SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Mahkeme Oyuna Getiriliyor"

0
Güncellendi - 2015-12-27 16:50:35
A- A+ PAYLAŞ

Malatya'da 3 misyonerin öldürüldüğü Zirve Yayınevi davasının 57'nci duruşması yapıldı.. Duruşmada savunma yapan sanık Ruhi Abat, “Kimse bizi silkelemesin. Çuvalı silkelersem herkes altında kalır” iddiasında bulundu. 

Malatya'da 18 Nisan 2007 tarihinde, Zirve Yayınevi'nde çalışan Alman uyruklu Tilman Ekkehart Geske ile Necati Aydın ve Uğur Yüksel'in öldürüldüğü Zirve Yayınevi davasının 57. duruşması, Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı. Duruşmaya, olayın sanıkları olan tutuklu Emre Günaydın, Salih Gürler, Abuzer Yıldırım, Hamit Çeker ve Cuma Özdemir ile birlikte, tutuklu sanıklar Varol Bülent Aral ile diğer tutuklu sanıklar Malatya Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Mehmet Ülger ve Binbaşı Haydar Yeşil'in yanı sıra; astsubay Abdullah Atılgan, uzman çavuşlar Murat Göktürk, Mehmet Çolak, Adil Akçay, İnönü Üniversitesi öğretim görevlisi Ruhi Abat, Levent Ercan Gelegen, Adem Gedik ve Hüseyin Yelki, cezaevinden getirildi. Davanın tutuklu sanığı emekli Orgeneral Hurşit Tolon ise, Ergenekon davası nedeniyle Malatya'daki davaya katılmayacağını bildirerek gelmedi. Taraf avukatlarının katıldığı duruşmayı, Tilman Geske'nin eşi Suzanna Geske de izledi.

Duruşma başında sanık Emre Günaydın, görüş günü ve sağlık gerekçeleri nedeniyle izin istedi. Mahkeme Başkanı ise izin vererek, Günaydın'ı cezaevine gönderdi.

Duruşma başında Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hayrettin Kısa, TUSHAD yapılanması içerisindeki Beyaz Kuvvetler ve Siyah Kuvvetlerin Genelkurmay Başkanlığı’na müzakere yazılarak sorulduğunu ve ayrıca Özel Kuvvetler Komutanlığı’na da yazı gönderilerek, Beyaz ve Siyah Kuvvetler ile ilgili bilgi istendiğini ve istedikleri talebin yazılı olarak mahkemeye gönderileceğinin kendilerine bildirildiğini söyledi. Ses kayıtlarıyla ilgili TÜBİTAK’dan da rapor beklendiğini belirten Mahkeme Başkanı Kısa, MİT tarafından TBMM Darbe Araştırmaları Komisyonu'na gönderilen rapor ve ihbar mektuplarının Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ulaştığını, MİT mensubu Mehmet Eymür’ün kendi sitesindeki Beyaz Kuvvetlerle ilgili yazısının alınarak dosyaya konulduğunu, Eymür'ün bu konuda tanık olarak 21 Mart’ta İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dinleneceğini, İnönü Üniversitesi eski rektörü ve Ergenekon davasının tutuklu sanığı Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun da İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde tanık olarak ifadesinin alındığını belirtti.

Sanık Abdullah Atılgan ise, "Benim JİTEM üyesi olduğumu sayın savcı ispatlasın, ben her şeyi kabul edeceğim. Ben komando taburlarında çalıştım" diye konuştu. Atılgan, iddianame dosyalarının hazırlanırken, telefon kayıtlarının bilinçli bir şekilde kesildiğini öne sürerek, mahkemeden telefon kayıtlarının tümünün verilmesini talep etti.

Mahkeme Başkanı Hayrettin Kısa, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hazırlanan bir rapor ile JİTEM yapılanmasının ortaya çıkartıldığını aktararak, Hurşit Tolon’un JİTEM’in olmadığını mahkemede söylediğini hatırlatarak, “Bir orgeneralin JİTEM yoktur demesi çok garip” dedi.

Söz alan sanık Ruhi Abat, “Dosyada anlaşılmadı diye bir ses kaydı var. O ses kaydı çok önemli. İlker Çınar’ın iddialarını orada çökertiyor” şeklinde konuştu.

Sanık Ruhi Abat’a savunmasını yapması için söz veren Mahkeme Başkanı Kısa, "Burada 1 yıl konuşursun, 1 yıl dinlerim" diyerek, mahkeme olarak sanıkların savunmasını kısıtlayabilecek davranışlardan kaçındıklarını ifade etti.

Savunmasını yapmaya başlayan Abat da, "Ben soruşturma savcısı İsmail Aksoy’un ivedi olarak soruşturmadan alınmasını istiyorum. Sayın savcı bu dosyadan anlamıyor. Misyonerliği terör olarak anlamış. Sayın savcı bilerek taraf olmuştur. Davayı çarpıtmıştır" iddiasında bulundu.

Dosyadan TUSHAD ile ilgili belge istendiğini ancak, “İlker Çınar bulamadı, bulamadığı için teslim edemedi” şeklinde cevap verildiğini ileri süren Ruhi Abat, “Sayın savcı, İlker Çınar’ın bulamadığı belgeleri bile iddianameye döktürmüştür. Klasörleri okumadan iddianameyi yazmış” ifadelerini öne sürdü.

Misyonerlik konusunda araştırma yaptığını ve böyle bir araştırma yapmaktan dolayı kendisine her tülü cezanın verilebileceğini kaydeden Abat, “Misyonerlik konusunda çalıştığım için idam edecekseniz, beni İnönü Meydanı’nda idam edin. Zerre kadar dönüp arkama bakmam. Ama burada bana iftira atılıyor. Sayın savcı soruşturma yapmamış. Kesinlikle buna gövdemi koyarım. 2004 yılında misyonerlikle ilgili panele katıldım. Orada herkes vardı. Suç işleseydim, neden hakkımda soruşturma açılmadı? O zaman alnımdan öpüldü. Şimdi ne değişti” diye konuştu.

Sanık Ruhi Abat, bir gazetenin 1996 ile 1994 yılları arasında misyonerlikle ilgili yazı dizisi ve misyonerlik aleyhindeki haberlerinin bulunduğu çok sayıdaki fotokopilerini mahkemeye sunarak, gazetede geçen çok sayıdaki ifade ve iddiaların kendilerinin üzerine atıldığını iddia etti.

Gazetede geçen ifadelerle İlker Çınar’ın ifadelerinin aynı olduğunu söyleyen Abat, mahkemeye “Bunu da mı TUSHAD yazdırdı” sorusunu yöneltti.

Ruhi Abat, gazete geçen haberdeki “Esrar kaçakçılığının arkasında misyonerlik var. Esrar kaçakçısı babalar da misyonerlerden şikayetçi” ifadelerini okuyarak, “Ben söylemiyorum. Ben söylesem idama giderim. Bize yapılan suçlamaların tamamı burada var. Torosların dibindeki zavallı anamın evini basarak, misyonerlik belgesi aradılar” dedi.

Gazetedeki "Misyonerler 12 Eylül öncesinde milyarlarca liralık silahı aktararak darbeyi yaptırdılar" ifadesini de okuyan Abat, “Kenan Evren yargılanıyor, misyonerler neden yargılanmıyor” sorusunu yöneltti.

Sanık Ruhi Abat, şunları söyledi: “Ben aptal değilim. Kimse bizi silkelemesin. Çuvalı silkelersem herkes altında kalır. Misyonerleri Malatya’da kim takip ediyordu? Neden misyonerlik hakkında televizyonlarda programlar yapanlar bu davada yok? Bu dava üzerinde oynandı, genetiği değiştirildi.”

Söz konusu gazete haberleriyle İlker Çınar’ın kitabının örtüştüğünü savunan Abat, “Benim kaydettiğim ses kaydını belediye hoparlöründen verin. Halk buna karar versin. İnanın ben bu davayı TRT’nin eşliğinde yapmak isterim. Ben soğan yemedim, ağzım kokmuyor. Başkasının ağız kokusunu benden aramasınlar” şeklinde konuştu.

İLGİNÇ 'DUA' VE 'MANTIK' DİYALOGU

Bu arada, Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hayrettin Kısa ile sanık Ruhi Abat arasında şu ilginç diyaloglar yaşandı:

"Ruhi Abat: Bana iftira atanların ölümü, misyonerlerin ölümünden daha kötü olsun.

Başkan Kısa: Ruhi Abat, baştan beri dua ediyorsun.

Abat: Ben ilahiyatçıyım. İlahiyat fakültesini Fatih Hilmioğlu dağıttı. Ben şimdi bu davada bu adamla yargılanıyorum. Doktoramı engelleyen adamla aynı terör örgütünden yargılanıyorum.

Ruhi Abat: Hukuk fakültesinde mantık okutuluyor mu efendim?

Mahkeme Başkanı: Okutulmuyor.

Ruhi Abat: Çok kötü"

İKİNCİ BÖLÜM..

Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki Zirve Yayınevi davasının 57. duruşmasının ikinci bölümünde sanık Ruhi Abat, savunmasına kaldığı yerden devam etti. Mahkemeye, bir gazetenin misyonerlikle ilgili fotokopilerini ikinci bölümde de sunan Abat, kendilerinin AK Parti karşıtı olarak iddianamede gösterilmesinin doğru olmadığını savunarak, “Bu iddianamenin AK Parti karşıtı olarak düzenlendiğine gövdemi basarım. Yalancı bir şahit gösterdiler. MİT, emniyet, Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Güvenlik Kurulu ve dolayısıyla cumhurbaşkanı, tersten bağlama metodu ile iddianame yazılmış. Sayın savcı AİHM'nin Türkiye aleyhinde nasıl bir sonuç çıkaracağını hesaplamamıştır. Sayın savcı soruşturma yapmamıştır. Misyonerler 'AK Parti dostu', 'AK Parti düşmanı' gösterilmiş. Yakında Ortadoğu açılımı da benim üzerime atılacaktır” dedi.

Sanık Ruhi Abat, iddianamede yer almayan, ancak dava dosyası klasöründe yer alan bir belgede Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik ağır ifadenin yer aldığını, ancak bu konuda savcılığın bir soruşturma açmadığını savunarak, aynı belgede AK Parti döneminde atanan genel müdür düzeyindeki bürokratların Başbakan Erdoğan'a, bakanlara ve milletvekillerine yakınlığını gösteren fişlemenin de yer aldığını, yine dava klasöründe çarşaflı bir kadının altına İslam yazıldığını ve savcının bu belgeyi de iddianameye koymadığını ileri sürdü. Sanık Abat, “Hükümetin genetik haritası çıkartılmıştır. Bunların hiçbirisine iddianamede yer verilmemiştir” diye konuştu.

Sanık Ruhi Abat, “Benim iki tane halka açık panelimden dolayı beni azmettirici olarak gösteriyorlar. Türkiye’de misyonerlikle ilgili kim kalem oynatmışsa dosyada var. Bu dava bir cinayet davası değil. Mahkeme oyuna getiriliyor. İlahiyatçıların misyonerlikle ilgili araştırma yapmasını nasıl terör örgütü olarak göstereceksiniz? Gösterdiniz, içinden nasıl çıkacaksınız?” ifadelerini kaydetti.

Kendisinin 1998 yılında yazmış olduğu ve içeriğinin 'dinler arası diyalog'u kapsayan makalesinin, o dönem daha kurulmamış olan AK Parti ve bir dini grup aleyhtarı olarak gösterildiğini savunan Abat, “Dinler arası diyalog makalem 1998 yılı öncesine dayanmaktadır. 1998 yılından önce 35 defa dinler arası diyalog toplantısı yapılmıştır. İstanbul’da 1989 yılında dinler arası diyalog toplantısı düzenlenmiştir. Yani dinler arası diyalog çalışması Türkiye’de bir dini grup tarafından düzenlenmemiştir. 1967 yılından itibaren dinler arası diyalog toplantıları düzenleniyor. 1998 yılında yazmış olduğum dinler arası diyalogu kapsayan ilmi makalem, daha o tarihte kurulmamış olan AK Parti karşıtı olarak gösteriliyor. Bana intikam duygusu ile iftira atılıyor ve bunun hoşgörüyle alakası yoktur. Deliller kararttırıldı, davanın mecrası değiştirildi. İlker Çınar’ın verdiği ifade 15 gün sonra kitap oldu. Suç duyurusunda bulundum, savcılık kitabı bulamadığı için takipsizlik kararı verdi. Bugün biz sahte ihbar mektupları ile buradayız. Bu herkes için yapılabilir” şeklindeki ifadeleri öne sürdü.

Mahkeme heyeti, duruşmayı 5 Mart Salı gününe erteledi.

FOTOĞRAFLAR: A.A.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız