SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Fetullah Gülen Üst Akıl Değil Tam Bir Maşa.."

0
Güncellendi - 2016-07-31 04:32:00
A- A+ PAYLAŞ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bazıları bu üst aklın Fetullah Gülen olduğunu söylüyor. Öyle akıllı değil o, öyle bir durum söz konusu değil. O tam bir maşa, onun üstünde bir üst akıl var. Onu Amerika'ya götürenler, buradan yargıdan onu çıkarıp kaçıranlar, şimdi bunların bu dönemde ortaya çıkacağına ben inanıyorum ve oradaki bu çalışmalar bir kenara konulamaz” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ATV-A Haber ortak yayınında gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan, FETÖ ile mücadele sürecine destek veren siyasi partilere teşekkür ederek, “Ayın 24'ünde de yaptığımız bir toplantı vardı, gerek iktidar partisi, gerek ana muhalefet, gerekse MHP ile bu toplantıyı yaptık. Dün akşam da ifade ettiğim gibi tüm bu sürece destek veren siyasi partilerimizin hepsine şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum. Ama özellikle parlamento içinde ana muhalefet ve MHP ile şu anda şu olayı ben sadece darbe girişimiyle sonuçlandırmak istemiyorum” şeklinde konuştu.

“Türkiye bir terör ülkesi olamaz, bu milleti kimse bölemez”

FETÖ ile mücadele sürerken bir taraftan da bölücü terör örgüyle mücadelenin de süreceğini kaydeden Erdoğan, “Dün 8 şehit verdik. Şimdi bu terör eylemlerini bir kenara koyabilir miyiz, bunu yok farz edebilir miyiz? Bizim şu anda darbe girişimine karşı verdiğimiz mücadeleye bir taraftan da aynı şekilde şu anda terörle mücadelede devam etmemiz lazım. Burada hem darbe hem terörle mücadelede bizim bir ve beraber olmamız lazım. Bu konuda ben inanıyorum ki gerek CHP gerekse MHP, iktidar partisiyle beraber hareket edeceklerdir. Çünkü onların da terörle mücadele konusunda hassasiyetlerini biliyorum. O günkü görüşmede de zaten bunlar açıkça ortaya kondu. Çünkü Türkiye bir terör ülkesi olamaz, bu milleti kimse bölemez, buna muktedir olamayacaklar” diye konuştu.

"Demokrasi nöbetini önümüzdeki hafta pazar günü Yenikapı'da taçlandıralım"

15 Temmuz’dan beridir süren ‘Demokrasi Nöbeti’nin İstanbul’da yapılacak olan geniş kapsamlı bir organizasyonla taçlandırılmasını istediğini kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:

“Bu süreç çok önem arz ediyor. Bu akşam Sayın Başbakan ile de görüşecektim, şöyle bir teklifim var, 'Biz bu demokrasi nöbetini önümüzdeki hafta pazar günü Yenikapı'da farklı bir şekilde ele alalım, taçlandıralım' diyorum. Orada bütün silahlı kuvvetlerimizin komuta kademesi, mehterimiz ve bu sürece katkıda bulunan sanatçılarımız, sporcularımızla bir arada olalım. Millet bir arada olsun. Tüm siyasi partilerimizin bütün lider kadrolarını da davet edelim, onlarla bir arada olalım ve böylece tüm Türkiye’ye mesajımızı hep birlikte verelim. Normalleşme sürecinin hızlanması da ülkemiz için çok önemli.”

“Üst akıl Fetullah Gülen değil"

Yaptığı konuşmada Fetullah Gülen’i yönlendiren bir üst akıl olduğuna vurgu yapan Erdoğan, “Bunun siyasi ayağı vardır, yoktur, onu tartışırsak doğru olmaz. Ama biliyorsunuz Türkiye siyasetinde birçok adım atıldı. Ama hepsinde bir üst akıl olduğunu bilmemiz lazım. Şimdi bazıları bu üst aklın Fetullah Gülen olduğunu söylüyor. Öyle akıllı değil o. Öyle bir durum söz konusu değil, o tam bir maşa, onun üstünde bir üst akıl var. Onu Amerika'ya götürenler, buradan, yargıdan onu çıkarıp kaçıranlar, şimdi bunların bu dönemde ortaya çıkacağına ben inanıyorum ve oradaki bu çalışmalar bir kenara konulamaz. Biz kendimize göre bazı şeyleri düşünmüyor değiliz. Ben inanıyorum ki sizler de medya dünyasının düşünenleri, köşe yazarları olarak, sizler de bir kanaat edinmişsinizdir, sizlerde de bu kanaatler vardır ama bir üst akıl var, bunu bilmemiz lazım ve bu üst akıl bunu kullanırken, Türkiye'de bu işin askeri ayağı var, tamam. Ticari ayağı var, tamam. Hepsi şu anda yargılanıyor malum, kuruluşlarıyla, dernekleriyle vesaire, eğitimde çok ciddi adımlar attılar. Şimdi bunların hepsi ne oldu, toplandı, toplanıyor. Süratle dağılımları yapıldı, yapılıyor. Ama bunların tek başına siyasi ayakları yoktu, o siyasi ayak noktasında bir adım attılar ama onda başarılı olamadılar. O hesap farklıydı. İçeri girmek suretiyle başaramadılar. Bizim de içimize girdiler ama tabii sayıları çok cüziydi. Ne oldu? Malum süreç içerisinde hemen 17-25, kaçıp gittiler, burada değiller. Ama başka adımlar attılar, diğer siyasi partilere destek verdiler, bunları yaptılar. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bunu yaptılar. Ama daha sonra 'artık' dediler, 'Biz içeriden bu işi yaptık, yaptık yapamadığımız takdirde kendi oluşumumuzu sağlayalım'. Son iki saldırıya geldiler ki işte şimdi şu olay, şu darbe girişimi artık onların ben inanıyorum ki bu gücünü de yok etti” dedi.

“Alnından öpülesi bir astsubayımız”

Darbeci bir generali alnından vuran ve ardından diğer darbeci askerler tarafından şehit edilen Astsubay Ömer Halisdemir hakkında ‘alnından öpülesi bir astsubayımız’ ifadesini kullanan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Şehit olmayı göze aldı ve o generali orada öldürdü. Çünkü bunlar vatan hainiydi. 'Senin emrine, sen vatan hainisin, uymam' dedi ve öldürdü. İşte burası çok önemli. Bunu yaparken de o şehadete koştu. Dün akşam eşi ve yavrularıyla da burada tanıştım, görüştüm. Artık onlar benim evladım. Onlara inşallah o şekilde bakacağız ve öyle onları bağrımıza basacağız. Buna benzer jandarmada çok ilginç şeyler oldu. Oradaki komuta kademesi gerekli dersi, oradaki hainlere verdi. Bunun benzerleri çok oldu. Ama tabii biz şehidimizin kanını yerde bırakmayacağız. Yaralılarımızın, gazilerimizin kanını yerde bırakmayacağız.”

“Bu reform niteliğinde bir devrimdir”

Jandarma Genel Komutanlığı'nın atılan adımlarla birlikle Emniyet Genel Müdürlüğü gibi çalışacağını aktaran Erdoğan, “Tabii burada profesyonel ordu ve bunun yanında da amatör ama o belli bir disiplini kazanma noktasında atılacak adım, bana göre çok önemli. Burada şimdi yapılması gereken neydi? İşte biz o adımları şu anda attık, atıyoruz. Örneğin jandarma İçişleri Bakanlığı'na bağlanacak. Daha önce neydi? Jandarmanın yarısı ilke, anlayış itibarıyla yani güya İçişleri Bakanlığına bağlı ama sicildi, özlük haklarıydı... Bu tür şeylerini belirlemede, bakıyorsunuz Silahlı Kuvvetler kararı vereceği için de tabii Jandarma daha çok oradaki emir komuta zincirine bağlı olarak hareket ediyordu. Ama şimdi durum öyle değil. Jandarma tamamıyla İçişleri Bakanlığı'na bağlı oluyor. Teşkilat şeması içinde Jandarma Komutanı ile Emniyet Genel Müdürü noktasındaki denge gayet güzel bir yere geliyor. Eşitler arasında artık buradaki güvenliği temin etmiş oluyoruz. Şu anda gerekli olan bugün, son, nihai atamaları da yaptık. Oradaki işi böylece bitirmiş olduk. Ama burada tabii bir şeyi daha yaptık. Mesela eskiden kurmay dediğiniz zaman çok şey değişiyordu ama şimdi sınıf subayları, onların general olabilmesinin önünü açtık. Bu bir devrimdir, reform niteliğinde bir devrimdir. Çünkü kurmay sınıfından olmayanlar general olamıyordu veya birkaç tane sembolik 2-3 tane olabiliyordu ama artık sınıf subayları da general olabilecek. Bunun ilk adımını böylece atmış olduk. Jandarmada böyle bir adım atılmış oldu. Bu çok önemli. Benim de 14 yıllık, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı sürecim içinde bunun başarılmış olması bu vesileyle böylece olmuş oldu ve olağanüstü halin diyebilirim ki en verimli adımlarından biri de bu” diye konuştu.

“Milli Savunma Üniversitesi kurulacak”

Emniyet kurumları içerisinde yapılacak reformlara da değinen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Bugün yeni bir hazırlığı yaptık. Şu anda Sayın Başbakan, Milli Savunma, İçişleri onun çalışmasını yürütüyorlar. Hemen öyle zannediyorum ki bugün yarın o da Resmi Gazete'de yayımlanacak. O da askeri okullar meselesi. Burada çok büyük önem arz ediyor. Askeri okullar kapatılacak. Askeri okulların kapatılmasıyla birlikte tüm okullardan liseler, mesleki dengi okulları... Buralardan rahatlıkla harp okullarına giriş olacak. Fakat harp okullarının üzerinde bir çatı oluşacak. O çatı da Milli Savunma Üniversitesi kurulacak. Milli Savunma Üniversitesi’nin altında Kara Harp Okulu, Hava Harp Okulu, Deniz, bunlar olacak. Fakat bütün bunlarla beraber bir şey olacak. Bütün bunların yanında mesleki noktada kadrolara ihtiyaç var. Onun için astsubay mesela, meslek yüksekokulları gibi onu getireceğiz. Bir yerde bu adımı atarken artık kalite, kariyer noktasında çok ciddi bir gelişmeyi ortaya koymuş olacağız. Bir başka adım bu süreç içinde, o da bütün askeri hastaneler, bunların hepsi Sağlık Bakanlığına bağlanacak. Sağlık Bakanlığı, buranın işletmesini ve yönetimini tamamen kendisi ele alacak. Çünkü burada öyle ihanetler yapıldı ki öyle yanlışlar yapıldı ki sapasağlam evlatlarımız çürüğe çıkarıldı. Çürükler, sağlam diye gösterildi. Bütün bunların tespitleri var. Dolayısıyla şimdi buralar, nasıl biz göreve geldikten sonra bakanlıkların hastaneleri vardı Türkiye'de. Biz bakanlıkların hastanelerini, hepsini devlete teslim ettik. 'Bakanlıkların niye hastanesi olsun' dedi. PTT'nin hastanesi vardı, kapattık ve devlet hastanesi yaptık. Bakıyorsunuz, Ulaştırma Bakanlığının o zaman Denizcilik Hastanesi vardı. Kapattık, hepsini devrettik. Şimdi de bunu aynen bu şekilde yapıyoruz.”

“Onları kalıcı kılma kararımız var”

Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişimine direnirken şehit olan insanların isimlerinin yaşatılacağını vurgulayarak, “Devletin başta okullarımız olmak üzere isimsiz okullarla, kültür merkezleriyle vesaire onların adını vermek suretiyle, onları kalıcı kılma kararımız var. Ankara'da Kızılay Meydanı'nın isminin 15 Temmuz Şehitler ve Demokrasi Meydanı olarak değiştirildi. Jandarma Genel Komutanlığı ek binası ile Külliye arasındaki bölgeye de 15 Temmuz Şehitler Kavşağı ismi verilecek. Bu hatıra eğer unutulursa yazık olur. Çanakkale şehitleri bizim için nasıl unutulmazsa... Meclis kavşağı mesela ‘15 Temmuz Kavşağı’ olarak yine anılacak. Böylece buralarda hem şehitlerimizi unutmayacağız hem de Fatihalarla sürekli yad etme imkanını bulacağız ve böylece darbelere karşı olan duruşumuzu kalıcı kılmanın da vesilelerini hazırlamış olacağız” ifadelerini kaydetti.

“Ahlaki olmayan yollara başvuruyorlar”

Erdoğan, darbe girişiminin ardından ikinci gün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, ardından da ABD ve Avrupa ülkelerinden bazı liderlerin aradığını söyledi. Arayanların, darbe girişimine karşı verilen mücadeleden dolayı kutladıklarını, ancak daha sonra farklı açıklamalar yaptıklarını belirten Erdoğan, “Arayanlar, ‘Darbeye karşı verdiğiniz bu mücadeleden dolayı kutlarız’ dediler. Ama kimse kalkıp da kendisi veya bir ilgili, yetkili bakanını buraya göndermek zahmetinde bulunmadı. Fransa’da terör örgütünün saldırısında, diyelim 5-10 kişi ölmüş; oralarda binlerce, on binlerce insan yürüyüş yaptı. Türkiye’de bir darbe girişimi yapılıyor ve bu darbe girişiminde Türkiye Cumhuriyeti Devleti ki NATO’nun en önemli ülkesi, 80 milyon nüfusu olan bu ülke, demokrasiyi iyice hazmetmiş böyle bir ülkede böyle bir hareket yapılıyor. Bunlar, ‘Tebrik ederiz ama şu anda askerler toplanıyor, polisler toplanıyor, yargı toplanıyor. Bunların geleceği bizi endişelendiriyor’ diyor. Bunu diyecek kadar da ahlaki olmayan yollara başvuruyorlar” şeklinde konuştu.

“Bu adam, 1999'dan beri Amerika’da, Amerika bu adamı vermelidir”

Fetullah Gülen’in Türkiye’ye iadesi konusunda konuşan Erdoğan, “Çok açık ve net olarak söylüyorum, bu ahlaki değildir. Bu, demokrasi ahlakıyla bağdaşmaz, demokrasi böyle bir şeyi de kabul etmez. Ne demek bu; ama, ancak, fakat... Böyle bir şey olabilir mi? Olacaksanız dürüst olun, eğer dürüst olmayacaksınız sizin o darbe girişimiyle ilgili açtığınız telefonların benim için hiçbir anlamı yok. Çünkü bu mücadeleyle ilgili örneğin biz diyoruz ki 'Bu adam, şu anda 1999'dan beri Amerika’da, Amerika bu adamı vermelidir. Bize diyorlar ki, delil” ifadelerini kullandı.

“Bunun kadar yaygın dünyada bir ikinci terör örgütü yoktur”

Dünyada FETÖ kadar yaygın başka bir terör örgütü olmadığını kaydeden Erdoğan, “Beni üzen, Batı ülkelerinde, Afrika’da ve birçok yerde bunlar örgütlenmiş. Dünyada terör örgütleri bunun kadar yaygın değil, bunun kadar yaygın dünyada bir ikinci terör örgütü yoktur. Bütün kıtalarda bu terör örgütü yaygın bir durumda var. Her okul, orada aslında bir 'terör örgütü şubesi' görevini görüyor. Bunu yaparken de o ülkenin yöneticilerinin çocukları oralarda eğitildiği için onlar da zannediyorlar, hani eskiden ülkemizde bazı malum kolejler vardı ya, oralarda bu tür eğitimleri veriyorlar. Birçokları da fakir fukara, garip gureba ülkeler. Ondan sonra da bunlar ananas mananas, her türlü paket filan bunları da rahatlıkla halledebiliyorlar” değerlendirmelerinde bulundu.

“Devletin tüm kurumlarından bunları temizlememiz gerekecek”

“Şuanda gözaltına alınan, tutuklananların yanı sıra bir de devlette örgütlenenlerden açığa alınanlar var” diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

“Bu açığa alma süreci de devam ediyor. Bu nereye varırsa varsın sonuna kadar gideceğiz. Bunun hesabını kimseye verecek halimiz yok. Bunların hepsini hukuk içinde yapıyoruz ve hukukun gereği neyse yapmaya devam edeceğiz. Bizim Silahlı Kuvvetlerimiz şuanda 650 bin-700 bin kişi. Bunun içindeki örgütlenmenin ağını bir düşünün. Sadece subay kadrosuna baktığınızda 300 bin civarında. Bunu artık Genelkurmay yönetimi de şuanda görmüş vaziyette. Onlar da birçok şeyin farkında değillerdi. Bir de emniyet teşkilatımız, polisimiz var. Orada da çok ciddi manada örgütlenmişler. Yargıda da temizlik harekatı devam ediyor. Devletin tüm kurumlarından bunları temizlememiz gerekecek. Şuan itibariyle çok ciddi sayıda bir görevden alma var.”

“Olağanüstü halde Fransa’da olduğu gibi uzatma sürecine girebiliriz”

Olağanüstü hal kararının uzatılma ihtimaline değinen Erdoğan, “Bu süreci bizler şu olağanüstü hal süresince devam ettireceğimiz gibi baktık ki işler normalleşmeye girmedi, yeniden Fransa’da olduğu gibi uzatma sürecine girebiliriz. Fransa bunu yapınca her şey normal. Fransa’da bir darbe olmadı ama bizde bir darbe var ve bu darbe devlete karşı yapıldı. Hemen külliyemizin önünde bombayı indiriyor. Hemen biraz ilerisinde Millet Camii’nin ve kongre merkezinin önüne bir bomba atıyor, orada 5 şehidimiz var, bunlardan bir tanesi de bayan. Bu tablo karşısında dünyada demokratik parlamenter sisteme inanmış olduğunu söyleyenler; gönderin bir adamınızı da bunlar görsünler TBMM ne halde. TBMM tarihinde bir istiklal mücadelemizde böyle bir durumda karşı karşıya kaldı, umutsuzluğa kapılmadı, şimdi de Meclis Başkanımızın riyasetinde hemen milletvekilleri Meclis’e geldi, çalışmalarına başladı. Bir taraftan da bombalar yağıyor ama 4 partinin temsilcileri de orada yer alıyor ve hakikaten kahramanca yiğitler olarak orada el ele mücadelelerini veriyorlar” açıklamalarında bulundu.

“Saat 22.00’ye doğru Sayın Fidan’a ulaşma imkanım oldu”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, darbe girişiminin yaşandığı gece yaşadıklarını anlattı. O gün saat 21.15 civarında Ankara ve İstanbul’da askeri araç gereçlerin bir hareketlenme içerisinde olduğuna dair duyum aldığını dile getiren Erdoğan, şunları ifade etti:

“En önemlisi saat 21.30 civarlarında eniştem beni arıyor ve ‘Beylerbeyi Sarayı’nın orada bir hareketlilik var. Asker oraya araçlarla geldi ve sivil araçların köprüye girişini engelliyor’ dedi. Bu haberi aldıktan sonra ben inanamadım ‘Ziya dalga mı geçiyorsun’ dedim. MİT Müsteşarımıza ve Genelkurmay Başkanımıza ilk etapta ulaşamadım. Daha sonra Sayın Fidan’a ulaşma fırsatım olduğunda kendisinden bu bilgileri aldım. Bu konuda arada özellikle Başbakanımızla irtibat halindeyim. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Meclis’in durumlarını gördükçe bir sıkıntı oluyordu. Saat 22.00’ye doğru Sayın Fidan’a ulaşma imkanım oldu. Böyle bir durumun olduğunu ve kendisinin Genelkurmay’a gittiğini, Genelkurmay’da olduğunda bu işin tam hareketlenmediğini, Genelkurmay’dan ayrıldığında saat 20.30’da falan MİT’e geldiğini söyledi. MİT’e geldiğinde malum ora da bombalandı. O şekilde bir takip durumu söz konusu. Bu süreç içerisinde bir gerçeği tespit ettik ki; burada ciddi bir istihbarat zafiyeti var. Bu zafiyet olmasa, bu saate kadar bu iş olmaz. Bir darbede 1 saatin, 2 saatin çok büyük önemi var. Tüm bunlara rağmen anında müdahaleler yapılabildi. Bu alçak uçuşu yapanlara karşı bazı karşı tedbirler alındı.”

“TBMM’nin bu tür olaylar karşısında ciddi bir koruması yok”

TBMM’nin askeri saldırılara karşı bir tedbiri olmadığını dile getirdi. Hala Fetullah Güven’e inanan ama herhangi bir suç işlememiş olan vatandaşlara seslenen Erdoğan, “Bir talihsizliğimiz var. Bizim TBMM’nin bu tür olaylar karşısında ciddi bir koruması yok. Bir musibet bin nasihatten evladır. Bundan sonra çok ciddi tedbirler alınmış durumda. Özel harekat binası bombalanıyor ve orada 52 kardeşimiz şehit oluyor. Bunu asker kılığına bürünmüş teröristler yapıyor. Özel harekat bu ülkenin güvenliğini sağlayan bizim polisimiz. Orayı geliyorsun bombalıyorsun, siz de nasıl vicdan var. Düşman bile bunu yapmaya muktedir olamaz; çünkü buraya kadar giremez. Bunlar, bu namussuzluğu, bu alçaklığı yaptılar. Pensilvanya’daki hala yalan söylemeye devam ediyor. Ben, onlara hala gönül vermiş vatandaşlarıma sesleniyorum: Hala mı bunun peşinden gideceksiniz? Daha neyi görmeniz gerekiyor, daha görecek ne lazım? Belgeleriyle, bilgileriyle her şey ortada. İhanet içerisinde olanların ciddi bir kısmı zaten bu ülkeden kaçıp gittiler. Burada kalanların kimisi şuanda ormanlarda saklanıyor, kimisi değişik yerlerde saklanıyor ama nereye giderlerse gitsinler bunların da inlerine gireceğiz. Biz kefenimizi giydik yola çıktık. O, değişik değişik şeyler söyleyip duracak. Rabbimin bize verdiği ömrü kimsenin kısaltmaya gücü yetmez. Bu millete, bu vatana hizmet yolunda mücadelemizi sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.

“Onların oradaki dik duruşları, demokrasi nöbetine başlamış olmaları bana Gezi Olayları’ndaki anı yaşattı”

Darbe girişiminin gerçekleştiği 15 Temmuz gecesi Marmaris’te konakladığı otelden ayrılışını anlatan Erdoğan, o anları şöyle anlattı:

“Bunlar maalesef Nur Mağarası’nın içerisindekileri göremediler. Bizi de gelmişler orada dolaşmışlar, adresi soruyorlar, otele falan gidiyorlar. Helikopterdeki pilotum yanımda, dedim ‘buradan Dalaman’a kaç dakikada gidersin?’ ‘15 dakika’ dedi. ‘Peki güvenliğin ney?’ Dedi ki, ‘Ben yakıtım bitene kadar bunlara yakalanmam. Ama alçak uçarım ama sağa giderim, sola giderim, yakalanmam.’ Biz hemen ailece dolduk, havalandık, kararttık. Dört ayrı noktada aslında hazırlığımız vardı. Ama en yakın Dalaman’dı. Dört ayrı noktada uçaklar bizi bekliyordu. Dalaman vardı, Bodrum vardı, Çıldır vardı, İzmir vardı. Dalaman’a indik, uçağımıza bindik. Bu arda İstanbul’la irtibatımız devam ediyor ama pilot benim nereye uçacağımı bilmiyor. ‘Şu anda nereye gideceğimizi söylemiyorum sana. Ankara da olabilir, İstanbul da olabilir. Sen şu anda ortalamanı al uçuşunu yap’ dedim. Benim yıllardır beraber uçtuğum bir pilot. Sonra bazı bilgiler geldi. Kendisine orada söylediğim şey ‘Şu anda pist ne alemde’ pistin karartılmış olduğunu söyledi. Meğerse kule işgal altında. Durum böyle olunca İstanbul Emniyet Müdürümüzle irtibatı kurduk. Kaç dakikada kuleyi temizleyeceğini sordum. ‘10, 15 dakikaya temizleriz’ dedi. Kule temizlendikten sonra hemen DHMİ devreye girerek hemen pist aydınlatıldı. Biz devam ediyorduk ama aydınlatılmasa da kararımız inmekti. Pilota şunu sordum: ‘Karanlık haliyle inebilir misin?’ ‘İnerim ama sizi riske edemem’ dedi. ‘Niye’ dedim. ‘Bir unsur oraya koyabilirler, Kamyon, tank, şu, bu vesaire’ pistin üzerinde tur atmasını istedim. Kendi farlarıyla bunu yapabilecek güçte ve aydınlatınca problem kalmadı indik. İndiğimiz andan itibaren F-16’lar üzerimizde alçak uçuş yapıyorlar. Ses hızının üzerine çıkınca çok ciddi bir patlama duyuyorsunuz. Adeta bomba atmış gibi. Onunla Devlet Konuk Evi’nin camları patladı. Yanımda torunlarım da var. Onlar da korkuyor. Üç tane birisi 9 aylık torunum, diğerleri daha yetişkin ama onlar da ciddi manada korkuyor. Buna rağmen hamt olsun orada Devlet Konuk Evi’nin önünde tüm halkımın gerek apronda, gerekse terminalin önünde toplanışları, onların oradaki dik duruşları, demokrasi nöbetine başlamış olmaları bana aynen Gezi Olayları’ndaki anı yaşattı. Cezayir dönüşünde 100 bin kişi terminalin önüne gelmişti. Adeta öyle bir tabloyla karşı karşıyaydık.”

“1. Ordu Komutanımızla beraber hemen komutayı ele aldık”

İstanbul’a iniş yaptıktan sonra İstanbul Valisi ve 1. Ordu Komutanı ile birlikte komutayı ele aldığını aktan Erdoğan, “Gelir gelmez valimiz, 1. Ordu Komutanımız onunla beraber hemen komutayı ele aldık ve o anadan itibaren Genelkurmay Başkanımızın ellerinde rehine olduğunu duyduk. Hemen Binali Bey’le de o anda irtibatı kurarak, ‘Genelkurmay Başkanlığı’na vekaleten Ümit Paşa’yı atıyoruz haberin olsun’ dedim. O andan itibaren Akıncı’daki gelişmeleri takip ettiğimiz gibi dedik ki ‘Yapacağımız bir şey var şimdi.’ Çünkü Eskişehir Sayın Başbakan’dan aldığı talimatı uygulamıyor, ‘bana yazılı talimat verin’ diyor. Bütün harekat merkezi orası. Böyle bir tablonun içinde Ümit Paşa ile değerlendirmemizi yaptık. Eskişehir’e ikinci bir talimatı verdi ve 12 bomba Akıncı Pisti’ne atıldı. Piste bombalar atılınca oradaki uçakların harekat kabiliyeti ortadan kalktı, uçamadılar. Sadece ellerindeki helikopterlerin uçma durumu vardı. Bu durumu rahatlattı” diye konuştu.

Darbe girişiminin sıkıntılı saatleri atlatıldıktan sonra devletin önemli kademelerinden yapılan açıklamaların büyük önem arz ettiğini aktaran Erdoğan, “Eskişehir’in durumu da o andan itibaren değişti. Bazı rehineler falan bırakılmaya başlandı. İşin sıkıntılı kısmı atlatıldıktan sonra zaten gerek yargıdaki açıklamalar, arka arkaya bu konuda yargının tüm mensuplarına çok teşekkür ediyorum. Çünkü onlar da dik durdu. Anayasa Mahkemesi’nin yaptığı açıklama çok önemliydi. Emniyet Teşkilatı’nın açıklamaları, bazı komutanlarımızın yaptığı açıklamalar çok önemliydi. Birçok etkin noktada açıklamalar o andan itibaren gelmeye başlayınca bu darbeci kesimin direncini büyük oranda kırdığı gibi artık kaçışmalar başladı. Hamt olsun meydanları konuşmaya gerek zaten yok. Meydandakiler adeta tankların üzerine gidiyordu. Hele hele o hanım kardeşlerimin tanklar karşısındaki duruşları, gençlerimizin paletlerin altına yatışı anlatılır gibi değil” ifadelerini kullandı.

“Sıfır kilometre bir devlet yapılanmasıyla bizim yürümemiz gerekiyor”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 yıldır Türkiye’ye hizmet eden bir hükümete karşı böyle bir kalkışmanın yapılmasını hiç beklemediğini belirttiği konuşmasını, şöyle sürdürdü:

“Biz milletimize aşkımızı hizmetimizle verdik. Bu hizmeti veren 14 yıllık hizmet ehline karşı böyle bir şeyin yapılabileceğine hiç ihtimal vermiyordum. Ama ne yazık ki bunlar haince bunu yaptılar. Şimdi de bunun bedelini ödeyecekler. Olay sadece şahsınla başlayan biten bir olay değil. Ama darbelerin hedefinde her zaman liderler vardır. Cebimde bir şehit tespihi var, son şehitlerden değil. Güneydoğu’daki bir polis kardeşimizin tespihini eşi bana vermişti. İmame koptuğu zaman bütün tespih dağılır. Bunlar ‘Önce biz lideri bir giderelim, onu bir halledelim’ dedi. Hallettikten sonra da hedef millet. Milletle beraber asıl hedef Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ele geçirmek. Devletin tüm kurumlarına bunlar yerleşmiş. Ondan sonra işleri kolay. Bunlar idam da yapar, insan da keser, sallandırır her şeyi yapar. Bunların faili meçhulleri çok. Şu anda yapılanlar bunların ispatı değil mi? Sen gelip de Özel Harekat’taki 52 kardeşimi şehit edersen, toplamda 237 vatandaşımı şehit edersen senin bu durumu tartışmaya gerek var mı? 2 bin 191 yaralı, dün akşam bir kısmı da buradaydı. Onlarda da çok farklı bir yürek var. Bu darbeyi terörden öte görüyorum. Darbe terörü yaygınlaştırır ve terör örgütleriyle bunlar müşterek hareket ediyor. Bunların PKK’dan farkı yok. Bunlar PKK’dan daha öte. PYD’yle müşterek hareketleri var. Bunlar DAEŞ’le de müşterek hareket halinde. Ondan sonra hedef bu ülkeyi işgal. Onun için de buna gönül veren vatandaşlarım kendilerin çek etsin. Gazete ilanlarıyla vesaire bu iş çözülmez. Artık anlamamak için hiçbir sebep kalmamıştır. Bu işin gerekçesi yoktur. Bundan sonra yargı, emniyet, silahlı kuvvetler hepsi ellerinden ne geliyorsa yapacaklardır. Çünkü biz şimdi yeni bir şeye gidiyoruz. Devletin yeniden yapılanması. Silahlı Kuvvetlerimizin yeniden yapılanması. Bu ayıklamalarla da beraber sıfır kilometre bir devlet yapılanmasıyla bizim yürümemiz gerekiyor.”

Ankara, iha

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız