SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Hilmioğlu'nu Öldürmemi İstedi"

0
Güncellendi - 2015-12-27 16:18:30
A- A+ PAYLAŞ

Malatya’da 3 misyonerin öldürüldüğü Zirve Yayınevi davasına bakan Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hayrettin Kısa'yı 2 gün önceki duruşmada "Kafana sıkacağım" diye tehdit eden tutuklu sanık Varol Bülent Aral, "Özür diliyorum. Basın, tükürdüğünü yaladı diye de yazsın" dedi. 

Malatya'da 18 Nisan 2007 tarihinde Zirve Yayınevi'nde çalışan Alman uyruklu Tilman Ekkehart Geske ile Necati Aydın ve Uğur Yüksel'in öldürüldüğü Zirve Yayınevi davasının 54. duruşması, Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı. Duruşmaya tutuklu sanıklardan Emre Günaydın, Salih Gürler, Abuzer Yıldırım ve Hamit Çeker katılmazken, tutuklu sanıklar Cuma Özdemir, Varol Bülent Aral ile birlikte diğer tutuklu sanıklar Malatya Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Mehmet Ülger ve Binbaşı Haydar Yeşil'in yanı sıra; astsubay Abdullah Atılgan, uzman çavuşlar Murat Göktürk, Mehmet Çolak, Adil Akçay, İnönü Üniversitesi öğretim görevlisi Ruhi Abat, tutuksuz sanıklar Levent Ercan Gelegen ve Adem Gedik katıldı. Taraf avukatları da duruşmada hazır bulurken, Tilman Geske'nin eşi Suzanna Geske de duruşmayı izledi.

Duruşmada 850 sayfalık savunması yarım kalan tutuklu sanık Ruhi Abat, boğaz enfeksiyonu nedeniyle sesinin kısık çıktığını belirterek, bu duruşmada savunma yapamayacağını söyledi. Sanığın talebi mahkeme heyetince kabul edildi.

Mahkeme heyeti, tutuklu sanık Varol Bülent Aral'ın savunmasını aldı. Sanık Aral'a, iki duruşma öncesinde Mahkeme Başkanı Hayrettin Kısa’ya yönelik "Adaletiniz yere batsın. Ben şu andan itibaren ölüm oruçlarına başlıyorum. Sahtekarlar, bunun hesabı sorulacak. Hayrettin Kısa kafana sıkacağım senin" şeklinde tehdit savurması hatırlatılınca, "Özür diliyorum. Basın, tükürdüğünü yaladı diye de yazsın" dedi.

Sanık Aral, davanın imaj değiştirme davası olduğunu ve iddianamede hakiki bir delilin olmadığını söyleyerek, Alman kuruluşların yönlendirmesi ile bu tür davaların görüldüğünü iddia etti.

Mahkeme heyeti duruşmaya ara vererek, gizli tanığın dinlenmesine geçti.

"HİLMİOĞLU'NU ÖLDÜRMEMİ İSTEDİLER.."

Türkiye’yi karıştırdıklarını ve bunlara göz yumulmamasını söyleyerek, misyonerleri sorgulamamı istedi. Bunların ne yapmaya çalıştıklarını öğrenmek istiyorlardı. Ben misyonerleri kaçırıp, sorgulayacaktım. Yanımda Uzman Çavuş Mehmet Çolak’da olacaktı. Bana bunu teklif ettiler. Ben kabul etmedim, sonra kaldı. Bana yapılan teklif zamanı 2006 yılıydı.  Bana güvendikleri için sorgulamamı istediler. Bende bu işleri anlamadığım için kabul etmedim. Yapılan tekliften sonra Mehmet Ülger ve Mehmet Çolak ile ilişkilerim devam etti. İlişkilerimiz gayet iyiydi. Teklif Zirve Yayınevi cinayetlerinden önce 2006 yılının başında yapıldı. Ben Mehmet Ülger ve Mehmet Çolak ile birlikte operasyonlara da gittim. Halen jandarmadaki görevim devam ediyor” dedi.

Gizli Tanık Adıyaman, kendisine dönemin İnönü Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun öldürülmesi talimatının bizzat dönemin Alay komutanı Mehmet Ülger’in Uzman Çavuş Mehmet Çolak’ında bulunduğu ortamda verildiğini iddia ederek,  “Beni Sivas Yolu üzerinde bulunan (bir tesise) davet etti. Orada Mehmet Çolak’da bulunuyordu. Mehmet Ülger bana Fatih Hilmioğlu’nu vurmamı söyledi. Bende kabul ettim. Bu işin tabanca ile olamayacağını söyledim. Bana uzun namlulu silah verileceğini söyledi. Daha önce tanıştığım Ankara’daki subaya olayı anlattım. Oda bana ‘Mehmet Ülger ortalığı karıştırıyor’ dedi. Bende olaydan vaz geçtim. Uzun namlulu silahın gömüldüğünü, bildiğim bir mağaraya konulduğu söylendi. Bende gidip silahı almadım. Silahı Adıyaman’dan getirmişler. Silahın mağaraya gömüldüğünü bana Mehmet Ülger söyledi. Bana güvendikleri için teklif ettiler. Fatih Hilmioğlu başörtülüleri üniversiteye bırakmıyor diye öldürülmesini istedi.  Başörtülüleri mağdur ediyor diye Fatih Hilmioğlu’nun öldürülmesini istedi. Mehmet Ülger, başörtüsüne karşı olanlarla içli dışlı olduğu için olaydan vazgeçtim. Teklif 2007 yılının sonbaharında yapılmıştı. Zirve Yayınevi olayından sonra teklif geldi” ifadelerini iler isürdü.

Sanık Mehmet Ülger, tanığın yalan söylediğini belirterek, kendisinin Alay Komutanı olarak hiçbir operasyona gitmediğini ve katılmadığını belirterek, “Olaydan sonra 5 yıl geçmiş. Ben silahı oraya koysaydım, silahı gidip almaz mıydım. Silah 5 yıl orada kalmış, altın gibi parlıyor. 5 yıl orada kalan silah o şekilde kalamazdı” dedi. Tanık Adıyaman ise, “Onu silaha sorun” dedi.

Mehmet Ülger, “Benim annemde başörtülü. Neden başörtüsüne karşıymışım, bu kanaate nereden ulaştın? sorusuna gizli tanık Adıyaman,, “Kendisinden, CHP’ye yakındı” dedi.

Mehmet Ülger, “Adı geçen tesise bir kez gittim. Atatürk’ün manevi kızının yemeğine davet edildim. Valinin daveti üzerine oradaki yemeğe katıldım. Ben oraya bir kez gittim” dedi.

Sanık Mehmet Çolak ise, “2007 yılının Ekim ayında benimde orada olduğumu söylüyorsun doğru mu?” sorusuna gizli tanık Adıyaman, “Diyarbakır’a gitmiştin. Malatya’daydın. O tarihte görüştüm” dedi. Bunun üzerine Mehmet Çolak, “O tarihte orada olmadığımı delili ile ispatlayacağım” dedi.

Gizli Tanık Adıyaman, “Neden daha önce ortaya çıkmadın, ihbarda bulunmadın?” sorusuna da “Canım öyle istedi. Daha önce kimseye güvenemedim. Mehmet Ülger’in Adliyedeki savcı ve hakimlerle arası iyiydi. Beni harcarlardı” cevabını verdi.

Mehmet Ülger’in avukatı, “Tanık Adıyaman’ın söylediklerinin ne kadar tutarsız olduğu ortadadır” dedi.

Gizli tanık Adıyaman’ın tanınmaması için sesinin inceltilerek, bayan sesine yakın şekilde salona verilmesi nedeniyle sanık Mehmet Ülger, “Hanımefendi” diye hitap edince, salonda gülüşmelere neden oldu. 

Mağdur avukatlarından Erdal Doğan, “Mehmet Ülger’in Malatya’ya net gelişini söyler misiniz?” sorusuna tanık Adıyaman, “2006 yılının ortalarıydı” dedi. Avukat Doğan’ın  “Size misyonerlikle ilgili teklif edildiği tarih ne zamandı?” sorusuna Gizli Tanık Adıyaman, “Tarihi hatırlamıyorum” dedi.

“Silah neden 5 yıl sonra işler halde bulundu” sorusuna da tanık Adıyaman, “Onu silaha soracaksınız” cevabını verdi. 

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız