SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'Liseyi Pütürge'de Okudum'

A- A+ PAYLAŞ

Tiyatro sanatçısı hemşehrimiz Yasemin Yalçın'la, Malatyalı Üniversite Öğrencileri Derneği (MÜNÖD)'nden Nurhanım Karaman'ın yaptığı röportaj, derneğin www.munod.org.tr adresli internet sitesinde yayınlandı.

Derneğin tüm faaliyetlerine ilişkin ayrıntılı bilgilerin ve haberlerin yeraldığı sitede yayınlanan Yasemin Yalçın röportajı şöyle:

...

MÜNÖD/Nurhanım KARAMAN- Malatya‘da yaşadığınız dönemde Pütürge lisesinde okumuşsunuz, eğitiminiz nasıl başladı?

Yasemin YALÇIN- Evet, o dönemlerde sağ-sol olayları ayyuka çıkmıştı, gençler ölüyordu kapımızın önünde, o yıl mahalleden bir arkadaşımız öldürüldü, o yüzden ailem okutmak istemeyince bende Malatya’ ya gittim, Malatya Pütürge kazasında okudum, Pütürge lisesinde İki yıl bulundum, mezuniyetimde orada oldu.

N.K.-Tiyatro hayatına nasıl başladınız? Aileniz karşı çıkmadı mı? Eskiden insanların tiyatroya bakış açıları şimdi ki gibi değildi galiba?

Y.Y.-Ailem karşı çıkmadı, benim babam çok modern bir insandı, her ne kadar Anadolu’da doğup Anadolu’da büyüyen, oranın eğitimini alan ve ilkokul mezunu olan bir insan olmasına rağmen, çok kitap okuyan bir insandı, Bana da bir çok kitabı kalmıştır. Hiç unutmam bizim saçlarımızı çok kısa kestirirdi, biz hep ağlayarak dönerdik eve. Uzun olsun isterdik saçlarımız. Derdi ki, “Kuaföre gidilecek saçlar kısa kesilecek, Avrupai olun kızım”, yani babamı tanımış olsaydınız asla ona Anadolu’da büyümüş yetişmiş bir insan diyemezdiniz. Tiyatro isteğime gelince de, gelir geçer bir heves olduğu düşüncesindeydiler. Yani bir hevestir, gelir gider. O yıllarda babam beni nüfus memurluğu sınavlarına soktu, ben tabiî ki isteksizdim ve sınav sorularına cevap vermedim. Babam sonuçları görünce çok kızdı, çok kolay sorulardı gerçekten, ama istemediğim için yarım yamalak bir şeyler yaptım çünkü ben nüfus memuru olmayı hiçbir zaman düşünmedim. Babama ve aileme “Ben tiyatroya başlamak istiyorum” dedim. Benim için çok ani bir karar olmuştu. Çünkü tiyatrocu olmayı hiçbir zaman düşünmedim sadece içimde öyle bir istek ve arzu vardı. Yani birden bire astronot olmak istiyorum dermiş gibi geldi onlara, çünkü ben içe kapanık, çekingen, az konuşan, konuşmaktan çok seyreden, etrafı gözetleyen biriydim. Durgun bir çocuktum. O yüzden oyunculuk benim için çok uç noktadaydı, inanılmaz bir şeydi.

N.K.-Bu ani kararda ne etkili oldu? Yani neden böyle bir karar aldınız?

Y.Y.-Aslında benim sesim çok güzeldi. Ortaokulu Çemberlitaş Kız Lisesinde okudum, oradan mezun oldum zaten. Orada müzik dersimize bir besteci geliyordu, yaşlı biriydi, sanırım vefat etti kendileri -ruhu şad olsun- ismi; Necdet Dönmez’ di. Ben tiyatrocu olacağım dediğim zaman gittim broşürleri falan aldım, bir tarafta tiyatro bölümünün başvuruları var bir tarafta da müzik, şan bölümünün başvuruları vardı. Elime aldım ve şunu düşündüm, şu anda kaderimi belirleyeceğim. Sesim güzel, oyunda da hiç denememişim kendimi, şöyle bir baktım, içimdeki ses tiyatroyu işaret etmemi söyledi bir anda, tiyatroyu işaretledim ben de ve kaderimi belirledim. Yani böyle oldu tiyatroyu seçmem, inanılmazdı, bir tesadüf gibi, hep de söylerim zaten tiyatroya başlamam o anlık istek ile olmuştur.

N.K.-Tiyatro eğitimi sürecinde büyük zorluklarla karşılaştınız mı?

Y.Y.-Hayatım hep zorluklarla geçti benim aslında, her zaman mücadele ettim hayatla, hiçbir zaman “armut piş ağzıma düş” olayı olmadı bende. Hayatımın 19–20 yılı şu aşamaya gelene kadar çok büyük mücadelelerle geçti ki o dönemler çok zordu benim için. Beni ayaklarımın üzerinde tutan sadece gençliğimdi. Hiç yılmadım, hem çalıştım, hem okudum, hem çocuğuma baktım ve hiç param yoktu. Hiçbir zaman ailemden de harçlık almadım. Hep çalışarak, dublaj yaparak bir şeyler yaparak kazandım. Yani az zamana çok şey sığdırdım.

Şimdiki gençlerde bir idealistlik yok, bir başarı tutkusu yok, ya da en azından eskisi kadar çabalamıyorlar.
Ben şimdiki gençleri de haklı görüyorum, çünkü bilinmezlik var ortada. Yani bir kaygı var; “Ben bu okulu bitirirsem de ne olacağım kaygısı.” O bizim dönemimizde de vardı, şimdi daha da çoğaldı işsizlik. Daha da çok düşünür oldu gençler okuldan sonraki hayatını. Eskiden bir üniversite mezununun gideceği yer garantiydi, bizim zamanımızda değil tabi bizden önceki zamanlarda yani. Ben zaten 1989 mezunuyum çok yıllar olmadı yani hem çalıştım hem de erken ünlü olduğum için; “ Yasemin Hanım sizi yıllar yıpratmamış” diyorlar.Ben 42 yaşındayım, daha yeni tiyatroya başlayıp daha yeni ünlü olanlar var bu işte. Ben okuldan itibaren oynadığım için ve erken yaşta başladığım için hep daha yaşlı zannederler beni. Yaşınızı “yasemince” ile ölçüyorlar, ben 3 sınıftayken piyeslerde sürahi hanımı canlandırdığım zamanları hatırlıyorum. 23 yaşındaydım o zamanlar, yani o rolü 23 yaşında aldım. Tabi çok uzun devam etti. 28 yaşına kadar oynadım.

N.K.-“Sürahi Hanım”a Yılmaz Erdoğan ile karar vermişsiniz, nasıl karar verdiniz bu tiplemeye?

Y.Y.-O çok tesadüf oldu, yine bir skeç vardı ne olacağı belli değildi herhangi bir skeçti. Fakat benim yüzümde genç görünüyor, yaşlı bir kadın rolü var ama benimde yüzüm çok genç duruyor, o gün çekilemedi tabi, akşam gittim eve düşündüm, ne yaparım ne yaparım diye benim küçük yeğenimin gözünde o plastikten vardı. O çocuklar için takılan bir şeydi fakat benim yaşlı görünmem gerektiği için kullandım, skeç yapılacaktı devamı olmayacaktı öyle düşünüyorduk. İşte o plastiği aldım sonra çıktım ablama gittim sonra o gözlüğü aldım onu ona yapıştırdım, yatarken de başımı yastığa koyarken bir yürüyüş belirledim kafamdan, öyle uyudum ben. Sabah tülbentleri her şeyi alarak hazır gittim, sonra makyaja girdik ben makyajımı yaptım her şey tamam gözlüğümü taktım yürüyüşümle bir dışarı çıktım herkes yerlerde. 3 dakikalık bir skeçti yürüme bile yoktu aslında skeçte, oturarak yapılacaktı, o zaman Yılmaz Erdoğan; “Gel bunu devam ettirelim” dedi, tabi isim konuldu, benim çocukluğumdan bir yaşlı teyze vardı hayal meyal hatırladığım, onun kızı geldi; “Annemi mi oynadın?” dedi. Yani inanılacak gibi değil, yani “Sen çok küçüktün bebektin nasıl hatırlarsın” dedi. Her yazar birilerinden alıntı yapar, her oyuncuda birilerinden esinlenerek oynar.

N.K.-“Yasemince” çok uzun soluklu bir şey oldu ve hala etkileri devam ediyor, hiç devam ettirmeyi düşündünüz mü?

Y.Y.-Yok devam ettirmeme kararı aldım, çünkü çok ağızda pelesenk oldu, gelişmeyen bir ülkede yaşıyoruz, haklarımızı savunamıyoruz, haklarımızı alamıyoruz, ben “Yasemince”ye başladığım zamandan itibaren diğer “Yasemince”leri benim karşıma çıkartıyorlar. Bazen başkaları birinci oluyor biz ikinci oluyorduk. Şimdi böyle bir kırdırma olayı sanatın içinde yer almamalı. Her şey kurallarınca olmalı, o yüzden devam ettirmemeye karar verdik, olacak gibi değildi, emeğimize yazık dedik vazgeçtik ve biz “Yasemince”leri bıraktık. Yani bizi bize kırdılar yani.

N.K.-Geçmiş olsun bu arada beyin travması geçirmişsiniz bir dönem, o dönemde tiyatro yapamamışsınız, o dönem ne tür sıkıntılar yaşadınız?

Y.Y.-Çok büyük sıkıntılar çektim, en önemlisi ölümden döndüm. Kafamda her zamanki gibi bir şapka vardı, ya da başka bir koruyucu bir şey, düştüğüm zaman öyle bir yere düşmüşüm ki hatırlamıyorum, yani o an hayatımda bilinmeyen bir andı. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Biz provadan çıktık Reyhan Ayyüzlü’nün yeri vardı Yeşilköy’de, onun bir kebapçı dükkânı vardı, orada yemek yiyelim oradan eve gidelim dedik. Biz oraya gittik İlyas, ben, bir kişi daha vardı, ellerimi yıkamak üzere girdim, tabi geç saat olduğu için oranın ışıkları kapanmıştı, ben ışık anahtarını ararken olan oldu, yani giderken ne oldu hiç hatırlamıyorum. Yani giderken öyle bir düşüp kafamı yere çarpmışım ki kafamın üzerinde kocaman bir şiş vardı. Sadece ambulansın sesine bir ara ayıldım çok büyük bir acı vardı, o zaman dedim ki ölmek gerçekten bir kurtuluş. O an acı duymamak için ölmek istedim açıkçası. İnsana verilmiş bir ödül olarak düşündüm ölümü, çünkü dayanılmaz bir acıydı. Sonra yine kayboldu her şey, arada film şeridi gibi geçiyor tabi bazı anlar, sonra emara sokmuşlar beni bir ara orda bebek ağlamalarına uyandım, herhalde hastanede çocuk hastalar da vardı. Onların seslerine irkildim, yattığım yerden İlyas’ı gördüm, bana “Kıpırdama” dedi, o an “Ne oldu bana” diyemiyorum, çünkü bana doğal geliyor, çünkü çok büyük bir acı var o anda. Ne yaptım ne oldu bana diyemeyişime ben şimdi şaşırıyorum, niye doğal karşıladım. Sonra hastaneden 48 saat boyunca yaşam belirtisi yokmuş, o arada sadece kızımı hatırlamışım, o kadar soru sorulmuş ama sadece kızımı hatırlamışım. Hakikaten annelik böyle bir şey olsa gerek, o an sadece kızımı hatırlamış olmam çok güzel ve özel bir şey olsa gerek.

N.K.-Bu arada tabi tiyatroya da ara vermek zorunda kaldınız? 12 yıl? Olmuş galiba?

Y.Y.-Evet uzun bir süre devam edemedim, sonra biz “Yasemince”lere döndük ama ben baş dönmesi yaşadım, yattığım yerde başım dönüyordu, sokağa yalnız çıkamıyordum, merdivenlerden tutunarak inip çıkıyordum. İşte “Yasemince”lere başladık ve o kadar güzel gitti ki, işte “Yaseminceler, Sürahiler, Kakılmışlar” geldi, tabi ya dizilerde ya da tiyatroda devam etmeliydim, yani ben iki işi yarım yapmak istemeyen biriyim, o yüzden “Yasemince”lere ağırlık verdik, tabi ben birçok sebepten ötürü 3 yıl tiyatroya ara verdim, şimdi tiyatrolar tekrar başladık.

N.K.-Evet oyunun oyunu, tiyatroya tekrar başlamak nasıl bir duygu oluşturdu siz de?

Y.Y.-İnanılmaz bunu ifade edemem inanın. Burası benim evim adeta, Allah’a her gün şu kuliste bu günü yaşattığı için.
Bizde bir şeyi sormak istiyorum, hani bir polemik vardır “güldüren kadın mı güldüren erkek mi? Hep erkekler daha çok bu işi yapıyor.

Aslında erkekler göz önünde olduğu için bu böyle sanılıyor, ata erkil bir toplumdan geliyoruz, kadınlar ne kadar çok çalışsa da ne kadar çok uğraşsa da erkekler daha çok göz önündedir, ben feminist bir insan değilim ama bu durum dediğim gibi toplumumuzun ara erkil yapısından kaynaklanmaktadır. Tabi medyada erkekler daha çok boy göstermektedir. Ayrıca komedyen başka bir şey aslında erkeklerin genelde yapmış olduğu işte show tarzıdır. Oyunculuk başka bir şeydir oyunculuk başka bir insan olmaktır. Başka bir insanın ruhuna girmektir. Ya da başkasının ruhunu kendi içinize almaktır. Show başka bir şeydir.

N.K.-Peki, takip ediyor musunuz basından televizyonlardan Malatya’daki değişimleri, gelişimleri?

Y.Y.-İnanın takip etmiyorum, geneli takip ederim. İnanın bazen anlayamıyorum da memleketleri bir araya gelmeleri. Maalesef duyamıyorum. Ben aslında bir araya gelip sadece günler geceler yapan kurumları da anlamıyorum yani bir araya gelip daha güzel şeyler yapılabilir. Yani Malatyalılar bir araya gelip bu dediğim dışında bir şey yapıyor mu?

Tabi, örneğin Malatyalı İş Adamları Derneği ile Malatyalı Üniversite Öğrencileri Derneğinin ortak bir çalışması var şu anda, Malatya’ nın 2023 yılına ait yapılandırma, projelendirme çalışmalarını yapıyorlar.
Çok güzel bir çalışma gerçekten, umarım daha iyisini yaparlar. Yani bu tarz çalışmalar gerçekten takdir edilecek çalışmalar. Keşke her il bunu yapabilse. Bizde hep göstermelik çalışan insanlar var, insanlarımızın daha güzel çalışmalar yapması lazım.

N.K.-Malatya’nın yöresel yemeklerini biliyor musunuz?

Y.Y.-Bilmez miyim, annem rahmetli yapardı. Kaburga Dolmaları, İç Pilav, Bumbarlar, Şaşlık diye bir şey vardır bilmem bilir misiniz, çok güzel olurdu, kara çorbası ya da maş çorbası denirdi. Onlardan çok yerdim.

N.K.-Hani bizim dikkatimizi çeken bir şey var İstanbul’da ve batı illerimizde, Malatya’ya daha çok az gelişmiş bir il olarak bir mezra olarak bakıyorlar, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Y.Y.-Tabi kesinlikle bu durum var, Avrupalı Türkiye ye nasıl ki Arabistan’mış gibi bakıyorsa İstanbul’da da Malatya’ya o gözle bakılıyor. Hâlbuki en son gördüğümde çok gelişmiş bir yerdi, şimdi çok daha gelişmiştir. Örneğin bende de bu bakış vardı, ben de Antep’e gittiğimde çok şaşırmıştım, ama Antep’e gidince bu bakışım kırıldı.

N.K.-Son olarak biz üniversite öğrencilerine ne söylemek istersiniz?

Y.Y.-Birlik olup kendimiz için bir şeyler yapmalısınız, Malatya’dan genele doğru açılmanız gerekir, yani önce Malatya’ya, oradan da Türkiye ye açılmanız gerekir, oradan da evrensel çalışmalar yapmalısınız. Önemli olan insan olmaktır, insan olduğunuz zaman insafınız var demektir, ayakkabı yapsanız bile aman su geçirmesin diye yapmalısınız, yaptıktan sonra da bunu da bir fakir giysin dersiniz, çünkü insafınız var demektir. Merhametli olmak lazım, Malatya hususunda da gençlerimizin daha evrensel çalışmalar yapmasını salık ederim. Beni de röportaj için seçtiğiniz için çok teşekkür ederim.

N.K.-Malatyalı Üniversite Öğrencileri Derneği olarak bize zaman ayırıp ricamızı kabul ettiğiniz için asıl biz teşekkür eder, başarılar dileriz.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız