SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Adnan Işık

Malatya'da Bir İntiharın Öyküsü..

A- A+ PAYLAŞ

Malatya’da bir intiharın öyküsü

Adnan IŞIK

Malatya'nın ileri gelen ailelerinden Karakaşzadeler'in en büyük oğlu Abdullah Bey,  18 Ağustos 1925 günü intihar etmiştir. Olay gerek halk arasında, gerekse siyasi çevrelerde geniş yankılar uyandırmıştır. Cumhuriyet Halk Fırkası'nın merkez kaza mutemedi ve Tayyare Cemiyeti şubesinin de reis vekili olan 25 yaşındaki Abdullah Bey, Malatya'nın ilk valisi Asım beyin kızı ile nişanlıdır. Nişanın bozulmasını onuruna yediremeyerek, intihar etmiştir.."Malatya Gazetesi"nde, "FECİ BİR İNTİHAR..Şehid-i Aşk" başlığıyla verilen olay şöyle gerçekleşmiştir.

...
18 Ağustos 1925 günü, tek kurşunla yaşamına son veren Karakaşzade Abdullah Bey’in intiharı, 20 Ağustos 1925 tarihli “Malatya Gazetesi”nde ki şu haberle duyuruldu:

Malatya Gazetesi : 20.Ağustos.1341 (20.Ağustos.1925), Sayı : 96

"FECÎ BİR İNTİHAR
Şehid-i Aşk

Sabah, 18 Ağustos 41, ezani saat üç. Muhitin durgun havay-ı nesimisini, meşum bir haber ağızdan ağıza fısıldama şeklinde, tehziz ve tesmim etti.
Karakaşzâde Abdullah, çenesine kurşun sıkmak suretiyle intihar etmiş... Bahar-ı ömrünün 24-25 nci senelerini idrak ederek hayatından henüz kâm almayan bu çok sevimli, çok güzel ve Malatya'nın prensi gibi faytonu ile gezen, gülen ve eğlenen Abdullah için herkes mütehayyir, itimad olunmayacak bu harekete karşı herkes mebhût....
Abdullah, vatanına faydalı olabilmek için çok çalışır, ticareti ve serazad yaşayarak kazanmayı sever bir nadire-i zekâ idi. Fıtratındaki meyli matlubat itibariyle hiçbir hidemattan kaçmaz, hasis emeller peşinden koşmaz bir şahsiyet-i mümtaze idi. İşte bu saikledir ki, Cumhuriyet Halk Fırkası'nın merkez kaza mutemedi ve aynı zamanda tayyare şubesinin reisvekili idi. Fahrî vatanî hidemattan o kadar mütelezziz olurdu ki bu telezzüzat zevk ve heyecanının ‘idi menbaını teşkil eder ve bu menba-ı heyecan daima kaynar, fışkırırdı..

Yükselmek, yükseltmek...
İşte hedefi bu idi.

Abdullah, vatan ve millete hidematın bir aşk, hayatında bir şiar olduğuna imanı vardı. Mütevazi idi, rahim idi, şefik idi. İşte bu imanlı düsturunun saikiledir ki faziletli, kibar, malumatlı ve yüksek ahlâk ve terbiye sahibi bir kız ile evlenmeğe karar vererek namzedlikleri icra edilmiş ve artık mabude-i ilham ile bir sema-ı mezher içinde çırpınmağa başlamıştı. Öyleki çok geçmeden meş'um bir dane-i kaza, pek fena bir tesadüfle Abdullah’ın şehper-i ikbaline çarpdı ve kırdı. Feshi nikâh suretiyle bir perestide-i emelin semai saadetinden sükût ettiğini görünce, aşk-ı şeydanın zillı siyah hayat içinde yaşamağa tahammülü kalmadı. Hayat kendisine taşınmaz bir bar-i bela oldu.

Sukut-u emel : 17 Ağustos 41,
gündüz, öğle
întihar-ı emel : 18 Ağustos 41,
Sabah, ezanî : saat üç

Aşk-ı şeydanın mabedî sevda içindeki o ilk demler ne rengin ve zengin idi. Çiçeklerle müzeyyen o levhaî saadet yeniden güllerle bezenecek, süslenecek yerde, ne yazık ki, sonunda busude-i matem ile örtüldü ve yarasından sızan taze kan ile alihat aşkına karşı beslediği muhabbetinin nişane-i daimisini taşıyarak gömüldü.

Memleket meyus,
Gençlik meyuz,
Ve belke
O da meyus, ağlıyor.
Sende kan ağla, ey melekü'l-mevt”


Söz konusu haberin bugünkü dile çevirisi ise şöyle :

"FECÎ BiR İNTİHAR
Aşk şehidi

Sabah, 18.Ağustos.1925, ezani saat üç. Memleketin sessiz ve durgun havasını, ağızdan ağıza fısıltı şeklinde dolaşan acı bir haber hareketlendirdi ve bozdu.

Karakaşzâde Abdullah, çenesine kurşun sıkmak suretiyle intihar etmiş...
Ömrünün 24-25'inci senelerini yaşayarak hayatın lezzetini tadamadan, faytonu ile gezen, gülen ve eğlenen, Malatya'nın prensi imişcesine bir yaşamı olan Abdullah için herkes şaşırmış, inanılmayacak bu harekete karşı herkes hayrette kalmıştır.

Abdullah, vatanına faydalı olabilmek için çok çalışır, ticareti ve serbest yaşayarak kazanmayı sever, nadir bir zeka idi. Etrafındakilerin istekleri doğrultusunda hareket eder, hiçbir işden kaçmaz, hasis emeller peşinde koşmaz mümtaz bir şahsiyetti, işte bu sebeblerden dolayı, Cumhuriyet Halk Fırkası'nın merkez kaza mutemedi ve aynı zamanda Tayyare şubesinin de başkan vekili idi.
Fahri olarak yaptığı hizmetlerden o kadar lezzet alırdı ki, bu lezzet zevk ve heyecanının kaynağını teşkil eder, daima bu heyecanı kaynar, fışkırırdı.

Yükselmek, yükseltmek..
İşte hedefi bu idi.

Abdullah, vatan ve millete hizmeti bir aşk; hayatın da, bir şiar olduğuna inanıyordu. Alçak gönüllü, merhametli ve şefkatli idi. İşte bu imanlı kurallar sebebiyle faziletli, kibar, malumatlı ve yüksek ahlak ve terbiye sahibi bir kız ile evlenmeye karar vermiş, nişanları yapılmış ve bu ilham mabudesi ile gökyüzünün çiçekleri içinde çırpınmaya başlamıştı. Çok geçmeden uğursuz bir kaza kurşunu (kötü haber), çok kötü bir raslantı ile Abdullah'ın bahtının kanadına çarptı ve kırdı. Nikahının feshedilmesi ile güzel emellerinin ve ilahi saadetinin sona erdiğini görünce, aşkdan aklını kaybetmiş, hayatın karanlık gölgeleri içinde yaşamağa tahammülü kalmamıştı. Hayat kendisine taşınmaz bir bela yükü oldu.

Ümidin kaybolması : 17. Ağustos.1925
gündüz, öğle
intihar ümidi(kararı) : 18. Ağustos.1925
sabah, ezanî saat 3

Aklını kaybetmiş aşıkın, sevda mabedi içindeki o ilk günleri ne renkli ve zengindi. Çiçeklerle donatılmış o saadet levhası, yeniden güllerle bezenecek ve süslenecek yerde ; ne yazık ki, sonunda bir matem busesi ile örtüldü ve yarasından sızan taze kan ile, ilahi aşkına karşı beslediği sevginin daimi nişanını taşıyarak gömüldü.

Memleket üzgün
O da üzgün ve ağlıyor
Gençlik üzgün
Sende kan ağla ey ölüm meleği. “

ABDULLAH BEYİN SON MEKTUBU..
Gazetenin bir hafta sonraki sayısında ise intihar eden Karakaşzade Abdullah Bey’in, “Muhterem Hemşehrilerim” diye başlayan, ölümünden önce kaleme alıp, intihar gerekçelerini anlattığı mektup yer aldı. Bu mektup da şöyle:

“27 Ağustos
MALATYA, 1341 (1925).
Sayı : 97, Sahife 4

Muhterem Hemşerilerim,
Hayatta olunmamak üzere karar vermiş idim ve bu kararımı kat'i telakki ederek peder ve valideme de, artık biraderim Abid'i evlendirmelerini söylemiş idim. Bilahare malum-i ihsanınız, bu mesele başa geldi. Vali Asım Bey buraya teşrif etmişlerdi. Ve bana her makamına gidişte bir evlad muamelesi yapardı ve neticede kerimesini bana vermek üzere teklif vaki oldu. Ben ilk önce bu teklife cevab-ı red verdim. Teklifi tekrar etti ve ben de bir emrivaki karşısında kalarak muvaffakat cevabı verdim. Merasim-i lazime ifa edilmiş ; tarafeyn bu halden memnun ve mesrur iken, malumunuz olan son ahval tehadüs etti. Kızın babasının ısrar ve izamı kızı da müteesir ediyordu. Kızda güzellik itibariyle birşey yok ise de, terbiye itibariyle pek yüksek ve mahcupdu. Yüze çıkamayacak derece de idi. Bu tesir ile kızın hayatı zehir olduğu gibi ben de bu yüzden intihara mecbur oldum. Evet, ben kızı seviyordum. Yukarda arzettiğim gibi kızda güzellik namiyle birşey yok idi. Fakat ahlâk itibariyle çok yüksek idi. Herkese karşı, söz söylemez, daima terbiyesinden herkesi memnun eder bir tarz ve hareketi var idi. Şuna kaniim ki kız da beni seviyordu. Çünkü ben de bir kızın, bir kadının sevemeyeceği hiçbir sui ahlâk yok idi. Ben bir kadın tarafından her vakit sevilebilir idim. Ben güzel idim, eyi yerdim, eyi gezerdim, emsalime her halde faik idim. Tahsilim var idi, bir kadını mesut edecek bende herşeyi görüyordum. Anın için benim kızı sevdiğim kadar, kızın da beni sevdiğine kanaatim vardı. Bu hal karşısında kız birşey diyemiyor ve garib memlekette sükût ediyordu ve ben kızı sevmek hesabiyle onlarla gideceğime ve herşeyi yapacağıma da söz vermiş idim.

Muhterem Hemşerilerim !

Nihayet vaki olan hadise beni çok müteesir etmiş idi. Buna teessürüm kafi gelmiyormuş gibi maalesef bana düşman olarak kendini bilmeyen birkaç hemşerim de aleyhimde melanet yapmağa ve beni daha üzücü sözlerle aleyhime başladılar. Ve bu ahval karşısında günden güne müteessir oldum ve memleketim halkından beş-on kişinin bu hareketi beni daha ziyade üzdü. Çünkü ben bu meseleyi izzet-i nefis meselesi telakki ederken zehabımda aldandığımı hissettim.

Buna karşı Malatyalı1lar herhalde benimle olacaklardı. Bunda, memleketim halkından memnun olmadığım hissedilmesin. Bir kaç şahıs bunu yapmışlardır. Onlar da badema vicdan azabından kurtulamayacaklardır. Her ne ise, muhterem hemşerilerim ! Herşey olur, belki kusur benimdir de bu zatlar dahi aleyhimde bulunmuşlardır. Hayır, hayır ! Benim kusurum yoktur. Aleyhime söyleyenler beni çekemeyenlerdir. Ben hayatımda hiç kimseye bir zerre fenalık etmediğime kaniim. Ve Allah dahi şahiddir. Bende kibir ve gurur namına hiç birşey yoktur. En fena ve herkesin hakir gördüğü bir adama bile ayağa kalkar, hürmet ederdim. Birinin bir işi oldukda, kesemden para sarfeder, onun o işi için her yere gider, söyler ve ondan zevk alırdım. Yine bu ahval karşısında bazıları aleyhimde bulunuyorlardı. Benim talihim idi.

Bana pek çok iftiralar dahi olunmuş idi. Ben bütün ahlaksızlıktan, bütün hakkımdaki isnadatdan münezzeh idim. Velhasıl hayatımda feleğin bir çok cilvesi karşısında kaldım. Fakat mesudum. Son hadise beni bütün bütün bitirdi. Benim kusurlarım dahi var idi. Artık hiç bir şey söylemekten çekinmem. Kusurum çok asabi olmak hasebile çok haşin ve nobran idim. O anda hemen asabileşir idim. Her ne ise kaderin her türlü cilvesine fedakarlık ettim. Metin durdum, artık sabredemeyeceğim : hayatıma hatime veriyorum, Cenabıhak (‘ın) intihara müsade etmediğini de bilenlerdenim. Fakat ne çare bu mesele hadis olduğu gündenberi intihara karar vermiş idim. Sonra biraz gezmeye, istanbul'a gitmeye karar verdim. Fakat ruhum hiçbir tarafda mesut olamayacaktı. Çünkü başkasını sevemeyecek idim. Şu halde efkâr-ı umumi, kızı niçin bıraktığımı, soracaktır.

Ona mektup yazdım. O,"babasının annesinin tesiri ile rabıtamızın kat edildiğini ve bunu resmi suretde de bitirirseniz size teşekkür edeceğim.” diye bana cevap yazdı. Çok sevdiğim için kimseye, hatta bana bile minnettar olmasını istemiyordum. Hemen işi bitirdim, mesut olsun, dedim.

Muhterem Hemşerilerim intihar ediyorum. Şimdiye kadar beşeriyet iktizası büyük ve küçüğünüze karşı bir kusurum olmuşsa afv edersiniz, büyüklerinizin ellerinden, küçüklerinizin gözlerinden öperim.
Karakaşzade Abdullah”

VALİ GÖREVDEN ALINIYOR..
Karakaşzâde Abdullah Bey’in intiharı, halk arasında derin bir üzüntüye sebeb olmuş, siyasi çevreleri de şok edercesine etkilemiştir. İntiharı bildiren "Malatya Gazetesi"nin 27 Ağustos 1925 tarih ve 97 nolu sayısı birinci sahifede -Vali Asım Bey’in, beraberinde Jandarma Kumandanı Binbaşı İzzet Bey olduğu halde, kazaları teftiş etmek üzere Kahta’ya gittiği- bildirilmektedir.

Yine aynı gazetenin ikinci sahifesinde ; Adalar Daire-i Belediye Müdiri Nevzat Bey’in (Meşhur Malatya ve Ankara Valisi Nevzat Tandoğan) Malatya Valiliğine tayin edildiği, îkdam Gazetesi'nden alıntı yapılarak, haber verilmektedir.

Vilayetin resmi organı olan Malatya Gazetesi ise, bu hususta vilayete henüz bir resmi yazı gelmediğinden bahisle, haberi ihtiyatla karşılamaktadır.

Aynı gazete, 10 Eylül 1925 tarih ve 99 no'lu sayısında ise şu habere yer vermektedir :
”İSMET PAŞA HAZRETLERİNİN MEBUSLARIMIZ İLE VALİ-İ CEDİDİMİZE İLTİFATLARI
Başvekil İsmet Paşa Hazretleri, Malatya mebusu Mahmud Nedim ve Malatya valisi Nevzad Beyleri köşklerinde kabul buyurmuşlar ve öğle yemeğine alıkoyarak iltifat eylemişlerdir. Yeni Malatya Valisi yakında Malatya'ya azimet edeceklerdir .”

Bu haberin hemen altında da şu haber yer almaktadır :
"VALİ ASIM BEY BOZOK VALİSİ OLDU.
Vali Asım Beyefendi'nin Bozok (Yozgat) valiliğine 9O lira maaşı asli ile de Adalar Daire-i Belediye Müdiri Nevzad Bey’in Malatya Valiliği'ne tayinleri icra ve Dahiliye Vekaleti'nden de tebligat ifa edilmiştir.”