SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Kaybeden Şehrin Bir Yılı (I)

A- A+ PAYLAŞ

Kaybeden Şehir Malatya’dan 2009 Kesitleri

 

Niyazi DOĞAN

dogannd@gmail.com

 

Birikmiş, tembelliğime kurban edilmiş yazı konularım var.

 

Örneğin, Malatya milletvekillerinin 2 yıllık performansını değerlendiren bir yazı için bugün-yarın-ertesi gün diyerek ertelemenin dayanılmaz keyfine kapılıp gittim.

 

O kadar ki, ‘Bugünün işini yarına bırakma’ atasözünü ‘Bugünün işini yarına bırakma, ertesi güne bırak’ şeklinde yeniden ürettim, yorumladım.

 

Ertelemeye bir başka örnek olarak da,  gündemdeki imar yolsuzluğuna / rezaletine / hırsızlığına / ahlaksızlığına / sahtekarlığına / organize suçuna / üç kağıtçılığına / kolpacılığına dair kafamda hazırladığım, ancak kağıda dökemediğim yazıyı gösterebilirim.

 

Yılmaz Erdoğan’ın ‘Organize İşler’ini bir hayli gölgede bırakan, dünyadaki suç örgütlerinin tartışılmaz üstadı Al Capone’a (yaşasaydı)  ‘Ben bile bu kadarını düşünememiştim’ dedirtmesi muhtemel bu imar kolpacılığı hakkında TV Malatya’da çok konuştum. Cemal Akın’ın 5 yıllık döneminde ve yönetim ahlakı (ahlak mı, o da ne?) bakımından bir devam filmi olan Ahmet Çakır’ın 10 aylık süresinde bir kentin nasıl yönetilemediğini / geri götürüldüğünü / dizleri üzerine çökertildiğini / kent rantının toplumun geniş kesimleri yerine,  önceki gün ANAP’lı, dün RP’li, MHP’li ya da DSP’li bugün ise AKP’li olan kimi politik zübüklere nasıl peşkeş çekildiğini anlatmaya çalıştım. 

 

Ama kuraldır, söz uçar yazı kalır. Bu kuralı hep önemsedim, ama kuralı önemsemiş olmak da üşenme / erteleme / vazgeçme üçlemesini pratiğe aktarmamı engelleyemedi maalesef.

 

İşte bu yüzden kendi kendime, ‘Hem 2009 yılını Malatya açısından kaba hatları ile değerlendirmek hem de ertelediğim konuları bu değerlendirme potasında irdelemek iyi bir çıkış yolu olacaktır’ dedim ve bilgisayarın başına oturdum.

 

Önemli Not: Cemal Akın’ın 5 yıllık günah galerisini tam bir yıl önce yine burada ayrıntıları ile yazdığımızı da hatırlatalım.

…

Bir yılı daha tükettik.

 

Zaten çağımız da toplum da tüketim çağı değil mi.

 

Tüketiver gitsin.

 

Memleketi tüket, ahlakı tüket, şehri tüket, kanaati tüket.

 

Yok et gitsin.

 

Fabrikayı yok et, yeşili yok et, istihdam alanlarını yok et, kentsel değerleri yok et, toplumsal hafızayı yok et, bir kenti kent yapan / şehir yapan değerleri yok et gitsin.

 

İmar yolsuzluğu yap, şuyu kolpacılığı yap, zübüklere rant sağla.

 

Doğalgaz yolsuzluğu yap, belediyenin trilyonlarını doğalgaz şirketine hortumla.

 

Korkma bir şey olmaz.

 

Burası Malatya. Kimden hesap sorulduğu görülmüş.

Nasıl olsa herkes aynı kafada. Kafadarlar yönetimi yani…

…

Devletin malı deniz yemeyen domuz.

 

Üstelik memleket kimilerine göre Dar’ul Harp değil miydi?

 

Öyleyse…

 

Öyleyse, kamunun / devletin / milletin kendisine emanet edilmiş malını / mülkünü hortumlamak / çalmak / çırpmak / siyasi güç kullanarak kendisine / yakınlarına / çevresine haksız çıkar sağlamak / sebepsiz zenginleşmek / kamu kaynaklarını bireysel zenginleşme için tepe tepe kullanmak mübahtır, hatta ‘davaya hizmet’tir.

Tam bir kleptokrasi yani.

 

Daha doğrusu yarım  demokrasi arası tam kleptokrasi.

 

Ne diyordu J.J. Rousseau ? 'Politika ve ahlakı farklı ele alanlar, her ikisini de asla anlayamazlar'.

...

Şimdi gelelim asıl mevzuya. Yani Malatya 2009’u nasıl yaşadı sorusuna?

 

OCAK 2009 TSO SEÇİMLERİ YAPILDI :  Yapılsa ne olur, yapılmasa ne olur ? Hatta daha ileri gidip TSO olsa ne olur, olmasa ne olur? diye soruyorum ve ekliyorum: Bu haliyle TSO olmasa da olur. Demem o ki, Malatya TSO’nun yokluğu varlığından daha kötü olmayacaktır.

Neden?

 

12 yıllık Mücahit Fındıklı yönetimi Malatya’nın kent ekonomisine ne katkı sundu ki Hasan Hüseyin Erkoç yönetimi ne sunsun. İşsizliği önlemekten vazgeçtik işsizliği azaltacak ilaç niyetine bir proje ürettikleri görülmedi. Fabrikadan çok depo ve ambalajlama şirketlerinin yer aldığı 2. Organize Sanayi Bölgesi’nin altyapısını bile bitirme becerisini gösteremediler. Özelleştirmeden kaynaklanan işsizliğe karşı sosyal riski azaltıcı politikalar üretemediler. Sanayicinin, işverenin sorunları ile ilgilenmediler. Seçimden seçime kapı aşındırıp oy istediler sadece, sonra kendi dar gruplarına dönüp özel gündemlerini takip ettiler. Ayda bir yapılan meclis toplantılarında  AKP hükümetine güzelleme yapmak dışında, kentin ya da ülkenin sosyo-ekonomik sorunlarına dair fikirsel derinlik / analitik çözümleme ya da muhalif bir tez–öneri içeren tek bir çalışma yapılmadı. Başbakandan teşvik süresinin uzatılmasını istemek için iki satırlık mektup yazmak ve bayramları diğer sivil toplum kuruluşları ile birlikte kutlamak icraat (!) sayıldı. TV Malatya’daki programlarda birkaç defa dile getirdim, biraz olsun utansınlar diye bir de burada kayda geçiriyorum: Konya Ticaret Odası kendi kaynakları ile özel bir üniversite kurarken (KTO Karatay Üniversitesi) Malatya TSO hala Abdurrahman Yavuz’un satın aldığı binada pineklemekte, arsası yıllardır boş dururken kendi binasını inşa etme konusunda bile acizleri oynamaktadır. Şimdi sorunun sırası: Mücahit Fındıklı eseri ile gurur mu duymalı utanç mı? (Bu arada, 15 Ocak’taki Malatyaspor Gecesi’nde TSO Başkanı Hasan Erkoç’a takınılan tavrı da kınadığımızı vurgulayalım)

 

VANDALİZM TAVAN YAPTI, 71 YILLIK BELEDİYE BİNASI YOK EDİLDİ: 29 Mart yerel seçimlerinde yeniden aday gösterilmeyen, Başbakan Erdoğan tarafından ‘Evine Dön’ denilen Cemal Akın tüm öfkesini 71 yıllık belediye binasından çıkardı. Akın, 30 Ocak 2009 gecesi Cumhuriyet tarihinin Malatya’daki önemli yapılarından biri olan, kent kültürünün / kentsel mirasın / kent hafızasının kayda değer unsurlarını barındıran eski belediye hizmet binasını iş makinaları ile yıktırarak vandalizmin şaheser örneklerinden birine imza attı. Mimarlar Odası, akademisyenler ve birçok sivil toplum kuruluşu yıkım öncesinde binanın Kent Müzesi’ne dönüştürülmesi için çağrıda bulundu, ancak unuttukları bir şey vardı: Köylü bir kafadan şehirli tutumu bekliyorlardı ki, bu da beyhude bir bekleyişti…

 

MART 2009 YEREL SEÇİMLER YAPILDI: AKP iktidar olmanın tüm olanaklarını kullanarak yerel seçimleri kazandı. Ancak il genel meclisi bazında ciddi oy kaybı yaşadı. Malatya merkez belediyesinin yanı sıra birçok ilçe ve beldede başkanlıklarını kazanan AKP, belediye meclislerinde de çoğunluğu sağladı. Malatya Belediye Başkanlığı seçimi devletin tüm olanaklarını kullanan AKP ile Mehmet Yaşar Çerçi arasında geçti. Çerçi Saadet Partisi’nin adayı idi ama, Çerçi partisinden çok daha güçlü bir aday profiline sahip bir siyasetçi olarak seçimi AKP-Çerçi mücadelesi konumuna taşıdı.

 

Malatya Belediye Başkanlığı’na seçim kampanyası boyunca daha çok eğitim düzeyi / “yeterli olmadığı” öne sürülen diploması ile gündeme gelen AKP Adayı Ahmet Çakır kazandı.

 

AKP’li 5 milletvekilinin tam 1 milletvekilinin kısmi desteği ile AKP adayı yapılan Ahmet Çakır, başkanlık koltuğuna oturduktan sonraki dönemde en büyük sıkıntıyı da milletvekillerine ödemesi gereken diyet konusunda yaşadı. Bu nedenle yeni dönem Malatya Belediyesi Ahmet Çakır’dan çok başta Ömer Faruk Öz olmak üzere AKP milletvekilleri / cemaat ve vakıflar tarafından dizayna tabi tutuldu. Ömer Faruk Öz’ün Ahmet Çakır’ı zaman zaman halkın önünde kimi zamanda makamında azarladığı sıkça konuşuluyor. Hatta Ahmet Çakır ile bir milletvekili arasında bir defasında “alışılmışın dışında” sert bir tartışmanın yaşandığı da dilden dile dolaşan ciddi bir kulis bilgisi olarak halen güncelliğini koruyor.

 

AKP milletvekillerinin, cemaatin, vakfın ve bu çevrelere ait işadamlarının bir anda üzerine kâbus gibi çöken taleplerine cevap veremeyen Ahmet Çakır’ın başkanlığının henüz ilk aylarında ciddi bir moral-motivasyon bozukluğu içinde olduğu, psikolojisinin de deformasyona uğradığı ileri sürülüyor. Otorite ve boşluğunun yarattığı idari bunalımlarla başa çıkma konusunda gerekli iradeyi göstermediği de, imar- şuyu yolsuzluğu, yapılamayan ihaleler konularında yetersizlik gözlenen Başkan Ahmet Çakır’ın kuşatılmış ve teslim alınmış bir başkan / siyasetçi görüntüsü vermesine yol açıyor. Bu durumun görüntüden öte gerçek olma ihtimali de bir hayli güçlüdür.

 

Aslında Ahmet Çakır döneminin de Cemal Akın dönemi gibi başarısız ve Malatya için kayıp yıllar olacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Çakır daha ilk günden itibaren kadro oluşturma ve yönetim anlayışı bağlamında, gelecek 5 yılın Malatya için kayıp yıllar, birileri için de hayli kazançlı yıllar olacağına dair yeterli işaret ve argümanı zaten ortaya koymuştu. Cemal Akın ofisinde ofis boyluktan öte becerileri olmayan kankalarını belediyeye taşıyarak Malatya’nın canına okurken, Ahmet Çakır ise, iş dünyasındaki ortaklarını ve bağlantılarını doğrudan olmasa bile belediye üzerinde etkin bir konuma taşıdı. Aradaki fark budur: Birinde ofis boylar diğerinde ortaklar…Hayırlı işler beyler! 5 Yıldızlı Malatya söylemine de Fatiha!..

 

MAYIS 2009 BAŞBAKANIN DA KATILIMI İLE AKP İL KONGRESİ YAPILDI: Mustafa Şahin atanmış il başkanlığından seçilmiş il başkanı pozisyonuna terfi etti. Sonucu baştan belli olan bir seçimdi. Çünkü AKP’de parti içi demokrasi bir masaldır. Tepeden işaret edilenden başkası seçilemez, hatta aday bile olamaz.  Cesaret edip aday olan da olursa seçildikten sonra genel merkeze çağrılarak ‘İstifa et’ denilir ve istifa ettirilir. ‘O kadar Ulennnn!’ 10 Mayıs 2009’daki bu kongreye Başbakan Erdoğan da katıldı. Ne konuştu, neler vaad etti bilmiyorum, bilmek önemli de değil. Vaadlerin arkası kiraz bahçesi çünkü…

 

 

HAZİRAN 2009 ALTIN KAYISI OTELİ SATILDI: Mülkiyeti Özel İdare Genel Sekreterliği’ne ait 5 bin 352 metre kare arsaya sahip, üstündeki 4 yıldızlı otelde 210 yatak bulunan Altın Kayısı Oteli düzenlenen 4. satış ihalesinde en yüksek teklifi veren Aprimaks Dış Ticaret Limited Şirketi’ne 10 milyon (10 trilyon)  TL fiyat ile satıldı. Aprimaks Şirketi Selami Göçmez, Mehmet Göçmez ve Ufuk Göçmez’den oluşan ortaklık yapısına sahip bir aile şirketi. Fikri Takip Notu: malatyahaber.com’da 1 Haziran 2009 ‘Bir Marka Yok Edilirken’ başlığı ile yayınlanan yazıda Altın Kayısı Oteli’nin tarihsel serüvenini ve  Malatya ile özdeşleşen Altın Kayısı markasının adım adım nasıl yok edildiğini anlatıyor ve şöyle bir bilgi aktarıyordu: ‘Bir de, burayı Özel İdare’nin çok acil satmasıyla ilgili bazı dedikodular var. Sözde, buranın satışından elde edilecek para, milletvekilleri söz verdiği, ancak ilgili bakanlıktan ödenek çıkartamadığı için yapılamayan Yaygın Göleti için harcanacakmış!’… Bugüne gelelim, tarih 7 Ocak 2010, yani birkaç gün önce. AKP Milletvekili Ömer Faruk Öz açıklıyor: ‘’Darende Gökpınar ve Doğanyol Koldere sulama projeleri için 8 milyon 321 bin 624 TL ödenek çıkardık’’. Tam yerine geldi, manzarayı koyalım istedik…

 

 

TEMMUZ 2009 MİLLETVEKİLLERİ 2 YILINI DOLDURDU: Uzun uzun cümleler, çok cümleli paragraflar kurmanın anlamı yok. Her şey ortada. Sokağa çıkın 10 kişiyi dinleyin, AKP Malatya milletvekillerinden memnun olanların sayısı iddia ediyorum 2’yi geçmez. İsimlerini sorun, 100 kişi arasında 6’sının adını sayacak 1 kişi bulamazsınız. Hoş, insanların, milletvekillerinin adını ezberlemesinin çok da anlamlı bir faaliyet olduğunu söylemek doğru değil. Ancak, milletvekilleri ile halk arasındaki kopukluğu anlatmanın bir göstergesi olması açısından anlam ifade ettiği de bir gerçektir. Malatya halkı ile AKP Malatya milletvekilleri arasındaki bu kopukluğun siyasal literatürdeki karşılığı yabancılaşmadır. Öylesine bir yabancılaşma ki, sokaktaki vatandaş o milletvekillerinin varlığı ile yokluğu arasında bir fark görmemekte, onu tanıma çabasına bile girmemektedir.

 

Sokaktaki Malatyalı, AKP Malatya Milletvekillerinin kendilerini meclise gönderen geniş toplum kesimlerinin sorunlarını çözmek yerine kendi iş çevreleri / aileleri ve cemaatçi yapıların çıkarlarını korumak / kollamak ve rant sağlamak için mesai harcadığına inanmakta, bu inanç her geçen gün daha da güçlenmektedir.

./..          (DEVAMI VAR..)

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız