SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Kızartma Yağları Dökmeyin !

0
Güncellendi - 2015-12-27 17:12:02
Kızartma Yağları Dökmeyin !
A- A+ PAYLAŞ

Malatya İnönü Üniversitesi (İ.Ü) Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Merkezi ( İBTAM ) Müdür Yardımcısı, Yrd. Doç. Dr. Nurhayat Özdemir, kızartma yağlarının lavabolara kesinlikle dökülmemesi gerektiğini belirterek, “Özellikle tuz ruhu veya çamaşır suyu ile yapılan temizliklerde maske kullanımı gereklidir” dedi. 

Özdemir, İnönü Üniversitesi Radyo Kampüs’de İnanç Kara Ölmeztoprak’ın hazırlayıp sunduğu canlı yayın Panorama programına katıldı. Programda, kimyasallar ve maddeler üzerinde çarpıcı açıklamalarda bulunan Yrd. Doç. Dr. Özdemir, Dünya ve Türkiye ekseninde yaşanan su sıkıntısına ilişkin görüşlerini dile getirdi.

Yrd. Doç. Dr. Özdemir, “Kızartma yağları kesinlikle lavabolara dökülmemeli. Bu yağları soğutup çöp kovasına dökmek en sağlıklı sonuçları verir. Sağlıklı yağ denildiğinde dut çekirdeğinden elde edilen yağ ile birlikte kuru üzüm yağı akla gelebilir. Bunlar Hem Omega 3 hem de Omega 6 açısından gayet zengindirler “ifadelerini kullandı. Bu yağların kalp hastaları, kolestrol problemi olanlar tarafından da çok daha rahat tüketilebileceğine değinen Özdemir, bunların kozmetik sektöründe de tercih edildiğini belirtti.

Hayatımıza en fazla temas eden kimyasallar arasında temizlik esnasında kullanılan maddeler olduğuna dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Özdemir sözlerine şöyle devam etti: 

"Mutfak temizliğinde, halı temizliğinde kullanılan deterjanlar mutlaka ölçülü kullanılmalı, 1 kilogram deterjanın 1 ton su ile temizlendiği düşünülürse ve bu eğer giyilen bir çamaşırsa ten ile direkt teması söz konusu, bulaşıksa direkt sindirim sistemimize gitme durumu söz konusu. Dolayısıyla kullanım ölçüsü son derece iyi ayarlanmalıdır. Bulaşıkları parlatmak için kimyasal yerine beyaz sirke, halı yıkamada arap sabunu, koku olarak gül suyu tercih edilebilinir. Naftalinin evlerde bulunması sağlık açısından olumsuzluklara yol açabilir. Özellikle tuz ruhu veya çamaşır suyu ile yapılan temizliklerde maske kullanımı gereklidir. Direkt soluma kanserojen etkilerin artması sonucunu getirir ki cilde, akciğere ve böbreklere çok hızlı bir şekilde etki edebilir. Bu noktada bağışıklı sisteminin gücü de son derece önemlidir. Kullanılan porselen takımlarda özellikle beyaz olanların ve kimyasal boyalar ile renklendirilmemiş olan tabakların kullanımı çok daha sağlıklıdır.’’

“Dünya olarak artan nüfus, sanayileşme, şehirleşme ile birlikte su kaynaklarının kullanımı ve temiz su noktasında imkanların azaldığı bir yere doğru gidişat gözlemleniyor ancak ülke olarak bu konuda çok şanslıyız” diyen Yrd. Doç. Dr. Özdemir, atık sular konusunda da açıklamalarda bulundu. Arıtma tesislerinin ve tesislerin sahip olduğu teknolojik sistemlerinin gücüne değinen Özdemir, “Bu tesisler sadece insanlar için değil, hayvanlar alemi, bitkiler, doğa ve ekosistem için de elzemdir, ağır metallerin ayrışması ve doğaya karışması gibi konular, kimyasalların nehirlerin içerisinde yarattığı zararlar çok farklı etkileşimlere yol açabilmektedir. Arıtma denildiğinde fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak, konuya üç ana başlıkta bakılması gerekir “dedi.

Yrd. Doç. Dr. Özdemir şunları söyledi: 

"Su hayattır, suyu kirleten kaynaklar denince ilk etapta ağır metaller, kimyasallar, boyalar, tarım ilaçları, gübreler düşünülebilinir. Su kirliliği denildiğinde toprak ve havanın da kirliliğini atlamamak gerekir. Tarımda kullanılan ilaçlar ve gübreler fazla kullanıldığında ekosisteme geri dönüşü çok zor olan zararlar verebilmektedir. Bu noktada toprak çeşitliliği üzerinde durmak, toprak analizlerini iyi yapmak, toprağın yapısını çok iyi tanımak gerekir.’’

Kayısı üzerinde yaptığı çalışmalara da değinen Yrd. Doç. Dr. Özdemir, kayısı elementlerinin analizinde özellikle bor mineralini çalıştığını, bu çalışma için pilot bahçeler seçildiğini, numunelerin güneşi görüp görmediği gibi çok ince ayrıntılarda dahil olmak üzere her şey hesap edilerek alındığını, kayısının çok akıllı bir bitki olduğunu, dönemsel bir şekilde ve sadece bolikasitten boru aldığını belirtip, Malatya toprağının bor açısından zengin olduğunu ve borlu gübreye gerek olmadığını, bu tarz gübreye Karadeniz Bölgesi gibi yoğun yağış alan bölgelerde ihtiyaç duyulduğunu ifade etti. Özellikle komşu bahçeye iyi geldi mutlaka benim bahçeme de iyi gelir mantığı ile atılan ilaç ve gübreleme tekniğinden kesinlikle vaz geçilmesi gerektiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Özdemir, toprağı gereksiz ilaç ve gübrelerle çoraklaştırmamak gerektiğini vurguladı.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız