SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Doğru Bilgi ve İletişim Önemli.."

0
Güncellendi - 2015-12-27 15:18:58
A- A+ PAYLAŞ

İnönü Üniversitesi İnsani Değerler Öğrenci Topluluğu tarafından düzenlenen " ''Mezheplerin Stratejik Boyutu ve Mezhep Çatışması'' konulu konferansta Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Onat konuştu.

Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen etkinliğe, Rektör Prof. Dr. Cemil Çelik, İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Saffet Sancaklı, Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Prof. Dr. Turan Sağer, Rektör Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Cafer Mum, öğretim üyeleri ve çok sayıda öğrenci katıldı.

Yrd. Doç. Dr. İbrahim Kaplan’ın açış konuşmasının ardından kürsüye davet edilen Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Onat’ın “Mezheplerin Stratejik Boyutu ve Mezhep Çatışması” başlıklı konuşması büyük bir ilgiyle dinlendi.

Seçilen konunun zorluğuna işaret ederek sözlerine başlayan Prof. Dr. Onat, bilimin gerekliliği ve din ile bilimin çatışmazlığı üzerinde durdu. “İlim ve sanat beşeri alanların zirvesidir. Bilimde rafine edilmiş bir çizgiyi paylaşacağız.” diyen konuşmacı, “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” ve “Aklını kullanmayanlar pislik içerisinde kalır” mealindeki Kur’an-ı Kerim ayetlerini hatırlattı.

Dinleyiciler tarafından büyük bir dikkatle dinlendiği gözlemlenen konuşmadan öne çıkan satırbaşları şöyle:

“Aklın en üst seviyede kullanıldığı alan, bilim alanıdır. İçinde yaşadığımız süreçte akıl ve bilgi itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. İslam’ı bilmek istiyorsanız, bunun yolu bilimden geçer. İslam dünyasının içine sürüklendiği kaosu anlamak için bilime bakmalı. Bugün yeryüzünde yaşayan 1,5 milyar Müslüman olarak hâlimizden memnun muyuz? Hıristiyan bir din anlayışında, akıl ve bilim karşı karşıya gelebilir ama Müslümansanız din ve bilim asla çelişmez, birbirini tamamlar. İslam dualiteyi kabul etmez.”

“Bilginin gücüne sahip olamazsanız ve aklı etkin kullanamazsanız, sömürgecilikten kurtulamazsınız. Bunları veriler üzerinden de temellendirebiliriz. Yeni bir çağda modernite insanları bunaltıyor ve anlam arayışına itiyor. ABD’de her gün 10 milyon insan yoga yapıyor, yine her gün 15 milyon insan meditasyonla uğraşıyor. Yapılan mutluluk anketlerinin sonucunda mutsuzum/mutlu değilim cevapları çıkıyor.”

“İnsanlar özellikle gelişmiş ülkelerde yaşayanlar, anlam boyutuna ihtiyaç duyuyor. Batı uygarlığı, insana ‘homoeconomius’ yani ürettiğin kadar insansın dedi ve orada tıkandı. Dünya barut fıçısına döndü. Postmodern arayış, bunlar nasıl giderilir diye çözümler arıyor, ama sanal ve hakikat birbirine karışmış durumda. Postmodern süreç hayal ve hakikati karıştırdı. Anlam kodları karıştı. Şu var ki; toprağı tanımayan kişi, insanı anlayamaz. Bu bağlamda, Batı’nın yeniden anlam kodlarını inşa etmesi de hiç kolay değildir. Pakistan mezhep çatışması yaşıyor. Türkiye’de ise Alevilik-Sünnilik zeminine oturtulmak istenen çatışma; temelde ideolojiktir ve bilgi boşluğuna dayanır. Dolayısıyla durum, Türkiye’de farklıdır. Mezhep nedir sorusu bu noktada karşımıza çıkar. Şöyle sorarsam, Hz. Muhammed (SAV)’in sağlığında mezhep, tarikat, cemaat var mıydı? Yok… Öyleyse, vefatını müteakip ortaya çıkan bütün oluşumlar, beşeri oluşumlardır. Şu anda mezhepler üzerinden içerisine sürüklendiğimiz yanılgılar var. Bu, İslam ile mezhep-cemaat-tarikatların özdeşleştirilmesidir. İşin stratejisi tam da burada ortaya çıkıyor.”

“Müslümanlar birbirlerini yiyip, enerjilerini tüketmemeli, birlik beraberlik içerisinde bir sinerji yaratmalıdır. Kur’an; Allah’tan sakının, sorumluluk bilinciyle hareket edin ve lafınızı eğip bükmeyin, diyor.”

“Zihinler berrak olmalı ki, iletişim doğru gerçekleşsin. Doğru bilgi ve doğru iletişim son derece önemlidir. Hz. Muhammed ile birlikte vahiy kapısı kapanmıştır. Şu 14 asırdaki birikime bakınız. Şiilik ne zaman ortaya çıkmıştı? O zamanlar hilafet kavgası vardı. Önceki konuşmalarımda bir mekanda, Kerbela Olayında Sünni, Şii yoktu; Türkler, Müslüman bile değildi o zaman, demiştim. Yine insana geliyoruz. İnsanı anlamak gerekir. Peygamber Efendimiz vefat ettiğinde, naaşı orada dururken, hilafet kavgası vardı. Bu durumu işin gerçeği yadırgıyorum, rahatsız oluyorum. Elbette Peygamber Efendimize saygılarından şüphem yok, sorumluluklar ve devam etmesi gereken bir yönetim de var. Yani hilafet, dini değil siyasi bir meseledir. Hemen tüm mezheplerin doğuşunda, iktidar vardır ve her biri kendini Peygamber’in dönemi ile irtibatlandırır. Dolayısıyla farklı tarih algıları ortaya çıkar. Peygamber Efendimizin sağlığında mezhepler yok. İlk ortaya çıkan Hariciliktir. Bu anlayış da Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in hilafetini sahih bulur. Sıffin Savaşından sonra ortaya çıkmıştır. Amel ve iman bir bütündür, yani namaz kılmayan birisi kâfirdir der. Hâlbuki namaz kılmamaya Kur’an dünyevi müeyyide bağlamıyor, ancak elbette ki namaz dinin direğidir.”

“Hanefilik mezhebi İmamı Azam Ebu Hanife’nin vefatından 50 yıl sonra oluşmuştur. İmam-ı Azam’ın duruşu çok önemlidir. Her konuda ‘Deliliniz nedir?’ diye sorar. Hemen itiraz etmez, delile dayanır. Sahabenin, Peygamber’e sıklıkla sorduğu sorulardan biridir: Bedir savaşının öncesinde karargâh kurulur ve savaş konusunda tecrübeli bir sahabe gelerek ‘Buraya karargâh kurulması noktasında vahiy mi var?’ der. Peygamber Efendimiz de ‘Hayır, benim fikrim.’ deyince. Sahabe daha başka yerde kurulup, Bedir kuyularının kontrol altına alınması gerektiğinden bahseder. Peygamber Efendimiz, ‘Haklısın.’ der. Kur’an, Hz. Peygamber için en güzel örnektir, der. Örnek almak, taklit etmek değildir, anlamaktır.”

Prof. Dr. Hasan Onat, Şiilik ve bu mezhepteki imamet anlayışı hakkında da önemli bilgiler verdikten sonra, İslam ülkelerini bekleyen mezhep çatışması potansiyeline dikkat çekti. Çatışma potansiyeli olan ülkeleri bir bir sıralayan Prof. Dr. Onat, “İslam Dünyasındaki mezhep çatışmasını sadece Türkiye önleyebilir.” tespitinde bulundu.

Mehdilik meselesinin de yeniden sorgulanması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Onat, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kur’an, kendisinin mehdi olduğunu söylüyor. Mehdilik inanç esası değildir. Yine dört hak mezhep, kime göre hak mezheptir?  Dört hak mezhep ifadesi, dinî değil, siyasi bir ifadedir. İslam Dünyasında yüzlerce mezhep var, ayrıca cemaat ve tarikat yapılanmaları da var. Bu yapılanmalar din değildir. Müslümanların vahiy muamelesi yapacağı yegâne kaynak Kur’an’dır. İlhama vahiy muamelesi yapmayın. Bir diğer konu; Müslümanların yaygın algısı Peygamber Efendimizi taklit etmektir, bu durum ‘anlamak’ olmalıdır. Ana çerçeve Kur’an’dan alınmalıdır. Kuran, Peygamber Efendimizin, ilk vahyi alana kadar peygamberlik beklentisi içinde olmadığını, söyler.”

“Şunu söylemeliyim ki salonda iyi bir entelektüel sinerji yakaladım, bunu da en yüksek akıl düzeyinde bırakalım. Peygamber Efendimize, insanlar El-Emin diyordu. Kendisi yüce bir ahlakın örneğidir. Son günlerde muhafazakârlaşıyor muyuz, dindarlaşıyor muyuz tartışmasında kişilerin birbirine güven oranları % 10 çıkmış. Bu durum toplumun çatışmaya her an hazır olduğunu gösterir. Bu toplumu her şeyden önce akıl düşmanlığından vazgeçirmek gerekir. Bu bir de din ile temellendiriliyor. Bilim düşmanlığı olursa kurtulamayız. Kadın erkek herkese ilim talep etmek farzdır. Çıkan sonuç: Toplumda Müslümanlara İslam’ı doğru anlatacaksınız. Akıl etkin kılınacak. Allah, Kur’an insan aklına güvenir. Bilginin gücüne sahip olunmalı. Kur’an’a göre şirk, Allah’ın affetmeyeceği günahtır. Şirkin sebebi nedir? Kuran’a göre gurur ve kibir, şirkin en büyük sebebidir.”

Konferansın ardından dinleyicilerden gelen soruları cevaplandıran Prof. Dr. Hasan Onat, bu bölümde de önemli tespitlerde bulundu. Soru-cevap bölümünde en fazla dikkat çeken kısım Prof. Dr. Onat’ın, “İlahiyatçılar, ilahiyatı bilimin nesnesi olarak araştırmıyorlar ve kutsalı estetik zevk unsuru olarak yaşamayı tercih ediyorlar.” sözleri oldu. 

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız