SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Kaybeden Şehrin Bir Yılı (II)

A- A+ PAYLAŞ

Kaybeden Şehir Malatya’dan 2009 Kesitleri

 

Niyazi DOĞAN

dogannd@gmail.com

 

(I.yazıdan devam)

 

TEMMUZ 2009 MİLLETVEKİLLERİ 2 YILINI DOLDURDU: Uzun uzun cümleler, çok cümleli paragraflar kurmanın anlamı yok. Her şey ortada. Sokağa çıkın 10 kişiyi dinleyin, AKP Malatya milletvekillerinden memnun olanların  sayısı iddia ediyorum 2’yi geçmez. İsimlerini sorun, 100 kişi arasında 6’sının adını sayacak 1 kişi bulamazsınız.  Hoş, insanların, milletvekillerinin adını ezberlemesinin çok da anlamlı bir faaliyet olduğunu söylemek doğru değil.  Ancak, milletvekilleri ile halk arasındaki kopukluğu anlatmanın bir göstergesi olması açısından anlam ifade ettiği  de bir gerçektir. Malatya halkı ile AKP Malatya milletvekilleri arasındaki bu kopukluğun siyasal literatürdeki  karşılığı yabancılaşmadır. Öylesine bir yabancılaşma ki, sokaktaki vatandaş o milletvekillerinin varlığı ile yokluğu  arasında bir fark görmemekte, onu tanıma çabasına bile girmemektedir.

 

Sokaktaki Malatyalı, AKP Malatya Milletvekillerinin kendilerini meclise gönderen geniş toplum kesimlerinin sorunlarını çözmek yerine kendi iş çevreleri / aileleri ve cemaatçi yapıların çıkarlarını korumak / kollamak ve rant sağlamak için mesai harcadığına inanmakta, bu inanç her geçen gün daha da güçlenmektedir.

 

Milletvekillerinin Ahmet Çakır’a verdikleri destek karşılığında ellerini belediyenin içinden çekmemeleri, ikinci bir belediye başkanı gibi davranmaları, kimisinin iş dünyası, kimisinin cemaat, kimisinin aile, kimisinin özel hastaneler, kimisinin müteahhitler yararına seçilmiş temsilciler gibi çalışması, ana okulu müdürlüğünden tutun üniversite rektörlüğüne kadar tüm yerel bürokrasiyi emanet-ehliyet-liyakat ilişkisi yerine, nepotizm / cemaat / vakıf / ahbap çavuş / çıkar ilişkisi ekseninde dizayn etmeleri, her milletvekilinin Malatya bürokrasisinde kendileri için birer hükümranlık alanı yaratmaları, partinin sosyolojik tabanının beklentilerine pozitif karşılık üretememeleri, kamusal yarardan çok bireysel ve zümresel yararı öncelemeleri ve benzer birçok nedenle AKP Malatya Milletvekilleri 2 yıllık deneyimlerinde sınıfta kalmıştır.

 

Okuyucu şunu söyleyebilir: Ya kardeşim bu milletvekillerinin hiç mi doğru düzgün yaptığı bir iş yok, neden bu kadar acımasız oluyorsunuz?

 

Ben de sözü uzatmadan şöyle cevap verebilirim: Elbette yaptıkları işler var ve bu işleri de yapmak zorundalar. Bozuk saat bile günde iki defa doğruyu göstermiyor mu? Kendilerinden dinleseniz, AKP’nin 7 yılını bırakın şu son 2 yılda Malatya’yı cennete çevirdiklerini zannedersiniz. Bir onların anlattığı Malatya var bir de bizim gerçek Malatya. Hangisi doğru? Varsayalım ki sayın vekillerin anlattıklarının hepsi doğru ve gece gündüz Malatya için çalışıyorlar...O zaman çok basit bir sorum var arkadaşlar: Peki Malatya neden bu halde? Ve birkaç artçı soru:  Neden bu şehir her alanda küme düşüyor veya küme düşmeye oynuyor? Neden Ankara’da 40 günde tamamlanan bir alt geçit Malatya’da 2 yılda tamamlanamıyor? Neden ilave yeni bir hastane yapılmıyor da 2 devlet hastanesi TOKİ’ye devredilerek daha az kapasiteli bir hastane yapılıyor? Neden fabrikalara bir bir kilit vuruluyor? Neden işsizliğe bir nebze derman olacak adam akıllı tek bir proje geliştirilmiyor? Neden belediyedeki ve koruma altına alınan diğer resmi kurumlardaki yolsuzluklara dair tek kelime edilmiyor? Neden sıradan vatandaş, milletvekillerinin Malatya için çalışmadıkları algısına sahip? Neden Başbakan Malatyaspor için elini uzatmışken bu vekiller Malatyaspor’un tabutuna son çiviyi çakmak için bu kadar hevesli?

 

Bir de fetiş haline getirilen şu ‘Birlik-Beraberlik’ masalı vardı hani...

 

AKP Malatya milletvekilleri mazbatalarını aldıkları ilk günden itibaren Münir Erkal – Ali Osman Başkurt ikilisinin önceki dönemde verdiği kavgacı fotoğraftan ders çıkararak birlik-beraberlik görüntüsü vermeye çalıştı. İlk yıl, kimi düşük profilli mücadelelere karşın birliktelik imajını sarsacak herhangi bir görüntü verilmedi. İnönü Üniversitesi rektörlüğü seçimi ve belediye başkan adayının tespiti sürecinde milletvekilleri arasında bir hayli tartışma yaşanmasına karşın sonuçta en 4 ya da 5 milletvekili her iki seçimde de bugün o makamları işgal eden isimler üzerinde uzlaşarak birlik-beraberlik görüntüsünü pekiştirdi. Ancak, bu görüntü AKP Danışma Meclisi toplantısındaki o meşhur kavgadan sonra tuzla buz oldu. Vazo iki milletvekilinin kavgası, diğerlerinin de o kavgayı sadece seyretmeleri ile kırıldı. Vazo her ne kadar türlü yapıştırıcılarla onarılmaya çalışılsa da olan olmuştu artık. 2011 seçimi için son düzlüğe girildiği şu aşamada AKP Malatya’da 2 yıl öncesine göre bir hayli dağınıktır bugün. Milletvekilleri kendi aralarında, il yönetimi ile milletvekilleri arasında, milletvekilleri ile belediye yönetimi arasında adı konulmamış ciddi bir mücadele var bugün. Bu mücadele kimi zaman açıktan daha çok da üstü kapalı yapılıyor. Bu mücadelenin aktörlerinin temel hedefi ise 2011 seçimlerinde milletvekili adayı olmak ya da desteklediği ismin aday olmasını sağlamak. Bu mücadelenin en başında da mevcut milletvekilleri, il başkanı ve son kullanım tarihleri geçmiş bazı eski milletvekilleri ile eski belediye başkanları bulunuyor. Özetleyecek olursak, AKP’lilerin fetişleştirdiği o ‘Birlik-Beraberlik’ten artık eser yok partide. Herkes kendi kişisel geleceğini / istikbalini kurtarmak için çalışıyor. Malatya için çalışmak mı? Bir gün ona da sıra gelir umarız…

 

Zaman Yazarı Ahmet Turan Alkan, çok yerinde bir saptamayla Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç için ‘Bülent Bey, siyâsetimizde "kendi sesine hayran" politikacılar kuşağının son temsilcisi gibi görünüyor’ şeklinde bir tespitte bulunmuş. Bu tespitten ilham alarak, AKP Malatya milletvekillerini kendi kendine hayran, kendine aşık tipler olarak nitelendiriyorum.

 

Örneğin, pek muhterem Mehmet Şahin: Ego olağanüstü şişik. Şişik egoya dış cephe malzemesi olsun diye sahte / çakma ödüller verdirtiyor kendine Amerikalarda. 

 

Kendini 2. dışişleri bakanı sanıyor. Bu düzlemde kendi kendine kurduğu dünya içinde oradan oraya koşuşturuyor. Kendini 2. dışişleri bakanı sanmasına karşın bir hayli düşük profilli işler yapıyor. Birgün bir işadamına tişört ihracatı için bağlantı kurduğunu söylüyor, birgün Malatya Belediyesi'ne kardeş şehir bulmayı dünyanın en önemli işi olarak bize yutturmaya kalkışıyor. Endonezya’da, İsviçre’nin minare yasağını protesto ediyor ama, evinin içine bakma zahmetine katlanmıyor. Malatya’da garibim Caferiler bir cami yaptımaya kalktı, AKP’li belediye müftülükle işbirliği yaparak kan kusturdu adamlara, cami inşaatını mühürlediler. Malatya’da cami inşaatı mühürleniyor, Mehmet Şahin’den tık yok, o dünyanın öteki ucunda İsviçre’in minare yasağını protesto ettiğini Malatya basınına duyurarak oy avcılığı yapıyor. Dünyayı turluyor (Devlet ödeneği ile mi?) cemaat için lobi yapıyor, arada bir de şişik egosunu tatmin için Malatya’ya uğruyor. Yabancı şirketlere fahri gayrimenkul yatırım danışmanlığı yapıyor. Yasama gibi çok değerli bir görev için meclise gönderilen milletvekili, fahri gayrimenkul danışmanlığı çabalarından bahsederken kendisiyle gurur duyuyor. Al işte, hal binasını sattın da ne oldu?… Ne işe yaradı o 52 trilyon? Cemal Akın’ın, kendisinden sonrakine bir kuruş bırakmadığı o parayı nereye harcadığı bile belli değil. Üstelik o araziyi sattırarak oradaki camiyi yıktırmaya vesile oluyorsun sonra İsviçre’yi protesto ediyorsun! Önce aynaya bak sonra başkalarını protesto et demezler mi insana? Şahin’in bir de  Anemon hikayesi var ki, tam komedi…Aslında pinokyovari bir durum demek daha doğru olur. İki de bir, 5 yıldızlı ‘Anemon Oteli’ni ben Malatya’ya getirttim’ diyor ya, bundan otelin sahibinin bile haberi yok. Adamcağız, bu vekili tanımıyor... Ama, koskoca milletvekili diyorlar, yalanlama yoluna da gitmiyorlar. Fakat resmi olmayan açılışta sadece CHP Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu’na teşekkür ediyor otel sahipleri.  Ama mübarek yine anlamıyor, Anemon diyor da başka bir şey demiyor. Zannedersin 5 yıldızlı bir otel yapıldı ve Malatya bir anda Paris oldu. Vizyon bu kadar olunca, isterseniz dünyayı yüz defa turlayın, politik varoluşunuzu, 5 yıldızlı bir otelin geri bıraktırılmış kentin kamuoyunda yaratacağı algıya bağlama gafletine kapılıyorsunuz işte…

 

İhsan Koca: Biz söylemiyoruz, partidaşı ve mevkidaşı Ömer Faruk Öz bizzat AKP Danışma Meclisi toplantısında kamuoyuna ilan etti: İhsan Bey özel hastaneler lehine çaba ve faaliyetleri içindeymiş! Bir tür sağlık sektörü lobiciliği yani. Bu nedenle olsa gerek iki devlet hastanesinin birleştirilmesinin ateşli savunuculuğunu yapıyor imiş. Bu yüzden yüzlerce partili ve medya karşısında birbiri ile kavga etmedi mi İhsan Koca ve Ömer Faruk Öz? Etti. Hem de ne kavga, ulusal medya bile günlerce evire çevire yayınladı bizimkilerin kavgasını. Ha bu arada Nail Dereli – İlhan Geçit olayı da unutulmuş değil. Sahi İhsan Bey, İlhan Geçit’in Beydağı Devlet Hastanesi’ne başhekim olması için neden cengaverce mücadele ettiniz ve daha önemlisi neden cami kapılarında, teravih namazlarında akıtılan o kandan sonra İlhan Geçit’in Van’a gitmesine izin verdiniz? 1.5 yıl yetti ve İlhan Geçit oradaki misyonunu tamamladı mı, yoksa başka hesaplar mı vardı? Açıklayın, geç de olsa öğrenmiş olalım…Bu arada İhsan Koca’nın parti içinde bazı yöneticilerle birlikte bazı maden sahalarına yakın ilgi gösterdiği de ifade ediliyor.

 

Öznur Çalık: Kendisine ve partisine puan getireceğini düşündüğü her yer ve işte görünüyor, ama tam olarak ne yaptığı bilinmiyor. Mış gibi yapıyor. Çok efor harcayınca her sorunu çözdüğünü düşünüyor. Popülizmi  ve medyatikliği seviyor. Malatya’nın ihtiyaçlar hiyerarşisini hazırlayıp bir planlama çerçevesinde üretmek yerine gündemin peşine takılıyor. (Son cümle diğer milletvekilleri için de geçerli)

 

Cemal Akın’ın Malatya Belediyesi’ni trilyonlarca lira zarara uğratan doğalgaz yolsuzluğu konusunda yazdığım yazıda ‘Milletvekilleri neden sessiz, acaba onlar da mı bu işin içinde?’ şeklindeki masum soru üzerine  telefonda 1 saati aşkın vaaz vermesine karşın bu yolsuzluğun hesabının sorulması için tek bir adım atmadı. O soruyu bir kez daha soruyorum: ‘’Cemal Akın’ın kahramanı olduğu doğalgaz yolsuzluğu konusunda hesap sorulması için neden parmağınızı oynatmıyorsunuz sayın vekil?’’...

 

AKP Büyük Kongresi’nde yeniden MKYK üyeliğine seçilmiş (atanmış) olması parti üst düzeyinde bağlantılarının hala güçlü olduğunu gösteriyor. MKYK üyeliğinin tazelenmesi ‘’Emine Erdoğan Öznur Çalık’ın üzerini çizdi’’ şeklindeki şehir efsanesini de yıkmış oldu.  Malatya’daki daire müdürlerinin kontrol altında tutulması için ciddi efor harcarken aile bireylerinin de etkin konumda olmalarına özel hassasiyet gösteriyor. Parti içi dengeleri İl Başkanı Mustafa Şahin’le kontrollü biçimde sağlamaya çalışıyor.

 

Ömer Faruk Öz: Kendi kendini Belediye Başkanı Ahmet Çakır’ın vasisi olarak tayin ettiğine dair güçlü işaretler var. Öznur Çalık ile birlikte yerel bürokrasiden sorumlu komiser gibi hareket ediyor. Yerel bürokrasiyi kontrol altında tutma konusunda kontrol edilmez bir egosu var. Gerçi her milletvekilinin egemenlik alanı olarak gördüğü yerler var ama, Ömer Bey İhsan Koca’nın deyimi ile ‘Kelle almak’tan ya da aldığı kellenin yerine istediğini getirme anlamında bir hayli deneyimli. Belediye Başkanı Ahmet Çakır’a perde arkasından fırça atsa da ekranlara çıkıp Ahmet Çakır’ın belediye başkanı olmadan önce ortağı olduğu şirketin de tam göbeğinde olduğu imar yolsuzluğunda Ahmet Çakır’ı aklama-paklama operasyonu yaptı. Devlet hastanelerinin birleştirilmesi tartışmasında parti içinde ve dışındaki kimi odakların tekerine çomak soksa da, kısa süre sonra uzlaşma yoluna gittiği belirtiliyor. Televizyon programlarında  zülfü yâre dokunmayan sorular ve bu programların sunucuları tarafından kendisine yöneltilen ego şişirici güzellemelerin de katkısıyla sokaktaki gerçekle bağını kesme sorunu ile karşı karşıya.

 

Mücahit Fındıklı: Kendine ait özel bir gündemi var. Ailesinin, çevresinin, siyasi yoldaşlarının (AKP ve AKP Harici) iş dünyasındaki çözüm ortağı. 12 yıl Malatya TSO Başkanlığı yaptı. Bu deneyimden Malatya’da istihdam alanlarının arttırılmasına yarayacak tek bir kırıntı çıkmadı bugüne kadar. Tam tersine, Malatya’nın istihdam alanları olan Sümerbank – Tekel yok edilirken (özelleştirme diyemeyiz bu uygulamalara) Şeker Fabrikası da yok edilme sürecine girerken Mücahit Bey kendi kişisel / özel gündemi ile meşgul olmayı tercih etti. Sanayici, esnaf, tüccar, KOBİ kan ağlarken, kayısı fabrikaları icra iflas müdürlükleri tarafından ilanla satışa çıkarılırken o, üniversiteye kendi kontrolünde ve ‘Yeniden Milli Mücadele’den (Mücadele Birliği)  gelen bir rektör atama derdiyle hemhaldı. Malatya’da göç ve işsizlik sosyal patlamalara, toplumsal yozlaşmalara, açlığa ve sefalete, cinnete, intihara yol açarken o çok daha önemli bir eylemle ilgileniyordu: Kardeşini Malatya Gençlik ve Spor Müdürü yapıyordu… Hem de görevde olduğu süre içinde Malatya’da sporun ve sporcunun kent ekonomisine katkısının çok başarılı örneklerini yaşatan Mehmet Bayansalduz’u sürgün ederek…

 

Fındıklı’nın İnönü Stadı’nın yıkılarak TOKİ’ye devredilmesine yönelik çabası da takdire şayandır(!).  Malatyaspor yerlerde sürünürken parmağını oynatma zahmetine katlanmayan Fındıklı İnönü Stadı’nın bir an önce yıkılmasını neden ister acaba? Sormaya değer bence. Yoksa orada bir define mi var? Mesela üzerine bir güzel AVM yapılacak bir define…

 

Ve bir başka soru: Bir insan 5 dakikalık TV konuşması içinde neden ardı ardına   ‘’Ben Türk kökenli bir insanım… Ben bir Türk olarak…Türk kökenli biri olarak…’’ şeklinde etnik aidiyet vurgusu yapar? Hem de çok güçlü bir vurgu…Sahi Mücahit Bey, neden bu kadar güçlü bir vurgu yaptınız Kanal 7’de?.. Konuyla ilintili olarak konuşmanın akışı içinde bir defayı anlarız, belki ikinciyi de anlarız, peki 1’er dakika aralıkla 3 defa tekrar etmenin anlamı nedir? Üstelik size Türk müsünüz değil misiniz diye soran da olmamışken…

 

TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ile yakın dostluğu ona ekonomik ve siyasi avantajlar sağlasa da, Hisarcıklıoğlu'nun Ergenekon Davası'ndaki AKP karşıtı tutumu ve Balyoz Darbe Planı'nda darbe hükümetinin başbakanı olarak adının darbe planlarında yer alması, bu ilişkinin gelecekte Fındıklı için pek hayırlı olmayacağına işaret ediyor. Hisarcıklıoğlu, ATO Başkanı Sinan Aygün'ün Ergenekon'dan tutuklanması üzerine çok sert bir açıklama yapmış ve hükümeti ve savcıları askerlerden çok daha sert eleştirmişti. O eleştiri üzerine Hisarcıklıoğlu ile ilişkilerinin düzeyini düşüren Fındıklı, kişisel web sitesinde Hisarcıklıoğlu ile birlikteliğini gösteren fotoğrafları bile kaldırmıştı. Ama, anlaşılan o ki Hisarcıklıoğlu ile ilişkiler yeniden eski düzeye çıkarıldı: İnönü Üniversitesi'nin 2009-2010 ders yılı açılış töreninde açılış dersini TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu verdi. Resmi davet üniversite tarafından yapılmıştı ama Hisarcıklıoğlu'nu Eurochembers seçimlerinin yapıldığı o yoğun günlerde Malatya'ya getiren Fındıklı'ydı..

 

Fındıklı’nın Mabetaş ve Arma Kent ile ticari ilişkisinin devam ettiği, çocuklarının da Isparta ve Yozgat’ta TOKİ’den inşaat işi aldığı ifade ediliyor.

 

Fuat Ölmeztoprak: Devlet bürokrasisinde Malatya ile ilgili gelişmeleri medyaya duyurma konusunda iyi performans gösteriyor. Genel anlamda, halkın deyimi ile ’Etliye sütlüye karışmıyor’. ‚İşyerine’, TBMM’ye bile pek gitmediği biliniyor. 2 dönemden bu yana yürüttüğü milletvekilliği görevinin Malatya için verimlilik analizi yapılsa, beklenen düzeyde verimlilik ve fayda üretemediği şeklindeki bir sonuca ulaşmak şaşırtıcı olmayacaktır. Çizgisinden taviz vermiyor, ancak kendi tabanını oluşturan toplumsal kesimler dışında halkla iletişimi çok güçlü değil. Son dönemlerde, meclisteki sekreteryasına verdiği anlaşılan; içinde ‚Malatya’ geçen her karar, kararname, yasa, yönetmelik, yatırım programı, bütçe, ödenek vs. gibi vesaiki tarayıp, Malatya’ya ilişkin ne varsa bir basın bülteni olarak yerel basına ulaştırması talimatıyla, kağıt üzerinde diğer milletvekillerinden daha aktif gözükme gibi bir çaba içerisine girdiği gözleniyor. Seçim bölgesinin meselelerine hakim olduğu, her daim takip ettiği ve sonuç aldığı izlenimini verecek bu masa başı sekreter faaliyeti, Ölmeztoprak’ın yeni yöntemi!. Sekreter çalışıyor, Ölmeztoprak izliyor!

 

Mevlüt Aslanoğlu: 22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra kafasında Malatya’yı bitirdi. Malatya’nın kendisinin çalışmalarını takdir etmediğini, bir bakıma nankörlük yaptığını düşündü. Bu nedenle o seçimlerde partisinin aldığı desteği hayal kırıcı buldu. Yakın çevresine kesin biçimde ‚’’Benim için Malatya’da siyaset bitmiştir’’ dedi. Uzun süre hastalıkla boğuştu. Bu durumuna rağmen Malatya’nın sorunlarının takipçisi olduğunun, olacağının mesajını sürekli veriyor.

 

AĞUSTOS 2009 DOĞALGAZ YOLSUZLUĞUNU BELGELEDİK: malatyahber.com tam bir skandal olan doğalgaz yolsuzluğunu belgeledi. Skandalın mimarı eski belediye başkanı Cemal Akın’dı. Doğalgaz Piyasası Kanunu’na göre Malatya Belediyesi’nin şehir içi doğalgaz dağıtım lisansını elinde bulunduran doğalgaz dağıtım şirketine bedelsiz ve yasal zorunluluk olarak % 10 oranında ortak olması ve bu hissesi oranında şirketin yönetim kurulunda temsil edilmesi gerekiyordu. Yasa bunu emrediyordu, ama dönemin belediye başkanı Cemal Akın her ne hikmetse yasanın bu amir hükmünü yok sayarak, görevini kötüye kullanmış, Malatya Belediyesi’ni dolayısıyla devleti zarara uğratmıştı. Bunun adı yolsuzluktu. Geriye dönük 5 yılın hesaplarının yapılarak Malatya Belediyesi’ne ödenmesi gereken bedelin belediye tarafından tahsil edilmesi ve sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunması beklenirken, Ahmet Çakır yönetimi üç otuz paraya geçmişi kapatma ve ortaklığın tesis edilmesi yolunu tercih etti.

 

Kamuoyunu yoğun bir şekilde meşgul etmesine ve MalatyaGaz Şirketi, CHP Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu’nun konuyla ilgili sorusuna verdiği yazılı cevapta skandalı itiraf etmesine karşın kamu adına hesap sormakla yetkilendirilmiş hiçbir Allah’ın kulu çıkıp da ‘Gel bakalım Cemal Akın şu yolsuzluğunun hesabını ver. Yasa ortak olmayı emrederken sen neden belediyenin hisselerine sahip çıkmadın?’ diye sormadı. Üstelik Cemal Akın pişkin pişkin ‘Veremeyeceğim hesabım yoktur’ diyerek efeleniyor. Haklı, çünkü hesap soran yok. Bir de siyasi mazisi ile milletvekilliğine sulanıyor…Pes yani… Ha keza, şirketin bu konuda sorumluluklarını yerine getirmeyerek Malatya Belediyesi’nin hisselerini „Malatya uyandırılana kadar“ yok saymasını kimse dert etmedi. Bu memlekette mali suçlara bakan / devleti zarara uğratanlardan hesap soracak, kamu adına soruşturma başlatacak bir merci yok mudur? Belediye başkanının devleti bu kadar zarara uğratmasını devlet / vicdan ve ahlak sorunu yapacak, suç-ceza denklemini kuracak bir devlet görevlisi yok mudur? Bu kentin valisi ne iş yapar mesela?  Kurtuba Kitap & Kahve kıvamında sohbetlere zaman var da, devletin / Malatya’nın haklarını peşkeş çektirmeme / peşkeş çektirenden hesap sorma sorumluluğu yok mudur? Söyleyin de öğrenelim…MASAK ne yapar, belediyenin iç denetçileri ne yapar, AKP milletvekilleri ne yapar mesela, bu konuya dair neden tek kelime etmezler…AKP İl Başkanı Mustafa Şahin bu yolsuzluk için neden tek kelam etmemiştir? Belediye başkanı AKP’li olunca her türlü suçu işleme özgürlüğü mü vardır?.. Sorular…sorular…sorular…

 

Taşlar bağlanmış bu  memlekette…

 

AKP MİLLETVEKİLLERİNİN HASTANE KAVGASI: AKP Malatya Milletvekilleri İhsan Koca ve Ömer Faruk Öz parti içi çekişmelerin ve bastırılmış iç hesaplaşmaların dışa vurumu olarak yorumlanacak şekilde AKP İl Danışma Meclisi Toplantısı’nda partililer ve medya önünde resmen birbirine girdi. Konu, Devlet hastanelerinin aynı çatı altında toplanması meselesiydi. Ömer Faruk Öz, İhsan Koca’yı ‘Özel hastaneleri kollayan’ lobici olarak ima ederken, İhsan Koca Öz’ü siyasi anlamda ‘kelle kesme, kelle koparma yetkisi’ni kendinde gören ve AKP içinde sanki bir çatışma varmış görüntüsü yaratan milletvekili olarak suçladı. Kavga ve atışma 20 dakikadan fazla sürdü, salonda bulunan AKP İl Başkanı Mustafa Şahin il başkanlığının gerektirdiği otoriteyi sergileyemedi, İhsan Koca’nın Şahin’in elindeki mikrofonu alış tarzı çok kaba ve inciticiydi, ama herhangi bir tavır ortaya koyamadı. Salondaki diğer milletvekilleri ise kavgaya karışmamak, kavgacı etiketi yememek için politik konuşmalar yaparak durumu kurtarmaya çalıştılar. Ancak vazo artık kırılmıştı. Yapıştırılmaya çalışılsa da vazo artık eski vazo değildi. AKP’nin 6 milletvekili arasındaki birlik / beraberlik görüntülerinin ise sahte olduğu çıkmış, makyaj fena halde akmıştı.

 

BELEDİYENİN KOZMİK ODASINDA BAŞKANIN DA DOSYASI ÇIKTI: Geçen yılın en önemli olayları sıralamasında ilk 3’e girmesi mutlak olan gelişme Kasım ayında patladı. Olay gerçekten 32 kısım tekmili birden skandaldı. Skandalın tam göbeğinde yer alanların içinde Belediye Başkanı Ahmet Çakır’ın belediye başkanı olmadan önce ortağı olduğu şirket de vardı. Hem öylesine vardı ki, Bay Başkan’ın AKP İl Başkanı olduğu dönemde ortağı olduğu şirket, ek yoğunluk almak için ücra bir köşede 25 bin m2 arazi alarak belediyeye hibe etmiş görünüyordu. Bunun karşılığında yaklaşık 50 dairelik, yani trilyonlarla ifade edilebilecek ekonomik kazanç sağlıyor, fakat belediyeye hibe edilmesi gereken 25 bin m2’lik koca arazi ise belediyeye devredilmiyordu. Çünkü, 25 bin m2’lik arazi için sahte tapu ve resmi belgeler düzenlenerek devredilmiş gibi gösteriliyor. Gerçekte ise bırakın 25 bin m2’lik arazi 1 milimetre karelik toprak parçası bile Malatya Belediyesi’ne verilmiyordu.

 

Başkan Çakır’ın belediye başkanı olmadan önce ortağı olduğu şirket, bu yol (suzlukta) da  yalnız değildi. Çok sayıda inşaat ve müteahhitlik şirketine ait imar dosyası, başta sahte tapu senedi düzenlemek olmak üzere sahte belgelerle parsel yüzölçümünü büyük göstermek, mimari projeyi binlerce m2 fazla onaylatmak, aşırı yapı yoğunlaşması kullanmak, İmar Çapında fazla KAKS hesaplatmak, yoğunluk artışında sahte hibe tapuları kullanarak hibeyi gerçekleştirmemek gibi imar yasası ve genel kanunların suç saydığı fiiller nedeni ile Cumhuriyet Savcılığı’na gönderildi. Aralarında AKP, CHP ve SP’li iş adamlarının dosyalarının da yer aldığı skandal Malatya Belediyesi tarihinin en büyük yolsuzluğu olarak ifade edilirken, aynı zamanda kente karşı işlenmiş suçlar literatürüne de 'hayali bağış' 'yoğunluk ve ek yoğunluk yolsuzluğu' şeklinde kriminal kavramlar yerleştirilmiş oldu.

 

Cemal Akın döneminin imar yolsuzluklarını bir bir ortaya döken bu olayın gelişim sürecinde Belediye Başkanı Ahmet Çakır ve ekibi başta hiçbir şey olmamış gibi davrandı.Halbuki mızrak çuvala sığamayacak kadar büyüktü. Önce moda tabirle belediyenin kozmik odası olarak nitelenebilecek İmar Arşivi mühürlendi. Başına da bir zabıtayı nöbetçi koydular. Sonra alt düzeyde 4 elemanı farklı birimlere gönderdiler. Baktılar tepkiler dinmiyor İmar Müdürü’nü tek başına kurban seçerek büyük başları kurtarma taktiğine başvurdular. Halbuki imardaki bir işlem sadece bir imar müdürünün imzası ya da onayı ile değil, hiyerarşik bir dizgede ilgili başkan yardımcısından başkana kadar sıralı bir sorumluluk yüklüyordu ilgili herkese.

 

Valilik 9 kişi için soruşturma izni verdi. Olay halen yargıda. Son sözü yargı söyleyecek. Ancak yargı süreci devam etmesine karşın Başkan Ahmet Çakır’ın eski şirketinin inşaatı da dahil olmak üzere dosyası savcılığa gönderilen bazı inşaatlarda çalışmalar devam ediyor. Halk arasında Çakırtepe olarak adlandırılan mevkideki inşaatta son 1 ayda bir kat daha çıkılmış. Halbuki bu inşaatların ilk günden itibaren mühürlenerek yargının kararının beklenmesi gerekiyordu.

 

KASIM 2009 BAŞBAKAN BİR YILDA 3. KEZ MALATYA’DA: Başbakan imar uygulamaları bakımından yerel yönetim derslerinde ’’Bir AVM nasıl yasalar, kurallar bu kadar zorlanarak yapılır ve imar hukuku nasıl çiğnenir?’’ sorusuna somut bir örnek olarak gösterilecek AVM’nin açılışı için Malatya’ya geldi. Hazır gelmişken, kartondan kanaat önderlerine demokratik açılım semineri verdi. Bu ziyaret Başbakan Erdoğan’ın 2009’daki 3. ziyaretiydi. AVM’deki imar hukuksuzlukları konusunda eski başkan Cemal Akın hakkında bir soruşturma başlatıldığını ve müfettişlerin ifadesini aldığını / alacağını belirtelim bu arada.

 

../.. (DEVAMI VAR)

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız