SON DAKİKA
SON DEPREMLER

'Malatya Gene Altın Renkli'

A- A+ PAYLAŞ

İnönü Üniversitesi'nce düzenlenen Kısa Film Festivali'nde jüri üyesi olarak görev yapan, Sinemacı- Yazar Işıl Özgentürk, Malatya ve yarışma günlerini, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki "AL GÖZÜM SEYREYLE" köşesinde yazdı.

İşte Özgentürk'ün yazısı:

"Malatya Gene Altın Renkli

Dört yıl önce Malatya’da ilk kez yapılan İnönü Üniversitesi Kısa Film Festival’ine jüri üyesi olarak gittiğimde “Altın Renkli Malatya” diye bir yazı yazmıştım, o zaman da ülke krizli bir dönemdeydi, ne zaman değil ki, pek çok okurum boş işlerle uğraştığım için beni eleştirmişti, işte şimdi bu kez 4’üncüsü yapılan İnönü Üniversitesi Kısa Film Festivali için gene altın renkli Malatya’dayım, gene çarşılar altın renkli kayısılarla dolu, öğrenciler kıpır kıpır, festival salonu dopdolu ve dünyaya söyleyecek sözü olan herkes film yapma peşinde.

Bu yazıyı yazarken kocaman bir tabağın içinde duran kayısı atomlarına, elma kurularına, hakiki pekmeze batmış sucuklara dalıp dalıp gidiyorum ve emin olun üç günde iki kilo aldım.

Şimdi kiloların asıl nedeni dondurmacı Abdullah Kapusuz’dan nam-ı diğer Bodo’dan söz etmeden önce, filmlere bir göz atalım. Önce şunu söylemek durumundayım, bu aralar o kadar çok belgesel ve kısa film izledim ki, teknik ve anlatım kalitesinin giderek çıta yükselttiğini belirtmeliyim. Ve ardından Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’dan bir ricam var; bu ülkede kısa filmler, belgeseller deniz derya, öyleyse mevcut bir yasayı işletme zamanı geldi; yasa şu, bu ülkede de tıpkı diğer Avrupa ülkelerinde ve Amerika’da olduğu gibi sinemalar her uzun metrajlı film seansından önce bir kısa film göstermek zorundadır. Bu yasaya uyan tek sinema yok. Bir ara araştırmıştım cezası yüz lira, zaten kontrol eden de yok. Şimdi bu yasayı hayata geçirmenin tam zamanı, insanlar kısa filmle sadece internette ve festivallerde tanışmasınlar, sinemada görsünler, o kutsal karanlıkta ve tıpkı şiirle tanışır gibi yeniden hayatla tanışsınlar.

Gelelim inatla kısa film festivali olarak sürdürülen İnönü Üniversitesi Festivali’ne, yaşıma hürmeten son yıllarda beni her yerde başkan yapıyorlar, diğer jüri üyelerinden biri Yeşim Ceren Bozoğlu, onu filmlerinden, dizilerden tanıyorsunuz. Öteki Nilay Ulusoy’du, Bahçeşehir Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, Ziya Sönmez tam bir film emekçisidir ve sevdiği bütün arkadaşlarının, filmlerin vazgeçilmez oyuncusudur ve sinema eleştirmeni, yazarı Fırat Sayıcı, bu arada dört yıldır festivali düzenleyen Kadir Beycioğlu ve ekibi jüriden tam not aldı!

Önünüzde tam sekiz belgesel var... Yani işimiz zor, özellikle yönetmen Mustafa Karakaya’nın “Göçkuşağı” ve Okan Aydın’ın “Galla Bazarı” filminin görüntüleri olağanüstü. Diğerleri de teknik kalite açısından her düzeyde yarışabilir ama bütün jüri üyelerinin gönül düştüğü bir film var; “Kahpe Devran” hınzır yönetmenini, Cahit Çeçen’i Antalya Film Festivali’inde ödül aldığı “Tamirci Çırağı” filminden tanıyorum, belgesele yaklaşımı, getirdiği üslup, mizah öylesine farklı ki, Kahpe Devran’ı sevmemek olmuyor. Mevzu çok basit, türlü hayallerle İstanbul’a gelen ve tutunamayan üç adamı anlatıyor. Hepsinin yolu önce bir Unkapanı Plakçılar Çarşısı’ndan geçiyor, kimi acayip keman çaldığına inanıyor, kimi İbrahim Tatlıses gibi türkü söylediğine ve olmuyor işte ve onların hikâyeleri öylesine içerden öylesine bir mizah ve hüzün yumağı halinde anlatılıyor ki, onlar perdeden çekildiğinde, bu ülkeye bir kez daha âşık oluyorsunuz. Anlaşıldığı gibi birincilik Kahpe Devran’ın. Jüri özel ödülü ise Bartın’da her salı ve cuma kadınların 200 yıla yakın zamandır sürdürdükleri bir geleneği anlatan “Galla Bazarı”na gidiyor. Daha doğrusu o muhteşem pazarcı kadınlara, tanrım ne çalışkanlar, ne gırgırlar, ne yaşam dolular, onlara bir selam gönderiyoruz.

Ön jüriye teşekkürler, bize 265 kurmaca filmden sadece 11 film bırakmışlar. Birinciliği paylaştırdık, oy çokluğuyla. Depremde ailesini kaybeden ve yaşam sevincini yitiren bir genç kızın anlatıldığı, yönetmenliğini Ayşegül Yadigar’ın yaptığı “Güneşin Karanlığı” ve işsiz güçsüz genç bir adamın her sabah uyanıp işe giden çok çalışkan ve titiz adamların evine yerleşip evdeki her imkânı nasıl kullandığını anlatan, yönetmenliğini Kerem Altın’ın yaptığı “Vardiya” ödülleri aldı. Jüri özel ödülü ise ölümü ve yaşamı çok başarılı bir görsellikle sorgulayan, yönetmenliğini Ömür Sinir’in yaptığı “38 Derece”ye gitti.

Gelelim kilo almama neden olan meşhur dondurmacı Abdullah Kapusuz, nam-ı diğer Bodo’ya. 32 yıldır hem Kernek Aile Gazinosu’nu işletiyor, hem de dondurmada iddia sahibi. Haklı. Aile gazinosunun kocaman göl gibi bir havuzu var, şelale suyuyla doluyor, Hıdırellez akşamı oraya gittik, öylesine doluydu ki, bir kâğıda bir ev resmi yapıp suya atamadım ama dondurma yedim. Bodo’nun en övündüğü olay ise şu: Müslüm Gürses ve Muhterem Nur’u bu gazinoda o evlendirmiş, o gün bu gündür mutlu yaşarlarmış. Bir ara “Seni de evereyim” dedi ve ben son lokma dondurmayı hızla yutup fırladım ayağa..."

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız