SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Eski Dekan da Aday

A- A+ PAYLAŞ

İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi eski dekanlarından Prof.Dr. Özcan Ersoy da rektör aday adaylığını açıkladı.

ÖZGEÇMİŞİ..
"Adı Mehmet Özcan

Soyadı Ersoy

Doğum Tarihi 08.07.1952

Doğum Yeri Ankara

Medeni Durum Evli, iki çocuklu

Yabancı Dil İngilizce

Uyruğu T.C

Adresi Ev Tıp Fakültesi Lojmanları No:12 Malatya.

Adresi İş İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji AD, Malatya.

Telefon Ev 0.422.3410721

Telefon İş 0.422.3410660/3101

e-posta oersoy@inonu.edu.tr

Eğitim Durumu :

1979 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi

1983 Tıpta uzmanlık : Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji AD

20.10.1994 Doçentlik sınavında başarılı oldu.

20.04.2000 Profesör kadrosuna atandı.

Çalıştığı yerler ve aldığı görevler :

01.07.1983 - 30.10.1984 Askerlik, Gelibolu Asker Hastanesi

01.11.1984 - 02.07.1987 Kırıkhan Devlet Hastanesi ( zorunlu hizmet )

02.07.1987 - 17.02.1988 Konya Devlet Hastanesi

17.02.1988 - 06.01.1997 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji AD

06.01.1997- İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji AD

23.12.1997 - 01.08.1998 Turgut Özal Tıp Merkezi Başhekim Yardımcılığı

01.07.1998 İÜ Tıp Fakültesi Dekan Yardımcılığı

03.01.2001 İÜ Tıp Fakültesi Dekanlığı ( vekaleten )

23.01.2001 İÜ Tıp Fakültesi Dekanlığı

08.03.2004 – 08.01.2007 İÜ Tıp Fakültesi Dekanlığı

Üyesi Olduğu Mesleki Kuruluşlar :

Türk Anesteziyoloji ve Reanimasyon Derneği

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanları Derneği

Pediatrik Anestezi Derneği

Türk Yoğun Bakım Derneği

European Society of Anaesthesiology

Yöneticilik Yapmış Olduğu Tezler :

1. Epidural anestezide bupivakain, bupivakain-lidokain karışımı ve bu karışıma NaHCO3 katılması ile elde edilen lokal anestezik solüsyonların etkilerinin karşılaştırılması, 1992, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi

2. Kosta kırığı olan hastalarda epidural morfinin ağrı ve kan gazları üzerine etkisi, 1993, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi

3. Kaudal epidural bupivakain ve morfin uygulamasının postoperatif analjezi ve cerrahi stres yanıta etkisi, 1993, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi

4. Supraklaviküler ve aksiller yaklaşımla uygulanan brakial pleksus bloklarının karşılaştırılması, 1993, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi

5. Sezaryende anestezi indüksiyonunda propofol ve propofol+ketamin kullanımının karşılaştırılması, 1994, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi

6. Rejyonal intravenöz anestezide meperidin,1995, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi

7. Anestezi tekniği ve çevre ısısının peroperatif hipotermi gelişimi ve postoperatif vücut ısısına etkiler, 1998, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi.

8. Günübirlik pediatrik olgularda sevofluranın indüksiyon, idame ve derlenme özelliklerinin propofol ile karşılaştırılması, 1999, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi.

35’i uluslar arası olmak üzere 180 civarında makalesi ve çok sayıda yurt içi ve yurt dışı bildirisi bulunmaktadır."

SEÇİM BİLDİRGESİ..
"Niçin Rektör Adayı Oldum

“Bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder”
İbni Sina

Saygıdeğer Öğretim Üyeleri, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesinde 06.01.1997 tarihinde doçent olduğum dönemde göreve başladım. Nisan 2000’de profesör kadrosuna atandım. Üniversitemizde göreve başladığım günden beri anabilim dalı başkanlığı, başhekim yardımcılığı, satın alma komisyon başkanlığı, dekan yardımcılığı, iki döneme yakın tıp fakültesi dekanlığı, üniversite yönetim kurulu, senato üyeliği ve bilimsel araştırma komisyon üyeliği gibi yönetsel görevler aldım. Bu nedenle yönetim için yeterli deneyim sahibi olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. İnönü Üniversitesinde göreve başlamadan önce 9 yıl Erciyes Üniversitesinde çalıştım. Yani 21 yıllık öğretim üyeliği birikimim var.

On iki yıldır çeşitli kademelerde görev yapmakta olduğum üniversitemizin sorunlarını, aksaklıklarını, eksikliklerini, doğrusunu, eğrisini biliyor, çalışanları tanıyorum. Malatyalı olmamama rağmen ilimizi tanıyor ve seviyorum. Ülkemin bu güzel kentinde bundan böyle fırsat verildiği takdirde, rektör olarak sizlerle birlikte hizmet vermeye istekliyim. Bu göreve talip olmamın esas nedeni çalışanların huzur ve barış içinde bir arada yaşama ve çalışma imkân ve isteklerinin kalmadığını görmemdir. Eğitim kurumlarının; birilerinin çıkar, kaygı ve hesaplarına dayanan istekleri doğrultusunda; siyasi, kültürel, bölgesel gruplara ayrılmasının ülkemize, kurumumuza, çalışanlara ve hizmet sunduğumuz bölge halkımıza ve asli varlığımızın dayanağı sevgili öğrencimize hiçbir yararı olmayacağı gibi büyük zararları olduğuna inanan biri olduğumu belirtmek isterim. 18–19 Haziran da gerçekleşecek olan rektörlük seçimlerinin üniversitemiz için bir yol ayrımı olduğunu, İnönü Üniversitesinin formatlanmasının zamanının ve gereğinin olduğunu düşündüğüm için adayım. Ulu Önderimizin yakın silah arkadaşı İsmet İnönü’nün adını taşıyan üniversitemizi Atatürk İlkelerine bağlı, çağdaş hizmet verebilen bireylerin yetiştiği, araştırıcı, sorgulayıcı, çözümleyici, gurur duyacağımız güçlü bir üniversite haline getirmek için adayım.

Hiçbir siyasi düşüncenin, ayrımcılığın, çıkar grubunun adayı değilim. İadeyi itibar, kin, korku, intikam isteğim olmadığı gibi ne birlikte çalıştığım kişilere ne de benim gibi düşünmeyenlere iftira-çamur atma teşebbüsüm olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır.

Şahsım dışındaki adayların takdir listesinde olmaya hevesim olmadığı gibi tasfiye listelerinde olmaktan da çekincem yoktur. Bu güne kadar görev ve sorumluluğum gereği yanlış veya doğru olarak eleştirilecek veya desteklenecek bütün imza ve kararlarımın arkasındayım. Üzülerek söylemek istiyorum ki üniversitemizde umudun yerini umutsuzluk, barışın yerini kavga almış adeta tükenmişlik belirtileri gözlenmektedir. Öngörülen hedeflerin belirlenerek çözümünün birlikte aranması yerine; gruplaşmaların ve arada geçilmesi zor hatlar oluşturulmasının öğretim üyelerinin birikimlerine, kuruma ve ülkeye zarar vereceği düşüncesinden yola çıkarak rektörlüğe adayım.

Yönetimi eleştirmeden, aksaklıkları, eksiklikleri, yanlışları söylemeden göreve talip olmanın haklılığı olmaz. Görevdekilerin de geçmiş yönetimin hatalarını sıralayarak kendini başarılı göstermesi kabul edilir bir yol değildir. Üniversitenin yönetimine adayım çünkü belediyecilik hizmetleri yapmaya değil, bilim yuvasını yönetmeye adayım. Üniversitede rektör ve üst yönetimin asli görevinin inşaat ve kaldırımlardan çok üniversiteye yeni bir bilim politikası kazandırmak ve bilimsel anlamda üniversiteyi geleceğe taşımak olması gereğine inandığım için adayım. Taşların değil, yapılan işlerin anıtları meydana getirdiğini düşünmekteyim. Siyasi iktidarlarla kavga ederek başarısızlığın mazeret ve bahanelerle saklanmasını kabullenemediğim için adayım. Bu noktada Ulu Önderin şu sözünü hatırlatmadan geçmek istemiyorum. ”Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz.”

İnsanların din ve inançlarından taviz vermeleri beklenemez, ancak farklı düşüncelere anlayış ve hoşgörüyle bakmaları istenir. Yakın tarihte inanç ayrılıkları nedeniyle çıkan acımasız kavgaları beraber yaşadık. Kahramanmaraş, Çorum ve Sivas olaylarının acıları henüz unutulmadı. Dini duyguları veya kültür farklılığını bu acıların kaynağına taşımanın kabul edilemez hatalar olduğu noktasından hareketle; hiçbir şekilde bu duyguların az veya çokluğunun veya farkının üniversite ortamında aranması veya sorgulanması düşüncesinde olmadığımı belirtmek isterim. Ayrıca bu tür düşüncelerin tehlikeli sonuçlar doğurabileceğine inanmaktayım.

Saygıdeğer öğretim üyeleri, yönetimle ilgili düşüncelerimi aktarmaya başlarken öncelikle söylemem gerekenin; devam eden veya yapılmış bütün olumlu yatırım ve uygulamaların gereken desteği alacağı, hatta verilen desteğin artırılacağı sözü olduğunu biliyor ve bu sözü veriyorum. Akademik ve idari görevdeki hiçbir kimseden yürütmekte olduğu görevi bırakması istenmeyeceği gibi böyle bir isteği düşündürecek girişimde de bulunulmayacaktır.

Üniversiteler, kamu yararı için bilgi üreten, bilgiyi ileten, yayan, özerk öğretim ve araştırma kurumlarıdır. Öncelikle belirtmem gerekir ki; özerklik olmazsa olmaz şartlardan birisidir. Üniversite özerkliği üç temel özerklik alanı içerir; yönetimde özerklik, mali özerklik ve bilimsel özerklik. Aynı şekilde üniversitelerde görevli bilim adamlarının bilgi üretme, araştırma yapma, kitap yazma, toplumsal sorunlar ile ilgili görüş bildirme vb. konularda tamamen özgür olmaları esastır ve bu konuda hiçbir doğrudan ve dolaylı baskının olmaması gerekir. Şahsımın yönetim anlayışının tamamını bu cümleler ifade etmektedir.

Eğitimin olumlu bir toplumsal değişim aracı olması herkesçe kabul görür. Dolayısıyla eğitim, ülkelerin toplumsal, ekonomik, politik ve kültürel yapısından kopuk olmamalı, hak ve özgürlüklerin edinilmesine yönelik olarak statükonun değiştirilmesine katkıda bulunmalıdır. Aynı zamanda üniversitelerin topluma karşı sorumluluğu olan ve toplumsal olaylara gerektiğinde kalemi, kafası ve yüreği ile tepki vermesi gereken oluşumlar olduğu da yadsınamaz. Üniversitelerin, eğitim, araştırma hizmet görevlerinin yanı sıra toplumun geleceği ile ilgilenmek, toplumu aydınlatma sorumluluğu da vardır. Toplumun entelektüel bilincini olumlu şekilde yönlendirmek üniversitelerin görevidir. Çekinmeden, herhangi bir siyasi parti veya görüşün güdümünde olmaksızın dürüst ve bilime dayalı tavırlarını her zaman açıklayabilmeleri gerekir. Ama bilimsel alan hiçbir zaman ideolojik amaçlar için kullanılmamalıdır. Üniversitelerin toplumu aydınlatmasını, herhangi bir siyasi partinin örgütlenme sekreteri gibi çalışmak olarak anlayanlar hüsrana uğrar ve oturur kalırlar.

Hiçbir zaman içerdeki veya dışarıdaki bir gruba veya birilerine sevimli görünmek için yasa ve yönergelere aykırı uygulamalar yapmayacağıma, yazılı kural ve yasalarda tariflenmemiş durumlarda da kurullarda tartışmadan kurumla ilgili kararlar vermeyeceğimi taahhüt ederim. Burada yeri gelmişken Tıp Fakültemiz öğretim üyelerine kısa bir mesaj vermek, bazı tartışmalı konulardaki düşüncelerimi açıklamak istiyorum. Öncelikle ürettikleri ve verdikleri hizmetle ulaşılan düzeyin sevindirici ancak yeterli olmadığını, kaynak ve personel sorunu çözüldüğü zaman evrensel ölçütlere daha da yaklaşılacağını umduğumu; güçlü geleceğe ancak sağlıklı toplumla ulaşılabileceğini, sağlığa yapılacak yatırımların ülkemizin geleceğine yapılan yatırımlar olarak görülmesi gereğini düşündüğümü söylemek isterim. Bununla birlikte hekimlerin bir yandan kamuda çalışabilirken öte yandan da muayenehane açarak ikinci bir kazanç kaynağı ayrıcalığı olarak tanımlanabilecek part time çalışma sistemi ile sağlık hizmetlerinin sulandırıldığını, bu durumun devletçe düzenlenmesi gereğine inandığımı belirtmek isterim. Tüm sağlık personelimizin çalışma koşullarının ve özlük haklarının iyileştirilmesi, mesleklerinin onuruna yaraşır çalışma ortam ve olanakların sağlanması için mümkün olabilen her tür düzenlemenin hedefim olduğunu söylemek isterim. Öte yandan dışarıda muayenehane açmanın engellenmesinin “içerideki muayenehaneleri” meşrulaştıramayacağının yönetim anlayışım olduğunu belirtmek isterim. Üniversite hastanelerinde uygulanmakta olan mesai dışı özel ameliyat ve muayene uygulamalarının ifrata kaçtığı durumlarda; hekimin elini hastanın cebine uzatması demek olduğu şeklindeki düşüncemi belirtmek isterim. Hele ki bu uygulamaların hastanın isteği dışında adeta dayatma tarzında oluşturulması asla ve asla kabul edilemez. Sağlık hizmetlerinde çalışanların gelirlerinin devletçe ciddi şekilde düzeltilmesi, iyileştirilmesi gereklidir. Benim tam günden anladığım hekimin maaş ve standart döner sermaye karşılığında kendini hastaya, öğrenciye adamasıdır. Hekimin gelirini beğenmediği için yavaş veya az çalışması kabul edilemediği gibi; iş yasası ve sağlığa aykırı şekilde birilerinin kaygı ve hedeflerine yönelik aşırı çalıştırılması da yanlıştır. Hekimlik mesleği toplum çıkarına uygun davranmayı gerektirir. Hekimlik ile tüccarlık bağdaşmaz. Pek çok arkadaşımın da bu konuda benim gibi düşündüğünü biliyorum.

Öğretim üyelerinin enerjilerini eğitim-araştırma ve gelecek nesilleri yetiştirme faaliyetlerinden başka tarafa yönlendirmeleri, aksatmaları veya ne okuyan ne de yazan, gününü gün eden akademisyenler durumuna dönüşmeleri kabul edilemez. Bu tür hareket edenlerin kadrolarının sorgulanmasına evet, lakin yönetimin kararlarını eleştirmesi, tartışması nedeniyle öğretim üyelerinin taciz edilmesini kabul edemem. Eleştiri mantık çerçevesinde olmalı ve kişinin önyargılarını dayatan bir çerçevede olmamalıdır. Ayrıca eleştiri herhangi bir kişi veya otoriteyi korumak için yapılmamalıdır. Ünlü matematikçimiz Prof. Dr. Cahit ARF "Üniversiteler gerçeklerin tartışılarak arandığı kurumlardır. Tartışma olmayan yerler üniversite değildir." diyor.

Üniversitelerde dinamik yapıyı arzulayan bir kişi olmama rağmen kurumların atlama tahtası gibi kullanılması veya kadronun adeta beyin göçü benzetmesi yapılacak tarzda sürekli değişimine, hele bu değişimde yönetim değişikliğinin veya zorlamaların (kayırmacılık, baskı) varlığını kabul edemem. Küstürülmüş, pasifize edilmiş gibi tanımların üniversite ortamı ile bağdaşmayacağını kabul edip, bu kişileri kazanma yolunu yeğlerim.

Son yıllarda bazı üniversite rektörlerinin uluslar arası yayın sayılarına dayandırdıkları bir yarış içerisinde oldukları hepimizce malumdur. Aslında kendileri de çok iyi bilmektedirler ki istisnalar hariç, bilimsel makalelerin bugün ağırlıklı olarak temelinde bilim yapmak değil akademik yükselme kaygısı yatmaktadır. Büyük şehirlerimiz üniversitelerinde yayın sayılarında küçük bir artış olurken veya durum korunurken, taşra üniversitelerinde birkaç kat artan makale sayısı akademik kaygının en güzel örneğini sergilemektedir. Yurtdışı yayın maliyetinin ve bunun ne kadarının geri döndüğünün soruşturulmasını düşünmek yanlış olmamalı. Başka bir deyişle maliyet-yarar analizlerinin yapılıp eğitim ve ekonomik etkinliklerinin ciddi şekilde sorgulanması gerekir. Araştırma yapmak için yapılan araştırmalar için "cılk yumurta üstünde kuluçkaya yatmak" sözü yanlış olmaz. Bu da ülke kaynaklarının heba olması anlamına gelmektedir. Bilimsel yayınların sayısı, kalitesiyle birlikte artırılmalıdır. Ayrıca yayın üretme kaygısının getirdiği etik sorunlar da göz ardı edilemez. Üniversitelerin yarıştırılmasında ve sıralanmasında yayın sayısının önemsiz olduğu;
- Atıf sayısı ve bu sayının öğretim üyesi sayısına oranının,
- Öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının,
- Uluslar arası öğrenci değişim programlarının yoğunluğunun,
- Üniversitemiz öğretim elemanlarının yurt dışına gözlemci olarak değil eğitici ve araştırıcı olarak gidiyor olmasının önemli olduğunu ben biliyorum.
Ayrıca yayın merkezli değerlendirme yerine uluslar arası akreditasyon ile kafa yorma ve yatırım yapmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum.

Bizim hedef kitlemiz ülkemiz gençleridir, onların tercih ettiği bir üniversite olma gayreti ve arayışı içerisinde olmak hedeflerimiz arasındadır. ÖSYM’de tercih edilme nedenlerinin araştırılarak bu konuda yapılması gerekenler (üniversitemizi tercih eden yüksek puanlı öğrencilere başarıları devam ettikçe burs desteği sağlamak, öğrenci lojmanları oluşturmak vb.) yapılacaktır. Gençlerimize en iyi eğitimin verilmesi için müfredat veya sistem değişikliği yapılmalıdır. Lakin sadece kâğıt üzerinde başka amaçlarla yapılan düzenlemeler, sorumlularına utanç getirir.

Yabancı dilde eğitim kalitenin bir göstergesi olarak kabul edilmişse de bazen, öğretim üyesinin bildiklerini yabancı dile çevirerek öğrenciye anlattığı, öğrencinin de bunları yeniden Türkçeye çevirerek anlamaya çalıştığı bilinmektedir. Öğrencilerin bilgiyi takip edebilmesi için gerekli yabancı dilin öğretilmesi, eğitim dilinin anadilde olmasını engellemez. Bana göre Tıp Fakültemizde yabancı dille eğitim sona erdirilmeli, eğitim ulusal dille yapılmalı ve kaliteli bir yabancı dil eğitimi verilmelidir.

Susup oturulan veya karnından değil serbestçe konuşulan, insan gibi yaşanan, tartışılan ortamları özlediğim için rektör adayıyım. Öğretim üyeleri arasında rekabet ve çekişmenin ancak bilimsel gelişme ve ilerlemeler için kabul edilebilir, hatta olması gereğine inandığım için adayım. Kutuplaşma ve gerginliklerin olmaması için gayret eden bir yönetim biçimi olmak için adayım. İmtiyazlı başka bir deyişle prens ve prensesler devrini sonlandırmak, lojman tahsislerinde hakkaniyetten yana olduğum için, kurumsal enerji ve yatırımların eşit şekilde dağılımını sağlamak için adayım. Lojman tahsislerinde hakkaniyet anlayışıyla örtüşmeyen uygulamalar ister istemez akademik ve idari personelimiz arasında huzursuzluğa neden olabilmektedir. Bu yanlışları yapmamaya, yapılmış yanlışları da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2946 Sayılı Kamu Konutları Kanunu’nun farklı yorumları ve açıklarıyla değil, hakkaniyete dayalı yorum, düzenlemeler ve hukuki çözümlerle düzeltmenin yollarını arayacağıma söz veririm. Kaynağı ne olursa olsun üniversitelerin kendi içinde baş gösteren hukuk dışı veya yanlı uygulamalar, üniversitelerin saygınlığını tartışılır hale getirebilmekte ve zayıflatabilmektedir. Bu anlamda üniversitelerde kendi içlerinden seçilmiş, yetki ve sorumluluk verilmiş kurullar eliyle her düzeyde sorgu ve denetime açık yönetsel bir anlayış geliştirmenin, çok özel durumların dışındaki bazı sorunları kendi iç dinamikleriyle çözebilecek duruma gelmelerinin yararlı olabileceğini düşünmekteyim. Hiçbir şekilde ısmarlama ve sonucu önceden belirlenmiş disiplin soruşturmasının yapılmayacağına söz veririm.

Akademik ilerleme ve ödül jürilerinde bilimsel liyakat ölçütlerinin dışına çıkmak, kişileri kayırmak, kişiyi tarifleyen yeni senato vb. kararları çıkartmak, kopyacılık kabul edilemez. Sadakatin değil akademik liyakatin özlemini duyduğum için, liyakate dayalı rekabet ortamı yaratılması, asla serbest piyasa ağırlıklı modelden esinlenen yaklaşımın uygulanmayacağı bir modelin oluşturulması için rektör adayıyım. Liyakat üniversite yaşamının olmazsa olmazı, kırmızıçizgisidir. Bu çizginin her tür siyasi veya kültürel farklılığın üzerinde olması gerekir. Liyakat sadakat ile yer değiştirdiğinde bir başka deyişle kerameti kendinden menkul kişilerin atanması pimi çekilmiş bomba gibi bir etki gösterir.

Toplumsal aydınlanma yolunda atılacak her adım için üniversitelerin çaba sarf etmeleri, üniversitelerin bölge halkı ile kaynaşması gereğine inandığım için adayım. Üniversite halk ve AR-GE bağlamında üniversite sanayi işbirliği oluşturulmalıdır. Fakat yönetimin ticarileştirilerek piyasa güçlerinin denetimine terk edilmesi veya ortağın vasiliği altına girmesi kabul edilemez. Başka bir deyişle bilimsel özerkliğin sermayenin hâkimiyeti ile örseleneceği, bunun da toplumsal çıkarla bağdaşmayacağı yolundaki inancımızdır. Üniversitemiz mensuplarının kişisel görüşünün kamuoyu önünde ifade edilmesini yönlendirme girişiminde bulunmamak için adayım. Yönetim anlayışımın temeli olan şeffaflık, fırsat eşitliği uygulamalarıyla yasa ve yönetmeliklerin göz ardı edilemeyeceğini düşündüğüm için bu göreve talibim. Saydamlığın demokrasi ve çağdaş toplum olmanın gereği olduğuna inandığım için adayım. Bilim adamının taşıdığı sıfatı hak edebilmek için gerçeğin arayıcısı olması, gerçeği örtecek her çeşit örtüyü kaldırması gerekir. Bilimin de bilim olabilmesi için, onun gerisindeki bilim adamının tarafsız olması gerekir. Bu noktada şunu da belirtmek isterim. Ahlaksız bir teklif duyurusu tarzında öğretim üyesi tarif eden ihtiyaç ilanı yapılmaması için bu göreve talibim.

Yapıcı olmanın eğitim gerektirdiğini, hiç kimsenin bilmediği konularda icraat yapmaya kalkmasının doğru olmadığını, aksi durumda belki medyanın ilgisinin çekileceğini ama sorumlu olduğu kurumuna zarar vereceğini biliyorum. Şahsımın ve çalışma arkadaşlarımın eleştirilerden ders çıkaran ve bildikleri ile değil, bilmedikleri ile kendilerini özeleştiriye tabi tutan yolu benimsemeleri gereğine inanıyorum. Bu düşünceden hareketle sorumluluk verilen kişilerin sorgulanabilir yetkileri olması gerektiğine, sorgulanmayan sorumlulukların diktatörlükleri yaratacağına inandığımı söylemek isterim.

Öğrenci parasıyla maytap patlatmak yerine, paranın öğrenciler için harcanmasına inandığım için adayım. Özel yetenek sınavları, ÖSYM’nin gerçekleştirdiği sınav ücretleri ve araştırma fonlarının dağıtımında, döner sermaye hesapları gibi hesaplarda paranın toplanması, harcanması (bütçe kullanımında önceliklerin isabetli olarak belirlenebilmesi için teknik komisyonların kurulması) veya pirim dağıtımında, üniversitenin sosyal tesislerinin kullanılması, kiraya verilmesi ve gelirlerinin değerlendirilmesinde adil, adaletli ve açık olmak için adayım.

Saydam, katılımcı ve tümüyle demokratik bir yönetimin gereğine inandığım, fırsat eşitliğinin asla vazgeçilmez olduğuna inandığım için adayım. Kurullarda tartışılıp konuşulan konularla ilgili bütün kararların, zorlama ile değil oylama ile alınmasını sağlamak yani mevcut kurulları çalıştırmak için adayım. Hukuki kanıt veya kararlar olmadıkça özlük haklarının verilmesinde oluşmuş mağduriyetleri sonlandırmak için adayım. Hiçbir şekilde kurulların işleyiş ve yapılanmasına müdahil olunmaması gereğine inandığım için adayım.

Gücünü baskıdan değil insana sevgiden ve saygıdan alacak bir yönetim için adayım. Kendimize saygılı, diğerlerine saygılı olmak ve yaptığımız her şeyin sorumluluğunu almak için adayım. Güç durumlarla karşılaştığımda da ahlak kuralları ve yasalardan uzaklaşmayacağım; üst makamlardan bir zorlama gelirse yaparım, gelmese sırt üstü yatarım anlayışı ile hareket eden bir teknisyen veya memur olmamak için adayım. Şahsımın yönetim anlayışı; yerine getiremeyeceği sözleri vermemek, verdiği sözü mutlaka yerine getirmek şeklindedir.

Yetki ve otoritenin kendini dokunulmaz sanmasının üniversitelerde akademik ve bilimsel değerlere zarar vereceğine inandığım için, demokratik teamüllerin askıya alınamayacağına inandığım için bu göreve talibim. Bireysel çıkarları ön planda tutan, şeffaflaşmayı istemeyen otoriteye ve ona sorgusuz biat eden zihniyetin karşısında olduğum için bu göreve talibim.

Çalışma ilkelerim; adalet ve hukuka bağlılık, dürüstlük, katılımcılık, şeffaflık, denetim-hesap sorulabilirlik, dinamizm ve demokratik-çağdaş değerlere bağlılık olarak özetlenebilir. Sorumluluğunun bilincinde, kendini denetleyen hatta kendini aşan, Türklüğü yücelten ve evrensel değerlere sahip çıkan bir üniversite oluşturmak için adayım.

• Bilimsel yaşamı toplumsal yaşam dinamikleriyle örtüştürmek,
• çalışanların verim ve başarısını artırmaya yönelik şartlara sahip, yaratıcılığı desteklemek, zıt fikirler üretilmesine cesaret vermek,
• geleneksel insan ilişkilerinin etkili olduğu popülist yaklaşımlardan uzak ve kişisel ayrımcılığa karşı olmak,
• problem üretmek değil problemlerini çözmüş olmak,
• bireylerin özlük haklarına saygılı olmak,
• kişisel ilişkilere göre yönetim modeli oluşturmamak,
• adalet, dürüstlük ve yeteneğe göre ödül vermek,
• rektörlük, dekanlık, yüksekokul müdürlükleri, bölümler ve anabilim dalları düzeyinde karar vermek ve sorunları tartışma konusunda sevk ve idare kültürünü oluşturmak,
• akademik elemanların ÜDS, KPDS ve TOEFL sınavlarına hazırlanmasını sağlayacak dil öğretim merkezi oluşturmak,
• üniversitemizde ulusal ve uluslar arası toplantı, sempozyum, kongre vb aktivitelerin yapılmasını fark gözetmeksizin desteklemek ve teşvik etmek,
• yönetim tarafından çok sıkı denetlenen kampusta yaşayanların ihtiyaçlarını büyük çapta giderebilecekleri bir alışveriş kompleksi oluşturmak
istek ve düşüncesinde olduğumu belirtmek isterim. Doğru yere doğru insanlar atandığında, çalışanlar arasında işbirliğine ve güvene dayalı bir anlayış oluşturulduğunda vaatlerimi gerçekleştirebileceğime inanıyorum.

Üniversitemiz sorunlarına içerden bakabilen bir kişi olmamın sorunlara yaklaşım ve çözüm bulmada yararlı olacağını düşünüyorum. Bu nedenle üniversitemizde gerçekleşecek olan rektörlük seçimlerinin dışında kalmayı uygun bulmadım. Düşüncem şu ki; özerk birey olmadan sağlıklı seçim olmaz, seçme hakkı ipotek altına alınamaz. Ayrıca seçmek en az iki şey arasından birini tercih etmektir. Ama sizlerin bu hakkınızın engellendiği konusunda endişelerim var. Ayrıca Atatürkçü düşüncenin; Ankara’nın güdüm veya desteğinde bu kurumu tanımayan, kurumun sorunlarına yabancı, onları yaşamamış kişilerce yok sayılmasına razı olamadığım için adayım. Kuvay-i Milliye ruhuna, ulusal onura, , aydınlanma çağına, çağdaş özgürlüklere saygım nedeniyle rektör adayı oldum. Geçmişte bu üniversitenin karanlık güçlere karşı verdiği mücadele esnasında hiç ortalıkta olmayan kişilerin birilerinin halefi olarak dayatılmasını (adaylık ATAMASI durumu) sindiremediğim için bu üniversitenin rektörlük seçiminde adayım. Uzlaşma olmaksızın baskı, tehdit, vaat ve bonuslarla desteklenerek seçilen veya atanan, çoğunluğun değil azınlığın hatta ve hatta tekbir kişinin dayattığı bir yönetici atanamaz, atansa da atandığı yere huzur getirmez, hizmet üretemez. Bu noktada birilerine, geçmişin inkâr edilerek geleceğin inşa edilemeyeceğini hatırlatmak isterim. Sizlerin desteğine ve de oylarınıza talibim, milletvekilleri veya başka güçlerin destek veya himayesine ihtiyacım yok. Saygıdeğer öğretim üyeleri sizlerin aklıyla, bilinci ile oy kullanıyor olduğunu bildiğim için, hiçbirinizin duyguları ve gelecek kaygısı ile küçük çıkarları için oy kullanacak olmadığınızdan emin olduğum için sizlerin oyuna talibim. Hiç kimsenin bireysel özgür iradesini grup anlayışına terk etmesi veya küçük çıkarlara yenik düşebileceği benim düşüncelerimle bağdaşmaz. Her birey, herhangi bir etkide kalmadan inandığı doğrultuda özgür iradesi ile oyunu kullanan özgür kişidir. Oyunu amacına göre kullanma gücü ile beyin gücü arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Kullandığımız oy ile sadece kendi kaderimizi değil üniversitenin geleceğini belirlediğimizi bu nedenle sorumluluklarımızı sorgulamamız, toplumsal düşünmek zorunda olduğumuzu hepimiz gayet iyi bilmekteyiz. Kullanacağı oyun bilincinde olmayanlar bir şeyler karşılığı (lojman tahsisi, makam, kadro) oy alıp oy satabilir. Bilmem ne kadar oyum var veya biz gurup olarak şu kadar oya sahibiz, bize şunları verirseniz size oy kullanırız anlayışı da şahsım için kabul edilebilir değildir. Yeni fikirlerin yaratılması için grup kurulmasına evet ama statükonun korunması için gruplaşma baskısına hayır demek gerekir. Bu kararı verirken kimseden icazet almadım, kimseyle pazarlık etmedim, bundan sonra da etmem. Gözümüzün içine bakılarak söylenen yalanlara alkış tutmaya devam etmek isteyenlere sözüm yok, sözüm dur demek isteyene. Susmanın kural, konuşmak ve eleştirmenin kural dışı olduğu bir toplumda mezar taşı gibi suskunluk simgesi olmamak önemlidir. Burada Neyzen Tevfik’e atfedilen şu anekdotu hoşgörünüze sığınarak sizlere nakletmek istiyorum… Vahdettin’in bir oğlu olur ve adını Ertuğrul koyar. Bunu duyan Neyzen Tevfik ney üflemeye ara verip söylenir:”tam bitti derken yeniden mi başlıyor?”.

Saygıdeğer öğretim üyeleri, sizlere doğru yapılmayan seçimin sonunun acı ve altından kalkılmaz maddi ve manevi külfet olduğunu, onun için seçim yapmanın yalnızca oy kullanmak değil, farklı olanı belirleyip hakkını vermek olduğunu hatırlatarak sözlerimi bağlamak istiyorum. Üniversite nedir? Nasıl yönetilir? Bilim adamı kimdir, Kimler bilim adamı olabilir? Eğitim ve öğretimde kalite nasıl artırılır? Üniversite nasıl akredite edilecek? Sorularına doğru cevaplar verebileceğimi düşündüğüm için İnönü Üniversitesi Rektörlüğüne adayım.
Takdir sizin.

Üniversitemiz Rektörlüğüne atandığım taktirde;
1-Yasanın verdiği yetki ve gücün etkisinde kalmadan, üniversite ortamının gereği olan her türlü düşüncenin sorgulanması, tartışılmasına olanak sağlayacağıma,
2-Yönetim anlayışında tek akıl yerine ortak aklın önemine uygun olarak, "sözümden çıkmayan ben ne dersem onu yapabilecek yöneticiler" yerine, konuyu bilen takım ruhuna sahip (yanlışa yanlış demeyi bilen, "evet" ve "hayır" kavramlarını doğru yerde kullanmasını bilen, gereğinde eleştiri de yapabilme özelliğine sahip) bir oluşumu tercih edeceğime,
3-Geniş katılımlı istişareye dayalı, paylaşımcı bir anlayışla, karar alma sürecinde konunun uzmanı danışmanlık sistemlerinin geliştirilmesini sağlayacağıma,
4-Hak-hukuk anlayışımın kâğıt üzerinde kalmayacağına, daima hak ve hukuku gözeteceğime,
5-Oy vereceklere veya sonraki dönem vereceklere değil üniversiteye yatırım yapacağıma,
6-Sadece kendisi için oy potansiyeli olanları öğretim üyesi sayan bir rektör olmayacağıma söz veririm.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız