SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Orhan Tuğrulca

Malatya Ermenileri ve 1915 Olayları-III

Malatya Ermenileri ve 1915 Olayları-III
A- A+ PAYLAŞ

Orhan TUĞRULCA

Tarihçi- Yazar

otogrulca@hotmail.com

19. Yüzyılın Sonlarında Ermeni Sorunu

Müslüman Türklerle Ermenilerin karşılaşmasının ilk defa Büyük Selçuklu Devleti zamanına rastladığını ve bu beraberliğin 1915 tarihi itibariyle yaklaşık 900 yıla aşkın olduğunu, daha önceki yazılarımızda belirtmiştik. 

19. yüzyıla gelindiğinde Rumlarla beraber Osmanlı toplumunun en itibarlı topluluğu arasında yer almakta idiler. Hele Rumların 1827 yılında bağımsızlığını ilan etmeleri, Ermenileri “Millet-i Sadıka” konumuna yükseltmiştir. Tanzimat (1839) ve Islahat Fermanın (1856) getirmiş olduğu yenilikler ve Rumların devlet dairelerinde bıraktığı boşluk da göz önünde tutulduğunda Ermeniler devlet dairelerinde hızla çoğalmaya başladılar. Öyle ki I. Meşrutiyet (1876) meclisinde Ohannes Efendi Meclis-i Mebusan ikinci reisi olmuştur. Kendisinden başka iki Ermeni de mebus olarak meclise girmişlerdi. Yine II. Abdülhamit döneminde Hazine-i Hassa Nazırı olarak sırayla görev yapan Agâh Kazazyan, Mikail Portukal ve Sakız Ohannes Paşalar padişahın takdirine mazhar olmuşlardır.

4 Şubat 1895 yılında hazırlanan bir raporda çeşitli devlet kademelerinde 2.245 Ermeni’nin devlet dairesinde görev yaptığı tespit edilmiştir. 1896 yılında İstanbul’da 1.700 Müslüman memura karşın 597 gayrimüslimin görev yaptığı belirtilmektedir.

Yukarıda verdiğimiz bilgilerden de anlaşılacağı üzere, Malatya’da gayrimüslimlerin neredeyse eşit oranda devlet işlerinde görev aldıkları görülmektedir. 

Ermenilerin, 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı ve 1871 I. Meşrutiyet ile birlikte ihdas edilen idari mekanizmalarda etkin bir şekilde görülmeleri dikkat çekicidir. Özellikle belediye teşkilatlarında, Ticaret ve Bidayet Mahkemelerinde, Zabıta teşkilatlarında görev aldıkları görülmektedir. 

Ermeni Olaylarının Başlaması

Ermenilerin özellikle Osmanlı-Rus Savaşı sonrası imzalanan 1878 Ayastefanos Antlaşması’nın 16. maddesi gereği, Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı Doğu Anadolu’da ıslahat yapması ile ilgili hükümet tarafından taahhüt edilmesinden sonra harekete geçtikleri görülmektedir. 

Rusya’nın ve İngiltere’nin bölge üzerindeki çekişmeleri Ermeni milliyetçilerin hareketini kolaylaştırmıştır. 

Batılı devletlerin ve Rusya’nın desteğini arkasına alan Ermeni ihtilalcı gruplar, 1887 yılında Hınçak Ermeni İhtilal Cemiyeti’ni, 1889 yılında ise Taşnak Cemiyeti’ni kurdular.

Malatya dâhil Doğu Anadolu’nun her yerinde örgütlenen Ermeniler, sahip oldukları okullarda, kolejlerde ve kiliselerde hızlı bir ihtilal hazırlığına giriştiler. 

Osmanlı arşiv belgelerinde bu durum açıkça görülmektedir. 1888 yılının 21 Mayıs ve 30 Haziran tarihli iki belgenin, ilkinde “Hısnı Mansur (Adıyaman) ve Malatya Ermeni mektebinde ele geçirilen muzır (yasak) evrak ve risalelerin sadarete (başbakanlığa) gönderildiği” belirtilirken ikinci belgede “Hısnı Mansur ve Malatya Ermeni mekteplerinde ele geçirilen muzır (yasak) evrak hakkında tahkikat yapılması” istenmektedir. Söz konusu bu ihtilal hazırlıkları sürerken, Ermenilerin silah ve mühimmat da biriktirdikleri görülmektedir. 1890 yılında bazı Ermeni kiliselerinde yapılan araştırmalarda bomba ve silahlar ele geçirildi. Erzurum’da bu araştırmalar sırasında bir de kanlı bir çarpışma yaşandı. Bu ve buna benzer işaretler Ermeni komitelerinin gizli çalışmaları, biraz daha aydınlatılmış oldu. Bu durum doğu vilayetlerinde durumun endişe verici olduğunu gösterdi. 

Malatya Ateş Çemberinde

20 Ağustos 1890 tarihli bir Osmanlı belgesinde, Malatya ve çevresinde de durumun kritik olduğu belirtilmektedir. Belgede; “Malatya’nın ehemmiyeti ve ahalisinin bir kısmının Ermeni olması dolayısıyla arada bulunan iki bölüğün kaldırılmaması hakkında Maiyet-i Askeriye Komisyonu’nu mazbatası” şeklinde verilmektedir.

Malatya gittikçe bir ateş çemberinin içine doğru sürükleniyordu. Zira 20 Haziran 1890’da Erzurum olayları, 1892-1893 Merzifon, Kayseri, Yozgat olayları, Ağustos 1894 I.Sason (Bitlis) olayı, 16 Eylül 1895 Zeytun İsyanı, 29 Eylül 1895 Divriği (Sivas) İsyanı ile Eğin, Develi, Erzincan, Bitlis, Maraş (Halep), Urfa (Halep), Erzurum, Diyarbakır ve Siverek (Diyarbakır) isyanları Malatya için yaklaşmakta olan isyanın habercileri idi.

Malatyalı Ermeni militanları boş durmuyordu. Tek bir merkezden yönlendirildiği belli olan isyan sırasının Malatya’ya gelmeden önce, Ermeni halkı silahlandırmak için bütün gayretlerini sürdürüyorlardı. Özellikle Arapkir Ermenilerinin gümrüklerde silah geçirmek için uğraştıkları hükümet tarafından yakından izleniyordu. 

Malatya civarındaki Ermeniler, silahlarını yalnızca dışarıdan temin etmiyorlardı. Divriği’deki Ermenilerin atölyelerde ürettikleri silahlar da dağıtılıyordu. İhtilale aktif olarak katılması düşünülen Ermeni gençler, Arapkirli Serkis adındaki bir Ermeni komitacının maharetiyle Dersim’de askeri eğitime tabi tutulup Malatya ve civarındaki köylere taarruz ettiriyordu.

Diğer taraftan Ermeni ihtilalcıların şehir merkezlerinde de boş durmadıkları, çeşitli propaganda faaliyetleri gerçekleştirdikleri görülmektedir. 2 Aralık 1891 tarihli bir belgede “Malatya Ermeni murahhası Simon ve ortağı Bedros adlı rahibin, Ermenileri İslam ahalisinden soğutmak için çalıştıklarının haber alındığı ve bunların buradan sürülmeleri” şeklindedir.

Bütün bu isyan hazırlıklarının Osmanlı hükümetince takip edildiği belgelerden anlaşılmaktadır. Bir belgede “… Ermeniler şu aralık bazı harekât-ı ihtilalıyane ve teşebbüsat-ı fesadiyede bulundukları bazı vukuat ile anlaşılmasına mebni bu babda fevkalade ve pek ziyade iltizam-ı basiret ve takayyüd ile bunlar tarafından bir güna vukuat ve âsâr-ı ihtilal zuhuruna meydan verilmemesi…” gerektiği konusunda yerel yöneticiler uyarılmaktadır. 

Felaketler Zinciri Başlıyor

Malatya’da Ermeni olayları adım adım yaklaşırken başka felaketler de yaşanıyordu. 29 Ekim 1889 ve 9 Kasım 1890 yılında şehirde iki yangın meydana gelmiştir. İlk yangında 1000 dükkân, 4 mağaza, 2 han yanmıştır. İkinci yangında 1300 dükkân, 2 han ve 1 cami yanmıştır.

Yine 1893 yılının yaz aylarında yaşanan kolera hastalığında, Müslüman ve Ermenilerden toplam 896 kişi hayatını kaybetmiştir. Şehir halkı daha bu felaketin izini silmemişken 3 Mart 1894 tarihinde yıkıcı bir depremle sarsıldı. Bu depremde 4 cami, 3 hamam, 5 mağaza ve 4 fırının yanında 1200 ev yıkılmıştır. Bu depremde çoğu Müslüman 1300 kişi de hayatını kaybetti.

Belgelerden hükümetin duyarsız kalmadığı, Malatya’da zarar görenlere yardımda bulunduğu görülmektedir. Söz konusu belgede “Depremden zarar gören Malatya’daki Ermeni kilise ve mektepleri için ianat-ı vakıadan tefrik olunan meblağın eksiksiz tesviyesi” şeklindedir.

Yangın, deprem ve salgın hastalık, Malatya’da ciddi bir ekonomik ve toplumsal sarsıntıya neden olmuşken, asıl tehlike yaklaşmakta olan Ermeni ihtilal hareketi ise geldi çattı.

Malatya’da Ermeni Olaylarının Başlaması

1895 yılı 16 Eylül’ünde Zeytun (Süleymanlı) İsyanıyla başlayan Ermeni ayaklanması 29 Eylül’de Sivas Divriği’nde, 6 Ekim’de Elazığ Eğin’de, 7 Ekim’de Kayseri Develi’de, 25 Ekim’de Bitlis’te, 27 Ekim’de Maraş’ta, 29 Ekim’de Urfa’da, 30 Ekim’de Erzurum’da, 2 Kasım’da Diyarbakır’da, aynı gün Diyarbakır Siverek’te ve nihayet 4 Kasım 1895’te Malatya’da Ermeni olayları başladı. 

Ermeni olaylarının fitilini ise, 4 Kasım 1895 Pazartesi günü Malatya’ya bağlı Poskiran Köyü’nden Hamo adlı bir Müslüman’ın Malatya’da Halep Pazarı denen yerde tıraş olmak için gittiği ve aslında bir Ermeni fedaisi olan Ehlicanoğlu Serkis adındaki Ermeniye ait berber dükkânında, adı geçen Ermeni berber tarafından boğazının ustura ile kesilerek öldürülmesi ve ardından çevrede bulunan Müslüman halkın galeyana gelerek Serkis’i öldürmesi ile ateşlenmiştir.

Serkis adlı Ermeni berberin, Hamo adlı Müslüman’ı neden öldürdüğü konusunda bir bilgiye sahip değiliz. Kişisel bir neden bile olsa iki halkın arasında büyümekte olan husumet, olayı kişisel olmaktan çıkardığı görülmektedir. Kaynaklar Serkis’in bir Ermeni militanı olduğunu ve bu cinayeti provokasyon amaçlı işlediği yönünde bilgiler aktarmaktadırlar. 

Osmanlı arşiv belgelerinde Malatya olaylarının başladığı 4 Kasım 1895 tarihinde başlamak üzere 20 Kasım 1895 tarihine kadar olan iki haftalık sürede şu gelişmelere rastlıyoruz:

4 Kasım 1895, Ermenilerin Bayburt, Erzincan, Trabzon’da ayaklandıkları ve bunun üzerine Dersim (Tunceli) Kürtlerinin Çemişgezek taraflarına saldırdıkları, Malatya ve Arapgir’de Ermenilerin dükkânlarını açamadıkları, 

5 Kasım 1895, Diyarbakır’da sükûnetin hâkim olduğu, Malatya ve Arapkir’de Ermenilerin dükkânlarını (hala) açmadıkları…

6 Kasım 1895, Malatya’da nasihat dinleyen bazı Ermenilerin silah bıraktıkları ve muhafaza altına alındıkları, bir kısmının ise askerlere ateş açmaya (devam ettikleri)

Aynı tarihli bir başka belgede Ermenilere karşı Lazların, Gürcülerin ve Kürtlerin de harekete geçtikleri ve durumun daha da içinden çıkılmaz bir hal aldığı görülmektedir. Söz konusu belgede: 

“Tebligatta bulunulduğu halde Erzurum, Trabzon ve Mamürat’ül Aziz (Elazığ) vilayetlerinde Gürcü, Kürt ve Lazların Ermeni köylerine saldırdıklarından bunlara karşı kuvvet kullanıldığı, Malatya’ya bağlı Akçadağ Kürtlerinin Gürün’e hücum edeceği haberleri üzerine Ermenilerin de silahlandığı, lüzumlu tedbirler alınması”, 

8 Kasım 1895 tarihli bir başka belgede ise Kürtlerin Malatya’daki Ermenilere saldırdığı ve çıkan çatışmanın önlendiği belirtilmektedir.

9 Kasım 1895 tarihli belgede, Malatya kumandanlığından yazılan bir yazıda Ermenilerin silahlarının alındığını ve asayişin temin edildiğini bildirmektedir.

Yine aynı tarihli bir belgede şehirde asayiş sağlanmış olmalı ki, günlerdir süren çatışmalarda evlerine dönemeyen “fakir ve muhtaç Ermenilere ekmek” verildiği ve kalacak yer temin edildiği belirtilmektedir.

15 Kasım 1895 tarihli bir başka belgede, Malatya ve çevresinde çatışmaları daha etkili bir şekilde sonlandırmak için gerekli yerlere karakolların kurulması istenmektedir.

Nitekim 20 Kasım 1895 tarihli belgede bu talebin haklılığı ortaya çıkmaktadır. Malatya Darende’de Kürtlerle Ermenilerin yeniden çatıştığı bilgisi verilmektedir.

Belgelerden Kürtlerle Ermenilerin 1896 yılı içerisinde de çatıştıkları ve birbirlerine zarar verdikleri anlaşılmaktadır.

Malatya’da yaşanan Ermeni ayaklanması sırasında Kürtlerin karşı çıkışları, bazı araştırmacılar tarafından kasıtlı olmasa bile abartılı bir değerlendirmeye tabi tutulmuş olması etnik ve dini grupların günün koşulları göz önünde bulundurularak tutumlarının tam olarak anlaşılmasını zorlaştırmaktan başka bir işe yaramaz. 

Rusların ve İngilizlerin bölge üzerindeki hesapları ile Ermeni ulusalcı güçlerin neden olduğu çatışma ortamı, Müslüman ahali ile (Türkler, Kürtler, Gürcüler, Lazlar vs.) gayrimüslim ahali arasında (Ermeniler) yaşanan bir çatışma formatından çıkarılıp Türklerin, Kürtlerin ya da Gürcülerin Ermenilere karşı gerçekleşmiş çatışmasına indirgemek dönemin anlaşılmasına hizmet etmez. Hele Müslüman ahaliden biri olan Kürtleri yegâne sorumlu olarak gösterip, onları şehri yağmalamak için fırsat kollayan yağmacı, çapulcu olarak göstermek tarihi gerçeklikle değil, bugünün ayrıştırmacı yaklaşımlarıyla ilgili olduğu izlenimini vermektedir. 

1897 yılı ve sonrası belgelerden anlaşıldığı kadarıyla, Malatya ve çevresindeki çatışmaların sona erdiği buna karşılık yaşanan çatışmaların yaralarının sarılmaya çalışıldığı söylenebilir. Söz konusu bu belgelerde “Malatya’da harap ve yanmış olan kilise ve mekteplerin” tamir edilmesi için müsaadelerin çıkarıldığı belirtilmektedir.

Dikkat çeken hususlardan biri de, olaylardan sonra ihtida eden (Müslümanlığa geçen) gayrimüslimler ile ilgili belgelere rastlanılıyor olmasıdır. Örneğin bu belgelerden birinde; “Malatya Hekimhan kazasında Ermeni olaylarından sonra Müslüman olup ahali-i İslam’dan bazılarının yanında mevkuf olan dokuz Ermeni kadının, Fransız konsolosluğunun iddia ettiği gibi Katolik dinine dönüp akrabalarının yanına dönmek gibi bir arzularının olmadığı” şeklindedir. 

Yine bu olaylardan sonra bir kısım Ermenilerin, Avrupa ve ABD’ye gittikleri, bazı Ermenilerin ise ülkeyi terk etmek için bazı kötü niyetli kişilere para kaptırdıkları belgelerden anlaşılmaktadır. 1902 tarihli bir belgede: “Diyarbakır, Harput ve Malatya’dan gelen bir kısım Ermenilerin paralarını alarak zarara uğratan ve Amerika’ya sevk etmek teşebbüsünde bulunan şahıslar hakkında icra olunan tahkikat ve mahkeme neticesinin Adana Valiliği’nin tahriratı ile bildirildiği” kaydedilmektedir.

Yaklaşık bin yıldır Malatya dâhil Anadolu’nun birçok yerinde birlikte yaşayan Ermenilerle Müslümanlar, çatışmalar sona erdikten sonra ortaya çıkan can ve mal kaybı ile ilgili rakamlar taraflara göre farklılıklar göstermektedir. Arshaq Alboyadjian Ermenilerin 1895 olayları sırasındaki kaybının 2.249 olduğunu yazmaktadır. Edwin Munsel Bliss adlı yazar Ermeni kayıplarını 5.000, Türk ve Kürtlerin kayıplarını ise 500 olarak vermiştir. Aynı eserin başka sayfasında verdiği ölü ve yaralı sayısı ile ilgili tabloda toplam ölü sayısı 9.418, yaralı sayısını 1.721 olarak göstermiştir. Christopher J. Walker, 1895 Malatya olaylarında, Ermeni kayıplarını 3.000 civarında vermiştir. Olaylardan sonra içinde Beyoğlu sorgu hâkimlerinden Ohannes Torosyan’ın bulunduğu bir tahkikat heyeti bölgede hazırladığı bir raporda ise Müslümanların toplam kayıplarını (Mamüratülaziz bölgesinin tamamı) 672 (Erkek: 498, Kadın: 174) olarak gösterirken, Ermenilerin kayıplarını 4.300 (Erkek: 2.150, Kadın: 2.150)  olarak belirtmiştir.

Malatya şehir merkezinde yaşanan Ermeni olaylarında, ölenlerin sayısı ile ilgili en ilginç bilgiyi Malatya Cevherizade Mahallesi Kozkökü sokakta bulunan Dar-üs-sade Camisinin eski imamı Mehmet Taylan’ın kitaplığında bulunan “Gülistan Kitabı Şerhi” adlı eserin sonunda, cilt kapağına eklenen bir kayıt vermektedir. Turuncuya çalan bir mürekkepli kalemle yazılan bu bilgilerin yazarı beli değildir. Ancak belgede yazıların son vukuatın tarihinin 17 Nisan 1897 tarihinin konulmuş olması bilginin de bu tarihlerde kayda geçirildiğini göstermektedir. Söz konusu bu belgede Müslümanların kaybı 150, gayrimüslimlerin kaybı ise 359 olarak verilmiştir. Aynı belgede 450 evin de ateşe verildiği belirtilmektedir.

Asıl kayıp, olaylardan sonra ortaya çıkan can ve mal kaybı değildir. Asıl kayıp bu olaydan sonra Ermenilerin Müslümanlarla birlikte bir arada yaşama iradesi ve isteğinin büyük bir yara almış olmasıdır. Zira 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı sırasında başlayan Ermeni ulusalcı güçlerin tavrı, Osmanlı hükümetinin, bugün dahi Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslar arası diplomaside sıkıntıya girmesine sebep olacak bir karar almasına sebep olmuştur. Bu karar 1915 yılında Ermenilerin savaş sahası dışına (Suriye bölgesine) çıkarılmasını öngören tehcir (zorla göç ettirme) yasasıdır. 

_______________

ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜN KAYNAKLARI

1-H. Yılmaz, a.g. tez, s.12

2-Ord. Prof. E. Z. Karal, Osmanlı Tarihi, C. VIII, s.136

3-B.O.A., Dosya No: 1509, Gömlek No: 35, DH.MKT

4-B.O.A., Dosya No: 1517, Gömlek No: 96, DH.MKT

5-Celal Yalvaç, Tarih-i Vukuat-ı Malatya, Görüş Gazetesi, 14-16 Mart 1985

6-A. Işık, a.g.e., s.611-612

7-H. Yılmaz, a.g. tez, s.96 (Arshaq Alboyadjian, Badmoutiun Malatiu Hayats (History of Armenians of Malatia, Beirut))

8-H. Yılmaz, a.g. tez, s.96 (Edwin Munsel Bliss, Turkey and the Armenian Atrocities, Edgewood Publishing Company, 1896)

9-H. Yılmaz, a.g. tez, s.96 (Christopher J. Walker, Armenia The Survival of A Nation, London, 1990)

10-A. Işık, a.g.e., s.611-613; Malatyalı araştırmacı Celal Yalvaç bu belgeyi 14-16 Mart 1985 yılında “Tarih-i Vukuat-ı Malatya” adıyla Görüş Gazetesinde neşretmiştir. Sayın Yalvaç bir sohbetimizde bu belgede geçen söz konusu rakamların ihtiyatla kullanılması gerektiğini ifade etmiştir (2010).

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız

2 yorum yapılmış

  • muto (3 yıl önce)
    merhabalar benım dedemde aslı arapkırlıymıs lakın soy agacımız amasya feyze de bıtıyor dedenın dedesı ısmı abuş olarak gecıyor ve ogullarından bırı kabatasta ıkamet edıyormus yanı anlatmak ıstedıgım nasıl bır kaynak arastırmalıyım kı soyumun kım oldugunu bulayım
    0
    0
    Yanıtla
  • kardes bende malatya Kurduyum fakat konyada dogdum ben bile dogru duzgun malatyanin hangi bolgesinden geldik bilmiyorum, Direjan asireti diyorlar, fakat sen soy agacini e devletten sorgulayabilirsin
    0
    0
    Yanıtla

Orhan Tuğrulca yazıları