SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Malatya: ''Benim Kentim''

0
Güncellendi - 2015-12-27 01:15:04
Malatya: ''Benim Kentim''
A- A+ PAYLAŞ

Prof.Dr. Esin Emin ÜSTÜN*

          2006 yılında basılan,  ‘ Anıları Yıldızlara Bıraktım’ isimli anı kitabıma şöyle başlamıştım:

           ‘‘Malatya, Doğu Anadolu’nun yemyeşil güzel kenti!.. Ailemin köklerinin olduğu kent. Ve benim kentim… Annem ve babam Malatyalı. Soyadı kanunu çıkmadan önce aileleri tanımlayan bir takım isimler varmış. Annemlere  Çilesizlerbabamlara ise Arasacıgil  derlermiş.’’ Böyle başladığım kitabımda Malatya ile ilgili satırlar  devam edip gidiyor…

             Malatya Lisesinden 1955 yılında mezun olduktan sonra altı yıllık üniversite eğitimim  boyunca, ailemin orada olduğu süre içinde, bazı  sömestr tatillerinde ve yaz tatillerinde Malatya’ya gideceğim günleri heyecan ve coşku ile beklerdim. Ona kavuşmak bambaşka bir duyguydu.  Mücelli Caddesi İzzetiye Mahallesi Özbek Sokaktaki  evimizi,  çiçek yetiştirdiğimiz ön bahçe ile meyve ağaçlarının yer aldığı arka bahçemizi ne  çok  özlerdim.  Bu özlemim bugüne kadar hiç bitmedi. Orada geçen yaşamımı  bir film şeridi gibi geriye sararak bıkmadan usanmadan duygularımla hep seyrederim…   

             Annemin Fırat İlkokulundaki öğretmenlik görevinden emekli olması ve Sümer İlkokulunda başöğretmen olan babamın Ankara’ya atanmasıyla  benim Malatya ile olan ilişkim  kesintiye uğramıştı. Annem ve babam ise uygun olan zamanlarda gidip akrabalarını, dostlarını görüyor ve özlem gideriyorlardı.

              1961 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Kürsüsünde asistan olarak göreve başlayınca, Ankara’da uzaktayım derken, Ülkemin batı ucundaki bulunduğum İzmir’de, Malatya’mdan bu kez daha da uzağa düşmüştüm!.. Kulağım hep orada olduğu için Ankara’daki ailemden sürekli Malatya ile ilgili  haberler beklerdim.  Karşılaştığım Malatyalılarla  koyu bir sohbete dalar,  anılarını  kendi anılarım ile  örtüştürüp  onları  canlı gibi yaşardım. Hastanede Malatyalı olduğunu öğrendiğim  bir hastaya  daha  farklı bir duygu ile hizmet vermek, yardım etmek isterdim. Kuşkusuz tüm hastalarımız bizim kendi insanlarımızdı, ayırım söz konusu olamazdı. Ancak, benim  güzel Malatya’ma ve Malatyalılara  ödenmesi kolay olmayan bir gönül borcum vardı…

               Bazen yaşamın acımasız olayları ile adeta ezilerek, ardından  yeniden ayakta kalma çabası ile günler ve yıllar akıp gidiyor. Yaşam gailesi denilen bu olsa gerek. Bu döngü içinde, l980 yıllarının başında Fırat Üniversitesinin isteği doğrultusunda Tıp Fakültesi  Radyoloji  Anabilim Dalında  ders vermek için iki kez Elazığ’a gitmem gerekmişti. Gidiş- dönüşlerimi Malatya üzerinden yapacaktım. Bu yolculuk nedeni ile 1959’dan beri görmediğim kentimi göreceğim için çok heyecanlıydım. Ancak ne yazık ki, uçak yolculuğunun sınırlı dar zaman koşulları  dostlarımı görmemi, kenti dolaşmamı engellemişti. Yeşil Malatya’mın ancak  havasını soluyabilmiştim…

             1998 yılında  manyetik rezonans derneği başkanı olduğum dönemde,  İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalındaki öğretim üyesi arkadaşlar,  üniversitelerinde bir MR sempozyumu düzenlememi istediler. Böyle bir teklife hayır demem mümkün müydü?.. Kendilerine bu görevi geniş bir öğretim üyesi katılımı ile yerine getireceğimi bildirdim.

            Malatya’yı ilk kez görecek olan hekim arkadaşlarım kaysıların olduğu bir dönemde gitmemizi istiyorlardı Toplantı tarihini bu nedenle 3 Temmuz olarak saptadık. İzmir-Ankara üzerinden aktarmalı olarak önce Elazığ’a uğradık ve öğleden sonra ayarlanan  otobüslerle Malatya’ya vardık. Ertesi gün çok katılımlı ve başarılı   bilimsel toplantıdan sonra ayarlanmış olan bir kaysı bahçesine gidildi. Dallarında  altın sarısı rengindeki kaysıları taşıyamaz hale gelmiş olan ağaçların görünümü arkadaşları çok etkilemişti. O akşam çok güzel bir bahçe içinde yer alan ismini şimdi hatırlayamadığım restoranda değişik Malatya yemekleri yenildi.  Konuşmacı  arkadaşlar ve bir kısım katılımcılar Nemrut gezisi için 23.30’da  yola çıktılar.  Ben ise geziye gitmeyerek  görmem gereken yerleri görmeyi, anıları yaşamayı planlamıştım.

               Sabah  kaldığımız ‘Altın Kaysı Oteli’nden  erkenden ayrıldım ve otele yakın olan  babamın uzun yıllar başöğretmen olarak görev yaptığı Sümer İlköğretim okuluna ulaştım. Okulun binası hiç değişmemiş, ancak son gördüğümde küçük olan bahçedeki ağaçlar o kadar büyümüştü ki  bina adeta görülmüyordu. Daha sonra bir taksi ile Mücelli Caddesine gidip Özbek Sokak’daki 19 numaralı evimizi görmek istedim. Sokak kapısı açık olduğu için başımı uzatıp ön bahçeye ve avluya baktım. Her şey hüzün verecek derecede bakımsız ve   kırık döküktü… Oysa, orada oturduğumuz dönemde evimiz ne güzeldi. Ön bahçede çok sayıda saksı çiçekleri yanı sıra düzenlediğimiz alanda yıldız çiçeği, kadife çiçeği, kirli hanım, hercai menekşesi yanı sıra şu anda ismini hatırlayamadığım birçok çiçek bulunurdu. Yaz akşamları  avluyu ortalığın serinlemesi için hortumla yıkar, geceleri burada otururduk. Yazın misafirlerimizi de yine burada ağırlardık. Şimdi ne olmuştu o güzelim mekanlara ?..

             Hüzünle evimizin olduğu sokaktan ayrıldım ve aynı cadde üzerinde bulunan Yeşilyurt’tan Malatya’ya taşındığımızda kiracı olarak ilk oturduğumuz Parlakların evini ve daha sonra oturduğumuz eski belediye başkanlarından  Nurettin Akyurtların evini bulmaya çalıştım. Yıllarca geçtiğim bu cadde üzerindeki halen var olan eski tip evleri tek tek  seyrettim. Sonra yürüyerek ‘Beş Konaklara’ çıktım. Konakların karşısında tandır ekmeği yapılan bir yeri görünce hemen içeri daldım. Ekmek açan kadınlar  eskiden olduğu gibi başlarını oyalı yazma ile doğal bir şekilde örtmüşler ve yazmaları savrula savrula ekmek tahtası üzerinde merdane ile ekmek açıyorlardı. Ancak ekmek benim bildiğim, bizim evde de bulunan   tandır sisteminde  pişirilmiyordu. Bir paket tandır ekmeği aldıktan sonra oradan ayrıldım.  Okuduğum lisenin, Halkevinin, Gazi İlkokulunun bulunduğu   yerleri ve kanal boyunu    dolaştım. Son durağım ise taze ve kuru kaysı almak için gittiğim  Şire Pazarıydı. Yeşilyurt’a uzanıp çocukluğumu yaşadığım yöreyi, oturduğumuz ‘Katibin Evi’ diye anılan evimizi görmeyi çok arzu ediyordum. Ancak zaman kısıtlı olduğu için bu mümkün olmamıştı.

             Bir süre önce Cumhuriyet Gazetesinin kitap dergi ekinde bir yazarın Arguvan türkü festivalinden övgü ile söz ettiğini okudum. Yazının sonunda Malatya Belediyesinin kültür yayınlarını sağlayacağımız telefon numaraları da veriliyordu. Hemen kültür sanat müdürlüğünden  Alişan Hayırlı beye ulaştım ve kendisine Malatya ile ilgili yayın ve dökümanları nasıl sağlayabileceğimi sordum. Sağ olsun Sayın Alişan bey en kısa sürede kargo ile bana  belediyenin kültür yayınlarını ulaştırdı. O gün büyük bir heyecan içinde Yrd.Doç.Dr. Göknur Göğebakan'ın  ‘‘ Fotoğraflarla Geçmişte Malatya ’’ isimli yayınını incelerken ‘82.’ sayfaya geldiğimde bir an şaşkınlıkla durdum. Sürpriz bir  resimle karşılaşmıştım. İlkokul hatırasına ait bu resimde başöğretmenimiz, öğretmenlerimiz ve arkadaşlarım yanı sıra ben de vardım. Bu değerli anı resminin  sınıf arkadaşım Sayın Celal Yalvaç’ın arşivinden alındığı kaydedilmişti. Bastıramadığım bir heyecan ve coşku içinde birtakım bağlantılar sonucu değerli arkadaşım araştırmacı gazeteci Sayın Yalvaç’a ulaşmıştım. Kendisi bana öyle güzel ve değerli dökümanlar, kitap ve dergiler gönderdi ki, günlerdir onları tekrar tekrar okuyarak, resimlere bakarak, CD’leri izleyerek anlatmam mümkün olmayan duygular yaşıyorum. Bu duyguları yaşatan arkadaşım Celal Bey’e teşekkür sözcüğü yeterli  değil…

           Sayın Yalvaç’ın Mazideki Yaşam ‘‘MALATYA’’ isimli kentin 1940-1955 yılları arasındaki  yaşamını anlatan 127 kıtalık şiiri  için söylenecek tek şey var: ‘‘Olağanüstü  ve sanki bir destan.’’  Bir kentin yaşamını, örf ve adetlerini, halk kültürünü, simge olan özel kişilerini  anlatan böyle bir şiiri ben şimdiye değin okumadım. Bunları dile getirmek, şiire dökmek çok özel bir yetenek gerektiriyor. Mümkün olabilse de bu şiir büyük kitlelere ulaşabilse ve onlar tarafından da okunabilse. Sayın Celal Yalvaç’ın arkadaşım olmasından, Malatyalı olmasından gurur duydum, onur duydum…

           Bu arada Celal Bey ile birkaç kez telefonla konuştum.  Bir konuşmamızda bana ilkokuldaki sınıf arkadaşlarımdan Sühendan Hanımın telefon numarasını verdi. Arkadaşımı o akşam hemen aradım. Sanırım 1949’dan bu yana birbirimizi görmeyen iki arkadaş seslerimizle  ancak hasret giderebilmiştik…

           İnsanların yaşamında bazen rastlantıların  önemli ve unutulmaz bir yeri olabiliyor.  Şimdi ben de, bir rastlantının sonucu özlemini hiç yitirmediğim Malatya’m ile  bağlantımı yeniden kazanmanın güzelliğini yaşıyorum…   

(*): Prof. Dr.  Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı Öğretim 

      Üyesi (E): Prof.Dr. Esin Emin Üstün 1936 yılında Malatya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini aynı kentte tamamladı. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Haziran 1961’de mezun oldu.

 

14.07.1961 tarihinde Prof.Dr. Emin Faik Üstün ile evlendi. Bu evlilikten her ikisi de hekim olan iki oğlu (Güntürk ve Çağatay) vardır.

 

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Kürsüsü asistanlığına 28.08.1961 tarihinde atandı. Uzmanlığını 1965 yılında tamamladı. 1966 yılında Paris Üniversitesi Tıp Fakültesi Curie Hastanesinde çalıştı. 1976’da doçent, 1981’de profesörlüğe yükseltildi. Kendisi Radyoloji Bilim Dalında Türkiye’nin ilk kadın doçenti, profesörü ve anabilim dalı başkanı unvanını taşımaktadır. İki dönem fakülte yönetim kurulu, bir dönem fakülte kurulu üyeliğine seçildi. Ege Üniversitesi Senatosunda 1995-1998 yılları arasında tıp fakültesi temsilcisi olarak görev yaptı.

 

Radyoloji anabilim dalı başkanlığı görevini 15 yıl sürdürdü. Ege Üniversitesi Kanserle Savaş Uygulama ve Araştırma Merkezi yönetim kurulunda uzun dönem çalıştı. 1984-1994 yılları arasında Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu İzmir Şubesinde 14 yıl yönetim kurulu üyeliği yaptı.

 

1994 yılında Ege Üniversitesi Güçlendirme Vakfının “Hizmet Ödülünü” alan Prof.Dr. Üstün, kendi alanı ile ilgili on mesleki dernek ve kuruluşun üyesidir. İskelet sistemi ve meme radyolojisi ile ilgili 200’ün üstünde makale ve araştırma türünde yayını bulunmaktadır.

 

Çok sayıda kitap bölümü yazan Dr. Üstün’ün 1992 yılında basılan “Meme Radyolojisi”, 2000’de basılan “Mamografi Atlası” ve 2003 yılında basılan “İskelet Sistemi Radyolojisi” olmak üzere ayrıca üç bilimsel kitabı mevcuttur.

 

Bilimsel eserleri dışında; “Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyodiagnostik Anabilim Dalının 38. Yılı”, “Sevgi ve Güzelliklerle Kalın” isimli derleme ve kısa anı tarzında kitapları bulunmaktadır. Ayrıca 565 sayfalık “Anıları Yıldızlara Bıraktım” isimli anı kitabı ise Dokuz Eylül Yayınevi tarafından 2006 yılı sonunda basıldı.

 

Prof.Dr. Esin Emin Üstün, üniversitedeki görevinden 10.04.2003 tarihinde emekli olarak ayrıldı.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız