SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'İsa'nın Mesajına İhtiyacımız Yok'

0
Güncellendi - 2015-12-27 19:49:52
'İsa'nın Mesajına İhtiyacımız Yok'
A- A+ PAYLAŞ

Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mahmut Aydın, "İnsanlar ne zaman ki kendi görev ve sorumluluklarını yerine getirmiyor o zaman bir kurtarıcı bekliyorlar. Bu bütün geleneklerde var. Kendi adımıza kendi yapamadığımız işi bir kurtarıcının gelip bizim adımıza yapmasını bekliyoruz. Bu sadece dini alanda değil siyasi alanda da, ekonomik alanda da böyle oluyor. Oysa Allah Kur'an-ı Kerim'de 'Siz kendi kendinizi düzeltmedikçe Allah sizi düzeltmeyecektir' diyor. Buradan çıkan sonuç şudur: Herkes kendi kendisinin mesihidir, mehdisidir, kurtarıcısıdır" dedi. 

Prof. Dr. Aydın, Hz. İsa'nın Mesih olmadığını söyledi. Aydın, "Kur'an-ı Kerim'de 'İsa Mesih' denilirken buradaki 'Mesih' İsa'nın lakabıdır. Kur'an geldiği toplumun dili ile konuşur. Kur'an'ın İsa için ‘Mesih’ ifadesini kullanması sadece lakabı ile ilgili bir durumdur. Onun için lütfen Kur'an'da ‘Mesih’ ifadesi geçiyor diye İsa'nın Mesih olduğunu düşünmeyin. Bizim öyle bir kurtarıcıya ihtiyacımız söz konusu değil" diye konuştu. 

İnönü Üniversitesi'nde düzenlenen 'Hz. İsa'ya Ne Oldu?' başlıklı konferans, üniversitenin Hoca Ahmet Yesevi Konferans Salonu'nda gerçekleştirildi. 19 Mayıs Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mahmut Aydın'ın konuşmacı olarak katıldığı konferansı İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemil Çelik, İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Saffet Sancaklı, İl Müftüsü Hacı Yusuf Gül, İnönü Üniversitesi Genel Sekreteri Yrd. Doç. Dr. Kadir Kartalcı, Genel Sekreter Yardımcısı Cevdet Atalan, Rektör Danışmanı Doç. Dr. Cafer Mum, Yazıhan Kaymakamı Hatice Bayar Özdemir, öğretim üyeleri ve çok sayıda öğrenci katıldı.

İnsanların genel olarak kriz, kaos, alt-üst oluş durumlarında bir 'kurtarıcı' arayışı ve beklentisi içine girdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Mahmut Aydın, bunun sadece dini alanda değil, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda da geçerliliğini koruyan bir olgu olduğunu kaydetti. 

Prof. Dr. Mahmut Aydın'ın 'Hz. İsa'ya Ne Oldu?' başlıklı konferansındaki konuşması ana hatları şöyle: 

“Şimdi siz 'İslam'la ilgili bütün işleri bitirdik, her şeyi hallettik, Müslümanlığa dair işleri tamamladık da sıra İsa'ya mı geldi?' diye düşünebilirsiniz. Aslında ben de aynı fikirdeyim. Zaten bu konunun bitmesi için uğraşıyorum. Gündemden çıkması için uğraşıyorum. Çünkü bize katkı sağlayacak ve önemi bir konu değil.

Peki bu konuya niçin ilgi duydum? 

2003 yılıydı, elime bir dergi geçti. Adını da vereyim: Aksiyon Dergisi. 8 Aralık 2003 tarihli nüshasıydı. Derginin kapağında Hz. İsa'nın kafasında dikenli tel olan resmi var. Altındaki yazıda 'İnsanlık Onu Bekliyor' diye yazıyor. Yani bir kurtarıcı olarak sunulmuş ve insanlığın o kurtarıcıyı beklediği belirtiliyor. Derginin kapağına göre tam da Hıristiyanların İsa beklentisine uygun bir fotoğraf karşınıza çıkıyor. Dergideki makalenin yazarı Suat Yıldırım Hoca 'Günümüzde Hıristiyan ve Müslümanlar Hz. İsa'nın mesajına her zamankinden daha fazla muhtaçtır. Bundan dolayı Müslüman ve Hıristiyanlar Hz. İsa'nın mesajı etrafında birleşip bütünleşmelidir' diyor. Şimdi bunu niye söylüyor Suat Yıldırım Hoca: Bunu tabii dinler arası diyalog bağlamında söylüyor. Ama şimdi bir oturup düşünmemiz gerekiyor. Evet Suat Hoca'nın orda kastettiği 'İsa'nın mesajı' Kur'an'ın mesajıdır. Ama onu okuyan Hıristiyanlar acaba bizim anladığımız, yani Kur'an'ın mesajını mı algılayacaklar yoksa onların kafalarında, beklentilerinde olan İsa algısını mı anlayacaklar? Tabii bu çok ciddi bir soru oluşturuyor. Kaldı ki İsa'nın mesajı tevhid de olsa şu anda bizim o mesaja ihtiyacımız yok. Çünkü zaten bizim elimizde mesajımız var: Kur'an-ı Kerim. Bu mesaj elimizde iken başka bir mesaj beklemenin anlamı nedir? Ya da dinler arası diyalog bağlamında onun konuşulması bize ne katkı sağlar? Peki bunlar neden ortaya çıkıyor? Çünkü bizim kültürümüzde de maalesef Hz. İsa'nın ölmediği, göğe çıktığı, tekrar Müslüman olarak yer yüzüne döneceği ve İslam'ı yayacağı beklentisi var. Mesih ve Mehdi beklentileri bunları ortaya çıkarıyor. Bu beklentiler olduğu için de bu tür söylemleri üretmek zorunda kalıyoruz maalesef.

‘Herkes Kendi Kendisinin Mesih’i ve Mehdi’sidir’ 

Peki Mesih ve Mehdi beklentilerine baktığımızda, gerçekte böyle bir şey var mı aslında? Bir Dinler tarihçisi olarak bunu kendime sorduğumda şununla karşılaşıyorum: Bütün dini geleneklerde bir kurtarıcı beklentisi var. Ama ne zaman var biliyor musunuz? İnsanlar kendileri kendi işlerini göremeyince, kendi adlarına gelip o işleri düzeltecek bir kurtarıcı beklentisi içine giriyorlar. Bu bütün dini geleneklerde var. Yahudilik, Hıristiyanlık, Mecusilik, Sabiilik..Bunların hepsinde bir kurtarıcı beklentisi var. Beklenti şöyledir: Kurtarıcı dünyanın sonuna doğu gelecek ve hangi dinden geliyorsa, dünyayı o dine inananlar ile dolduracak. Peki, bizim işimiz ne o zaman?

İran-Irak Savaşı yoğunlaştığı dönemlerde, yani Ortadoğu’da kan gövdeyi götürürken kurtarıcı bekleyen insanlar, gruplar vardı. Hatta 'Şu savaş biraz daha yoğunlaşsa ve Ortadoğu iyice yangın yerine dönse de şu beklediğimiz kurtarıcı bir an önce gelse' diye beklenti içine giren insanlar, topluluklar vardı. Ya da, işte 12 Eylül 1980 öncesi Türkiye'deki ortamı biliyorsunuz. O ortamda Kenan Evren geldi, terör sona erdi. Bir anda Kenan Evren Mesih oldu!..

Ekonomik krizleri düşünün... Bir kurtarıcı gelip ekonomiyi düzelttiğinde o kişi kurtarıcı mı olacak? Oysa kurtarıcı beklemeden bizim kendimiz yapmamız gerekiyor bunları. çünkü Kur'an-ı Kerim şöyle diyor.'Siz kendi kendinizi düzeltmedikçe Allah sizi düzeltmeyecektir'

Buradan çıkan sonuç şu: Herkes kendi kendisinin Mesih'i, Mehdi'si, kurtarıcısıdır. Biz kendi işini iyi yapacağız. Ondan sonra Allah'dan o işin düzeltmesini bekleyeceğiz. Dolayısı ile özel donanımlı kurtarıcı beklemeyeceğiz. 

Hırısityanlığı Hz. İsa Değil, Pavlus Kurdu 

Hz İsa Hıristiyanlığın yapı taşıdır. Ama Hıristiyanlığı kuran Hz. İsa değildir. Her ne kadar Hıristiyanlık Hz. İsa ile anılsa da, Hıristiyanlığı şekillendiren Pavlus'dur. Hz. İsa ise Hıristiyanlığın yapı taşıdır. Yani bunu şu anlamada söylüyorum: Bir çömlekçi ustası düşünün, çamuru şekillendiriyor, 'çamur' Hz İsa'dır, çamuru şekillendiren bugünkü haline getiren ise Pavlus ve ona inananlardır. 'Hıristiyanlıkta İsa'nın hangi yönü önemlidir?' diye baktığınızda tarihsel anlamda İsa'nın hiçbir önemi yoktur. Yani tarihte yaşayan bir takım eylemlerde bulunan insanlara örneklik teşkil edecek insanın hiçbir önemi yoktur. Hıristiyanlık için İsa'nın önemi çarmıhta ölümü, gömülmesi, üçüncü günde dirilip Tanrı katına yükseltilmesi ve dünyanın sonuna doğru tekrar yeryüzüne inip ve yarım bıraktığı Tanrısal Krallığı tesis edeceği beklentisi önemlidir. Yani hayatı değil ölümü ve ölümü sonrası bina edilen inançlar önemlidir. Hıristiyanlıkta çarmıh yoksa ölümden dirilme yoksa, İsa'nın tekrar gelişi yoksa Hıristiyanlık da yok demektir. 

Prof. Aydın’ın Dinleyicilerden Garip İsteği: ‘Hz. İsa’nın Ölmediğine İnanıyorsanız Lütfen Bunu Gizleyin’ 

Kur'an ı Kerim de yaklaşık 96 ayette Hz. İsa’dan bahsediliyor. Özellikle Hz İsa'nın sonuyla ilgili bir takım ayetler zikrediliyor. Yine Hz İsa'ya yönelik Hıristiyanların iddialarına yönelik bir takım cevaplar var. Kur'an da İsa'nın ilahlığına tanrısallığına karşı çıkan ayetler var. İslam Dünyasında Hz İsa'nın akıbetiyle ilgili temelde 2 düşünce var. Birincisi 'Hz. İsa’nın ölmediği çarmıha germek isteyen insanların elinde kurtulduğu göğe Allah katına yükseltildiği, kıyamete doğru geri geleceği, bir takım eylemler yapıp vefat edeceği' ikincisi ise 'Hz. İsa’nın eceli ile öldüğü ve tekrar geri gelmeyeceği'dir.

Peki, İsa'ya ne oldu? Bilmiyoruz. Belki birkaç sene yaşamıştır. Kaç sene yaşadı onu da bilmiyoruz. 

Kur'an-ı Kerim ayetlerinden ve Hıristiyanlıktan yola çıkarsak sonuç olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: İsa'nın ölmediğini söylemememiz mümkün değildir. Çünkü Kur'an-ı Kerim Hz. İsa'nın ısrarla eceliyle öldüğünü söylüyor. 

Hz. İsa'nın ölmediğini düşünebilirsiniz. Buna inanabilirsiniz. Bu bir inanç konusu değildir. Ama eğer inanıyorsanız lütfen bunu gizli tutalım. Bunu artık dillendirmeyelim. Bu bize inanç olarak, kanaat olarak kalsın. İsa'yı layık olduğu yere, cennete yerleştirelim. 

Kur’an’da ‘İsa Mesih’ Geçiyor Diye İsa’nın Mesih Olduğunu Düşünmeyin

Peki Kur'an-ı Kerim Hz. İsa ile ilgili kıssaları ne için anlatıyor?  Bu kıssalar bağlamında Kur'an-ı Kerim bize peygamberlerin hayat hikâyelerini anlatmıyor. Yani Kur'an'ın amacı bu peygamberlerin biyografilerini ortaya koymak değil. Önceki peygamberlerin hayatlarından ve peygamberlik görevlerinden örnekler vererek Hz. Muhammed'e kendi başına gelen hadiselere bir benzerinin daha önceki peygamberlerin başına geldiğini hatırlatarak Hz. Peygamberi motive etmektir.

Hz. Muhammed'e, peygamberlik görevi verildiğinde ve müşrikler yoğun bir tepki ile karşı çıktıklarında peygamberin morali psikolojik olarak bozuluyor. Tabiri caizse 'Nerden bu görev bana verildi. Ne yapacağım bu insanlarla şimdi, bu insanlarla nasıl uğraşacağım?' gibi sorular ve tam böyle duygular içinde. Bu dönemde Yunus Peygamberin Kıssası hatırlatılıyor. Kur’an-ı Kerim Hz. İsa ile ilgili bilgileri de Hz. Peygamber'e aynı maksatla aktarmıştır.

Bizde kurtarıcı beklentisi Hz. Ali sonrası ortaya çıkıyor. Çünkü o döneme kadar her şey iyiye giderken bir anda herşey alt üst oluyor. O zamana kadar İslam Kültürü'nde kurtarıcı, Mesih beklentisi söz konusu değil. 

Onun için lütfen Kur'an-ı Kerim'de İsa Mesih ifadesi geçiyor diye İsa'nın Mesih olduğunu düşünmeyin. Çünkü öyle bir kurtarıcıya bizim ihtiyacımız yok. 

Gerçek Hıristiyanlık Diye Bir Şey Yok…İsa Hıristiyan Değil, Yahudi’dir 

Said-i Nursi'nin eserlerinde Hz. İsa'nın Şahs-i Manevisi geçer. Şöyle geçer: ‘Hz. İsa’nın şahs-ı maneviyyesinde ibaret olan hakiki İsevilik Dini zuhur edecek. Yani rahmet-i ilahinin semasından nüzul edecek, hali hazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı saflaşacak. Hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak. Hakiki İslamiyye ile birleşecek. Manen Hıristiyanlık bir nevi İslamiyet’e inkılap edecek (dönüşecek)’. Yani dünyanın sonuna doğru İsevilerin Müslüman olacağı, gerçek Hıristiyanlığın ortaya çıkacağını söyler...

Gerçek Hıristiyanlık yok ki ortaya çıksın. İşte bizim bir sıkıntımız da bu. Mesela biz dinleri tasnif ederken de maalesef  böyle tasnif ediyoruz. İlahi dinler diyoruz. Bakın ilahi bir din var dinler olmaz. Şimdi Kur'an-ı gören ilahi din tektir. Bu da Hz. Adem'den Hz. Muhammed'e kadar tüm peygamberlerin getirdikleri mesajın özüdür. Ama biz orada Yahudiliği ve Hıristiyanlığı da ilahi din kategorisine koyuyoruz. Daha sonra diyoruz ki bunların aslı bozuldu. Yok ki aslı bozulsun. Hıristiyanlığın aslı yok, nerden bulacaksınız aslını. Çünkü Hz İsa Hıristiyan değil Hz. İsa Yahudi’dir. Yahudilere gelen peygamberdir. Hıristiyanlık ismi İsa’dan yaklaşık 50-60 sene sonra İsa’ya inananlara Antakya bölgesinde muhalifleri tarafından verilen bir isim. İsa ile hiç alakası yok, ama getiriyoruz  biz Hıristiyanlığı orijinal ilahi bir din yapıyoruz, daha sonra da aslının bozulduğunu söylüyoruz. Daha sonra tekrar aslına inkılap edeceğini, aslının ortaya çıkacağını söylüyoruz, yok ki  ortaya çıksın. Hadi diyelim çıksın, Peki şuan dünya üzerine baktığınız zaman 2 milyar100 Milyon Hıristiyan var 1 milyar 550-600 milyon civarında da Müslüman var. Bu oran hiç değişmiyor ki... Bu sayı ne zaman Müslümanların lehine dönüşecek peki? Ben o kadar ülke gezdim Hıristiyanların kütür kütür Müslüman olduklarına da şahit olmadım. Bu biraz aldatmacadır. Manipülasyondur. Bence ümmetin de artık bundan yavaş yavaş sıyrılması gerekir.”

HABER-FOTO: Savaş BARIŞ

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız