SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Hayal Bile Edemezdim"

0
Güncellendi - 2015-12-28 03:32:39
A- A+ PAYLAŞ

Avrupa Oyunları'nda karatede Avrupa Şampiyonu olan Türk karatesinin genç yıldızı Burak Uygur, "Doğumum hariç, bütün hayatım karate salonunda geçti. Beşiğim evde değil, karate salonundaydı" dedi. 

Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de düzenlenen 1. Avrupa Oyunları'nda finalde Fransız rakibini 3-3 biten mücadele sonunda hakem kararıyla yenerek altın madalyanın sahibi olan milli karateci Burak Uygur, 20 yaşında Avrupa Şampiyonu olmanın mutluluğunu yaşıyor. 

Şampiyonanın ardından memleketi Malatya'ya gelen ve tebrikleri kabul eden başarılı sporcu, aile boyu karateci olduklarını ve bunun kendisi için büyük bir şans olduğunu dile getirdi. 

Uygur, 5 yaşında aktif olarak karate sporuna başladığını kaydederek, "1995 doğumluyum ve 5 yaşında aktif olarak karateye başladım. Babam antrenörlüğümü yaptı, annemde karateciydi. Biz 7 kardeşiz, en büyük ablam hariç diğer 6 kardeş milli sporcu. Ağabeylerimin Üniversiteler Dünya Şampiyonu, Avrupa Şampiyonu, Avrupa ikincisi olan var. Kardeşim keza Avrupa Şampiyonu ve Avrupa ikincisi oldu. 12 yaşındaki kız kardeşim Balkan Şampiyonası'nda ikinci oldu. Aile boyu karateciyiz" dedi. 

"ABİ KARDEŞ 45 ÜLKEYİ GERİDE BIRAKTIK"

2013 yılında Konya'da yapılan Ümit ve Genç 21 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası'nda kardeşi Ahmet ile birlikte 2 altın madalya kazandıklarını anımsatan Burak Uygur, aldıkları altın madalyalarla 45 ülkeyi geride bıraktıklarını söyledi.

Genç sporcu, "2013 yılında Konya'da yapılan Ümit ve Genç 21 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası'nda kardeşimle birlikte 2 altın madalya kazandık. Bu tarihte bir ilk defa gerçekleşiyor. Bir Avrupa Şampiyonası'nda iki kardeş altın madalya kazanıyor. O Avrupa Şampiyonası'nın madalya sıralamasına baktığınız zaman 11 altın ile Türkiye birinci olmuştu. Türkiye'den sonra gelen ülkelerin 2 altın madalyası vardı. Biz ağabey-kardeş, bir aile olarak Avrupa'daki diğer 45 ülkeyi geride bıraktık" ifadelerini kullandı. 

"BÜTÜN HAYATIM KARATE SALONLARINDA GEÇTİ"

Uygur, bütün hayatının karate salonlarında geçtiğini ifade ederek, "Doğumum hariç, bütün hayatım karate salonunda geçti. Beşiğim evde değil, karate salonundaydı. Ben, karate salonunda büyüdüm. Karate idmanlarına 4,5 yaşındayken oyun amaçlı giriyordum. Babam 'erken' diyordu ama beni durduramıyorlardı, ben idmanlara giriyordum. Sürekli karate salonunun içerisinde olduğum için ister istemez antrenmanlara başladık. Babam bayağı katkı sağladı ve destek oldu. Ağabeylerim müsabakalara giderdi,  herkes bir telaş içerisinde bavul hazırlıyordu. Bende 'Ben ne zaman gideceğim? Ben de gidebilecek miyim?' diye hep hayal ederdim. Bugün baktığınız zaman ilk defa düzenlenen Avrupa oyunlarında, çok büyük bir organizasyonda hayal bile edemeyeceğim bir noktada, Türkiye tarihine geçtim. Bu kadarını hayal bile edemezdim" diye konuştu. 

Küçük yaşta başladığı karatede üst üste dereceler yaptığını dile getiren Uygur, şunları söyledi:

"2005 yılında İzmir'de Minikler Türkiye Şampiyonasına katıldım. Orada birincilik elde ettim. Daha sonra düzenli olarak 2007-2008-2009 Ümitler, Gençler, 21 Yaş Altı ve devamında Büyükler olmak üzere Türkiye şampiyonluklarım var. 2013 yılında Avrupa Şampiyonu oldum. 2013-2014 yıllarında 2 yıl üst üste Avrupa Kulüpler Şampiyonluğum var. Bu sene Mart ayında İstanbul'da yapılan Avrupa Büyükler Karate Şampiyonası'nda A Milli Takım düzeyinde ilk defa yarıştım, Avrupa ikincisi oldum. Devamında Bakü'de düzenlenen Avrupa Oyunları'nda şampiyon oldum."

"HAKEM KARARINA GİTTİĞİNDE ENDİŞELENDİM"

Uygur, şampiyonluk maçının hikayesini de anlattı. 3-0 öndeyken, maçın bir anda 3-3'e geldiğini anımsatan Uygur, " Finalde karşılaştığım Fransız rakibim benden 1 yaş küçük. O da benim gibi milli takım düzeyinde yeni yarışan bir sporcu. Gelecekte de benim en ciddi rakibim olacağından hiç kuşkum yok. Daha önce İstanbul'da yapılan Avrupa Büyükler Karate Şampiyonası'nda kendisiyle bir maçımız olmuştu. Orada kendisini yine yenmiştim. Arkadaşım olduğu için hem dövüş tarzını hem de kendini tanıyorum. Hangi taktikte, nasıl dövüşmem gerektiğini de biliyordum. Taktikler doğrultusunda ilerledik. Antrenörüm Murat Delihasan ile oturduk, güzel bir oyun planı çıkardık. Her şey planladığımız gibi gitti ve düşündüğümüz gibi oldu. Rakibin en önemli silahını biliyorduk, ona göre önlemler alıp, hamleler yaptık. Devamında da sonuca gittik. Maçın içerisinde bir kırılma anı oldu. 1-0 öndeyken, rakibim yere düştü. Yerde vuruş yapınca da, karatede 3 puan alıyorsunuz ve puanım 4-0'a çıkacaktı. Sonrasında da maç farka gidebilecekti. Ama başhakem bir anda orada ihtara çevirdi. İhtarlık bir durum yoktu ama o an öyle kanaat getirdi. Benim ihtar hakkım doldu. Eğer bir ihtar daha alsaydım, teknik nakavt oluyordum. Benim için oyun sıkıştı. 1-0 öndeydim, tek çıkar yol devam edip ataklarla puan alıp, farkı açmaya yönelik oynamaktı. Daha sonra 2 puan daha aldık ve maç 3-0'a geldi. Son 5 saniye kala oyun yeniden başladığında 'alan kullanma' dediğimiz bir taktikle başladım, 4 saniye bu taktiği sürdürdüm. Son saniyede biraz daha kaçmaya devam etsem başhakem ihtar isteyip, beni maçtan atabilirdi. Mecburen rakiple göğüs göğse mücadeleye başlamak isterken bir anda bir tekme geldi ve son saniyede maç 3-3 oldu. O anda direk döndüm skorboarda baktım ve 'başka bir taktik uygulanabilir mi?' diye düşündüm. Hakem kararına gittiğinde çok endişelendim. 5-0 hakem kararıyla almayı bildik ve maç bize geldi" ifadelerini kullandı.

"BAŞARILI SPORCULAR YETİŞTİRDİM"

Burak Uygur'un babası milli antrenör Zeki Uygur, 1970'li yıllarda karateye başladığını kaydederek, "1970'li yıllarda karate sporunu sporcu olarak yaptığım sıralarda daima isteğim bir antrenör olmak, salon çalıştırmak ve şampiyon yetiştirmekti. O zaman karate federasyon değildi. Hobi olarak, gayri resmi yapıyorduk. 80'li yıllarda federasyonumuz kurulduktan sonra antrenörlüğe başladık. Hem müsabıklık hem de antrenörlük yapıyorduk. 1985 yılına kadar kendimizi kanıtlama, sporcuları yetiştirme, adaptasyon süreci geçiriyorduk. 1985 yılında bir İstanbul şampiyonasında hiç kimsenin hesaba katmadığı şekilde 4 takım birinci olunca, ardından bir patlama oldu. Peşinden 1986 yılında Konya'da Türkiye şampiyonası yapıldı. O şampiyonada da sporcularım bayağı dereceler aldı. Milli sporcu Haldun Alagaş'ın da piyasaya çıktığı sıralardı. 1987-1988'de eşim Özgül Uygur, o zaman sporcumdu. Eşimi milli takıma soktum, bu benim için büyük bir olaydı. O zaman ilk defa milli takıma bir sporcu sokmuştum. Katada da kendi takımımı, Türk Milli Takımı olarak yarıştırdılar. Takımımız derece aldı ve başlangıcın ilkleri oldu" şeklinde konuştu.

"EŞİM SPORCUMDU"

Uygur, eşi Özgül Uygur'un geçmişte sporcusu olduğunu ifade ederek, şunları söyledi: " Özgül hanım çok başarılı bir öğrenciydi. Burak'ın sporculuk hırsı ve çalışma temposu aynı annesine benziyor. Eşim çok yetenekliydi ve bütün otoriteler tarafından takdir görüyordu. Çok dövüşkendi.  Yabancılar adını 'Tiger' (kaplan) takmışlardı. Gittiği şampiyonalarda yolda kendisiyle 'bir maç kaç saniye sürecek?' diyerek, iddiaya giriyorduk. İstanbul'dan Malatya'ya gelir dağda koştururdum. Kaderde varmış, kendisiyle evlendim. Evlilikten sonra çocuklarımız oldu ve 3 çocuğumuz sporda bayrağı taşıyorlar."

"KARATE SPORUNU AİLE MESLEĞİ OLARAK SEÇTİK"

Uygur, karatenin aile meslekleri olduğunu belirterek, "Karate sporunu aile mesleği olarak seçtik. Aile mesleği, işi ve aşı olarak sürdürüyoruz. Mutlu, huzurlu bir yuvamız var, çocuklarımız başarılı. Çocuklarımız sadece bizim gurur kaynağımız değil, şuan Türkiye'nin hatta dünyanın takdir ettiği, örnek gösterdiği kişiler" dedi. 

Çocuklarının elde ettiği başarıların kendisini gururlandırdığını dile getiren Zeki Uygur, "İki oğlum, Burak'ın ağabeyleri İstanbul'da beden eğitimi öğretmenliği yapıyorlar. Karatenin sayesinde okudular. Millilik bursu aldılar, okudular ve iş sahibi oldular. Aynı şekilde Burak ve Ahmet'te öyle. Tabi Burak hepsinden daha farklı bir kişilik. İlkokuldan itibaren Burak'ın hep hedefi vardı. Burak yükünü bizim sırtımızdan aldı. Bir baba olarak, bir ailenin 7 ferdinin milli sporcu olmasından ötürü madalya sayısını hatırlamam mümkün değil. Ama tüm yarışmalarda neticeler hep ilk sıralar olmuştur. Çocuklarım yarışmalara gittikleri zaman daima birbirleriyle yarış halindeler. Kim üst dereceyi getirecek diye bir yarış içerisindeler. Bundan dolayı da çok mutluyum ve gururluyum. Kendileriyle gurur duyuyorum" ifadelerini kullandı. 

"BEN BIRAKTIKTAN SONRA ÇOCUKLARIM DEVAM ETTİ"

Anne Özgül Uygur ise, geçmişte kendisinin karatede üst düzey başarılar elde ettiğini kaydederek, çocuklarının kendisinin bıraktığı yerden devam ettiğini söyledi.

Anne Uygur, "9 yaşında spora başladım. Daha sonra ileri zamanlarda baktım spor iyi gidiyor, hedefim yükseldi. Milli takıma kadar yükseldim. Hocam Zeki Uygur'du, Uygur Spor Kulübü'nde başladım. Ondan sonra evlendik. Evlendikten sonra 3 sene daha spora devam ettim. 3 sene sonra Burak dünyaya geldi, karateyi bırakmak zorunda kaldım. Ben bıraktıktan sonra çocuklarım devam etmeye başladı. Çocuklarım  şuan en iyi yerlerde, çok mutluyuz. İnşallah daha üst seviyelere de çıkacaklar buna inanıyorum. Türkiye şampiyonlarında aldığım derecelerin sayısını bilmiyorum. Katıldığım şampiyonalarda her zaman birinci oluyordum. Dünya ve Avrupa şampiyonlarında da derecelerim var."

"HEYECANINI ANLIYORDUM VE BAŞARILI OLACAĞINA İNANIYORDUM"

Anne Uygur, oğlu Burak'ın final maçını televizyondan izlediğini ve o anlarda büyük heyecan yaşadığını ifade etti. 

Burak'ın başarılı olacağına inandığını dile getiren Uygur, "Bende müsabakalara katıldığım için Burak'ın heyecanını anlıyordum. Burak'ın motivasyonu çok yüksekti. Müsabakaya çıkarken birinci olacağına inanıyordum. Çünkü bu suratından okunuyordu. O an içimden 'keşke bende birinci olabilseydim' diye geçirdim" diye konuştu. 

"AĞABEYİM AVRUPA ŞAMPİYONU OLUNCA MUTLULUK GÖZYAŞLARI DÖKTÜM"

Burak Uygur'un 12 yaşındaki kız kardeşi Fatma Uygur, ağabeyinin elde ettiği başarı sonrası gözyaşları döktüğünü belirtti. 

Ailenin en küçük bireyi olan Fatma Uygur, "İlk girdiğim Dünya Çocuklar Karate Şampiyonası'nda birinci oldum. 2. Dünya Çocuklar Karate Şampiyonası'nda da birinci oldum. Aynı başarıyı üçüncü ve dördüncüsünde de yaptım. 2014 yılında yapılan Minik ve Yıldızlar Türkiye Şampiyonası'nda ikinci oldum. İstanbul'da yapılan Balkan Şampiyonası'nda da ikinci oldum" şeklinde konuştu. 

Uygur, ağabeyi Burak Uygur'un başarısının aileyi çok sevindirdiğini kaydederek, "Ağabeyim Avrupa Şampiyonu olunca sevinçten ağladım. Sevinç gözyaşları döktük, inşallah bundan sonrada hep sevinç gözyaşları dökeriz. Ağabeyimin her zaman birinci olmasını istiyordum. Allah'a şükürler olsun bu başarıyı elde etti" dedi. 

"DÜNYA ŞAMPİYONASINDA ALTIN MADALYA KAZANMAK İSTİYORUM"

Burak Uygur'un izinden yürüyen kardeşi Ahmet Uygur ise, aile boyu karate sporunu yaptıklarını belirterek, "5 yaşından  beri aktif olarak karate sporunu yapıyorum. 2013 yılında Konya'da yapılan Avrupa Şampiyonası'nda ülkeme altın madalya kazandırdım. 2014 yılında Portekiz'de yapılan Avrupa Şampiyonası'nda ikinci oldum. Ülkeme, uluslararası alanda sayısız dereceler getirdim. 4 tane Türkiye Şampiyonluğum var. Hedefim Kasım ayında yapılacak olan dünya şampiyonasında altın madalya kazanmak" ifadelerini kullandı.

"TEK RAKİBİM AĞABEYİM"

Uygur, tek rakibinin ağabeyi Burak Uygur olduğunu kaydederek, "Ağabeyimi örnek alıyorum. İnşallah bizde önümüzdeki Avrupa Oyunları'nda ülkeme altın madalya kazandırmak isterim. Benim rekabetim sadece ağabeyimle. Benim hedefim sadece onu geçmek. Diğer ağabeylerim karateyi şuanda aktif olarak yapmıyor. Örnek aldığım önümde Burak ağabeyim var, kendisi benim idolüm. Benim hedefimde onu geçmek. O, Avrupa Şampiyonu olduysa, karate olimpiyatlara girdiğinde ben de olimpiyat şampiyonu olmak istiyorum" diye konuştu.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız