünkü bundan sonra amir olan millettir memur olan devlettir, el öpecek olan devlettir. Diz çökecek olan, milletle birlikte yürüyecek olan, devletin temsilcileridir, liderleridir. Daha sonra orada Alevi gençlerle sohbet ettim. Alevi, o nurlu yüzlü gençler Cemevinin bir kenarında bizimle görüşmek istediler, diz çöktük konuştuk. Dediler ki 'Biz Hz. Ali'nin, Ehli Beyt'in mektebindeniz. Ne olur bize şu imkanları tanıyın ve Aleviliği Hz. Ali çizgisinin dışına çıkarmak isteyenlere fırsat vermemiz için bize yardım edin.' İşte bu çağrı aslında çözüm süreciyle bütün Doğu Anadolu'da, demokratikleşmeyle bütün Türkiye'de olan çağrıdır. Kim bu topraklarda kardeşliği egemen kılmak için çaba sarf ederse Türkiye cumhuriyeti onun yanında olacaktır." 

Tunceli'de ziyaretindeki izlenimlerini aktaran Davutoğlu, şöyle devam etti: "İki tavra dikkat çekmek istiyorum. Gerçekten birisi beni üzmüştür, diğerine ise cevap verme ihtiyacı ortaya koymuştur. Tam ben Erzincan Kongresi'nde konuşmamı yaparken ve Kılıçdaroğlu'nun bir gün önce MİT ile ilgili söylediği hususlar konusunda sadece bir siyasi taraf olarak değil devletin bir kurumunu koruma saikiyle cevap verip Kılıçdaroğlu'nun eleştirirken önüme bir not kondu. Sayın Kılıçdaroğlu'nun kayınvalidesi vefat etmiş diye. O ana kadar zihnimde kurguladığım konuşmamı tamamıyla değiştirdim, kendisine taziye diledim, muhterem eşlerine taziye diledim ve konuşmamın akışını tamamen değiştirdim. Ve o dakikadan bu dakikaya kadar hepiniz şahitsiniz, Tunceli'ye gittim, üniversitede konuştum, en ufak bir eleştiri getirmedim, tek parti dönemine eleştiri getirdim ama Sayın Kılıçdaroğlu'nu üzecek tek kelime sarf etmedim. Sonra Tunceli kongremize gittim, normalde kongreler siyasi konuşmaların yapıldığı yerdir. Tek bir kelime etmedim çünkü bizim için taziye azizdir ve taziye günü muhatapla sadece gönül ve teselli sohbeti yapılır. Sayın Kılıçdaroğlu'nun aradım ve çıktı, kendisine ve hanımefendiye taziyelerimi ilettim. Bu benim insani görevim, herhangi bir şekilde bir lütufta bulunmuş değilim, aldığımız lutfün gereği. Fakat daha sonra Sayın Kılıçdaroğlu yine bu eleştirilere, bana da neredeyse hakaret ederek devam ediyor olması beni derinden üzmüştür. AK Parti Tunceli Kongresi'ne gittiğimde önüme Kılıçdaroğlu'nun Antalya'da yaptığı konuşmayı getirdiler, bakın taziye gününde şunları söyledi, onları söylemek istemiyorum. Arkadaşlarım 'cevap vermek ister misiniz' dediler, 'hayır' dedim. Kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın bizim kendi standartlarımız var, başkasının standardını kendimize ölçü almayız. Onun için bugün Sayın Kılıçdaroğlu'na cevap vermeyi düşünmüyorum. Dün de cenaze merasiminde ağır bir polemik yaptı ve doğrudan ifadeler kullandı. Kendisine, acısına ama en fazla da 'anne acısı yüreğimi yaktı' diye sabah ifadesini okuduğum ve annelik acısını iki kez tatmış birisi olarak muhterem eşine hürmeten bugün kendisinde bahsetmeyeceğim."

"BÜTÜN SİYASİ LİDERLERE ÇAĞRIDA BULUNUYORUM"

"Buradan bütün siyasi liderlere sesleniyorum. Gelin üslubumuzu değiştirelim" diye konuşan Davutoğlu, "Siyasi polemiğin gerekiyorsa en ağırını yapalım ama ne zaman yapacağımızı, hangi şartlarda hangi kelimelerle yapacağımız konusunda bir ahlaki standart geliştirelim. Siyasi başarılar gelir gider ama ahlaki standartlar kaybolursa hayatımızın anlamı da kaybolur, manası kalmaz. Sayın Kılıçdaroğlu'nun bugünkü tutumuna bakacağım ve ona göre yarın Şanlıurfa'da gereken cevabı vereceğim. Bu cevabı da kişisel olarak ona değil devlet kurumunu koruma sorumluluğuyla ona vereceğim. MİT bir devlet kurumu olarak bütün milletin hizmetindedir, doğrudan bana bağlı olarak, bütün milletin hizmetindedir. Ben de ona talimat verirken hiçbir zaman herhangi bir parti yada gruba karşı bir tutum alması talimatı vermem, onların devlet ahlakı da bunu yapmaz zaten. Ama dış ve iç güvenlik konusunda yapılması gereken görevini yapar. 7 Şubat'ta MİT'e dönük operasyonun arkasında kimler varsa bu iddiaların arkasında da o çevrelerle CHP işbirliği var. Biz de MİT'i veya herhangi bir kurumumuz böyle bir işbirliğine kurban etmeyiz" dedi.

"BAHÇELİ'YE CEVAP VERMEK ZARURETTİR"

"Herhangi bir taziye durumu olmadığı için Sayın Bahçeli'ye cevap vermek biz zarurettir" ifadesini kullanan Davutoğlu, şunları kaydetti: "İstedim ki Sayın Bahçeli yine ağır hakaretlerle üstümüze geldiği için bütün konuşmasını dinleyeyim ve ona göre konuşayım. Sayın Bahçeli, 'ihanet' kelimesini çok rahat kullanıyor. Hemen ihanet, peki kim, kime niye ihanet ediyor. Kendisine hatırlatmıştım: 13 bin kişinin öldürüldüğü ve devlet kayıtlarına geçen şekliyle her tür silahın kullanıldığı, çoluk, çocuk ve kadınların öldürüldüğü bir vaka varsa ve ondan çok değil 4-5 sene sonra aynı devlet zihniyeti eğer Bahçeli'nin lideri rahmetli Türkeş, Türk Dili'nin önemli öncüleri olan Fethi Tevetoğlu, Reha Oğuz Türkkan, Zeki Veli Togan'ı tabutluklara koymuşsa koyarken de devrin savcısı Kazım Öçal aynen bugün Bahçeli'nin kullandığı tabirle 'bunlara ihanet içindedirler, bunlara zulmedildiği söyleniyor, doğru, zulüm edilmiştir, edilmeye devam edecektir' demişse hangi zihniyete sahip çıkıyorsunuz Sayın Bahçeli. Tek parti dönemine sahip çıkmak size mi kaldı. Şimdi bizim neye karşı çıktığımızı birlikte görelim. O dönemin Dersim katliamını planlayan ideologlar ve diğer temsilcilerinin bazı sözleri: Naşit Hakkı Ulu, 'Dersim elbette kendiliğinden adam olmaz. Ne yapacaksa devlet yapacak, Dersim'i adam edecek. Onların savunduğu devlet anlayışı bu, bizim anlayışımız ise millet adamdır adam edilmez, millete hizmet edilir anlayışıdır. Yine Mülkiye Müfettişi Hamdi Bey, 'Dersim devlet için bir çıbandır' diyor. Sonra 3 Mayıs 1944 davasını hazırlayan savcı da milliyetçileri bir çıban gördü. 28 Şubat'ın savcısı Vural Savaş da iktidar partisine o zaman 'kanserli ur' demişti. Aramızdaki devlet anlayış farkı bu. Milletin bir kesimine çıban, ur diye bakan anlayış bitmiştir. Eski Türkiye anlayışıdır, yeni Türkiye anlayışında bu milletin hiçbirisi ne urdur, ne çıbandır, hepsi saygıya layıktır, hepsi sevgiyi hak etmektedir.

İbrahim Tali bey diyor ki: 'Bütün Dersim'in dışarısıyla irtibatı kesilerek, saldırılara ve ticarete engel olmak gerekmektedir. Bu yolla aç kalacak olan halka zamanla kendini sığınmaya mecbur etmek gerekir' Aç kalacak olan halk, hani suçluyla suçsuz ayrımı, hani nerede? Bir şehir toptan suçlu ve açlığa mahkum edilebilir mi? Ama sadece 1938 Türkiyesi değil 1994'te Başbakanlık'ta çıkarttım, yayınlanmış genelge var. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki bazı bölgelerde 50 kilogramdan fazla un tutmak yasaktı, Tunceli'de. Giriş ve çıkışlarda gıda kontrolü yapılıyordu. Şimdi AK Parti'nin Türkiye'yi nereden nereye getirdiği herkes görsün ve anlasın. Bizim karşı çıktığımız zihniyet bu. Şimdi Sayın Bahçeli, şunu diyor, biz ihanet içindeyiz ya kendisi devletin bekasını düşünüyor ya bir an düşünün dava arkadaşlarım, eğer bu zihniyet, gerçek milliyetçiler, MHP'liler bu zihniyeti kabul etmez, tek parti zihniyeti kabul etmez. Türkiye'yi ur, çıban gibi adama edilmesi gerektiğini gören zihniyet şu gün iktidarda olsaydı Suriye'de Irak'ta etnik ve mezhebi ayrımla ortalık ateş yerine dönmüşken Türkiye ne halde olurdu?"

"SAYIN BAHÇELİ'YE ÇAĞRIDA BULUNUYORUM"

"Sayın Bahçeli'ye çağrıda bulunuyorum ve meydan okuyorum" diyen Davutoğlu, "Tunceli Türkiye'nin bir vilayeti mi? Şüphesiz, evet ve hep Türkiye'nin bir parçası olarak kalacak. Peki siz bütün Türkiye'ye hitap ediyor musunuz, hitap etmeye çalışıyorsun. Buyurun gidin bu söylediklerinizi Tunceli'de söyleyin, cesaretiniz ve yüreğiniz varsa. Ve dönün o halka deyin ki 'o gün öldürülenlerin hepsi vatan hainiydi' deyin, onların torunlarının yüzüne bakarak deyin. Bakalım Tunceli'ye girebilecek misiniz? Ben dün Tunceli'deydim, yarın orada olacağım, 1 sene sonra olacağım, 10 sene sonra da, 100 sene sonra da olacağım" diye konuştu.

Davutoğlu, "Ben Tunceli'de söylediklerimi Konya'da da Kayseri'de de Bursa'da da Edirne'de de söyleyeceğim ve milletim anlayacak. Ama o Ankara'da söylediğini acaba Tunceli'de söyleyebilecek mi, Ankara'da savunduğu tek parti zihniyetinin Hazreti Mevlana'nın türbesine giriş paralı yaparak, müzeyi paralı yapan tek parti zihniyetinin olduğu Konya'da söyleyebilecek mi, Ahi Evran'ın mekanında söyleyebilecek mi?" ifadelerini kullandı.

"Ben gelecek hafta da istersem yarın da Türkiye'nin her köşesinde vatandaşlarımla kucaklaşırım, gönül alırım" diye konuşan Davutoğlu, "Buyurun Sayın Bahçeli işte ispat, er meydanı burada söyleyin bu söyledikleriniz Türkiye'nin her yerinde. Gerçek milliyetçilik milletin değerlerine sahip çıkmak ve milletin varlığını, birliğini ve beraberliği temin edecek şekilde, milletin her bir ferdini yüreğine basmaktır. Biz bunu yaptık, yapmaya devam edeceğiz. Bir de yeni bir şey keşfetmiş gibi 10 öneride bulunuyor, takip etmiyor, konuştuklarımızı dinlemiyor. O 10 önerinin hani Alevi sorunlarının çözümü için onun 7'sini biz zaten yaptık, çoktan yaptık. Alevi Enstitüleri Merkezleri biz zaten kurduk" ifadelerini kullandı.

"KILIÇDAROĞLU'NA BORCUMU ÖDEMELİYİM"

Davutoğlu, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Sayın Kılıçdaroğlu'na bir borcumu da ödemeliyim. Gerçekten çok takdir ettim. Irak Türkmenleri'ni kabulünde ifadelerini aynen okuyorum 'Sizin idealiniz bizim idealimizdir, sizin sorunlarınız bizim de sorunlarımıdır, sizi unutmayacağız' demiş Sayın Kılıçdaroğlu. El hak doğru. Şunu da söylemiş 'Nerede bir ezilen, sorunu olan, zalimin zulmüne uğrayan varsa yanında CHP vardır, olmaya devam edecek.' İşte CHP'den duymak istediklerimiz bu. Bunlar bizim yıllardır duymak istediğimiz şeyler ama Irak Türkmenleri'ni kabul edip bunları söyledikten sonra takdir ettiğim için söylüyorum eleştiri anlamında değil Bayırbucak Türkmenlerini de kabul etsin, yani Esad'ın zulmüne uğrayan Bayır Bucak Türkmenleri'ne aynı şeyi söylesin, onları da bağrına bassın, onlar da zalimin zulmüne uğradılar. Bizim dilimiz yavaş yavaş bütün siyasetin dili olmuşsa bundan mutluluk duyarız." 

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız