SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Adnan Işık

Malatya'da Sinema (III)

A- A+ PAYLAŞ

Adnan IŞIK
Görüş Gazetesi’nde geçen yıl, 23 Kasım/ 3 Aralık 2010 tarihleri arasında “Malatya Sinema Tarihi”nin 1923- 1950 bölümünü yazmış idik. Yazı Malatyahaber.com'da da iki bölüm halinde yeralmıştı.
 
Bu yıl da 1950- 1975 arasını aydınlatmaya çalışacağız. Bu bölüm için, Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde bulunan Malatya gazetelerinden 13 (onüç) tanesi (Beydağı, Birlik, Demokrat Malatya, Gayret, Görüş, Güneş, Halk Postası, Malatya Postası, Malatya’nın Sesi, Sabah, Yeni Malatya, Yeni Malatya Postası, Ufuk) mevcut sayılarından incelenerek sinema haberleri CD’ye alındı. Maalesef CD’den kağıt çıkışları bozuk çıktı. (500)’e yakın, eskilerin deyimiyle “karınca duâsı”
 
Gözümün daha da bozulması pahasına, okunup elle yazıldı. (Ben bilgisayardan anlamıyorum)
 
Yazılardaki ifade bozuklukları, yazarlarına aittir.
 
İlgilenilmesi, okunulması dileğiyle…
 
 
DEMOKRAT MALATYA
19 Mayıs 1951: COŞKUN KARDEŞLER
Rahmetli dostumuz Bahatdin Erdem, Malatya’ya gelmiş olan “Coşkun Kardeşler” ile röportaj yapıyor. Bu röportajda Münevver Coşkun “Kendi kendini kurtaran şehir” filmlerinde rollerim vardır diyor. Ayrıca, Çakırcalı Mehmet Efe ve Tanrı Şahidimdir filmlerinde de oynadığını belirtiyor.
 
YENİ MALATYA
8 Ağustos 1951: 
İçkili lokanta, içkili saz gibi yerler olduğunu biliyorduk amma içkili sinemaların varlığından habersizdik. Bu pazartesi akşamı onu da öğrendik.
 
Oynayacak olan güzel filmi görmek için sinemanın balkonuna yerleştik. Sağda solda aileler vardı. Biraz sonra iki kişi gelerek ailelerin yanına ellerindeki sandalyelerle ilişiverdiler. Haddizâtında orada iki kişinin sığabileceği bir yer yoktu. Yalnız yolu kapatmış oluyorlardı.
 
Biraz sonra bu iki ahbap çavuşlar, başladılar içmeye. Etrafa sert bir rakı kokusu dağılıyor, dolayısıyla aileler ve herkes müthiş suretde rahatsız oluyordu. Bu hali görenler filmi bırakıp o iki berduşun halini seyrediyorlardı. Ailelerin yanında bulunan bir genç bu iki sarhoşa çıkıştıysa da bir netice alamadı. Öyle ya, kâfir şişede durduğu gibi durmaz ki. Mübârek aslan sütü değil erzelleri sütü. Bu arada bir zabıta memuru da gözükmedi ve bu hal böylece filmin sonuna kadar devam edip gitti.
 
İyi bir film seyredeceğiz diyerek sinemaya gelen halk, bin pişman oldular.
 
İlgililerin alâkasızlığından doğan içkili sinemaya resmen içkili diye ruhsatiye verilsin. Hiç olmazsa içkili, ıslıklı, naralı ahlı oflu sinema arayanlar da serbestçe kendi sinemalarına giderler. Zabıtamız da daha rahat işlerine bakar…
 
DEMOKRAT MALATYA
23 Ocak 1952
Sinemalarımızla hiç şübhesizki Belediye arasında derin bir bağ mevcut. Bu bağ bir çocuğun babasına, bir babanın çocuğuna olan bağı olmayıp, bir amirin memura olan bağıdır. Yani sinemalar daimi surette belediyelerin kontrolü altındadır fikrini burada izhar etmek istedim. Bu da hizmet etdiği şehir sakinlerinin istirahatlarını temin etmek maksadıyladır.
 
Fakat nerede?.. Geçen nüshalarımızda yine defalarca temas etdiğim bu mevzuda maalesef belediye çok ihmal davranmaktadır. Yazıyor, yazıyor, hiçbir icraat göremiyoruz. Bu kadar lakaydi hiçbir belediyede görülmemiştir.
 
Mesela sinemalarda sigara içen, yuha çeken, kendini aktör sanarak sahneye çıkıb hora tepenleri mi sorarsın? Daha bilmem neler neler?..
 
Sinemalarda belediye zabıta memurları mı yok diyeceksiniz? Hayır var. Hem de çifte çifte. Peki ne yapıyorlar?. Ne mi yapıyorlar? Bu da söz mü, diğer sinemaya gelenler ne yapıyorlarsa, onlar da başkasını yapmıyorlar. Yani sinema seyrediyorlar. Nesine zabıta memurunun ki, sigara içene karışsın. Arkada gürültü yapanları sustursun. Sonra bir daha, bir sevdiğini sinemaya bedava geçiremez.
 
Yıllarca değil, asırlarca yazsak, maalesef bizim belediyelerin kulakları tenkidlerimizi duymazlar. Fakat fena olan taraflarını iyi olarak vasıflandırırsak o zaman bütün sözlerimiz harfiyen yerine getirilir.
Gören
 
DEMOKRAT MALATYA
26 Ocak 1952
“Gören” rümuzuyla yazan yazarımız, bu yazısında, Belediye zabıtalarının, sigara içenlerin hangi marka sigara içtiklerini, uzakta da olsalar, bilirler. Boğaziçi sigarası içenlere karışmazlar, hiç seslerini çıkarmazlar. Şayet bu sigara içen vatandaşımız, Köylü sigarası yahut Doğu sigarası içseyde, muhakkak şunları söyleyecekti:
-Arkadan sigaranı söndür!. Sigara içmek yasaktır.
 
DEMOKRAT MALATYA
12 Şubat 1952
“Gören” rümuzuyla yazan yazarımız, bu yazısında da; Boğaziçi, Yeniharman, Hususi kokulu marka sigaralar ve Yenice içenlere sigaranın serbest olduğunu, diğer taraftan Köylü, Tütün, Doğu, Birinci ve Baframaden içenlere ise “YASAK!” olduğunu tekrar belirtmektedir.
 
GAYRET
19 Şubat 1952
GÖĞSÜMÜZÜ KABARTAN BİR SANAT HADİSESİ
Sanat Okulu öğretmenlerinden hemşehrimiz Sait Taşangil bir sinema makinesi yaptı.
 
GAYRET
29 Şubat 1952
ŞEHRİMİZDE YAPILAN SİNEMA MAKİNASINA YABANCI FİRMALAR TALİB ÇIKIYOR
Makineyı yapan Sait Taşangil, ilgililerle temasa geçti.
 
Bundan evvelki sayılarımızda şehrimizin yetiştirmiş olduğu kıymetli hemşehrimiz, Erkek Sanat Enstitüsü öğretmenlerinden Sait Taşangil’in yapmış olduğu Türk tipi sinema makinesından bahsetmiş, bu makinenın 16 mm. ve 35 mm. filimleri gösterme vasfına haiz olduğunu bildirmiştik.
 
Şimdi haber aldığımıza göre, kıymetli sanatkar öğretmenin yaptığı sinema makinesına birçok yabancı firmalar talip çıkmakta ve teklifte bulunmaktadırlar.
 
Değerli sanatkarımızın büyük gayretler sarfederek vücuda getirdiği mükemmel sinema makinesını Amerikan firmalarından birine vereceği tahmin edilmektedir.
 
Sait Taşangil ilgililerle temas halindedir.
 
GAYRET
1 Nisan 1952
BELEDİYE BAŞKANININ NÂZÂRI DİKKATİNE
Bazen en güzel bir filme bile 40-50 kişinin gittiği sinemalardan yüzde 60 belediye rüsumu alınır mı? Belediyemiz sinemacıları banker mi zannediyor!. Sinemacılar bilete zam yaparlarsa bu halkın zararına değil midir? (…)
 
YENİ MALATYA
4 Nisan 1952
SİNEMALARIN KAPANMASI DOLAYISİYLE
(…) Malatya halkının umumi hoşnutsuzluğunu mucib olan, belediye encümeninin son kararı sinemalardan alınan % 50 belediye hissesinin % 60 a çıkarılmasıdır. Büyüğü küçüğü, alınan son karardan müşteki. Zira bu karar, mâlî vaziyetleri esasen bozuk düzen olan sinemaları kapatmaya kadar gitmiştir.
 
(…) İşte İstanbul Belediyesi. İstanbul halkının tiyatro ihtiyacını karşılayabilmek için her sene Şehir Tiyatrosu’na yüzbinlerce lira vermiyor mu?
 
Bize göre belediye, sinemaların vermekte oldukları belediye hissesini artırmamalı, fakat sinemacıların kazandıkları paralarla sinemalarını daha iyi bir şekilde tefriş etmiye, onları oturulabilir bir dereceye getirmeye mecbur etmeli idi. (…)
 
Belediye encümeninden, vaziyetin tekrar tetkikile yeni bir karar bekliyoruz.
Yeni Malatya
 
GAYRET
21 Nisan 1952
YERLİ FİLMCİLİĞİMİZİN DURUMUNU DÜZELTELİM!
Yazan: Zülfikar İnanç
 
Bizde ötedenberi halk, yerli filme rağbet etmemektedir.
 
Bunda birkaç sebep gösterebiliriz. Yerli filmlerimiz gerek mevzu itibarıyla basit, gerekse dekor bakımından fakirdir. Üstelik meyhane şarkıları, göbek havaları yer almaktadır.
 
Bundan evvelki yıllarda çevrilen filmlerde, Osmanlı devrinin devlet adamları karikatürize edilmiş, alay mevzuları yapılmıştır.
 
Son çevrilen filmlerde de, Anadolu köylüsü Hacıağa tipi ile alay mevzuu olmuştur. (…) Filmlerimizin Holyvod filmlerinden eksik olan bir tarafı da teknik noksanlığıdır. Bir Amerikan filminde, yırtılıp yere atılan bir kağıtdan çıkan ses filme alınır de, bizim yerli filmlerde dört nala koşturulan bir atın nal sesi ve kılıçla birbirine giren iki kişinin kılıçlarından çıkan ses filme alınmaz. (…)
 
GAYRET
27 Mayıs 1952
NAMAZA AYKIRI OLDUĞU İÇİN SİNEMALAR ŞİKAYET EDİLDİ
Dün bir vatandaş Vali’ye müracaat ederek, İstanbul ve Şehir Yazlık sinemalarının teravih namazı saatlerinde başladığı ve çalgı ile namaz kılınamadığı gibi, doğru olmadığını, bu münasebetle civardaki halkın bu hususda davacı olduklarını söylemiştir.
 
Valimiz Şefik San da Emniyet Müdürüne, sinemaların teravih namazından sonra başlaması için gerekli emri vermiştir.
 
DEMOKRAT MALATYA
10 Eylül 1952
SARHOŞLUK VE SİNEMA
Bu günlerde mahalle ve sokak aralarında vakitli vakitsiz bazı gençlerimizin sarhoş olarak dolaşmakta olduklarını görmekteyiz.
 
(…) Sarhoş: Her türlü kanlı vakalara sebebiyet verecek tehlikeli bir mahlûktur. (…)
 
SİNAMA: Sarhoşlukla mücadele etmek ne kadar mühim ise, sinema mavzuu da o nisbette önemlidir. Sinema doğrudan doğruya kriminalite ile bir alakası yok gibi görünür ise de, gençliğe hakiki hayatta mevcut olmayan bazı vak’aları varmış gibi gösteren bir hayâldir.
 
(…) Ganster ve dedektif filmler gençlik üzerinde bir taklit hevesi uyandırır. Böylece sinema artistlerine benzemek ve gangisterleri andırmak için sarfedilen mesâi ve neticeleri meydandadır. Tehdit mektupları, zabıta ve adliye vak’aları arasında her zaman yer tutar. 12 yaştan aşağı olan erkek ve kız çocuklarını sinemalara kabul etmemek kanuni bir tedbirdir.(…)
 
Sinemanın medeni bir ihtiyaç haline geldiğini hepimiz biliyoruz. Fakat gençlerimiz üzerinde yapmakta olduğu menfi tesirlerini de yakından görmeliyiz.
 
Emekli Emniyet Müdürü Hüseyin Akdoğan
 
DEMOKRAT MALATYA
25 Şubat 1953
HALK EĞİTİM VASITALARINDAN FİLM
Yazan:Ş.Doğan Toros
 
Film, henüz çocukluk devresini yaşamakta olduğu halde, bütün dünyayı sarmış bulunuyor. Ancak elli senelik bir mazisi olmasına rağmen, mübalağasız diyebiliriz ki: Avrupa medeniyetini kabul eden her milletin hayatında film günlük ihtiyaç haline gelmiştir. Filmcilik en ileri sanayi arasında yer almıştır. Pek çok insan onun sayesinde geçimini kazanıyor.
 
Amerikadaki büyük film şirketlerinin senelik bütçeleri yüz milyonları aşıyor. Büyük mikyaslar memleketi olan Amerika film sahasında birincidir. Fakat Avrupada da onun büyük rol oynamadığı memleket yoktur. Bütün bunlara rağmen film gene de çocukluk devresini yaşıyor. Zirâ şimdiye kadar o halk eğitimi terbiyesini takibten ziyâde, eğlendirmeyi istihdaf etmekte bulunmuştur.
 
(…) Muâllimler, din adamları ve ahlâkcılar haklı olarak filmin düşmanı kesildiler. (…) Film ile büyük kitleleri terbiye mümkündür. O laboratuarlarda ve tabiatta güçlükle ve seyrek yapılan tecrübeleri önümüze koyoyuyor. (…)Filmin terbiye ve kültür sahasındaki büyük ehemmiyetini idrâk eden devletlerden bazılarının maârif vekillikleri filmi mecburi tedris vesaiti meyânına kabul etmişlerdir. Film bir mekteb için yazı tahtası derecesinde mühimdir(…)
 
İlerde mekteblerin film kütübhaneleri ve perdeleri olmasını temenni etmek hepimizin yegâne arzusu olduğu inkâr kabul etmez bir gerçektir. Film, üniversiteden ilk mektebe kadar tedris vasıtası olarak kullanılabilir. Hal eğitiminde de çok mühim bir vasıtadır.
 
DEMOKRAT MALATYA
26 Şubat 1953
SİNEMALARDA BİLET KARABORSACILIĞI
Salı günü akşam sinemaya giden bir vatandaş anlatıyor: Efendim, bilet almak için gişeye müracaât ettik. Bilet kalmamıştı. Biraz ilerde bilet bilet diye seslenen ve tanesini 75 kuruşa satacağını söyleyen birkaç kişi gördük. Zabıta memuru yanında durduğu halde bunları görmemezlikten gelerek içeri girdi. Bu işle kim alâkadar olursa, lütfen gazetemize yazınızda alâkalı makamlarca ilgi gösterilsin, dedi.
 
İstanbul sinemasından yana işittiğimiz şikayetlerin biri de budur. Belediyenin bu işle alâkadar olarak bilet karaborsacılığını şehirde önlemesini diliyoruz.
Gören
 
DEMOKRAT MALATYA
3 Mart 1953
BELEDİYEDEN RİCA EDİYORUZ.
SİNEMAYA MEMUR GÖNDERMEYİNİZ!..
Şehrin iki tane bellibaşlı sineması var. Bunlar, gece hayatı yok denecek durumda olan şehrimizin büyük bir ihtiyacını karşılamaktadır.
 
Yalnız sinemalarımız şehrin ihtiyacını karşılamakla kalmıyor. Suları akmıyor, sigara alabildiğine içiliyor. İşte böyle örnek sinemalarımız var bizim.
 
Dumandan gözü yananlar, sinemaya geldiğine bin kere pişman oluyor. Hele şükür, bilet karaborsacılığı da şehrimizde aldı yürüdü. Belediyemizin sayesinde neyimiz eksik kalmışti ki. Hamdolsun her şey yerinde. Hal ve durum böyleyken, bir sayın bay belediye zabıtası her akşam sinemada “VAZİFELİ BELEDİYE MEMURU” sıfatıyla halka arz-ı endâm ediveriyor. Vazifesini öğrenmeden vazifeye gönderilen memurun göreceği vazife ne olacak? Olsa olsa bu kadar olur. Mademki öyle çok rica ediyoruz. Belediye sinamalara geceleri vazifeli memur göndermesinler. Bıraksınlar da evinde rahat etsin adamcağız.
Gören
 
DEMOKRAT MALATYA
28 Mart 1953
BELEDİYE REİSİ SİNEMALARIN FECİ VE PERİŞAN HALİNDEN BİHABER MİDİR?
Malatya şehrinin iki tane sineması vardır. Bunların da çalışma tarzı ve matine-suareleri ancak çalıştıranlarının arzularına kalmış bir şeydir.
 
Sinemaların gelirinden belediye istifade ediyor diye habire bilet satılıyor. Giçe erken saatlerde açılıyor, suare başlayıncaya kadar kapanmıyor.
 
Yer varmış, yokmuş, soran olmadığı gibi söyliyen kimse de yoktur. Haddi istiabından fazla müşteri alan ve seyircileri binbir zahmet içinde filmi takip etmeğe mecbur bırakan bu hareketlerin yegâne mesulleri belediyecilerimizdir.
 
Kucak kucağa oturarak, veyahut da ayakda sinema takip edilmez, değil mi? Acaba bu işle alâkadar olmıyanlar bu fecaâtden haberdar mıdırlar? Bu işin önlenmesi ve halkın gerek sıhhati ve gerekse halka karşı olan vazifelerin başında gelen bu vaziyete el konmasını bekliyoruz.
Gören
 
Yazarın Notu: Gazete, adından belli, Demokrat Partiyi tutuyor. O yıllarda Belediye, CHP’nin elinde. Biraz da bundan olacak, “Demokrat Malatya” Gazetesi habire, Belediyeye yükleniyor.
 
DEMOKRAT MALATYA
15 Nisan 1953
ŞEHRİMİZ YENİ BİR SİNEMAYA KAVUŞUYOR.
Üç emekli vatandaşın birleşerek bir sinema kuracakları ve buna müşterek sıfatlarının ekini kaldırarak “EMEK” ismini verecekleri ve bu hususta hazırlıklara başlandığı memnuniyetle öğrenilmiştir. Belediye karşısında KARO imâlâthânesinin yerinde yapılacağını öğrendiğimiz bu hayırlı teşebbüsün bir an evvel neticelenmesini can ve gönüldün arzularız.
 
(…) Halkın doğrudan doğruya böyle bir dinlenme ve eğlence vasıtasına kavuşması birkaç yönden üzerinde durulmağa değer bir ehemmiyet taşıyor. (…) Şimdi senelerce emeklerini harcadıkları cemiyete tekrar müstahsil sıfatıyla içtirâk ediyor ve içtimâi hayatımızı artırıyorlar.
 
Sâniyen, teşebbüslerinin mezuu âmme hizmetidir. İşte bilhassa bu iki yönden hayırlı faâliyeti harâretle över, gayelerinin bir an evvel tahakkuku için bu samimi temenni ve tebriklerimizi bildiririz. 
Gören
 
MALATYA POSTASI
30 Nisan 1953
ELAZIĞ’DA ÖĞRETİCİ FİLMLER KURSU AÇILMAKTADIR.
MALATYA’DA DA BİR ÖĞRETİCİ FİLMLER BAŞKANLIĞI İHDÂS EDİLDİ.
 
DEMOKRAT MALATYA
8 Haziran 1953
BU MEMLEKETDE SİNEMALARDA YERLER NE ZAMAN NUMARALI OLACAK?
Şu talihsiz şehrimize bakın ki, Malatya’ya sinemayı getiren eski fabrikatör merhum Mehmet beyden bugüne kadar sinemalarda yerler, numara ile değil, gelişigüzel yer kapmak suretiyle işgal edilmektedir.
 
Sinemaya gitmek isteyen bir seyirci, sinema vaktinden çok evvel yer bulmak fırsatını temin edecek veyahut da şunu veya bunu rahatsız edercesine yer aramak zorunda kalacaktır.
 
(…) Her yerde ben hukuk mezunuyum, tahsilim vardır diye göğsünü kabartarak gezen bu reis, acaba o tahsili İspendere köyünde mi yaptı? Yoksa İstanbul veya Ankara’da bir kere olsun sinemaya gidip, nasıl bilet alınır ve yerler nasıl numaralıdır, görmedi mi? Her seyirci elindeki biletin üzerinde yazılı koltuk numarası ile güzelce yerine gider ve kimseyi de rahatsız etmeden sinemasını seyretmiş olur. (…)
 
GAYRET
23 Haziran 1953
GARİP BİR ÖLÜM
Mensucat fabrikası işçilerinden 36 yaşlarında Mehmet adında birisi evvelki gün gece Ankara Sinemasında HAC YOLU filmini seyrederken heyecanlanmış ve geçirdiği kriz neticesinde de derhal ölmüştür.
 
Tahkikata devam edilmektedir.
 
DEMOKRAT MALATYA
18 Aralık 1953
SİNEMADA
Her seyirci günlük yorgunluğunu gidermek, eğlenmek ve bir şeyler öğrenmek için sinemaya gider. Sabahtan akşama kadar çeşitli gailelerinden sıyrılarak filmin çekici atmosferinde efendice ve rahatca bir vakit geçirmek ister.
 
Böylece sessizce birbirimizin rahatını arzu ettiğimiz bir yerde ıslık çalmak ana-avrat küfürleriyle sinema binasının çatısını sarsmağa hakkımız yoktur. Filmin sevgi sahnelerinde “Aman! Hele bak gidinin avradına!..” gibi ıslıkla karışık birçok galiz sözler sarfedilmesine kimsenin gönlü razı olmaz. Bu en hafif tabiriyle edebsizliktir. Vatandaşlar arasında binde bir bile olsa böyle şımarık ve küstah seyircileri yaşatmamalıyız. Emniyeti, zabıtayı boş yere işgal eden bu serseriler, evlerindeki analarını, hacılarını, hatta karılarını unutanlardır. Kadınlı erkekli her tabakadan insanların bulunduğu umûmi yerde mahrem, nâmahrem demeyip taşkınlık yapan bu çeşit insanlara diyeceğimiz şudur: Kendinize gelin. Polis ensenizden yakaladığında sesinizi çıkarmadan defolun gidin!.
 
Yalnız kendi hayvani zevklerini düşünerek ve duyduğu vahşi heyecanları zabtedemiyerek umûmun rahatını bozan bu sefil insanlar üzerinde ne kadar yazılsa azdır. 
 
Sigara içip ateşini balkondan aşağı atanlar ile belediyenin şiddetle tedbir almasını da kaydetmeden geçemiyoruz.
N.Şe.
 
SABAH
16 Şubat 1954
SİNEMALARDA YASAĞA NEDEN RİÂYET EDİLMİYOR?
Belediye ve zabıta var, lâkin gören yok.
 
Acaba ne vakit biz de münevveriz, muâsır medeniyete intibak etmişiz diyebilmek cesaretini göstereceğiz?
 
SABAH
15 Mayıs 1954
YAZLIK ŞEHİR SİNEMASINDA YANGIN ÇIKTI
Filmlerin ateşlenmesiyle husule gelen yangın seyircileri heyecana sevketti.
 
Evvelki akşam, halkı heyecana sevkeden bir yangın hadisesi zuhur etmiştir.
 
Saat 21.30 raddelerinde Yazlık Şehir Sinemasında Pranga Kaçağı ile Suç ve Ceza filmleri oynatılırken makine dairesinde ani bir yangın çıkmış ve seyirciler dışarı fırlamışlardır. Yangın, itfaiyeye haber verilmiş ve alınan tedbirler sayesinde büyümeden söndürülmüştür.
 
Yapılan tahkikat neticesinde; yangının filmlerin kopmak suretiyle ateş alması neticesinde husule geldiği anlaşılmıştır. Yangın anında, makine dairesinde makinist Mahmut Hanlı ile muâvini Selim Güzelyaprak bulunmakta idi. Selim’in el ve yüzü yanmış, tedavi altına alınmıştır. Zabıta hadiseye vaziyet ederek tahkikata başlanılmıştır.
 
GAYRET
2 Temmuz 1954
İSMETPAŞA* BUCAĞINDA SİNEMA AÇILIYOR
Bu kere, Kale bucağı müdürlüğünden İsmetpaşa nahiyesi müdürlüğüne naklen tayin edilmiş bulunan Hüsnü Kozanoğlu’nun teşviki üzerine müteşebbis İzzet (soyadı okunamadı) ve Mahmut Özkip’in idarelerinde olarak sanatkârlarımızdan Mehmet Çalışır’la Kirkor Işıktel taraflarından monte edilerek yazlık bir sinema tesisatı yapılmakta bulunduğu ve birkaç güne kadar faâliyete geçeceği memnuniyetle haber alınmıştır.
 
Bucağın bu ihtiyacını temin hususunda önayak olanları tebrik eder, başarılar dileriz.
* Habere konu İsmetpaşa Bucağı bugünkü Yeşilyurt ilçesidir.
 
SABAH
10 Temmuz 1954
ÇOCUK AHLÂKI VE SİNEMA
Yavuz Bülent Bakiler
 
Gangster, kovboy veya çeşitli cinayet sahneleriyle dolu filmlerin çocuk psikolojisi üzerinde oynadığı rol, elbetteki mâlûmunuzdur.
 
Uzak görüşlü, değerli fikir ve ilim adamlarımız çocuk cinayetlerinin artmasını, sabıkalı çocuk sayısının zamanla çoğalmasını, yukarıda saydığımız filmlerin, henüz kendi benliğini kavrıyamamış yavrucaklara gösterilmesinde aramaktadırlar (…) Kovboy filmlerindeki çifte tabancalarla müsademeyi gören çocuklarımız, bir hayvanın çene kemiğini tabanca yerine kullanıp, mahalle aralarında boğuk kurşun seslerini taklit ederek, çitlerden, duvarlardan atlıyarak kan ter içinde kaldıklarını az mı seyretmişizdir?
 
Geçen sene çocuk cinayetleri meselesine temas eden adalet bakanımız, sebep olarak; kontrolsuz bir şekilde çocuklarımıza gösterilen gangsterlik filmleri üzerinde durmuş, gün geçtikçe artan çocuk katillerin, çocuk hırsızların, çocuk yankesicilerin, kumarbazların, dolandırıcıların mevcudiyetini haklı olarak bu şekilde açıklamış ve sinemalara muâyyen bir yaş dahilinde olanların kabul edileceğini belirtmişti. (…) Muâyen bir yaş haddini doldurmayanların sinemalara alınmadıklarını görmek ve tarih şuurunu kavrayamayan küçük çocuklarımıza, tarihimizi daima tahrif eden saçma yerli filmlerimizin gösterilmemesine şahit olmak sâdetine ne zaman ulaşabileceğiz acaba?
 
GAYRET 
20 Eylül 1954
PERDE:III
(Meclis:I)
(Sahne bir sinema salonudur. Vakit gece. Salon tıklım tıklım doludur. Müthiş bir uğultu kulakları tırmalıyor. Oynıyan filmin adı: Ekşi Pirinç.)
 
-Offf. Anam… Yandım… Ula avrada bahele yaho!..
-Ye onu ye!.. (ıslıklar)
-Vur, kır belini!..
Lambaların yanmasıyla perde iner.
İğne
 
Yazarın Notu: Filmin adı Acı Pirinç. Filmin oynadığı bütün şehirlerde, bacaklarının güzelliğiyle seyircilerin uykularını kaçıran artistin adı Silvana Mangano’dur. Bugün o bacakların bin kat daha açık ve daha güzelleri, filmlerde değil, günlük yaşamda görülmektedir.
 
GAYRET
30 Kasım 1954
“Şark Sineması”
HİZMETE GİRDİ
Yazlık Pınar Sineması Müdürlüğünün Kasap Pazarı’nda yeni bir sinema açtıklarını memnuniyetle haber almış bulunuyoruz.
 
Şark ismini alan sinema, 27.11.1954 Cumartesi akşamı sayın Malatyalıların hizmetine girmiştir.
 
Malatya’yı güzel bir sinemaya kavuşturan Şark Sineması mensuplarını tebrik eder, hayırlı işler dileriz.
 
DEMOKRAT MALATYA
7 Ocak 1955
SİLVANA GİTTİ GİNA GELECEK
Hani dördüncü kuvvet dediğimiz basının torpidosu durumunda olan Ankara ve İstanbul gazetelerimiz yok mu… İşte onlar, onbeş gün; İtalyanın en fazla film çeviren, sevimli, sehhar, yakıcı, kavurucu, öldürücü, mahvedici güzel, yakışıklı artisti Silvana Panpanini ile vakit geçirdiler. Silvana gitti. Üzüntüyü görmeyin. Dört sütun üzerine kara kara manşetler, ahlar, vahlar, oflar. Derler ya “Tanrı kulunu darda komaz” bunlar da kalmadılar. Sevinç içinde müjde verdiler: Gina geliyor. Kim bu Gina bilir misiniz? Onu da ben söyliyeyim. Eşsiz bir güzellik ve seksapele sahip, İtalyan artisti Gina Lolobrigida. Onun için hem yeni mevzu buldular, hem üzüntüleri kalmadı.
T.
 
DEMOKRAT MALATYA
12 Mayıs 1955
AVARA-MU ÜZERİNE
AVARA-MU’nun bulduk nihayet güftesini,
Neyliyelim istiyor, bir sürü avaremiz,
Söyliyecek gamsızlar, kesecek nefesini,
Onlar da eğlenecek, yüzlerce biçaremiz…
T.
 
DEMOKRAT MALATYA
12 Mayıs 1955
 
Hind filmciliğinin meşhur ve bilhassa memleketimizde çok tutulan Avare filminin en çok beğenilen Avara- Mu şarkısının güftesini umûmi arzu üzerine temin ettik. Hevesliler öğrensin diye neşrediyoruz.
 
AVARA-MU
Avana-Mu, Avara- Mu hüya gardaş mehü as man kat atat hu
Avara-Mu, Avara- Mu, hüya gardaş me hü as man ke tata hu
Avara hü kihar bar nehim ucse kisiko piarnehi
Musce kisiko piarnehi
Üsper kisise milneka ikrar nehi müsce
Kisiko piernehi musce
Kisiko piernehi musce
İnsan nazar, ancan değer kapiara hü avara-mu, avara-mu
Ya gardaş me hü asman katara-hu, avara-mu,
Abetnehi berbah nehi gaza hü husuke giit magar gatahü
Huşika giit magar
Zahmese bilare sinche mere abtırha magar mançun megel
Duyak dunya meternetin taktir kamara-mu
Avara-Mu, Avara-Mu,
Ya gardaş me hü asman tara hü avara-mu, avara-mu.
 
DEMOKRAT MALATYA
13 Mayıs 1955
POSTA KUTUSU:
Sual: Ensteinin beynini niçin tekkik ediyorlar?
Cevap: İyi rakı mezesi olur mu diye.
Sual: Hekimhanda neden bir kongre daha yapıldı?
Cevap: Pazar günü il kongresine gel, dinle, öğrenirsin.
Sual: Avara-mu’nun Hintçesini nereden buldunuz?
Cevap:Nehru’ya sipariş etmiştik.
Sual: Dünyanın en sivri akıllısı kimdir?
Cevap: İnanki senden daha sivrisini bulamadık.
Sual: Avara-mu’nun Türkçesini biliyorsanız, lütfen yazınız.
Cevap: Biliyoruz, maâl memnuniye neşrediyoruz.
 
Avara-mu’nun Türkçesi
Avareyim, avareyim, gökteki yıldız gibiyim, dönmekteyim.
Evim, barkım yook, işim gücüm yok.
Başka tarafta kimse ile birleşmek için söz vermiş değilim,
Kimsenin bana karşı merhameti yok.
İnsanların nazarında hiç kıymetim yok.
Değersiz kimseyim, avareyim, avareyim.
Gökteki yıldız gibi dönmekteyim.
Ne iyiyim, ne kötüyüm.
Sevgimden şarkı söylemekteyim.
Sinem yaralarla doludur.
Fakat buna rağmen sevgi içindeyim.
Dünya dünya, ben senin oklarınla
Yahut mukadderatla vurulmuşum.
Avareyim, avareyim.
Gökteki yıldız gibiyim, dönmekteyim.
 
YENİ MALATYA POSTASI
27 Haziran 1955
SİNEMA KAPICISINI DÖVDÜLER
K.Mustafapaşa Mahalleinden Hayati Gülağız, Kırçuval Mahallesinden Yılmaz Öztürk, Küçük Mustafapaşa Mahallesinden Abdullah Toy, Dernek Mahallesinden Şükrü Özdemir ve Büyük Mustafapaşa Mahallesinden Doğan Gülergin adındaki şahısların parasız sinemaya girmelerine mani olmak isteyen Ankara yedek sinema kapıcısı Yusuf Patayı dövdükleri anlaşılmış ve suçlular yakalanmıştır.
 
Yazarın Notu: Benim güzel komşularım; Emin ağabeymin, Medine Ablamın oğlu “Pehlivan Doğan!..
-Neredesin? Özledik, gel de görüşelim!..
 
GAYRET
5 Ağustos 1955
AVARA-MU
Avare bir millet oluşumuzdan mıdır, nedendir, bir Hint filmi bizleri aylardır meşgul ediyor.
 
Avare, bin Hint delikanlısının aşkı nedeniyle bütün Türkiyeyi çok yakından alâkadar etti, hele şarkısı, onu sormayın. Plağı Malatya’da 50 liraya zamanıyla arandı ve bulunamadı. Şimdi her umumi yerden bir “Avara-mu” çığlığı yükseliyor. Geçenlerde bir karikatür görmüştüm: Bulutların arasında uçan bir tayyareci yerden “Avara-mu” sesleri duyuyor ve şekşiz şüphesiz bu mıntıkanın Türkiye olduğuna kanaat getiriyor.
 
Fakat CHP de nice avareler mevcut ki, bunlar hiç kimse şimdiden kestiremiyor. Zamanı gelince avarelikleri teslim edilecek.
 
Bunların başında demir çarık ve aba giyerek eli asalı seyahata hazırlanan geliyor.
Demokrat
 
GAYRET
5 Kasım 1955
 
ALO!..ALO!..
Sinemalara gidersiniz. Perdenin iki tarafında “SİGARA İÇMEK YASAKTIR” ibaresi yazılı olduğu halde gerek localarda ve gerekse kalabalık arasında sigarasını tüttürenlerin adedi sayılmayacak kadar çoktur. 
Sinema müdüriyeti hoperlörle:
“-Alo!.. Alo!.. sigara içmeyelim” 
Der ve belediye zabıta memurları da sıralar arasında gezerler, hep beyhude. Nedense bu işin sonu bir türlü alınamıyor.
Hey Belediye nerdesin?
Demokrat
 
YENİ MALATYA POSTASI
8 Aralık 1955
SİNEMADA ARANAN FAYDA
Yazan: A.İhsan SAYIN
Bir cemiyetin kültür ve ahlâk seviyesini yüksek tutmada, o cemiyetin gazete, kitap, sinema ve radyo gibi yayın organları en faâl mevk’i işgal ederler. Bu organlar aynı zamanda Halk eğitiminde de en önemli rolü oynarlar.
 
(…) Bugün memleketimizde bu organlar vazifelerini tam olarak yapıyor diyemeyiz. Bilhassa sinamalarımız bu işi biraz gevşek tutuyorlar. Sinemalarımızda sık sık şaheserimiz (!) olan “göbekli film”lerle kovboy filmlerinin oynatıldığını görüyoruz. Seyircilerin büyük bir kısmını mektep çocukları teşkil etmektedir. Bu körpe dimağlar filmde ne görürlerse onu yapmıya özeniyorlar. Bu gibi filmlerin sebep olduğu çocuk cinayetlerini ve hırsızlıklarını sık sık duyuyoruz. Gideceğimiz filmleri iyi seçmeliyiz. Hiçbir sanat değeri olmıyan filmlere gitmemeli ve çocuklarımızı da göndermemeliyiz. Bilhassa açık saçık filmlere gitmeyelim. Bu suretle hem boş yere para harcamayız, hem de filmlerinin beğenilmediğini gören film şirketleri de daha iyi filmler çevirmeye mecbur olurlar.(…)
 
Sinemacılarımızdan böyle bir hareketi ümitle bekliyoruz.
 
GAYRET
17 Ocak 1956
SİNEMADA SİGARA İÇEN ÖĞRENCİLER
Fıkramın başlığında sakın bir yanlışlık olduğunu sanmayın. Sinema salonunda pervasızca sigara içenler hem de ilkokul öğrencileri..
 
Daha körpe çağda yanıbaşlarında oturan bay öğretmenle salonda somun pehlivanları gibi dolaşan memurları ustalıkla atlatmasını bilen öğrencilerin yarın nice badireleri hiçe sayacaklarını varın siz tasavvur buyurun.
Demokrat
 
GAYRET
14 Şubat 1956
SİNEMALARDA SİGARA İÇENLER
Sinemalarda sigara içenlere bir türlü Malatya belediyesi engel olamamaktadır. Zabıta memurları her ne kadar sıralar arasında dolaşıyor ve hoparlörle sigara içmenin yasak olduğu ilan ediliyorsa da bir türlü bu gayri sıhhi olayın seyrine engel olunamamaktadır. Belediyenin bu hususta gerekli tedbirleri almasını rica ediyoruz.
Demokrat
 
DEMOKRAT MALATYA
28 Şubat 1956
TİCARET LİSESİ ÖĞRENCİLERİ “Talebe matineleri”ne neden alınmıyor?
 
GAYRET
1 Mart 1956
Gerze’de deprem olmuştur. Gazetenin yayınladığı teberrû listesinde; Malatya’da o tarihte “Büyük Tüccar” sayılan kimselerin 25 lira verdikleri görülürken, İstanbul Sineması’nın 250 lira verdiği anlaşılmaktadır.
 
DEMOKRAT MALATYA
22 Mart 1956
TİCARET VE SANAYİ ODASINDAN
Şark Sineması sahipleri Rıfat Barış, Antranik Irmak, Nusret Aktulgalı odaya verdikleri noterden musaddak 11 Şubat 1956 tarih 2098 sayılı mukavele gereğince 28.2.1956 tarihinden itibaren ticari ünvanlarının Şarkol Sinemacılık ve Ticaret Kolektif Şirketi olarak tashih ettiklerini ve keyfiyet tescilini istemeleri üzerine bu unvanı ticaret sicilinin 88-1434 sayısına işaret olunduğu ilân olunur.
-0-
Pamuk Oteli yanı 22 numarata ikametgâh gösteren ve oda sicilinin fevkalâde derecede Şarkol Sinemacılık ve Ticaret Kolektif Şirketi olarak kayıtlı bulunan Rıfat Barış, Sabahat Aktulgalı, Antranik Irmak firmasında Sabahat Aktulgalı hissesini noterden musaddak zirde yazılı mukavele gereğince eşi Nusret Aktulgalı’ya devretmiştir. Keyfiyet 10 Şubat 956 tarihli dilekçe ile odamıza bildirilmekle ilan olunur.
 
DEMOKRAT MALATYA
14 Haziran 1956
MALATYA BÜYÜK VE MODERN BİR SİNEMAYA KAVUŞUYOR
Memnuniyetle haber aldığımıza göre Kız Enstitüsü’nün karşısında Osman Taner Apartımanı arkasına pasajla geçit vermek şartiyle bin kişilik tamamen modern tesisleri havi bir sinama inşâ edilecektir.
 
Sinemanın büyük bir pastane ve fuaye kısmını ihtiva edeceği gibi ayrıca kalorifer, soğuk ve sıcak havalandırma, panoramik ve sinemaskop tesisatı bulunacaktır.
 
Koltuklar tamamen marokendir. Sinema yazlık ve kışlık olarak inşâ edilecektir.
 
Bu büyük eser, kıymetli hemşehrimiz yüksek mimar Sadrettin Kürklü tarafından inşa edilecektir. Diğer taraftan verilen haberlere inşaâta başlanmış ve Emlâk Bankası’nın da bu müessesenin yapılması için gerekli yardımı yapacağı ilâve edilmiştir.
 
Sinema, önümüzdeki senede faâliyete geçecek ve şehrimizde büyük bir ihtiyacı karşılamış olacaktır.
 
Sayın Kürklüyü bu büyük teşebbüsünden yana tebrik eder, başarılar temenni ederiz.
 
GAYRET
24 Temmuz 1956
KIVILCIMLAR
Kalabalık şehirlerimizde gürültü ile mücadelelere büyük ehemmiyet verilmektedir. Fakat Malatya’da aksine sinemalar 23’ü geçtiği halde plâk çalarak halkımızı rahatsız etmektedirler. Diğer taraftan, gene 23 den sonra sarhoş nağraları da sinemacıların çaldıkları plâklardan geri kalmamaktadır.
 
Bir şekir halkına, para kazanmak ve keyif çatmak için gürültü ile rahatsız etmiye kimsenin hak ve selâhiyeti yoktur. Bu konuda Belediyenin ve emniyetin nazârı dikkatini çekeriz.
 
DEMOKRAT MALATYA
11 Ağustos 1956
MARLİYN MONROE..
Y.Korkmaz Pervasız
Şu, bir bisiklet kadar akılsız, açık saçık gezmekle şöhret yapan ve rüzgarda sallanır gibi yürüyüşü ile sinema meraklılarının hayranlığını kazanan Marilyn Monroe’den bugün için söz açacağımızı vaat etmiştik.
*
Marilyn Monroe’nin hayatı gazetelerimizde tefrika ediliyor. Gün geçmez ki, gündelik gazetelerimizin bir kaçında iri boy bir resmi bulunmasın.(…)
 
Hiçbir dergi, neden bahsederse bahsetsin, hangi yolu tutmuş olursa olsun, onun adından uzak duramaz. (…)
 
Elbette burada ahlâk dersi verecek değilim, elbette onun yalnız bizde değil, bütün dünya memleketlerinde hiç değilse, bizdeki kadar ünlü, nâmlı, ilgi ve sevgi toplamış bir kişi olduğunu bilenlerdenim, ama söyliyecek bir sözüm var.
 
Başka memleketlerde bilginin ve sanatın çeşitlisine ait sayısız, hudutsuz gazete, dergi çıkar (…) Bizde öylemi ya? Bir günde sosyal bir konumuza, meselâ ziraat sahasında vardığımız merhalenin sınırına ve kıymetine ait, bütün basınımızda kaç satır yazı bulabilirsiniz?
 
(…) Halbuki bu bir ay, Marilyn Monreo’nun belki yüz tane çıplak fotoğrafını ona ait yüzlerce fıkrayı, onlarca sütun yazıyı ve bir hayli havadis, anekdot, hatıra ve haberi sinesinde saklıyor.
 
(…) Hâsılı ben Marilyn Monroe denen sarı çiyanın basınımızdan bir an evvel silinmesini istiyorum. Çünkü güzel değil.. Kim ne derse desin. Gayri meşru bilmem kaçıncı ve meşrû üçüncü kocası piyes yazarı meslektaşımız Arthur Miller’den ayrılırsa ki, bu yüzde yüz mukadderdir, kocasız kalacak, manastıra kapanacak. Göreceksiniz. Sağ kalırsak hadiseler bizi yanıltmadan tecelli etmezse, onu tebrik edeceğim.
 
Galiba fazla ukalâlık ettik, eğer öyleyse, lyütfen affediveriniz.
Y.Korkmaz PERVASIZ
 
GAYRET
5 Eylül 1956
KIVILCIMLAR
Birçok şehirlerimizde daha evvel bu sütunlarda yazdığımız gibi gürültü ile mücadele edilir; şehir sakinlerinin istirahatlarını temin için.
 
Malatya’da saat 23 ve sonrası bile gürültülerle rahatsız olursunuz. Sinemalarımız ve kahvelerimiz “Avare-mu” şaheserini (!) halkımıza dinletirler. Ayrıca Zeki Müren kürü de ihmâl edilmez. Yorgunsunuz, yatacak, belki de erken kalkarak vazifenize gideceksiniz. Ama onlar da haklı. Zeki Müren’i, “Avare-mu”yu dinle, ondan sonra yat. Hem daha iyi uyur, güzel rüyalar da görürsünüz.
 
İşte Malatya’nın saat 23 ve sonrası…
 
DEMOKRAT MALATYA
7 Eylül 1956
NARGİS- RAJ KAPOR..
Ne kadar Hint filmi seyrettiysek, bu şehirde, hepsi Raj Kapor ile Nargis’in filmleri ve onlar tarafından çevrilmiş filmler.
 
Şehrimize gelmeyip de, diğer şehirlerimizde gösterilen Hind filmlerinin afişlerine, reklâmlarına bakıyoruz, onlar da artistler hep bu iki kişi… İnsanın aklına şöyle bir ihtimal geliyor: Acaba Hindistan’da bu iki kişiden başka artist yok mu? Varsa neden onların filmleri getirilmiyor. Yoksa Avare’nin aşkı ve Avare filmlerinin tadı damağımızda mı kaldı?
T.
 
DEMOKRAT MALATYA
7 Eylül 1956
SİNEMALAR VE BELEDİYE
Belediyemizin icraâtlarını sabote eden unsurlar arasında sinemaları da sıralamak zorunhdayız artık. Esasen kendi kendine çelme takmaktadır amma sinemalar büsbütün yıkıcı bir faâliyete giriştiler.
 
Bizim bahsedeceğimiz ne kaldırımlara yazılan ahlarla Yedi Kardeşe Yedi Gelin reklâmları, ne de bu filmlerde Raj Kapor’un muvaffakiyetlerine aittir.
 
İstanbul sineması hariç, diğer sinemaların hepsine ait bir şikayet aldık. Sinema çalışmağa başladıktan kısa bir fasıla sonra, sular kesiliyormuş. Şikayeti yapan vatandaş tefsirini şu şekilde yapmaktadır:
 
“Sinemalar gazoz, limonata, şurup ve dondurma sürümü yapabilmek için belediye suları kesiliyor diyorlar. Halbuki bütün şehrin suyu kesilmemişken, neden yalnız sinemanın suyu kesiliyor?”
 
Okuyucumuzun hakkı var. Belediyeyi kendi menfâtlerine alet eden ve yaptıkları işin ciddiliğini müdrik olmayan sinemalardaki satıcılara… diye lâzım gelen muâmeleyi tatbik etmelidir. Menfaâti bakımından haizi ehemmiyetdir.
Gören
 
GAYRET 
12 Ekim 1956
SİNEMA
Yolda yürümek kadar, umûmi yerlerde oturmasını, sinemada terbiye tahilinde oturmasını da öğrenmemiz gerekir.
 
“Ah!..” “Off!.” “İmanım ye onu!..” nidalarını umumiyetle nerelerde işittiğimizi içimizde bilmeyenimiz yoktur. İnsan yanında bir misafiri ile inanınız ki, bu “Ahlâksızlık” yüzünden sinemaya gittiğine bin kere pişman oluyor. Gitmesen ne olur demeyin. Bunun burası Malatya’dır. Malatya’da gece hayatı kelimenin bütün manâsıyla sönüktür. Gerçi “saz” var, “Bar” var dersiniz. Bu bahsi değer.
 
Başka birgün bu mevzu üzerinde duracağız.
 
Dolayısıyla geceleri birkaç satınızı geçirmek için sinemadan başka gidilecek yer yoktur. Gidip oturacak, huzuru kalple film seyredecek sineması olmıyan bir şehrin bir kasabadan farkı nedir?
DEMOKRAT
 
DEMOKRAT MALATYA
5 Aralık 1956
SİNEMALARDA İÇİLEN 
SİGARALARA DAİR.
Bir arkadaşımız Malatya’da sinemalara (kışlık) hiç gitmez. Sebebini sorduk. Tek kelime ile sıhhatim mevzuu bahistir efendim, dedi. Halbuki bu arkadaş içki içer ve hemen hemen “akşamcı” da diyebiliriz ona. Ama bakın, alkol tahribatına razı olan bu arkadaş sigara dumanı ve Nikotin ile harap olmaktan kaçınıyor.
 
Sinemalarda sigara içenlere müdahale edilmiyor. Herkesin başında bir nöbetçi zabıtanın bulundurulması mümkün değildir. Yasaklara riâyet edilmeyen tek saha olarak sinemaları gösterebiliriz.
 
Ya gürültüler!..
 
Güzel bir film gelir, gidip görmek istersiniz. Fakat gittiğinize de, gideceğinize de pişman olursunuz. Eve gelince bir öksürük, bir aksırık ve bütün bunların üstünde yaşaran, yanan gözlerinizin kan çanağına dönmesi.
 
Sinema bir medeni ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç lâyık olduğu bir şekilde temin edilmezse ihtiyaç olmaktan çıkar, azâp haline gelir. Sinema seyrecen seyircinin ikide bir boğazı düğümlenir, gözleri yanarsa elbetteki arkadaşımızın yaptığı gibi sinemaya karşı boykot ilân edilecektir.
Gören
 
GAYRET
19 Ocak 1957
SİNEMA SALONLARINDA SİGARA İÇENLER
Ötedenberi yazar dururuz. Bir türlü sinema salonunda sigara içen saygısızlarla başa çıkamadık. Ne ceza verirsek verelim, kültürlümüz de cahilimiz de adeta saygısızlık yapmaktan kendilerini alamıyorlar. Birkaç dakikalığına olsun bay tirylakiler sigara salonuna teşrif buyuramazlar mı acaba? Adı üstünde sigara salonu. Fakat hayır. Sigara sinema salonunda içilmeli(…)
 
Belediyenin sinema salonlarında sigara içenlere karşı aldığı tedbirler çok zayıftır. Meselâ bir belediye zabıta memuru, sinema salonunda sigara içene tesadüf etti mi:
“Lütfen sigaranızı söndürünüz.”
“-Hey bana bak, söndür sigaranı. Yoksa basarım cezayı. O zaman anyayı Konya’yı anlarsın”
“-Sigaranı söndür bey, burada sigara içmek yasaktır.”
 
Adamına göre bu hitaplar değişir. Fakat saygısızlara böyle mi hitap edilmeli. Biz böyle laflardan anlamayız. Zecri tedbirlere başvurulmalıdır. Nasıl tedbirler bay demokrat derseniz, şunu söyliyelim:
 
Zabıta memurunun elinde makbuz, ışıklar söndükten sonra sıralar arasında dolaşılmalı. Ve konulan ceza derhal alınmalıdır. Ama her nedense biz bunu yapmıyoruz. Yahut yapamıyoruz.
 
Bilhassa bu konuda zecri tedbirlere başvurmalıyız.
DEMOKRAT
 
DEMOKRAT MALATYA
24 Ocak 1957
O BİÇİM..
Bugünkü fıkramı yazmak için kendimi yormayacağım. Önümdeki gazetenin belli başlı sütunlarını işgal eden haber başlıklarını vererek imzamı atacağım ve fıkram da o biçim olacak. “Kim Novak’a fildişi karyola hediye edildi. Ava Gardner ve Judy Garland bitlendiler. Marlene Dietiche (sinema dünyasının büyük annesi, 67 yaşında) yeni bir müzikal film çevirecektir. Erkekler arasında güzellik müsabakası. Artura Toscanini’nin (meşhur orkestra şefi) ölümünün akisleri. Yunan kraliçesi Frederika’nın Dior’dan ısmarlayıp giydiği elbisesinin fiatı 100.000 dolardır. Rita Rio’da eğleniyor. Cannes (Kan şehri) festivalinde sıkandal..vs..”
T.
 
DEMOKRAT MALATYA
21 Şubat 1957
JAMES DEAN DERNEĞİ
Kimsesiz çocuk, piç çocuk, nesebi gayri sahih çocuk, bakımsız çocuk, himâyesiz çocuk, veremli vatandaş, frengili vatandaş, her şeye muhtaç aile ocağı, ortanın altında kendi yağında kavrulamıyan geniş halk tabakasının davası.
 
Kültürlü-münevver çekişmesi, dilekçe yazamıyan üniversiteli, ideâline miğdesinden bağlı eyyâm politikacısı, “kontenjan” sanemlerine tapınan dünkü karaborsacı, gündüz külahlı, gece silahlı, din bezirgânları derdini halletmişiz gibi; başkentte oturan gençlerimiz şimdi de bir James Dean Derneği kurdular. Kimmiş bu James Dean denen adam, yok yok, ihtimâllerinizi bu kadar hayra yormayın. Namık Kemal ile, Sinan ile, hatta şair-i âzâm’ın refikası Lüsiyen ve hatta Adile Ayda gibi bir ilim dehası ile ilgisi yok. Bu zıpır, bir sinema artisti idi. Türkiye’de üç kordelası ile tanınmıştır. Bir kaza sonunda yüzü çirkinleştiği için bugün Amerika’nın kuytu bir köşesinde saklıdır. İşte bizimkiler bu adam için dernek kurmuşlar. Yaşasın (!) vefakârlık..
T.
 
DEMOKRAT MALATYA
14 Ağustos 1957
FİLM
Sinemayı hemen hemen hepimiz severiz. Kimimiz hayranı olduğumuz bir artistin beyaz kordeladaki seyri için, kimimiz ölü zamanı değerlendirmek için, kimimiz de “gidecek başka yeri olmadığından” sinemaya gideriz. Gittiğimiz filmlerin bazısı iyidir, bazısı fena. Bunların arasında fenaları saymak için evvela akla yerli filmciliğimizin tarihi (!) edebi (!) şaheser (!) olanlarını sıralayacağız. Bunlarda biz neler görmüyoruz ki. Nasrettin Hoca’nın elindeki kol saati. Karısının at kuyruğu taranmış saçları, evindeki otomatik telefon mu? Neler, neler? Hele ecnebi kordelalardaki renklilik, panoramik ve sinemaskop filmlerin yanı sıra çevirdiğimiz “Boş Beşik” filmimiz.
T.
 
GAYRET
5 Kasım 1957
SİNEMALARDA KARABORSA BİLET
Bu konu üzerinde daha evvel de bir başmakale neşretmiş, alâkadarların dikkatini çekmiştik.
 
Küçük karaborsacılar sinema biletlerini film başladıktan az sonra gişelerden almakta ve filmlerin başlamasına yakın bir zamanda veya başladıktan sonra bir iki misli fazla fiatlarla satışa arzetmektedirler.
 
Bu konudaki ilgililerle sinema sahiblerinin ehemmiyetle dikkatini çekeriz.
DEMOKRAT
 
GAYRET
12 Kasım 1957
ŞEHRİMİZ MODERN BİR SİNEMAYA KAVUŞUYOR
İstanbul Sineması’nın müstecirlerinden Burhanettin Kazanç, Nejat Dirican ve İbrahim İpekçi’nin teşebbüsleriyle Kız Enstitüsü’nün karşısındaki büyük sinema hizmete girmiştir.
 
Dün bu münasebetle büyük bir tören yapılmış bulunmaktadır.
 
Kalorifer ve soğuk hava tertibatını, bin kişilik maroken koltuğu, lüks pasta salonu, modern dekorasyonu ve 11 metre boyundaki hakiki sinemaskop perdeyi havi sinemanın hizmete girişi, muhitte derin bir memnuniyet uyandırmıştır.
 
Malatyalıların hizmetine arzeden müteşebbisleri tebrik ederiz.
 
GAYRET
13 Kasım 1957
KIZ ENSTİTÜSÜ’NÜN KARŞISINDAKİ MODERN “RENKLİ SİNEMA” PARLAK MERÂSİMLE HİZMETE GİRDİ
İstasyon Caddesinde, Kız Enstitüsü karşısındaki Renkli Sinema evvelki akşam parlak merâsimle hizmete girmiştir.
 
Sinema müstecirlerinin davet ettiği bin davetli vaktin erken olmasına rağmen salondaki numaralı yerlerini almışlardı. Törende evvelâ, sinemayı Malatyalıların hizmetine ârzeden Y.Mimar Sadreddin Kürklü söz aldı. Kürklü yaptığı konuşmada dedi ki:
 
“.Davetimize icâbet ettiğinizden dolayı hepinize teşekkür ederiz. Salonun yapılmasında büyük yardımları dokunan Malatya Valisi Sayın Nâzım Arda’ya da ayrıca teşekkürlerimizi sunarız. Bu güzel ve modern salonun müsteciri Burhanettin Kazanç ile şeriklerine verilmesi de bizleri memnun etmiştir. Zirâ salon bu duruma göre ehil ellere terkedilmiş olmaktadır. Malatyalılar bundan modern eserlere lâyıktırlar.”
 
Y.Mimar Sadretdin Kürklü’nün konuşmasından sonra sinema müstecirlerinden Burhanettin Kazanç söz almış ve ezcümle demiştir ki:
 
“Çok muhterem ve saygıdeğer misafirlerimiz,
 
Hepinizi hürmetle selamlar, hoş geldiniz derim. Senelerden beri siz Malatyalıların mübrem ihtiyaçlarından biri olan bu güzel ve muhteşem eseri meydana getirmiş ve bizlere bu güzel yerde çalışma zevkini bahşetmiş olmasından dolayı Y.Mimar Sadreddin Kürklü ile yüksek huzurunuzla şeref verdiğiniz için sizlere teşekkür eder ve yürüyeceğimiz yolun ilk perdesini muhterem Valimiz Nâzım Arda’nın uğurlu elleriyle açmalarını istirham edeceğim. Hepinizi en derin hürmetlerimle selamlarım.
 
Daha sonra Valimiz Nazım Arda kürsüye gelmiş ve hayırlı ve uğurlu olması temennisiyle kordeleyi kesmiştir.
 
Nâzım Arda’nın kordeleyi kesmesinden sonra da “Kızıl Ok” adlı renkli ve fevkalade bir film, davetlilere gösterilmiştir.
 
GAYRET
13 Kasım 1957
Bahattin Erdem
SİNEMALARDA KARABORSA BİLET SATIŞI
Bu konu etrafında bir iki kere daha yazı neşretmiş, alâkadarların dikkatini çekmiştik. Hiç duyan, aldıran olmadı. Yazdıklarımız hikâye değil, roman değil, bu memleketin, bu milletin derdidir(…)
 
Bu serbesti karşısında küçük karaborsacılar işlerini büsbütün açıkta yapmıya başladılar(…) Birkaç hafta evvel küçük karaborsacı gizlice yanınıza sokulur ve;
“-Bilet lâzım mı abi?” derdi. Şimdi “-75’lik bilet isteyen var mı?” diye hiç kimseden perva etmeden haykırıyor. Alıcılar 75lik bileti 150 kuruştan alıp, bir gecesini geçiştirmeye çalışıyor. Bütün bunları bana anlatanlar okuyucularımdır.
 
Birkaç bilet satıcısı yakalanarak cezası verilse hiç şüphesiz ki bu işin sonucu alınır. Ama neden yapılmıyor, bir türlü anlıyamıyoruz. Alâkadarların tekrar dikkatini çekeriz.
 
GÜNEŞ
13 Kasım 1957
NİHAYET BİR SİNEMAYA KAVUŞTUK
Yüksek Mimar Sadrettin Kürklü’nün büyük bir âzim ve cesaretle başlayıp çok kısa bir zamanda inşaâtını ikmâl ettiği RENKLİ SİNEMA 11/11/957 gecesi kalabalık bir davetli kitlesi huzuru ile halk hizmetine açılmıştır.
 
Müstecirleri Burhanettin Kazanç, İbrahim İpekçi, Nejat Dirican taraflarından idare edilecek olan bu sinema hakikaten şarkın en güzel sineması denilebilecek tarzda inşâ edilmiş ve zevkle süslenmiştir.
 
Kalorifer ve soğuk hava tertibatlıdır. Bin kişilik maroken koltuğu, lüks pasta salonu ve hakiki sinemaskop perdeli olan sinema, sinema meraklılarının ihtiyacını karşılayabilecektir.
 
Yüksek mimar Sadrettin Kürklü’yü tebrik eder, müstecirlerine hâyırlı ve uğurlu olmasını temenni ederiz.
 
DEMOKRAT MALATYA
14 Kasım 1957
RENKLİ SİNEMA HİZMETE GİRDİ
Şehrimizin muhtaç olduğu müesseselerden birincisi sayılan sinema, iki gün evvel hizmete giren RENKLİ SİNEMA ile temin edilmiş bulunmaktadır. Renkli Sinema Burhanettin Kazanç ve ortakları tarafından icâr edilmiştir. Renkli sinemanın, en yeni ve en güzel filmleri getireceği ilgililer tarafından bildirilmiştir.
 
GAYRET
15 Kasım 1957
TEŞEKKÜR EDERİZ
Bahattin Erdem
İnemalarda bazı şahısların bilet karaborsacılığı yaptığı hakkındaki neşriyâtımız Vali muâvini Nihat Tahiroğlu tarafından dikkatle nâzâr-ı itibara alınmış ve küçük karaborsacıların ele geçirilmesi için gerekli tedbirlere başvurulmuştur.
 
Nihat Tahiroğlu’na gösterdikleri yakın ilgiden dolayı Gayret, teşekkürlerini sunmayı bir vazife bilir.
 
GAYRET
15 Kasım 1957
VUR GÖZÜNE, KARAKOLU GÖRMESİN..
Renkli Sinemanın açılış töreninden sonra dâvetlilere “Kızıl Ok” adlı bir film gösterildi. Aktörlerin rol icabı bazı hareketleri davetlileri ilgilendirmedi. Diğer sinemaları o esnada hatırlamıştım. “-Ye onu ye!.” “-Kır belini lan..” “-Vur gözüne, karakolu görmesin” “-Yavruuuu- Ne mal lan..” vs.. gibi klişeleşmiş sözleri kulaklarım işitmedi. Davetliler diğer sinemalardakinin belki birkaç misli fazla idi. Lâkin ses seda yoktu. Herhangi bir film kırılmasında veya sesin kısılmasında kulaklarımızı ıslık sesinden korumak için tıkardık.
 
Yarabbi dedim, kendi kendime. Biz ne zaman âdâb-ı muâşeret kaidelerini öğrenecek ve terbiye dahilinde her işimizi halledeceğiz.
DEMOKRAT
 
GAYRET
16 Kasım 1957
RENKLİ SİNEMA
İkinci program olarak sayın seyircilerine RENKLİ, TÜRKÇE, SİNEMASKOP
“DESİREE” 
İkinci film olarak
Gene renkli, Türkçe “YABANCI SİLAHŞÖR” şaheserlerini sunmakla şeref duyar.
 
DEMOKRAT MALATYA
27 Kasım 1957
YERLİ FİLM..
İtalyan, Alman, Fransız, İngiliz, Amerikan, hatta Japon filmciliğinin san’at harikaları ile bizim ilişiğimiz yok. Varsın Ruslar Sputnik uçursun fezaya. Batı boş duruyor mu? Onlarda bomba üstüne bomba icat ediyorlar. Bombaların esmeri var, sarışını var, boylusu, boysuzu, çok şükür hepsi mevcut. Bizim onlar gibi bombacılığa ihtiyacımız yok, elhak.. Hepimiz anadan doğma bombayız. Yeter ki canımız bir film çevirmek istemesin. Mevzularımız da hazırdır.
 
Namussuz bir kocanın elinden usanan zavallı bir kadın kötü yola sapıyor. Sonra verem olup ölüyor. Çocukları sürünüyor. Çocuklardan kız olan barlarda göbek atıyor. Erkek olanı bilmeden kız kardeşi ile barda âlakadar oluyor. Daha sonra onu kurtarıyor. İşte bir yerli film. Beğendiniz mi?
T.
 
NOT: Yazının devamı IV'üncü bölümde olacaktır.