SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'Gizli Tanık' İddiaları

0
Güncellendi - 2015-12-27 15:18:06
'Gizli Tanık' İddiaları
A- A+ PAYLAŞ

Zirve Yayınevi Davası’nın hem sanığı ve hem de tanığı olan eski papaz İlker Çınar, mahkemede verdiği ifadelerde çok sayıda iddiada bulundu. 

Malatya'da 18 Nisan 2007 tarihinde Zirve Yayınevi’nde Alman Tilman Geske, Necati Aydın ve Uğur Yüksel adlı 3 misyonerin öldürülmesiyle ilgili davada tutuksuz yargılanan ve aynı zamanda tanık da olan sanık İlker Çınar (42), "Gizli tanık olarak ifade verdim. Hakkımda koruma kararı var. Sürekli tehdit alıyorum, can güvenliğim yoktur. Savunmasını yapmak için herhangi bir baskı altında kalmaksızın tehdide maruz kalmadan savunma yapmak istiyorum. Sanıklar ve diğer tarafların bulunmadığı celsede ifade vermek istiyorum" şeklinde davanın görüldüğü Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne dilekçe ile başvurdu. Mahkeme ise talebi kabul ederek, diğer taraflar olmadan sanık ve tanık İlker Çınar’ın ifadesini aldı.

Mahkeme heyetine savunma yapan sanık ve tanık İlker Çınar, "Zekeriya Öz’ün daveti üzerine İstanbul’a gittim. 24 Aralık 2010, 28 Aralık 2010 ve 14 Mart 2011 tarihlerinde gizli tanık olarak bütün samimi ifadelerimi verip; menfur Zirve Yayınevi cinayetlerini azmettiren örgüte yönelik belgeleri kendilerine teslim ettim. Gizli tanık Deniz Uygar kod adıyla vermiş olduğum ifadelerimden sonra, bana 'tanık koruma kapsamında' bulunan uygulamaları başlattılar. Bu ifadelerimden sonra yapılan tetkikler sonucu, suç duyurusunda bulunduğum kişiler tutuklandılar. Sonuçta bu gizli yapı deşifre oldu ve yıllardır manipüle edilen davanın seyri de değişti. Eğer ben açıklamalarda bulunmasaydım bu dava bu şekilde kapanacaktı" dedi.

"EĞİTMENİM LEVENT ERSÖZ'DÜ"

Çınar ifadesinde şu iddiaları ileri sürdü:

"Yıllarca hizmet ettiğim ve devlet olarak bildiğim TUSHAD (Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekat Dairesi) hakkında açıklamalar yapmaya beni zorlayan; bu yapının devlet değil de devlete sirayet etmiş gizli bir örgüt olduğunu anlamamdır. Ben bu yapıyı gizleyemezdim, azınlıklara ve Hristiyanlara yönelik gerçekleştirilen bütün menfur olayların arkasında bu yapı vardır ve asla devlet değildir. Eğer ben bu yapıyı gizleseydim ve söylemeseydim işte o zaman bu örgütün hala devam etmesine göz yummuş olurdum. Vicdanımla karar vermemin en büyük göstergesi, TUSHAD’ı söylemem olmuştur. TUSHAD, Ergenekon Terör Örgütü’nün silahlı kanadıdır. Ergenekon kapsamında yürütülen davalar ve kamuoyunda Ümraniye baskınları olarak geçen tutuklamalardan sonra beraber hizmet ettiğim kişilerin tutuklanmaları sonucu TUSHAD’ın Ergenekon Terör Örgütü'nün silahlı kanadı olduğu sonucuna vardım. Bu nedenle Malatya’da farklı kimliklerdeki insanların bir araya gelmesi de bu yapının örgüt olmasından dolayıdır. TUSHAD yaptığı manipülasyonlar ile devlette farklı bir misyonerlik algısı oluşturup bu konuda devletin istismar edilmesini sağlamıştır. Eğer mağduriyet kategorisi istismar olgusunun bir sonucu ise, manipüle edilen devlette bu kategoriye girmektedir. Devlete bu denli etki edebilen TUSHAD’ın gücünün ne kadar büyük olduğunun görülmesi açısından sadece bu özelliği bile yeterli olmaktadır. TUSHAD koordinatörlüğünde görev yapan Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın sivil kolu olan Beyaz Kuvvetler'in çalışanları ile JİTEM arasında bilgilendirme ve dayanışmanın oluşturulması yine TUSHAD Koordinasyon Başkanlığı tarafından sağlanmaktaydı. 1993 yılı sonlarında Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde Ahmet Hurşit Tolon tarafından kurulan TUSHAD'a bağlı olarak Beyaz Kuvvetler Komutanlığı'na katıldım. Katılırken önceki görev yerimden ilişiğimin feshedilmiş gösterilerek kesildiğini bildirdiler. Beyaz Kuvvetlere katıldıktan sonra kadrom Kara Kuvvetleri Komutanlığı'ndan alınarak koordinasyon açısından Özel Kuvvetler Komutanlığı içerisinde teşkil edilen TUSHAD'a bağlı bulunan Beyaz Kuvvetler Komutanlığı'na verildi. Beyaz Kuvvetler'de görev yaptığım süre içinde TUSHAD tarafından bana verilen '3276' kod numarasını kullandım. Bir süre misyonerlik konusunda eğitim aldım. İlk eğitimimi Tuzla Piyade Okulu'nda, ikinci eğitimimi Güvercinlik Jandarma Okulu'nda aldım. Bu eğitim sırasında eğitmenim Levent Ersöz’dü. Levent Ersöz ile misyonerlik ve istihbarat teknikleri konusunda bire bir muhatap oldum ve talimatları bu kişiden aldım. TUSHAD gizli bir yapılanmadır, içerisinde çeşitli departmanlar bulunmaktadır, bu departmanlardan biri de misyonerlik departmanıdır. Bu departman, JİTEM ile koordinasyon halinde olup talimatla çalışma yapmaktadır. TUSHAD tarafından Türkiye, kültürel farklılıklar dikkate alınarak toplam 4 bölgeye ayrılmıştır. 1'inci bölge Marmara, Ege ve Akdeniz bölgeleri, 2'nci bölge İç Anadolu Bölgesi, 3'üncü bölge Malatya ilinin de içinde bulunduğu Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleridir. 4'üncü bölge ise Karadeniz Bölgesi'dir. Aldığım eğitim sonrası Levent Ersöz'ün talimatı ile misyonerler arasına katılmak üzere Mersin ilinde bulunan Kamil Musaoğlu ile tanıştım. Bu kişi aracılığı ile misyonerlerin arasına katılarak tamamen homojenize oldum. Bu sayede benden istenen kontrespiyonaj amaçlı likidasyon istihbarat faaliyetlerini rahatlıkla yürüttüm. Hristiyan dinine geçerek zaman içerisinde aralarında yükseldim. Tarsus ilçesinde Uluslararası Protestan Kilisesi'ni kurdum. Elde ettiğim tüm istihbari bilgileri yanıma gelen kuryeler aracılığıyla TUSHAD’a gönderirdim. Tüm bu faaliyetleri 2005 yılı Ocak ayına kadar devam ettirdim."

Sanık ve tanık İlker Çınar iddialarının devamında, "2006 yılı Temmuz ayında TUSHAD’dan Malatya ilinde Mehmet Ülger ile birlikte bir çalışma yapmam hususunda bir talimat geldi. Bu talimatı sorumlu kurye getirmemişti. Bu talimatta Mehmet Ülger’in misyonerlik üzerine bir brifing çalışması yaptığını ve benim de kendisine bu konuda yardımcı olmam isteniyordu. Mehmet Ülger bana TUSHAD’ın misyonundan ve talimatlarından bahsetti. TUSHAD çalışanları olarak yaptığımız görevin kutsallığını anlatarak; her şeyin vatan, millet ve bayrak uğruna yapıldığını ifade etti. TUSHAD’ın talimatı üzerine kendisinin vereceği brifingin ön hazırlığının çok gizli olması gerektiğini söyledi. Bu nedenle brifing için yapılacak çalışmanın gizliliği açısından, çalışma ekibine kod isimleri verilmesi gerektiğini de belirtti. Ben de kendisine, benim bir kod adımın olduğunu saha çalışması yaparken kullandığım 'Hamit' kod adını kullanabileceğimi söyledim. Mehmet Ülger benim bu teklifimi olumlu gördü ve kabul etti. Malatya Jandarma Alay Komutanlığı İstihbarat Müdürü olan Haydar Yeşil için 'Halil' kod adı, İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde akademisyen olan Ruhi Abat için 'Halit' kod adı verildi. Ayrıca bunun yanında 'Hoca' sıfatını isim olarak kullandık. Mehmet Ülger’e de 'Ercüment' ve 'Cenk' kod adları verildi. Zaman zaman kod isimlerinin değiştirildiği de oldu. Ama genelde bu kod isimlerle çalışma yaptık. Biz daha çok Mehmet Ülger için 'Ağa' sıfatını kullanırdık. Bu 1. Çalıştay Toplantısı sırasında daha önce tanışmış olduğum Astsubay Başçavuş Murat Göktürk ile daha sonra toplantılara katiplik yapacak olan Uzman Çavuş Adem Gedik yoktu. Toplantı sırasında yapacağımız çalışmada iletişimin gizliliği açısından bana özel bir hat ve telefon verildi. Yapılacak çalışmayla ilgili görev dağılımı yapıldı. Bu görev dağılımına göre ben Mehmet Ülger’in vereceği brifing için bilgi ve belge verecektim. Daha çok kendi inisiyatifinde hazırlanacak belgelere onun isteğiyle katkı sağlayacaktım. Vereceğim belgeler daha sonra dezenformasyon ve manipülasyon amacıyla kullanılmak üzere Mehmet Ülger tarafından değiştirilecekti. Aynı katkıları Ruhi Abat da yapacak ve akademik sonlandırmayı gerçekleştirecekti. Haydar Yeşil ise tüm koordinasyonu sağlayacak olup aynı çalışmayı o da yapacaktı. Mehmet Ülger’in vereceği brifing için Malatya’da bulunduğum esnada Abdullah Atılğan’ı aradım ve kendisini bilgilendirdim. Tarsus’a döndüğümde Malatya’da yapılan 'çalıştay' hakkında konuşmak amacıyla Abdullah Atılgan ile buluştuk. Malatya’da yapılan çalışmayla ilgili olarak kendisine bilgi verdim. Konuşmalarından Abdullah Atılğan’ın benden daha fazla bilgi sahibi olduğunu anladım" ifadelerini aktardı.

"CİNAYETTEN ÖNCEKİ TOPLANTIDA, DOSYADA EMRE GÜNAYDIN'IN FOTOĞRAFI VARDI"

Sanık İlker Çınar, Malatya’da Zirve cinayetleri öncesinde yapılan toplantılar hakkında da bilgi vererek, "Mehmet Ülger, misyonerlikle ilgili bir çalıştay oluşturulduğunu, bu çalıştayın misyonerlik faaliyetleri üzerine bir laboratuvar çalışması yapacağını, bana da bir görev verildiğini, ödülümün büyük olacağını, kendisinin de bu çalışma ile ilgili olarak üst makamlara brifing vereceğini söyledi. Bu toplantıda dönemin Emniyet İstihbarat Müdürlüğü'nü yapan ve bir zamanlar Trabzon Emniyet Müdürlüğü'nü yapmış olan Ramazan Akyürek hakkında konuştular. Mehmet Ülger, Ramazan Akyürek isimli kişiyi tanıyıp tanımadığımı sordu. Ben de tanımadığımı söyledim. Mehmet Ülger de, Ramazan Akyürek'in bir beyanatı olduğunu, bu beyanatında bazı illerde ses getirecek eylemlerin olacağını, bu illerin de İstanbul, Malatya ve doğuda bir il olacağını söylediğini belirterek bana bu konuda bir bilgimin olup olmadığını sordu. Ben de kendisine bu konuda bir malumatımın olmadığını ifade ettim. Mehmet Ülger ise 'senin istihbaratın geniştir, mutlaka duymuş olmalısın' dedi. Mehmet Ülger yapmış olduğu bu açıklamadan sonra, Ruhi Abat’a bakarak imalı bir şekilde birlikte güldüler. O gün buna bir anlam verememiştim ve manidar bulmuştum. Fakat menfur Zirve Yayınevi cinayetlerinden sonra bunun ne anlama geldiğini kendi ağızlarından duyacak ve öğrenecektim. Bu çalıştay esnasında Mehmet Ülger, Haydar Yeşil’e Yaşam-1 dosyasını açıp açmadığını da sordu. Bunun 'Planlı İstihbari Çalışma Dosyası' olduğunu hatırlıyorum. Bu toplantıda Ruhi Abat çantasından Zirve Yayınevi ile Kayra şirketine ait broşürler, belgeler ve resimler çıkarttı, bu argümanları bana gösterdi. Resmini gösterdiği kişilerin Zirve Yayınevi çalışanları olduğunu söyledi. Bunu daha önce de sormuştu ancak ben bu resimlerde bulunan bazı kişileri tanımadığımı söylemiştim. Bu resimler arasında 'Emre Günaydın' isimli bir kişi de vardı. Bana bu kişiyi sorduğunda, tanımadığımı söyledim. Bu kişinin isminin misyonerler arasında geçip geçmediğini aktif biri olup olmadığını sorduğunda ise kendisine duymadığımı belirttim. Daha sonra Levent Ercan Gelegen’in resmini gösterdiğinde tanıdığımı söyledim ve Mersin’de haber elemanı olduğunu, Abdullah Atılğan’a muhbirlik yaptığını belirttim. Ruhi Abat, bana Zirve Yayınevi ve Kayra'yla ilgili belgeler gösterdiğinde, Levent Ercan Gelegen’in haber elemanı olduğunu bildiğimden dolayı bu bilgileri Levent Ercan Gelegen’den temin ettikleri kanaatine vardım. Emre Günaydın isimli kişinin resmini gösterdiğinde bu kişi hakkında 'yürekli' olduğunu açıklamıştı. Bu nedenle Emre Günaydın isimli kişinin de Levent Ercan Gelegen gibi haber elemanı olabileceği kanaatine vardım" iddialarını ileri sürdü.

"TOPLANTIDA ZİRVE İÇİN KORKUTMA EYLEMİ YAPILACAK DENDİ"

Malatya’da katıldığı toplantıda Zirve Yayınevi'ne yönelik olarak bir korkutma eylemi yapılacağının konuşulduğunu ileri süren İlker Çınar, "17 Mart 2007 tarihinde Malatya’ya gittim. Toplantı sırasında Mehmet Ülger'e Murat Göktürk'ün Ruhi Abat hakkında bana söylediklerini anlattım. Toplantının devamında Mehmet Ülger, 'yukarıdan gelen bir talimat daha var, sansasyonel bir eylem için alt yapı çalışması yapılacak' dedi. Ben bu çalışmanın ne olacağını kendisine sorduğumda Mehmet Ülger, 'Türkiye’deki misyonerlik faaliyetlerinin önlenmesi ve misyonerlere bir gözdağı vermek için Zirve Yayınevi ile ilgili Necati Aydın, Tilman Geske, Uğur Yüksel'e yönelik bir korkutma yapılacak. Bu da yukarıdan gelen bir talimat, belirttiğim şahıslara yönelik yapılacak korkutma faaliyetleriyle ilgili olarak alt yapı çalışmaları devam ediyor. Yine hazırlanan projenin taslağı ile ilgili olarak üst makamlara da brifing vereceğim' dedi. Bu korkutma eyleminin kimler tarafından ve ne şekilde gerçekleştirileceğini sorduğumda ise, Ruhi Abat Mehmet Ülger’in yüzüne bakıp gülerek, 'Emre Günaydın eylem için hazır, Emre Günaydın'a yapılacak eylemle ilgili gerekli talimatlar verildi, bu eylemi gerçekleştirmesi için de psikolojik olarak hazırlandı. Hatta 2006 yılının son haftalarında Altın Kayısı Otel'de düzenlenen Noel kutlamasına Emre Günaydın da katıldı ve misyonerlerin arasına karıştı, eylemi gerçekleştirecek kapasiteye geldi' dedi. Ben o an Zirve Yayınevi'ne yönelik yapılması planlanan eylemin öldürme amaçlı olduğunu anlayabilseydim kesinlikle buna müdahale ederdim. Bu olayın engellenmesi yönünde her türlü adımı atardım. Ben o zaman eylemin öldürme amaçlı olduğunu anlayamamıştım. Eylemin gerçekleşmesinden sonra Mehmet Ülger ve ekibinin gerçek amacını anladım, ancak geç kalmıştım. Devam eden süreçte ise tehdit ve yaptırımlarla yapılan dezanformasyon çalışmalarına istemeyerek de olsa katılmak zorunda kaldım. Benim istemeyerek bu olayların içerisinde yer aldığımı Behnan Konutgan’a yönelik yapılacağını duyduğum operasyon sözlerinden sonra bu operasyonu engellemek için yaptığım girişimler göstermektedir. Benim bu girişimlerim neticesi Behnan Konutgan'a yapılması planlanan eylem gerçekleştirilememiştir" ifadelerinde bulundu.

"ŞEREFSİZLER, VURUN DEDİK ÖLDÜRMÜŞLER"

İlker Çınar ifadesini şöyle sürdürdü: 

"Zirve Yayınevi'ne yönelik menfur saldırıyı 18 Nisan 2007 tarihinde medyadan duydum. Çok şaşkındım ve öfkeliydim. Malatya’da bir katliam yapılmıştı ve katliamı yapan kişiler arasında Emre Günaydın isimli bir kişi de vardı. Ruhi Abat bana; 'korkutma' amaçlı bir eylemden bahsetmişti. Ben Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda Beyaz Kuvvetler olarak bilinen yapı içinde kontrespiyonaj yapmak üzere yasal olarak görevlendirilmiştim. Benim görevim likidasyon istihbarat yapmaktı. Asla ne korkutma ne de öldürme gibi bir görevim olmadı. Beni kuşkulandırmamak için 'korkutma' amaçlı bir eylem olacağını söylemişlerdi fakat niyetleri farklıymış. Sonuçta niyetlerinin korkutmak olmadığını 'öldürme' olduğunu cinayetlerden sonra anladım. Benim yaptığım ise brifing amaçlı olarak Mehmet Ülger’e yönlendirilmem olmuştu. Bu brifing de katliama yönelik değildi. Bana öğretilen ve benden istenen ülkenin bekası için tehdit ve tehlike olarak gösterilen misyonerliğe karşı kontrespiyonaj yapmaktı ve bu amaçla misyonerlerin içine girerek aralarında homojenize olmuştum. Ben bunu devletim için yaptığımı sanıyordum. Ancak Ergenekon Terör Örgütü gerçeğini ve devlet diye bildiğim bir örgüte hizmet ettiğimi menfur Zirve Yayınevi katliamından sonra ve Ergenekon Terör Örgütü'ne yapılan operasyonlar neticesi anladım. Bu örgütün amacının, kendi statükosunu devam ettirmek için kaotik ortam hazırlama çalışması yapmak olduğunu öğrendim. Bu örgüt, siyasi iktidarı devirmek için kaotik bir ortam oluşturmayı, 'misyonerlik' üzerinden yapmaya çalışmıştı. Ruhi Abat beni cinayetin olduğu gece yarısı özel hattan aradı. Ben çok sinirli ve üzgündüm, yapılan iş düpedüz planlı bir çalışmaydı. Daha sonra da her görüşmemizde bu öfkemi dile getirecektim. Telefonda verdiğim tepki üzerine Ruhi Abat bana çok sert bir üslupla, 'bak abiciğim, güzel kardeşim, beni iyi dinle, kafanın bir köşesine şunu yaz, bu işten artık dönüş yok, korkutma amaçlı yapmasını istediğimiz bir olayı; şerefsizlere vurun dedik öldürmüşler, bu yüzden sen de bize yardım edeceksin tamam mı' şeklinde tehditvari sözler söyleyerek asıl amaçlarını gizlemeye çalıştı. Bu sözlerden sonra ben bu tehditlerin ne kadar ciddi olduğunu, artık dönüşümün olmadığını ve ne kadar büyük bir tehlike içerisinde olduğumu anladım. 26 Nisan 2007 tarihinden önce Ruhi Abat beni aradı ve Malatya’ya gelmemi istedi. Malatya’ya gittiğimde beni Adem Gedik karşıladı ve eski alay binasına gittik. Toplantıda bana planlanan eylemin umdukları gibi olmadığını, bu safhaya geleceğini tahmin etmediklerini söylediler. Bana halen yalan söylüyorlardı. Çünkü bu eylemin 'korkutma' amaçlı olduğunu söylüyorlardı. Ben cinayete tepki gösterince Mehmet Ülger’in tavrı da değişti, tehditkar sözler söyleyerek bana gerçeği anlattı. Bana kızgın bir şekilde olayı ikrar etti, onu konuşturan benim öfkem olmuştu ama bu açıklamadan sonra ben daha çok tehdit edildim. Mehmet Ülger toplantı esnasında, 'Zirve’nin, Hrant’ın, Santoro’nun bir operasyon olduğunu, yapılan bu sahte istihbarat belgeleriyle Zirve olayının AKP ve Gülen cemaatine yıkılacağını, zaten Hrant’ın da Ramazan Akyürek’e yıkılacağını, eğer yıkılmazsa gerekenin kendisine yapılacağını' söyledi. Bu sözleri kendinden emin ve mağrur bir şekilde söyledi ve bunu söylerken de elinde kalın bir tespihi vardı. Ben bu söz üzerine ona ne yapılacağını sorduğumda ise Mehmet Ülger, 'bu basit bir şey, gerekeni yaparız, defterini düreriz' dedi. Ayrıca bir ara Mehmet Ülger, Emre Günaydın’ın bulunduğu hastaneye gitti ve geldi. Geldiğinde Haydar Yeşil’e ve Ruhi Abat’a 'kamera kayıtlarının silindiğinden ve verdikleri bir sim kartının değiştirildiğinden' bahsetti. Kendi aralarında sevinçle ve sessizce yaptıkları konuşmaya tanık olmuştum. Hatta cinayetlere kurban giden kişilerin isimleri geçtikçe kahkahalarla gülüyorlardı."

"EGEMEN BAĞIŞ İÇİN SAHTE BELGE HAZIRLANDI"

Cinayetler sonrasında geldiği Malatya’da katıldığını iddia ettiği toplantılar hakkında detaylı bilgiler veren İlker Çınar, "Bu toplantıda Egemen Bağış’ın sanki misyonerlerin bursları ile okutulduğu ve AK Parti içine yerleştirildiği sahte belgesi de bu tarihte hazırlanmıştı. Misyonerler bölücü örgüte destek veriyormuş gibi vurgulanıyordu ve 'BOP, GOKAP, Kürdistan Hristiyan Birliği, Ortadoğu Hristiyan Birliği' gibi sahte birlikler sahte rapor haline getiriliyordu. BOP’un amacı olan Kuzey Kürdistan’ın kurulmasını misyonerlerin hızlandırdığı yönünde sahte belgeler hazırlanıyordu. Cinayet öncesi 2006 tarihinde başladıkları sahte belge düzenleme işini cinayetlerden sonra da devam ettirdiler. 28 Mart 2008 tarihinde Malatya Organize Sanayi'de bulunan jandarma karakolunda toplandık. Mehmet Ülger’e toplantılara artık katılmak istemediğimi, artık onlarla çalışmak istemediğimi söylediğim zaman çok tedirgin oldu ve bana tehditkar bir şekilde konuştu. Bildiklerimi ve yapılan çalışmayı sır olarak saklayacağımı söyledim. Mehmet Ülger bana, 'sen bir görev adamısın, sen bu görev için atandın, yanlış yapma sağlıklı düşün, her şey devletin üniter yapısı ve bekası için, bak biz TUSHAD olarak geniş bir aileyiz, yanlış yapan yanar, sırrı veren yok olur' dedi" ifadelerini öne sürdü.

"TUSHAD HALEN AKTİFTİR, ARINÇ'A YÖNELİK EYLEMDEN SONRA DA DAĞILMADI"

İlker Çınar, "Ben Müslümanım. Hristiyanlığı bilerek, isteyerek inceleyip ikna olarak seçmiş değilim. TUSHAD tarafından görevlendirilmem nedeniyle görevli olarak Hristiyanlığı seçmiş gibi davrandım ve burada yükseldim. Ben Kur'an-ı Kerim'i öğrendim. Aynı zamanda Hristiyanlık dinini, Tevratı, Yahudiliği ve bunların felsefesini bilirim. Bunlar üzerine çalıştım, diplomalarım da vardır. Bana görev verilmesi nedeniyle Hristiyanlık dinine geçmiş gibi göründüm. TUSHAD halen aktiftir, halen gizlidir. Devlet içerisine sızmış ve sirayet etmiş devlet imkanlarını kullanan gizli bir yapıdır. Kişiler bu şahısları normal resmi yapı içerisindeki rütbe ve sıfatları ile tanırlar, ancak devlet içerisindeki bu gizli yapıya bağlı olduğunu çok kimse bilmez. Bilmesi ve irtibatlı olması gerekli kişiler bu kişileri bilir, herkes bunları resmi sıfatı ile devlet görevlisi olarak bilir. Oysaki gizli bir yapılanma içerisinde farklı bir kanaldan bu yapıya bağlı kişilerdir. 2008 yılında Bülent Arınç'a yönelik yapılan eylemden sonra TUSHAD tarafından sivil yapılanmaya dağılma yönünde emir ve yazılar gelmiştir. Oysa bu yapı dağılmamıştır, halen aktiftir. Bu konu medyaya yansımıştır. Özel kuvvetler bünyesinde beyaz ve siyah kuvvetler olmak üzere bunlara resesyon yönünde yazılar gelmiştir, bu bir manipülasyondur, yanıltmadır. Bülent Arınç ve onun gibi düşünenleri yanıltma amacıyla bu yapılmıştır. Mehmet Eymür de Ankara’da verdiği ifadesinde bunu beyan etmiştir" iddialarını aktardı.

Mahkeme heyeti, sanık ve tanık İlker Çınar için, tanık koruma kapsamında olduğu, tehdit aldığını ve can güvenliğinin olmadığını söylemesi ve talebi üzerine, duruşmalardan muaf kararı verdi. Mahkeme, Çınar'ın daha sonra tanık olarak ifadesini alacak.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız