SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'İnsanlık Onlara Çok Şey Borçlu'

0
Güncellendi - 2015-12-27 15:26:52
'İnsanlık Onlara Çok Şey Borçlu'
A- A+ PAYLAŞ

Malatya Belediyesi tarafından düzenlenen 3. Uluslararası Malatyalı Niyazi Mısri Sempozyumu başladı.

Anemon Otel’de Cuma günü başlayan ve Cumartesi günü sona erecek olan 3. Uluslararası Malatyalı Niyazi Mısri Sempozyumu’na; Vali Vasip Şahin, Belediye Başkanı Ahmet Çakır, Emniyet Müdürü Mustafa Aygün, Ticaret Sanayi Odası Başkanı Hasan Hüseyin Erkoç, AK Parti İl Başkanı Bülent Tüfekçi, Yunanistan’ın Limni Belediye Başkanı Chatzidiamantis Antonios, bazı sivil toplum kuruluşları temsilcileri, bazı belediye başkanları, daire müdürleri ve vatandaşları katıldı.

Yunanistan’ın Limni Belediye Başkanı Chatzidiamantis Antonios, sempozyumun açılış konuşmasında, sempozyuma kendisinin de davet edilmesine teşekkür edip Malatyalı olan ancak mezarı Limni’de bulunan bir kişinin memleketinde anılmasının önemini anlattı.

Belediye Başkanı Ahmet Çakır, “Kültürümüze ve değerlere sahip çıkmak, gelecekleri inşa etmede büyük rol oynar. Kültür ve sanat adamların medeniyetlerin inşasındaki rolü, her dönemde kabul görmüş ve benimsenmiştir. Malatya bu açıdan zengin bir mirasa sahiptir. Büyük kültür ve medeniyet havzası içindedir. Battalgazi’den Niyazi Mısri’ye, Derviş Muhammed’den Turgut Özal’a kadar bu toprakların bağrından çıkmış, onlarca bilim, kültür ve devlet adamı, medeniyetin ve kültürel dokunun oluşmasında önemli rol oynamıştır. Niyazi Mısri ile bunların en başında gelen şahsiyetlerden biridir. Kendisi her ne kadar eğitim gördüğü şehirde anıla gelse de Malatya’da doğmuş, ilk öğrenimini Malatya’da almış güçlü bir şairdir. Şiirleri ve ortaya koyduğu eserleri ile sadece yaşadığı asıra değil, son çağa da etkisi olan büyük bir bilgedir. Hak bildiğini söylemekten çekinmeyen, ezber bozan ve bunun bedelini ödemekten asla imtina etmeyen örnek bir şahsiyettir” dedi.

Vali Vasip Şahin ise, “İnsanoğlu yaratılıştan bu yana, kendi dünyasını keşfetmenin yanı sıra, hep ne olduğunu, nereden geldiğini ve nereye gideceğini sorgulamıştır. Bundan felsefeler doğmuş, batıl ya da hak dinler doğmuştur. İnsanlık onlara çok şey borçludur. Alim ve gönül insanlarımız var. Şehirler kimliklerini sokak ve caddelerinden almazlar, toprağın altından da alırlar” ifadelerini kullandı.

III. Uluslar arası Malatyalı Niyazi Mısri Sempozyum’u, öğleden sonra yapılan 2 oturumla devam etti.

 İki ayrı salonda yapılan I. Oturumun başkanlığını Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Mehmet Akkuş yaparken, oturumda Prof.Dr. Amina Şiljak “Mısri’de özgürlük anlayışı”, Doç.Dr. Semih Ceyhan “Fatiha’nın saltanatı Sultanın adaleti: Mısri’nin Fatiha tefsiri”, Şair – Yazar Mustafa Aydoğan ise “Mısri’de şiir ve bilgelik” konulu tebliğlerini sundular.

 Prof.Dr. Süleyman Uludağ’ın oturum başkanlığı yaptığı II. Oturumda ise Cemalnur Sargut  “Malatya’nın garip bülbülü”, Fatih Çıtlak “Günümüz insanının tasavvufi şahsiyet ve metinleri anlayabilmesi için yeni kriterler”, Sadık Yalsızuçanlar ise “Niyazi Mısri’de vahdet algısı” konularını işlediler.

 I.       Oturum:

Akkuş: “Mısri tarih boyu anılan güzel bir şahsiyet.”

 Konuşmasına Malatya Belediyesine teşekkür ederek başlayan Prof. Dr. Mehmet Akkuş, birinci oturumda Niyaz-i Mısri’nin dünya’da ortaya koyduğu güzel hizmetlerden dolayı tarih boyu anılan önemli şahsiyetlerden biri olduğunu söyledi.

 Oturumda konuşan ve sempozyuma Bosna’dan katılmak üzere gelen Prof. Dr. Amina Şiljak, Mısri’de özgürlük anlayışını anlattı. Niyazi Mısri ile ilgili düzenlenecek sempozyuma katılmakta tereddüt ettiğini belirten Şiljak, “Niyazi-i Mısri’nin doğduğu bu topraklarda, aralarında bulunduğum üstadların yanında kendimi fakir hissettim. Ama bu toprakları görüp onurlanmak istedim” dedi.

 Şiljak: Mısri ruhun eğitimine büyük önem vermiştir.

 Mısri’nin özgürlük anlayışının net ve bir o kadar açık olduğunu belirten Şiljak, “Kendisi hakikatten kaçmaz, korkmazdı. Bunun içindir ki iki kez sürgün edilmiştir. Ruhun eğitimine büyük önem vermiştir.  Mısri, sadece korkmayanların özgür olduğunu, Allah’a kavuşmaktan başka hayırlı bir işin olmadığını kitaplarına, yazılarına, şiirlerine hep yansıtmıştır” dedi.

Ceyhan: “Fatiha Süresi surelerin sultanıdır.”

Doç. Dr. Semih Ceyhan’da oturumda Mısri’nin pek duyulmamış olan Fatiha Tefsiri ile ilgili bilgileri aktardı.

 Mısri’nin fatiha tefsirinin bir siyasetname olduğunu belirten Ceyhan, “Mısri fatiha tefsirini o dönemki bir siyasi krizde yazmıştır. Fakat bir gerçek var ki bu tefsir yıllardır her okunduğunda dünyaya yazılmıştır. Hangi kriz olursa olsun bu tefsirdeki gerçek hakikidir. İşte bu nedenle Mısri tefsiri Osmanlının bütün merkezlerine gönderilmiştir. Fatiha Süresi surelerin sultanıdır. Hakikate onunla başlarız, onunla bitiririz. İşte Mısri’nin gerçeği budur. Mısri esaretten kurtulup Allah’a kul olmanın gerçekliğini her tefsire yansıtmıştır” dedi.

Aydoğdu: Mısri’nin davası din davasıdır.

 Oturumun son konuşmacısı Şair – Yazar Mustafa Aydoğdu ise Mısri’de şiir ve bilgelik konusu ile ilgili bilgiler aktardı.

 Mısri’nin davasının din olduğunu, insanın kendi aslına dönmesi hakikatini hep yazdığını ve söylediğini belirten Aydoğdu, “Varlığın tecelli etme biçimi hakikat üzere gerçekleşir ve hakikatin sınırları insanın sınırlarını aşar. Hakikat, Allah’ın realitesidir ve mutlak bir realitedir” dedi.

 Oturumun sonunda Belediye Başkan Yardımcısı Ertan Mumcu, konuşmacılara  plaket ve katılım belgesi takdim etti.

 II.    Oturum:

 Sempozyumun II. Oturum’u Salon Akik’te ve Prof. Dr. Süleyman Uludağ başkanlığında gerçekleştirildi.

 Cemalnur Sargut: “Tüm varlıkların var oluşu sonradan ve sonlu olduğuna göre gerçek vücud sahibinin Allah olduğu ortaya çıkmaktadır.”

 II. Oturum’da İlk olarak Cemalnur Sargut “Malatya’nın Garip Bülbülü” konulu bildirisini sundu. Niyazi Divanı’nın büyük şarihi Nuru’l Arabi Hazretlerine göre ruh olan garip bülbülün ruhlar aleminin, gülizarın özlemi ve arayışı içinde olduğunu belirten Sargut, “Bu ızdırapla hakikatine yönelir, cüz iken kül olan Allah’ın aşkıyla yanıp tutuşur. Garip, hakikatte Allah’ın varlığından kopup O’ndan uzak düştüğünü idrak eden kimsedir” dedi.

 Niyazi Mısri’ye göre Allah’ın dışındaki diğer varlıkların, sıfatların bir tezahürü olması yönüyle gerçek varlıklar olmadığını dile getiren Sargut, “Gerçek vücud sahibi Allah’tır. Niyazi-i Mısri vahdet-i vücud anlayışını, ‘Evvel, Ahir, Zahir, Batın O’dur..’ ayetiyle temellendirmeye çalışır. Mısri, buradaki Evvel’in, Allah’ın tüm alem yaratılmadan önce var olduğuna, Ahir’in de tüm varlıklar yok olduktan sonra Allah’ın varlığının devam edeceğine işaret ettiğini belirtir. Yine ona göre Allah’ın Zahir sıfatı kainat ve insanda tecelli eder. Kaldı ki ona göre kainatla insan aynıdır. Ayrıca Batın’ın anlamı, tüm varlıkları canlı tutan ruh anlamına gelir. Şu halde tüm varlıkların var oluşu sonradan ve sonlu olduğuna göre gerçek vücud sahibinin Allah olduğu ortaya çıkmaktadır” diye konuştu.

 Fatih Çıtlak: “Yıkımdan kurtulması için insanın yetiştirilmesi konuşuluyor.”

 Araştırmacı-Yazar Fatih Çıtlak da en son yapılan araştırmalarda dünyanın ekonomik çöküntüden ve maddi yıkımdan kurtulması için bile insanın yetiştirilmesi gerçeğinin konuşulduğunu aktararak “Artık sadece maddi kazancı hedefleyen düşünceler bile insanın eğitimine yatırım yapmadan, bu kaostan kurtulamayacaklarını söylemekteler” diye konuştu.

 Tasavvufun sadece bizim insanımız için değil bütün insanlık için bir buluşma noktası tesis edeceğini ifade eden Çıtlak, “Bu buluşma ilahi sünnet ve takdir icabı metinler ve şahıslar etrafında şekillenecektir. Ekolojik denge ve bundan sonraki dönemler için nasıl bazı kaynakları şu anda korumak ve verimli kılmak mecburiyetimiz varsa tasavvufi şahsiyetlerin ve metinlerin de manevi erozyonlardan tahrip ve tahriften korunması için emin bir şekilde tedbirler alınması lazımdır” şeklinde konuştu.

 Fatih Çıtlak konuşmasının devamında özetle, “Medeniyet tarihimizden günümüze gelinceye kadar neler olup bittiğinin ve devam ede geldiğini göz önünde bulundurursak tasavvufi şahsiyet ve metinlerin anlaşılması ve günümüz insanına azami şekilde istifadeye sunulması ama aynı zamanda kaynakların pak ve temiz kalması için çok gerçekçi sağlam adımlar atılmalıdır” dedi.

 Sadık Yalsızuçanlar: “Niyazi Mısri Yılı ilan edilsin”

 Yazar Sadık Yalsızuçanlar ise ‘Malatya’nın gönül çocuğu’ diye andığı Niyazi-i Mısri’nin vahdet algısını anlattı. Yazar Yalsızuçanlar, özetle şöyle konuştu:

 “Niyazi-i Mısri’nin ifadesiyle ‘itibarın kaynağı’ olan ‘ezel’den inen, feleğin çemberinden geçen, dört unsurdan yükselen ve insan olarak bedenlenen her varlık; buraya, Allah’ı bilmek, Hakk’ı bulmak için gelmiştir. Arif, Hakk’ı bilen kişidir. Hakk’ı bilmek, bulmak ve nefsinde idrak etmek, belirli bir manevi eğitimle, bir mürşid-i kâmilin terbiyesiyle mümkündür. Bu eğitimi tamamlayan kişi, nefsinde, alemde ve cümlede Hakk’ı bilir, duyar, görür. Hakk’ı tevhid etmek, vahdeti bulmak, Hakk’ı mutlak birlik yani ehadiyet düzeyinde algılamaktır. Geleneksel İslam irfanının ve edebiyatının seçkin isimlerinden Niyazi-i Mısri, böylesi bir deneyimi yaşamış bir vahdet insanıdır. Çokluğu birliğe indirmiş, ikilikten kurtulmuş, iki gözün bir gördüğünü bizatihi tecrübe ederek yaşamış bir ariftir. Divan-ı İlahiyat’ı böylesi bir vahdet neşvesiyle ve algısıyla söylenmiş nefeslerle, nutuklarla doludur.”

 Yalsızuçanlar, ayrıca UNESCO tarafından Niyazi-i Mısri Yılı ilan edilmesi için girişimlerde bulunulması önerisinde de bulundu.

 Oturumların ardından, konuşmacılara Belediye Başkanı Ahmet Çakır ve Malatya eski milletvekili Ali Osman Başkurt tarafından katılım belgeleri ile  plaket verilirken, ayrıca izleyenlere Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi yönetiminde bir musiki ekibi tarafından tasavvuf musikisi konseri verildi.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız