SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Orhan Tuğrulca

Kitap ve Şehir

Kitap ve Şehir
A- A+ PAYLAŞ

Orhan TUĞRULCA
Tarihçi/Yazar
otogrulca@hotmail.com
 
Kitap ve Şehir, insanlık tarihi incelendiğinde görülecektir ki bu kavramların esasında birbirlerinin varlık nedeni olarak ortaya çıkmışlardır.  Cümle çok iddialı gibi görülebilir. Ancak gerek semavi kitaplarda gerekse insanlık medeniyetinin yazılı kaynakları incelendiğinde görülecektir ki kitap da şehir de kutsanmıştır. Bunun çok derin bir ontolojik nedeni olduğu muhakkaktır. Bu bağlamda onlarca eserin yazılabileceği de mümkündür.
 
İnsanın yaratılış nedeni, peygamberlerin gönderilme nedenleri, gönderildikleri ortamlar, muhatap kitle-şehir, şehir ve kitlenin (peygamberler köy ya da kırsala gönderilmemişlerdir.) inanç ve sosyal durum gibi… Hususlar dikkate alındığında şehir ve kitap arasındaki ilişki daha iyi anlaşılacaktır.
 
Kitap ile şehir arasındaki ilişkinin yalnızca Kutsal kitaplar ile şehir arasındaki ilişki ile sınırlandırmanın eksik olacağını aşağıda örneklerle izah etmeye çalışacağız. Zira burada kitaptan kasıt sadece vahiy yolu ile insanlığa inen kutsal kitaplardan söz etmiyoruz. İnsanın bilgi birikimini bir sonraki kuşaklara aktaran her türlü “yazılı”  kaynağı kastediyoruz. Dolayısıyla bu kapsama semavi ve semavi olmayan kitaplar dâhil olduğu gibi insanlık tarihinde yazının kullanılmasından itibaren kayalara ve çeşitli nesnelere kazılan kitap ve kitabeleri de içine alan geniş bir çerçeveden söz ediyoruz.
 
Bu makalemizde kitap ve şehir konusuna öncelikle iki açıdan bakmaya çalışacağız: teolojik ve arkeolojik. Makalemizin son kısmını ise bugün herkesin anlayacağı şekliyle güncel olan kitap konusuna getireceğiz. Zira makalemizin asıl amacı tahmin edileceği üzere günümüz toplumunda kitap ve şehir arasındaki “kutsal ilişkinin”  anlaşılmasını sağlamaktır.
 
Peygamberimize ilk gelen ayetin Alak suresi olması ve bu surede  “oku” emrinin ve ardından “o kalemle öğretendir” ayetinin yer alması okuma ve yazmanın önemini açıkça ortaya koymuştur. Ayrıca Kuran da 171. ayette “kitap” ve “ehl-i kitap” kavramının geçiyor olması dikkatimize sunulmaktadır. Hele ki bir ayette “kaleme ve ( kalem tutanların) yazdıklarına and olsun ki,” şeklinde geçmesi, Allah’ın kaleme ve yazıya ant içmesi hiç şüphesiz ki bu kavramların önemini ibreten giz bir şekilde ortaya koymaktadır.
 
İslam’ın ve Kuran’ın kitap, kalem ve yazı gibi kavramlara ne kadar önem verdiğini burada daha fazla üzerinde durmayacağız. Bu kadarını hatırlatmamızın nedeni ise bu konuda delil ortaya koymak değil bugün kendini İslam ile tanımlayan toplumun kitap, kalem ve yazı karşısındaki ilgisiz ve duyarsız tutumunun ciddi bir çelişkiyi barındırdığını vurgulamak için.
 
Nuh tufanından sonra bilhassa Hud Peygamber dönemine denk gelen süreçte şehirlerin ortaya çıkmış olması ve bu dönemde Kuran’da da adı geçen meşhur İrem şehrinin, insanlık tarihinde kitap ile şehir arasındaki ontolojik ilişkinin başlangıcı olarak görebiliriz.(1)
 
Kitap/kitabe ile şehir arasında belki de en çarpıcı örneklerini Malatya bölgesi ile ilgili ortaya çıkan arkeolojik verilerden öğrenebiliyoruz. Aşağıda adı geçen bu arkeolojik kitap/ kitabelerin deşifre edilmiş olan metinlerini vereceğiz. Ancak bunları vermeden önce bilhassa Malatya bölgesi ile ilişkili olarak bu verilerin ortaya çıkmış olmasını hayli düşündürücü olduğuna dikkat çekmek isteriz. Zira kitap/kitabe şehir arasındaki örneklemelerin Malatya bölgesinde bolca ortaya çıkmış olması bile bu coğrafyayı daha dikkatli analiz etmemizi gerektirir.
 
Malatya bölgesi üzerinde çalışan araştırmacılar bölgenin ilk yazılı kaynaklarının M.Ö. I. Bin yılından itibaren Hitit, Asur ve Urartu kaynaklarında ortaya çıktığını bilirler. Bu kaynakların neler olduğunu burada ayrıntılı bir şekilde vermeyeceğiz. Zira makalemizin konusu Malatya tarihinin yazılı kaynakları değildir. Burada bilhassa söz konusu bu kaya yazıtlarında konumuz açısından dikkat çeken hususları paylaşacağız.
 
Bunların ilk dikkat çekeni Gürün yazıtıdır. Bu yazıtta kendisini Milid Kralı Teşup’un torunu olarak tanıtan bir kral, sahip olduğu şehirleri hatırlattıktan sonra Kaya yazıtına şu ifadeleri yazdırıyor:
 
Beni tanrılar büyüttü ve bu yerlere yerlestim. Bu kitabeye her kim zarar verirse, büyük Fırtına Tanrısı, büyük Hepatu ve büyük Šarruma ona karsı davacı olacak ve onu cezalandıracaktır.(2)
 
Darende stelinde de benzer bir hususa rastlıyoruz: Malatya Kralı II. Arnuvantis kayaya şu ifadeleri yazarak tanrıya ithaf edecektir:” Tumani sehrinde tahta oturarak bu steli tanrıya ithaf ettim.” (3)
 
Izgın stelinde  de kendini Melid Kralı Taras olarak  tanıtan kişi kurduğu şehirlerden ve yaptığı başarılardan söz ettikten sonra yazıtı/kitabeyi kast ederek “…. Her kim silerse bunu…” diyecektir.
 
Urartu krallarının Malatya bölgesine yaptıkları seferlerini anlatan kaya yazıtlarında da yine dönemin kralı Menua (M.Ö. 810-785) başarılarını kaydettiği kitabeyi kastederek:
 
Her kim bu yazıtı tahrip ederse, her kim suç islerse veya her kim bir başkasına bunları yaptırırsa, tanrı Haldi, tanrı Teišeba, tanrı Sivini ve bütün tanrılar onu güneş ışığından yoksun etsinler..….” (4) diyecektir.
 
Malatya Habibuşağı (İzoli) yazıtında/ kitabesinde de yine kitabeye zarar vermek isteyenlere çok ciddi beddualar edilmektedir. Söz konusu kitabenin bu kısmında şöyle denilmektedir:
 
 “  Sarduri der ki: Her kim bu yazıtı tahrip ederse, her kim suç islerse, her kim saklarsa veya her kim bir baskasına bunları yaptırıp “ Gel, tahrip et! ” derse, tanrı Haldi, tanrı Teišeba, tanrı Sivini ve bütün tanrılar onu güneş ışığından yoksun etsinler. Ona sığınacak yer sağlamasınlar. Onu ne tanrılar ne insanlar rahat bıraksınlar.” (5)
 
Bu ve buna benzer örnekleri çoğaltmamız mümkündür.
 
Bu kaya kitabelerinde öne çıkan husus kralların kurdukları ya da ele geçirdikleri yahut yok ettikleri şehirlerle övünmelerinin yanında kitabelerin korunması ve sonraki nesillere tahrip edilmeden ulaştırılması ile ilgili güçlü uyarılarıdır.
 
Her kitabenin sonunda söz konusu yazılı belgelerin korunmasına yönelik dua ve beddualar şeklinde uyarmaları kurulan, ele geçirilen ya da yok edilen şehirlerin hikâyesinin kendilerinden sonrakilere bir hediye/ kitap/kitabe olarak intikal etmesini istemeleri kitap ve şehir arasındaki ontolojik ilişkinin arkeolojik kanıtları olarak görebiliriz.
 
Malatya’nın adının geçtiği III. Salmanassar (M.Ö. 844). III. Tiglatpileser (M.Ö. 742) II. Sargon (M.Ö. 712) ve Asurbanipal gibi Asur krallarının yazıtlarında da benzer ifadelerin yer alıyor olması Malatya bölgesi özelinde kitap/kitabe ile şehir arasındaki güçlü ilgiyi dikkatimize sunmaktadır.
 
KİTAP BİR HÂKİMİYET ALAMETİDİR
Söz konusu bu belgeler incelendiğinde görülecektir ki bu kitap ve kitabeler aynı zamanda bir hâkimiyet alameti olarak yazılmıştır. Adı geçen bu belgelerde krallar sarp kayalara, yol kenarlarına ve çeşitli nesnelerin üzerlerine yazdırdıkları yazılarla o bölge üzerinde egemenlik sahibi olduklarını deklare etmişlerdir. Bu bağlamda ele alındığında kitap/ kitabelerin yazıldığı alan, ülke sınırlarını ve hükümranlık alanlarının belirlenmesinde ne kadar önemli olduğu görülmektedir.
 
Makalemizi daha fazla uzatmayacağız. Kitap ile bir şehir ya da coğrafya üzerindeki hâkimiyet arasındaki ilişkinin trajik sonuçlarını gösteren gelişme yakın tarihimizde çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmıştır. 
 
Lozan müzakerelerinin yaşandığı 1923 Martında Musul ve çevresinin durumu ile ilgili TBMM de gizli bir oturum yapılır. Bu oturumda Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey İngilizleri kastederek: “Bizi bizden daha iyi bildiklerini” söyledikten sonra sözlerine şöyle devam eder: “ ….Efendiler yalnız Musul hakkında, Bağdat hakkında benim bildiğim 800’er sayfalık on cilt kadar ellerinde kitap var. Bizim elimizde bir cilt dahi yoktur.” (6) 
 
Şehir ile kitap, kitap ile hâkimiyet arasındaki bu çarpıcı ilişkiyi ister yukarıda ifade ettiğimiz üzere derin felsefi ve ontolojik bağlamda ele alın isterseniz bugün güncel olan örneklemelerden hareketle ele alın, sonuç: kitap ile şehir arasındaki derin kutsal bir ilişkiye götürecektir
 
İslam dünyasının son iki yüzyılda bugüne ve bugün hala gerek batı karşısında bilhassa kendi içinde yaşadığı derin sarsıntıların nedenleri araştırıldığında görülecektir ki hiç kuşkusuz kitap ile şehir arasındaki kopuşun acı sonuçları yatmaktadır. Bu durumu şiirsel bir ifadeyle söyleyecek olursak; “kitap” ların şehirlerden öç alışı olarak da özetlemek mümkündür.
 
Kuran’da kitap ve kitabın içindekilere yemin eden Rabbimizin sözleri de M.Ö I. Bin yıllarından itibaren Malatya bölgesindeki yazıtlarda/kitabelerde geçen “Her kim ki bu yazıtı/ kitabeyi tahrip ederse…” cümlesi ile ifade edilen lanetlemelerde bize kitap ile şehir, şehir ile hâkimiyet hatta kitap ile barış arasındaki çarpıcı gerçeği hatırlatmaktadır.
 
Şehir bilimcilerine göre önümüzdeki 50 yıl şehirler için kritik yıllar olacaktır. Dünya tarihinde ilk defa nüfusun yüzde ellisinden fazlası şehirlerde yaşamaya başlamıştır. Bizim ülkemizde 2011 TÜİK verilerine göre Türkiye ortalaması %76 iken Malatya ortalaması %65 civarındadır.(7)
 
Bu rakamları şunun için veriyorum. Kendi geçmişlerini kendi elleriyle yok etmiş ve yok etmekte olan bu savruk topluluğun şehirlere doluşması ile birlikte daha şimdiden şehirlerimizin kimliksiz ve kişiliksiz, aidiyetten yoksun hale geliyor olmaları, yeni dönemde kitap ile şehir(li) arasındaki  “kutsal ilişki” nin lüzumunu bir kez daha önümüze koymuştur.
 
Bu süreç içerisinde kamu kaynaklarını ellerinde bulunduran şehir aktörlerinin kitap ile şehir, şehir ile barış arasındaki anlam yoğunluğunu fark etmeleri önem kazanmaktadır. Bu bağlamda şehir araştırmalarında Batının çok gerisinde olduğumuz ile ilgili şu örnek sık sık verilir. Denilir ki Paris yıkılsa Balzac’ın eserlerinden hareketle yeniden yapılır. Zira Paris’in her caddesi ve sokağı ile ilgili onlarca kitap yazılmıştır. Bizde ne yazık ki bırakın şehrin bir caddesi ve sokağı ile ilgili yazılmış eserleri bulmak, şehrin bir bütün olarak geçmişini konu alan doğru dürüst bir araştırmaya rastlanmamaktadır. 
 
MALATYA KİTAPLIĞI
Son üç yıldan bu yana sayın valinin kültür adamı kimliğinden dolayı gerek Malatya Ansiklopedisi adı altında gerekse Malatya Kitaplığı adı altında başlatılan ve nihayet 5. Kitapla uç veren çalışmalar son derece önemlidir. Üç yıl önce 100’e yakın başlıkta oluşturulan kitap serisinin şimdiye kadar sadece 5 tanesinin ortaya çıkmış olması hedeften uzak olsa bile takdire şayandır. 
 
Geçen günlerde bu kitaplar bir basın toplantısı ile Malatya kamuoyu ile paylaşıldı. Adı geçen bu kitapları değerli Malatya araştırmacısı Sayın Celal Yalvaç’ın ofisinde görme imkânı buldum. Doğrusu çok şaşırdım. Celal amca bir poşet içerisinde önüme bırakınca her halde yanlış poşeti bıraktı diye düşündüm. Malatyalı Ressamlar kitabı hariç olmak üzere, İlk bakışta soluk sarı rengin hâkim olduğu daha çok üniversite hocalarının kendi birikimlerini yayınlama imkânı bulamadıklarından bodrum altı kırtasiyecilerin baskı makinelerinde hazırlatıp öğrencilerine sattıkları kitaplar zannettim. Yazarların bunca emeğini kitapların albenisi ile ilgili hiçbir araştırma yapmadan basılmış olmasına şaşırdım doğrusu. Zira kitap boyutları her şeyden önce yukarıda ifade ettiğim üzere daha çok üniversite hocalarının sırf kendi birikimlerini kitaplaştırmak için tercih ettikleri boyut ve stili ile okul kitaplarının boyutlarını hatırlatmaktadır. Hâlbuki kitap okuma merakı olan üç gence sorulmuş olsaydı eminim ki bu boyut ve stilin daha çok okul kitaplarını hatırlattığını, okul kitaplarına karşı bir alerjilerinin olduğunu ama daha çok roman tipi boyutların yaygın olarak tercih edildiğini söylerlerdi. 
 
Bu eleştirileri bir yana koyup adaleti de elden bırakmamamız gerekir. Samimiyetle ortaya konulmuş bir emek var. Başta yazarlarına, Sayın Vali Ulvi Saran’a ve emeği geçen herkese şükranlarımızı sunuyoruz. Biliyoruz ki bu şehirle ilgili yayımlanan her kitap bu kentte yaşayan insanların kente karşı olan aidiyetlerini biraz daha perçinleyecektir. 
 
Kitap ve aidiyet, kitap ve hâkimiyet, kitap ve şehir arasındaki bu kutsal ilişkidir ki Malatya kralları bize bıraktıkları kitap/kitabelerinde “Her kim ki bu kitap/ kitabeyi…” diye başlamışlardır.
 
Kaynaklar:
 
1-Orhan Tuğrulca, Malatya’da Tarihsel Boyutlarıyla Kentleşme, Devam Eden Çalışmasından
2-Fatih Taşcı, Melid Krallığı, Yüksek Lisans Tezi, 2011, Kayseri( Hawkins, Corpus of Hieroglyphic Luwian Inscriptions, Inscriptions of The Iron Age, Part 1: Text Introduction, Karatepe, Karkamıš, Tell Ahmar, Maras, Malatya, Commagene)
3- Fatih Taşcı, Melid Krallığı, Yüksek Lisans Tezi, 2011, Kayseri( Hawkins, Corpus of Hieroglyphic Luwian Inscriptions, Inscriptions of The Iron Age, Part 1: Text Introduction, Karatepe, Karkamıš, Tell Ahmar, Maras, Malatya, Commagene)
4-Fatih Taşcı, Melid Krallığı, Yüksek Lisans Tezi, 2011, Kayseri (Payne, Margaret R. , Urartu Çivi Yazılı Belgeler Katalogu, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2006.) 
5-Fatih Taşcı, Melid Krallığı, Yüksek Lisans Tezi, 2011, Kayseri (Payne, Margaret R. , Urartu Çivi Yazılı Belgeler Katalogu, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 2006.) 
6-TBMM Gizli Celse Zabıtları-5.3.1923(Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi, Türkiye Yazarlar Birliği, 2011
7-TÜİK

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

Orhan Tuğrulca yazıları