SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'Malatya Adı Yok..'

A- A+ PAYLAŞ

Malatya'da yeni yargı yılı nedeniyle Malatya Barosu tarafından bir tören düzenlendi. Törende ayrıca davetlilere iftar yemeği de verildi.

Anemon Otel'de düzenlenen törene, Vali Ulvi Saran, Belediye Başkanı Ahmet Çakır, AKP Malatya Milletvekilleri Öznur Çalık ve İhsan Koca, Adli Yargı Komisyonu Başkanı ve 2. Ağır Ceza Başkanı Orhan Erdin, İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemil Çelik, TSO Başkanı Hasan Erkoç, ESOB Başkanı Şevket Keskin, AKP İl Başkanı Mustafa Şahin, CHP İl Başkanı Celal Berktaş ve MHP İl Başkanı Ömer Ekici'nin yanı sıra yargı mensupları, avukatlar ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri katıldı.

Törende bir konuşma yapan Baro Başkanı Selahattin Sarıoğlu, "Otuz günlük ara verme bitti. Adliyeler olağan çalışmasına döndü. Yeni adli yıl kutlu olsun, hepimize hayırlı olsun. 13 ilçemizden; Battalgazi, Kale ve Doğanyol ilçelerimizde adliye yok. Malatya adliyemiz 24 mahkeme, 5 icra dairesi, 35 müdürlük ve 250 kadar adli çalışanla Devlet'in yargı görevini yerine getirmeye çalışıyor.

Geçtiğimiz yıl bir ticaret mahkemesi ile ikinci iş mahkemesinin kurulması için Adalet Bakanlığına gerek baromuz gerekse Adalet Komisyonumuz tarafından başvuruda bulunuldu, ancak bu istemler uygun görülmedi. İcra müdürlüklerinde personel eksikliğinden kaynaklanan yığılmalar ve sorunlar artarak sürmektedir. Geçici görevlendirme yapılması sorunu çözmedi. İcra dairlerine acilen personel atanması gerekmektedir.

Yeni açılacak "Bölge Adliye Mahkemesi"nin birinin Malatya'ya alınması hususunda sayın milletvekillerimizin çalışmalar yaptığını biliyoruz. Ancak şimdilik net bir durum yoktur. Kimi ilçelerimizde bağımsız adliye binası
yoktur. Adalet Bakanlığı'nın gelecek beş yıla ilişkin yatırım gündeminde Malatya adının olmadığı bilgisini aldık" dedi.

Adliye çevresinin iyileştirilmesi gerektiğini de ifade eden Sarıoğlu, "Adliyemiz, çevredeki köhne binalardan, hele bitpazarından arındırılmalıdır. Bu ortamın daha uzun süre Malatya'nın çirkin yüzü olmasına izin verilmemelidir. Tersine kalplere güzellik etkisi oluşturacak duruma getirilmelidir. Alt geçit yapımının başlamasıyla ortaya çıkan ulaşımsızlık sorunu, geçici önlemlerle çözülmelidir. En az iki yıl sürecek yapımda insanlar canından bezdirilmemelidir. Sayın Belediye Başkanımızın bu çevre ile ilgili olarak çok olumlu düşünceler içerisinde olduğunu biliyoruz, ama bu düşüncelerin çevik ataklarla yaşama geçirilmesini bekliyoruz. Diğer bir hususta tarihi konaklardan birinin, sosyal tesis olarak kullanılmak üzere baromuza tahsis talebimizdir. Deyimimizi hoş görün bin dereden su getirildi. Sonunda da istemimiz reddedildi. Milletimizin milyonları harcanarak yenilenen konaklar dökülmeye bırakılmış gibi öylece duruyor" diye konuştu.

Sarıoğlu, Baroların üst düzeyde hukuk kurumları ve Devletin, hukuk devleti olma ülküsünün olmazsa olmaz aracı olduğunu kaydederek, "Gerçekten de, bağımsız yargı olmadan nasıl hukuk devleti olmazsa, avukat olmadan da bağımsız yargı olmaz. Kamu yöneticileri, çevik, yürekli, nesnel, adil ve önder olmalıdırlar. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün kurup çağdaş uygarlık rayına oturttuğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bu ereğe ulaşabilmesinin yolu Hukuk Devleti olmasından geçer. Ama bu yazıda kalmamalı,
harfiyen yerine getirilmelidir. Hukuk Devleti yalnızca hukuk kuralları koyan devlet değil, koyduğu kurallara en başta kendisi uyan devlettir. Gücün hukuku değil, hukukun gücü ancak hukuk devletlerinde egemen olur.

Unutulmamalıdır ki, hukuk, yalnızca ilkel devletlerde güçlülerin delip, geçtiği, zayıfların takıldığı bir ağdır. Bu bakımdan, kamu gücü elinde olduğu için en büyük güç olan yürütme erki hukuk devleti ilkelerini en başta kendisi delmeyecek ki, diğer odakları da öyle yapsın. Çünkü küçük kalkar büyüğe bakar" ifadesine yer verdi.

Sarıoğlu, konuşmasına şöyle devam etti: "Geçtiğimiz günlerde yargı üzerinden siyasal amaçlara ulaşma çabalarının, hukuk dışı göz altıların en uç örneğini yaşadık. Düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü, eleştiri hakkı gibi kavramların tanımları içine kesinlikle sığmayacak içerik ve yöntemlerle yargı organlarına yaklaşıldı. Mahkemeler, istenilen karar verildiğinde alkışlandı, verilmediğinde yuhalandı. Yaz kararnamesi öncesinde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyelerine yapılanlar neydi öyle? Yargı bağımsızlığının adeta simgesi olan Yüksek Kurul nasıl da kilitlenmişti. Sanki Türkiye'de ilk kez hakim savcı kararnamesi hazırlanıyordu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti uygarlık yolunda onca yol açmış, tarihin derinliklerinde süzülmüş gelmiş bir Devlet değil de, bir çadır devletiymiş gibi; ya da yeni bir devlet kurulmaya çalışılıyormuş gibi bir tutum sergilendi. Bu durumlar bir hukuk devletinde yaşanacak şeyler değil; bir daha yaşanmamasını diliyoruz. Yargı üzerinden siyaset yapanlar ister iktidarda, ister muhalefette olsunlar bilmelidirler ki, yaptıkları kötülüğün ceremesini son çözümlemede halkımız çekmektedir. Çünkü Devletin temeli bağımsız yargıdır. Çünkü yargının bağımsız olmadığı topraklarda ot bile bitmez. Hukuksuz ortamda; özgür insan, bilim, sanat ve uygarlık yeşeremez. Öyleyse, dumansız havaya evet, hukuksuz Türkiye'ye hayır diyelim"

"Yargı Reformu Strateji Taslağı"na da değinen Sarıoğlu, "Şunu hemen söyleyebiliriz ki, Türkiye'de yargı reformu çok gerekli ve zaten Türkiye'nin AB'ye üye olmasının 35 kapalı başlığından birisidir. Taslak çok olumlu. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nun ayrı binası, ayrı maliyesi, ayrı sekretaryası olması, hakim savcı soruşturmalarının kurulun iznine bağlı olması, teftiş kurulunun bu kurula bağlanması, kurulun üye sayısının yedinden yirmi bire çıkarılması, hakim ve savcıların örgütlenmelerinin önündeki engellerin kaldırılması, hakim ve savcıların terfilerinin denetlenebilir ölçütlere dayandırılacak olması, adliyelerin yönetimine yeni bir düzenin getirilmesi, hakim ve Cumhuriyet Savcıları'nın yönetsel ve akçalı görevlerinin azaltılması, mahkeme kürsülerinin, silahların eşitliği ilkesine gereğince yargıca bo ve Devletin, hukuk devleti olma ülküsünün olmazsa olırakılması, adliyelerde basın ve halkla ilişkiler bürolarının oluşturulması, ceza ve tutukevlerinin güvenliğinin jandarmadan Adalet Bakanlığı'na
geçmesi gibi daha birçok iyileştirme kalemi var. ancak eksikleri ve yanlışları da var. Önce şunu söylemeliyim, Yüksek Yargı Organlarına, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na TBMM tarafından üye seçilmesi doğru bir yöntem değildir. Yüksek Yargı Organlarına toplumun duygu ve duyarlılıklarının yansıması, üyelerin toplumun duygu ve duyarlılıklarından ayrışmış olabilmeleri olasılığına karşı önlem alınması düşüncesi doğru olabilir. Ama uygulanabilir değil. Bu yöntem, beş yüz yıllık endüstrileşme ve demokrasi
geçmişleri olan Avrupa ülkelerinde doğru bir şekilde işleyebilir ama Türkiye'ye uymaz. Biz birbirimizi iyi biliriz. Bir diğer husus da ölümcül hastalıklara yakalanan tutuklu ve hükümlülerin yaşamlarının kalan sürelerini ailelerinin yanında geçirebilmesi hususu. Bu durum, yani bu dünyada sayılı günleri kalmış bir hükümlünün işlediği suç ne olursa olsun salıverilmemesi durumu, hukuka ve insan haklarına aykırı bir durumdur. Amansız hastalıklara yakalanan ve hastalık durumları ileri aşamaya gelmiş olan tutuklu ve hükümlülerin ömürlerinin kalan günlerini ailelerinin yanında geçirebilmelerine olanak tanımak gerekir" şeklinde konuştu.

Sarıoğlu, Türkiye'nin demokratik açılımı kaldıramayacağını ileri sürerek, "Kürt açılımı veya demokratik açılım ya da Milli Birlik Projesi konusunda da birkaç şey söylemek gerekirse; bu konuda konuşan, çözüm öneren entelektüellerimizin Türkiye'nin değil, Avrupa'nın ortasından, bir başka deyişle kitabın ortasından konuştuklarını düşünüyorum. Yani ayaklarının Türkiye topraklarına basmadığını, teoriyle pratiği örtüştüremediklerini düşünüyorum. Çünkü Türkiye ne tam İsviçre'dir, Belçika'dır, ne de Suriye'dir, Irak'tır.

Türkiye, derin tarihsel birikimi olan, tarihin deneyleriyle olgunlaşmış, Ulu Önder Atatürk'ün koyduğu çağdaş uygarlık yolunda her türlü engellemelere karşı yürümekte ve giderek büyümekte olan bir ülkedir. Öyleyse, batının soyut, özgürlük, demokrasi, insan hakları gibi değerleriyle düşünüp, Türkiye gerçeklerini atlayanların sundukları öneri, Ortadoğusal olmaktan, harita çizmekten başka bir şey olamaz. Bu reçetenin Türk-Kürt iç içeliğine ne denli aykırı olduğunu dağdaki çoban yurttaşımız o aydından daha iyi bilir. Belki de bilip bilmemek değil, kasıt öyle. Türkiye gerçekliği, Türklerle Kürtlerin birleşme derecesinde kaynaşmış oldukları olgusudur. Halkımızın dediği gibi Kürtlerle Türkler etle tırnak gibidir. Öyleyse, bu denli köklü bir yargıya karşın teori üretmek, dışarıdan gazel okumak değil de nedir? Gerçekten de Kürtlerle Türkler arasında, kopmaz duygu bağları, ulusal bağlar ve ekonomik bağlar vardır. Bu bakımdan, nasıl ki terör ülke gerçeklerinden yaşam almıyor, ülke topraklarından beslenmiyorsa, ileri sürülen çözüm önerileri de aynıdır. Yabancılık, dışsallık ve gerçeküstülük içermektedir. O nedenle, açık ve net söylenebilir ki, Türkiye bu açılımı kaldıramaz. Şu yapılmalıdır: Kürt yurttaşımız, salt Kürt olması nedeniyle her nerede ve hangi ilişkide nasıl bir sorunla karşılaşıyorsa, o sorunlar en teknik biçimde bir bir saptanmalı ve kalıcı çözüm için gereken düzenlemeler derhal yapılmalıdır. Ve bu kardeş yolculuğu da sonsuza dek acısız ve ağıtsız sürmelidir" dedi.

Daha sonra bir konuşma yapan Avukat Sibel Esen, "Ülkemizde yasalar büyük bir hızla değişmektedir. Eğer bu değişiklikler hak ve adalet düşüncesine uygunsa, biz hukukçulara düşen bu değişikliklere ayı hızla adapte olmaktır" diye konuştu.

Yapılan konuşmaların ardından 6 yıl Malatya Barosu Başkanlığı görevi yapan Mehmet Görgeç'e ve avukatlık mesleğinde 40. yılını dolduran Fahri Gökçe'ye birer plaket takdim edildi. Tören iftar yemeği davetiyle sona erdi.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız