SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"İsrail'in Pervasızlığı İslam Dünyasının Dağılmışlığından"

0
Güncellendi - 2017-12-19 04:07:00
A- A+ PAYLAŞ

Türk Ocakları Malatya Şubesi'nin geleneksel sohbet programlarının sonuncusunda "Dünüyle, Bugünüyle, Tüm Yönleri İle Kudüs" konuşuldu ve Emekli Kurmay Albay Yusuf Çetinkaya konuyla ilgili ayrıntılı açıklamalar yaptı.

ANAP ve AKP Malatya eski milletvekillerinden Miraç Akdoğan'ın da dinleyici olarak katıldığı, ilk bölümünde şehitler için Gülhan Haliloğlu tarafından yaptırılan duayla başlayan sohbet programında konuşan Şube Başkanı Nadir Günata,"Kudüs konusu, Müslümanların yüzlerine tutulmuş bir aynadır. Cehaletin, acizliğin, çaresizliğin, kararsızlığın ve beceriksizliğin altında ezilen İslâm dünyasının esas sorunu, asırlardır üzerini kaplayan ve bir türlü sökülüp atılamayan iman zaafıdır. Müslümanlar suçu başkalarında aramadan önce kendi sorumluluklarının farkına varmadıkları sürece, karşılaşılan haksızlıkların, zulmün durdurulması mümkün olmaz. Yahudiler beş yüz yıldan beri dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar Hamursuz Bayramı günlerinin başında yedikleri yemeği “gelecek yıl Jerusalem’de (Kudüs’te)” duasıyla tamamlarlar. Bu inanç ve kararlılıkla artık bu duayı yapmalarına gerek kalmayan bir sonuca ulaştılar. Müslümanlarsa her defasında “öğrenilmiş çaresizlikleri”nin sıkıntısı içerisinde ciddi bir etkisi bulunmayan gösteri ve kınamalara ağırlık vererek, Filistin sokaklarında İsrail güvenlik güçlerine taş atarak zulmü önleyebileceklerini sandılar. Arap devletleri İsrail’e karşı etkili bir tavır almak, ortak politika üretmek yerine birbirleriyle didişmeyi tercih ettiler. Trump’un kararı üzerine gösterilecek tepkilerin daha farklı bir düzeyde olması ne yazık ki mümkün değil. Türkiye’nin dönem başkanlığını yaptığı İslâm İşbirliği Teşkilatı’nı toplaması doğru bir adımdır. Ancak toplantıya katlım durumu ve sonuç bildirgeside dişe dokunur bir yaptırım hususunun bulunmaması İslam ülkelerinin hali pür melalini göstermesi açısından önemlidir."dedi.

Daha sonra sözalan Yusuf Çetinkaya, şunları anlattı:

“14 Mayıs 1948 de İngiltere manda rejimini kaldırdı ve aynı gün İsrail devletinin kuruluşu ilan edildi. Adına Medinath Yisrael - İsrail Devleti- denildi. ABD tam 11 dk. Sonra bu devleti tanıdı. Nüfusu 800000, 125,1 km2 yüzölçüme sahip olan Kudüs’te nüfusun% 64 Yahudi, % 34 Müslüman,% 2’si Hıristiyandır. Yahudiler ve Hristiyanlar Kudüs'e Yerushalayim derler, manası barışın şehri demektir. Arapça'da Kudüs Al-Quds olarak geçer ve “kutsal” ya da “Kutsal Tapınak” anlamına gelir. Kudüs 3 semavi dinin başkenti konumundadır. Kudüs tarihte 2 defa toptan yok edilmiş, 23 kere işgal edlimiş, 52 kere saldırıya uğramış ve 44 kez el değiştirmiştir.

Yahudiler tam anlamıyla birlik olmaları M.Ö. 1012-975 tarihlerinde hüküm süren Hz.Davut zamanında olmuştur. Bu dönemde M.Ö. 1000 yılında Kudüs alınarak başkent yapılmış ve Suriye’den Mısır’a kadar olan bölgede İsrailoğulları egemenliklerini sağlamışlardır. Miladi 636 yılında Hz. Ömer tarafından alınan Kudüs’te bizzat Hz. Ömer tarafından eski mabedin yeri, Mescidi Aksa’nın yeri ve mihrabı tespit ve tayin edilmiştir. Mescidi Aksa’nın tespit edilen yerine Emeviler döneminde büyük bir mescid inşa edilmiştir.

Kudüs Yahudilerin birinci kutsal şehridir. Onların Hebron bizim El Halil dediğimiz Hz.İbrahim’in eşi Sara’nın mezarının bulunduğu yer ise ikinci kutsal şehirleridir. Bölgede bulunan Sion tepesi de Hz. Davut’un mezarının bulunması nedeniyle yine kutsaldır. Süleyman mabedinin yerinde kurulu bulunan Mescidi Aksa, Kubbetüssahra, Kıble Camii ve Mervani Camilerinin yıkılması ve bu alanın boşaltılması yapılması planlanan tapınak inşası için önemli bir hedeftir.

Bölgede M.S. 395 Bizans hakimiyeti vardır.

M.S. 637’de İslam hakimiyetine girer.

1516-1918 yılları arasında Gazze, Kudüs e Nablus sancakları olmak üzere Omanlı hakimiyeti vardır.

21-31 Ağustos 1897’de Basel 1. Siyonist kongresi toplanır.

19 Mayıs 1901 yılında Osmanlı’ya borçlarına karşılık toprak talebi yapılır.

1909 yılında 2. meşrutiyet ile birlikte toprak alımları artar.

1916 yılında Sykes-Picot anlaşması ile Kudüs’e uluslararası statü kazandırılır.

1917 yılında Balfour deklerasyonu yayınlanır ve Rotcshild’e Yahudi devleti kurulması kararı iletilir.

1920 yılında Milletler meclisi İngiltere’ye manda yetkisi verir.

1931yılında Milletler meclisi kararı ile İslam konferansı düzenlenir.

1937 yılında Yafa ve Tel Aviv’in Filistinlilere verilmesini öngören Peel Paylaşım planı Kral Faysal ve Araplar tarafından red edilir.

1947 yılında Birleşmiş milletlerin taksim planı yine Araplar tarafından red edilir.

14 Mayıs 1948’de İsrail devleti kurulur ve çalışmalar başlar. Savaş sonucunda Gazze, Mısır,Batı Şeria, Ürdün ve Filistin’in kalanı İsrail tarafından işgal edilir.

1964 yılında FKÖ kurulur.

1967 yılındaki 6 gün savaşları sonucunda Sina, Doğu Kudüs, Batı Şeria , Golan tepeleri ve Gazze İsrail tarafından işgal edilir. 1 milyondan fazla Filistinli mülteci durumuna düşer ve bu arada El-Fetih FKÖ’ye hakim olur.

1969 yılında önemli bir hadise meydana gelir ve Kıble camii fanatik bir Yahudi tarafından saldırıya uğrar ve caminin güney duvarı yıkılır, Selahaddin minberi yanar.

1973 yılında Arap İsrail savaşı başlar. İsrail Gazze ve Batı Şeria’yı Filistin’e bırakmak ister anacak Suriyeli ve Arap liderler bunu red ederler. Ancak FKÖ bunu kabul edenler ve etmeyenler şeklinde parçalanır.

1977 yılında Enver Sedat İsrail’in Kudüs hakimiyetini tanır.

1978 yılında meşhur Camp David anlaşması imzalanır.

31 Temmuz 1980’de İsrail Kudüs’ü başkent ilan eder. Bununla ilgili temel yasayı çıkarır. Ancak BMGK 478 no’lu karar ile bu girişimi tanımadı ve 1967 sınırlarını esas kabul etti. Tüm bunlara rağmen İsrail Temel Yasa kapsamında Kudüs’te camileri yıkmak amacıyla kazılara başladı. Çıkan çatışmalarda 1000’den fazla insan hayatını kaybetti.

1982 yılında İsrail Lübnan’ı işgal etti.

1986 yılında Ürdün’deki Filistinliler sürüldü. Ençok Filistinliyi İsrail değil Ürdün öldürmüştür.

1987 yılında BMGK 242 sayılı kararı yayınladı. 1967 sınırlrına çekilme ve barış görüşmelerine başlamaya ilişkin bu karar 3 büyük Arap ülkesi tarafından kabul edilmedi.

1987-1993 arasında 2. intifada başladı ve 1000’den fazla Filistin’li öldü.

15 Kasım 1987’de Cezayir’de bağımsız Filistin ilan edildi.

1991’de Madrid görüşmeleri başladı. Filistin’e özerklik deklarasyonu yayınlandı.

1993 yılında Oslo görüşmeleri yapıldı.

4 Kasım 1994 yılında bu görüşmeleri yürüten İzak Rabin Mossad tarafından öldürüldü.

1995 yılında 2. Oslo görüşmelerinde Batı Şeria 3 bölgeye ayrıldı.

1996 yılında Mescidi Aksa’nın Burak duvarındaki kazılar sebebi ile çıkan çatışmada 63 Filistin’li hayatını kaybetti, 1600 kişide yaralandı.

Ocak 1997’de El- Halil %97 oranında Filistin’e bırakıldı.

23 Ekim 1998’de Wye River beyannamesi yayınlandı ve İsrail Batı Şeria’dan çekilecek denildi.

2000 yılında Ariel Şaron Mescidi Aksa’ya baskın düzenledi ve ikinci intifada başladı.

2003 yılında Mescidi Aksa’nın avlusuna Yahudiler alınmaya başladı, Müslümanlara girişte yaş sınırlaması getirildi.

2004 yılında şüpheli bir şekilde Arafat öldü.

2005 yılında Gazze İsrail tarafından boşaltıldı.

2016 yılında BMGK Doğu Kudüs ve Filistin topraklarında yerleşim faaliyetlerini durdurma kararı aldı.

31 Temmuz 1980’de kabul edilen Temel Yasa Kudüs’ü İsrail’in başkenti ve yürütme, yasama organlarının merkezi olarak kabul etmektedir. Ancak Kudüs’te var olan bölünmüşlük İsrail’in burayı ülke ile bütünleşmiş bir statüde başkent yapma isteğini engellemektedir. Bugün çeşitli kazılarla eski Yahudi yapılarını canlandırmak ve Kudüs’ü tekleştirmek isteyen İsrail ile Araplar arasındaki çatışmanın temel nedeni budur. İsrail’in kuruluşu öncesinde Yahudi Lehi Terör Örgütünde çeşitli katliamlara imza atmış ve sonrasında devletin çeşitli kademelerinde görev almış olan Eldad isimli şahıs “Kurtuluşun simgesi sayılan Yahudi tapınağının inşası için o camileri (El-Haram, El-Şerif ve El-Aksa) günü birinde ortadan kalkması gerekecektir” demiştir. Bu önem Yahudileri dünya lideri yapacağına inanılan Mesih’in gelişinin hızlandırılması ile alakalıdır. İnanışlarına göre kutsal topraklara Yahudiler yerleşerek devlet kurmaları, Kudüs’ün ele geçirilerek bu devletin başşehri olması ve tapınağın yeniden inşa edilmesi Mesih’in ortaya çıkışının şartlarıdır.

Burada Yahudilerin fikri ve zihni arka planlarını iyi etüt etmek gerekir. Tekvin’de “Mısır ırmağından Büyük ırmağa, Fırat nehrine kadar bu diyarı senin zürriyetine verdim” denilmektedir. Yine Moşe Dayan 1967 yılında Jerusalem Post’ta “bizler Tevrat’a sahipsek, bizler kendimizi Tevrat’ın halkı olarak görüyorsak, Tevrat’ta vaad edilen tüm topraklara sahip olmak zorundayız” demiştir. Yahudi mantığına göre “bir Yahudi başka amacın gerçekleştirilmesi için yaratılmamıştır. Bilakis onun kendisi bir amaçtır. Çünkü kainattaki tüm varlıklar sadece ve sadece Yahudilere hizmet için yaratılmıştır”. Yine bu hastalıklı düşünce yapısının inancına göre “başlangıçta tanrı gökleri ve yerleri yarattı” ifadesinin anlamı gökler ve yer başlangıç olarak adlandırılan Yahudiler için yaratılmıştır. Bir Yahudi din adamı “bir yahudinin ruhu ile Yahudi olmayan kişinin ruhu arasındaki fark bir insan ile bir sığırın ruhları arasındaki farktan çok daha derindir” diyerek Yahudi şeriatını özetlemektedir. Bu hastalıklı zihniyet Yahudi olmayanlara karşı her türlü ahlaksız yöntem dahil her yolun mübah olduğunu kabul eder.

İsrail devleti teokratik bir devlettir. Kadın erkek tüm vatandaşlarını muvazzaf askerliklerini müteakiben her sene belirli sürelerle askeri eğitime tabi tutan militarist bir devlettir. Arz-ı mev’udu gerçekleştirmeyi esas alan terörist bir devlettir.

İslam dünyasındaki dağılmışlık ve başıbozukluk İsrail’in bu denli pervasızca hareket etmesinde en büyük etkendir. Ancak bilimde, sanayide, ekonomik anlamda güçsüz ve etkisiz olmanın da elbette etkisi yadsınamaz. Esasında birlik olunsa İsrail’in pekçok hassas yanı bulunmaktadır ve bunlar çok rahatlıkla kullanılabilir. Bir kere Yahudilik kendi içinde bölünmüş bir dindir. Her Yahudi aynı şekilde düşünmemektedir. Hepsi siyonist reflekslerle hareket etmemektedir. Bu Kudüs’ü başkent olarak ilan etmeye Yahudilerden de çok ciddi tepki gelmiştir. Yine aynı şekilde İsrail’in dar olan coğrafyası yeterli manevraya izin vermez, kritik tesis ve ikmal hatları etkilere açıktır. İsrail’in seferberliği yedek personele dayandığı için ilk etapta şehirler vurulursa seferberlik sistemi çöker. İsrail halkında ciddi manada Hıttin Sendromu yaygındır. Bu kadar önemli hassasiyetleri olan bir devletin ortadoğuda elini kolunu sallaya sallaya dolaşması ve oyun kurması elbette bölge ülkelerinin hanesine yazılacak olan çok büyük bir eksidir”.

Bülten- Yeni Malatya Gazetesi- malatyahaber.com

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız