SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Duvarları Olmayan Kütüphaneler

A- A+ PAYLAŞ

kütüphaneler haftasında bir serzeniş

 

Yrd.Doç.Dr. Göknur AKÇADAĞ

 

Kitaplar ve kütüphaneler çok önemli deriz de, bunun lafta kaldığı bir ülke olmaktan da kurtulamayız. Son yıllarda teknolojik açıdan kütüphanelerimizin bir kısmı yenilendi, üniversite kütüphaneleri daha gelişti. Fakat en büyük sorun, talepkar kitleye sahip olamamak! Milyarlar, trilyonlar harcayıp kütüphaneler daha iyi hale getirilse, mesela New York Halk Kütüphanesi diyelim ki, İstanbul veya Ankara’da olsa talep eden kitle ne oranda olacaktır? Malatya’da olsa ne kadar talep edilecektir?

 

Merak ve öğrenmek için can attığımızı söyleriz ama bunun uygulamada görüntüsü niyeyse kütüphane kullanımına, kitap satışlarına, gazete okuma oranlarına, hatta son yıllardaki artışa rağmen internet kullanımına yeterince yansımaz. En güncel olan romanı moda diye okuyan, gazetelerin en renkli haberlerini ve futbol haberlerini takip eden, tv kanallarında sabahı akşamı tuhaf programlar ve yarışmaları seyretme merakı içinde olan bir toplum olduk, demek yanlış olmayacak. Her ne kadar internetteki gezen moda linkleri okuma alışkanlığı artmış, hap gibi anlama usulü gelişmiş, hanımların paralı günlerinde bile Türkiye ekonomisi konuşuluyor olsa da, bunlarla kültür düzeyimiz, okuma oranımız artıyor diyemeyiz. Rutin hayat sarsılmaz bir şekilde devam ediyor. Bütün dertlerine rağmen magazinsel Türkiye! Dünya’da haber olduğu son konu, Paris Hilton’un Türkiye’ye gelişinde yaşanan izdiham görüntüsü. Dün Amerika’da bir Tv kanalında görüntüleri izlerken, sunucu şaşkındı ve bunu ifade etti. Hayatın eğlence yönü elbette olacaktır, magazin yönü de hatta bunun sağladığı tanıtım da olacaktır ama öğrenme yönü eksik kalan ve nerelerden bilgiye ulaşacağını bilemeden, bireysel ve toplumsal gelişimim nasıl sağlanacaktır? Bilgi edinme, kitap okuma ve kütüphanelerden faydalanmanın, New York’u, Paris’i İstanbul’u, Malatya’sı yok. Eğer isteniyorsa pek çok şey belli oranda mevcut isteyene. Artık kimse bulamıyorum, edinemiyorum, ulaşamıyorum bahane edemez.

 

Ödev yapmayı, proje hazırlamayı, filanca kitabı okumayı zorunlu bir iş olarak yapıp, bunları hazırlayacağı ortamlarda bulunmayı çok da istemeyen bir toplumuz. Oysa batıda kütüphane ortamları her yaştan insanın bir mecburiyet durumu olmadan da vaktini geçirdiği yerler.

 

Büyük kütüphanelere gidince, Türklerle ilgili ne çok çalışma yapılmış bunu fark ediyorsunuz. 19. yüzyılda binlerce kitap, seyahat ve bilgi raporları yazılmış. Bu konuda baktığım bir bibliyografya eserinde Türkiye-Anadolu üzerine üç bin küsur seyahat eseri yazılmış olduğunu öğrenince şaşırmamak mümkün mü?  Aklının bilgi bankası: New York Public Library ve “Biz Türkler” orda ne kadar yer alıyoruz?  British Library, the Library of Congress ve the Bibliothèque nationale de France ve NYPL dörtlüsü dünya aklının bilgi bankasını oluşturuyor. Library of Congress-kongre kütüphanesi, dünyanın en büyüklerinden, 460 dilde 130 milyon materyal var. Columbia Üniversite kütüphanesi, 1754 te kurulmuş, müthiş bir geçmişi ve gelişim süreci var. 95 milyon cilt kitabı, 117.264 süreli yayını, 25 bağlı kütüphanesi ile olağanüstü büyüklükte bir bilgi bankası. NYPL’de, 4000’den fazla veri tabanı bulunan kısımda, 5 milyondan fazla ismin yer aldığını söylersek sanırım, ne denli geniş kapsamlı olduğu anlaşılabilir. 7 milyon civarı kaynağın, materyalin yer aldığı bir kütüphanede, Türk tarihine dair pek çok kaynağı bulmak mümkün. Türkiye ve Türkler konusunda 15 bin civarı veri geliyor. Middle East, Eastern question gibi bağlantılı kaynaklarla bunun daha fazla olduğu düşünülebilir.

 

Araştırılmış, yazılmış, biriktirilmiş, dünyanın her yerinden kaynaklar getirilebilmiş ve olağanüstü büyüklükte devasa literatür oluşmuş. Çalışma ortamı hem teknolojik açıdan hem de nasıl insanlara huzurlu bir araştırma ortamı sağlarız yönünden çok farklı. Buradaki öğrencilerin, araştırmacıların, okumaya meraklı herkesin bir eli yağda bir eli balda misali her şey var. Yeter ki hani “ne öğreneyim?”in peşinden git. Bu psikoloji ile bazı arkadaşlara şu mesajı yazmıştım:“arkadaşlar kendinizi hiç yormayın her şey yazılmış çizilmiş, toplanmış burada.”.

 

Bu şaka karışık mesajımda da, gülümsemeden çok hüzün vardı. Türkiye’de tarih-sosyal bilimler alanında belli noktalara gelmiş birkaç üniversite kütüphanesi ve bir dereceye kadar Milli kütüphane ve TTK kütp. dışında, çok farklı kaynakları bir araya toplayan güçlü kütüphanemiz yok, kaynaklar çok dağınık farklı farklı yerlerde. Her branşta durum aynı olmayabilir fakat genel olarak çok veriyi ana arterde toplayan bir duruma geldiğimiz söylenemez. Halk kütüphaneleri ismen var ve gelişimleri kıt imkanlarla sağlanabiliyor. Öğrencilerin ilgisi yeterince yok. Halkın ilgisinden hiç bahsetmeyelim.

 

Yeterince şu, bu, şöyle, böyle standartta kütüphanemiz yok diyoruz ama, olsa ne olacak? Bunu sormak zorundayız kendimize. Biz Türkler ne kadar seviyoruz okumayı ve araştırmayı, merakımızın peşinden ne kadar gidiyoruz? Günlük yaşam gailelerinin peşinden gitmeyi, boş işlerle vakit öldürmeyi, her şeyi para kazanma odaklı düşünmeyi, hayatın keyifli şeylerinden birisinin öğrenmek-kitaplar ve kütüphaneler olduğunu unutmuşuz. İnternetten bilgi indirmeyi, bilgiye ulaşmak sanıyoruz. Yeni neslin ödev hazırlarken, internetten çıkardığı standart bilgileri görünce üzülmemek mümkün değil. İnternette her bilgi tam metin halinde yer alamaz, Türk dilinde henüz bu kadar veri tabanı oluşmuş değil. Ne Google ile işbirliği yapabilecek durumumuz, ne de sahip olduğumuz süreli yayınları, tezleri, belirli literatürü tam metin halinde nette sunabilecek durumdayız. Avrupa’da ve Amerika’da bazı üniversiteler, bu tür işbirliği gerçekleştirmişler.

İnternette devrim sayılabilecek uygulamalara imza atan Google, kütüphanelerin tozlu raflarında duran ve internet kullanıcılarının erişemediği kitapları online yapma planını açıkladı ve bu amaçla 2004 yılından itibaren New York Halk Kütüphanesi, Harvard, Stanford, Michigan ve Oxford, Madrid Complutense, California, Austin Texas, Lozan, Wisconsin- Madison, Stanford, Princeton, Keio, Katalonya, Ghent, Cornell, Virginia Üniversiteleri ile anlaşma yaptı. Google’ın olağanüstü bir bilgi bankasına dönüşeceğini bilmek bile heyecanlandırıyor insanı.

Yayıncıların telif hakları nedeniyle tepki gösterse de, kütüphaneciler iyimser. Onlara göre kütüphanecilik yeniden canlanıyor. Google'ın anlaşmasıyla üniversiteler kendi yayınladıkları kitapların internetten erişime açılmasına izin verdiler. Kelime arama ile ulaşılabilen kitapları, eğer gerek duyarsanız internetten sipariş edebiliyorsunuz. Yayıncıların da ileride bu zincire katılmasıyla halka daha da büyüyecek. Tüm tepkilere rağmen Michigan Üniversitesi kütüphane sorumlusu J. Wilkin'in şu sözleri çok manidar: "Bugün dünyanın değiştiği gündür. Kimileri kütüphaneciliğin sona yaklaştığını düşünebilir, tersine, bu proje mesleğin yeniden canlandığı anlamına geliyor." Güçlü programımızla yılda yaklaşık 5000 eseri dijital ortama aktarabilmemize rağmen, tüm koleksiyonumuzu bu hızla dijital ortama aktarmak birkaç bin yıl alacaktır diyen Wilkin, üniversitenin kendi başına dijital ortama aktarma çalışmasının ne kadar zor bir çaba olduğunu ifade ediyor. Proje devrim olarak tanımlanıyor ve kitap metinleri içinde, aynen, Google'da arama yapar gibi kelime aranabiliyor ve kullanıcıların ilgilerini çeken kitaplar daha önce hayal bile edemeyecekleri bir hızla bulmaları sağlanıyor. Daha sonra, kullanıcı kitapları yerel kütüphanelerde bulmak veya yayıncılardan ve kitap satıcılarından satın almak üzere yönlendiriliyor.

Bir başka dikkat çekilecek nokta, Oxford Library'den faydalanan ve burada çalışan okuyucuların %60'ından fazlasının Oxford Üniversitesi ile doğrudan bir bağlantısı olmaması örneğindeki, ince noktadır. Bizde muhatabı dışında kaç kişi kütüphanelere gidiyor, bir istatistik var mı bilmiyorum?  Akademik toplum ve diğer bireylerin kütüphane içeriğine kolayca erişmesi sağlansa bile, önce gitmeyi istemek, bunun boşluğunu hissetmek gerek. Batı’da 24 saat açık kütüphaneler giden var ki, haftanın belli günleri 24 saat açık. Sorun illaki yeni binalar dikip, tabelasını asmak değildir. İnsanları öğrenmeye, kitaba, kütüphaneye yönlendirebilmektir. Bu nasıl olacak bir formülüm yok. Çok kişi çok formül bulmalı. Metroda, yürürken, asansörde bile bir şeyler okumaya çalışan insanların çokluğunu, kütüphanelerde cafe kalabalığını görmek, bazı kütüphanelerin müze gibi gezildiğini, gezi programları olduğunu fark etmek, evsiz bazı kişilerin bile elinde kitapla metroda üstünde battaniye yattığını görmek, bunları düşündürüyor.

Köklü tarih ve kültür sahibi olup, kültürleşme ayağını yeterince sağlayamamak. Durumun kısa ifadesi bu olsa gerek.

Yukarda verdiğim örnek kütüphaneler ve rakamlar, dünyada büyük kütüphanelerde durumu göstermek içindi. Bunlara layık olmak biraz da talep etmeye bağlı değil midir?. Kendi çevremizden, şehrimizden başlayarak bu konuda neleri değiştirebiliriz? Malatya il kütüphanesi teknolojiye uygun hale getirilmeli ve geliştirilmeli, aynı zamanda başta öğrencilerin kullanımı açısından daha etkin hale gelmeli, kitap bağışının önemi anlatılmalı ve yeni kitap girdisi sağlanmalı. Malatya il kütüphanesi, farklı etkinliklerin de yapıldığı bir yer olarak kullanılabilir ve farklı işlevler yüklenebilir. Şehrimizdeki en büyük kütüphane olan İnönü üniversitesi kütüphanesi öğrenciler için önemli bir çalışma alanı olma özelliği taşıyor ve yıldan yıla gelişiyor. Fakat üniversitede bile öğrenciler ne oranda kitap okuyor? Üniversite kitap satış birimi de, Malatya il merkezinde olmadığı kadar çeşitte kitabı bünyesinde bulundurabiliyor bu açıdan şanslılar. Kitap okumak, zorunlu bir işmiş gibi, ders materyali gibi düşünüldükçe nereye kadar içselleşebilir, kitap sevgisi. Fakat her şeyden önemlisi, eğitimcilerimizin, yeni nesle okuma alışkanlığını vermesidir.

ASIMCO Technologies’in CEO’su Jack Perkowski, fabrikasının girişine şu Afrika atasözünü asmış:
“Afrika’da her sabah bir ceylan uyanır
En hızlı, aslandan daha hızlı koşması gerektiğini, koşmazsa öldürüleceğini bilir.
Her sabah bir aslan uyanır.
En yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini, koşmazsa ölüme mahkum olduğunu bilir.
Aslan ya da ceylandan hangisi olduğunuz önemli değildir.
Gün ağardığında koşmak en iyisidir.”

Biz ne zaman koşacağız? Gecikmeden bilgiye, öğrenmeye doğru.

FOTOĞRAFLAR: (Üstteki) New York  Halk Kütüphanesi, (Alttaki) Washington Kongre Kütüphanesi (Göknur AKÇADAĞ)

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız