SON DAKİKA
SON DEPREMLER
Adnan Işık

Malatya'da Sinema (X)

Malatya'da Sinema (X)
A- A+ PAYLAŞ

1975- 1990 Yılları Arası

(IV. Bölüm 10'uncu Yazı)

Adnan IŞIK

Ben, “Malatya Sinema Tarihi”ni yazarken en çok Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ndeki gazete arşivinden yararlanıyorum. Bu arşivde, Malatya’da çıkan mahalli gazeteler, 1975 yılına kadar ciltli olarak var. Fakat 1975 yılından sonrası yok.

Bu durumu bildiğim için, geçen yıl “Malatya Uluslararası Film Festivali”ne geldiğim zaman, Malatya Gazeteciler Cemiyeti’nde, başkan Haydar Karaduman’ı ziyaret ettim. Cemiyette de Malatya gazetelerinin koleksiyonunun bulunmadığı bana ifade edildi. Ben de kendi gayretimle, bildik, tanıdık gazete sahibi ve yayın yönetmenlerine arşivleri olup olmadığını sordum. Mââlesef, hiçbirinden olumlu bir cevap alamadım.

Bu durum, Malatya gazete sahipleri ve yayın yönetmenleri için, gerçekten üzülünecek bir noksanlık teşkil etmektedir. İnşallah, benim bu yazımı okurlar ve uyarı (yaşıma hürmeten) kabul ederek, gerekli tedbiri alırlar.

Benim araştırmalarım, sağa sola çırpınışlarım devam ederken, dostum Celâl Yalvaç’ın yazıhânesinde Nezir Kızılkaya beye rasladım, Nezir Bey, GÖRÜŞ Gazetesi’nin, 1975- 2010 yıllarını kapsayan bölümünün, kendisi tarafından CD’ye alındığını söyledi.

İşte bu yıl “Malatya Sinema Tarihi”yle ilgili olarak yayınladığım yazılar, Nezir Bey'in bana verdiği CD’lerden alınmıştır.

Bu vesileyle kendisine, binlerce def’a teşekkür ederim.

Adnan IŞIK

***

 

GÖRÜŞ

13 Şubat 1976, Shf.3

MAGAZİN

YERLİ FİLMLERDE PARTİ SLOGANLARI

Bay Şaban Karataş’ın TRT Genel Müdürlüğü’ne gelmesiyle, Ömer Seyfettin’in hikayelerini televizyona uygulayan yapımcıların da işine son vermişler, eserlere de. Şimdi, tarihi filmler gösteriliyor. Malatyalılar. Pek hoşnut bu tarihi filmlerden. Ancak, filmlerin ara yerlerine sıkıştırılan bazı parti sloganları işi çığırından çıkarıyor. Basın Yayın Genel Müdürlüğü’de bünyesine alan MSP- LHP’nin bu sloganları için ne düşünüyor acaba. Önceki gün gösterilen “Osmanlı Kartalı” filminde, senaryo harici, iki sözcük yerleştirilmiş: “Tanrı Türk’ü korusun" İyi güzel de bu bir partinin sloganıydı. Hani, TRT bağımsız olacaktı.

Şikâyetlerin ardı arkası kesilmiyor. Seyirciler, “Kimi, kime şikayet ediyoruz ki” deyip şikayetlerinden vazgeçtiler.

***

 

GÖRÜŞ 

18 Şubat 1976, Shf.3

MAGAZİN

TV’DE DIŞ KAYNAKLI FİLMLER 1. SIRADA..

TRT Yasası, RADYO VE TELEVİZYON YAYINLARI’nın amacını şöyle belirler: “Toplumun gerçekte karmaşık bir bütünü oluşturan, ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarını, Atatürk’ün çağdaş uygarlık düzeyi olarak gösterdiği ereğin gereklerine uygun bir yolda ve yönde, lâik hamleci bir anlayışla işleyerek Türk toplumuna doğru, tarafsız, sürekli ve çabuk haber vermek, sürekli eğitim sağlamak, halkın eğilimlerini yansıtmak ve kurumsal çalışmaları kitlelere duyurmak ve böylece Türkiye’nin toplumsal gelişmelerine hizmet etmektir.”

İki haftalık döküm:

Şaban Karataş’ın Genel Müdürlüğü ve Fahrettin Işıkçı’nın başkanlığındaki televizyonumuzun yeni yayın dönemine ilişkin girişinin ilk iki haftasının dökümünü, TRT’nin resmi program bültenindek çıkardık. Buradaki rakamları, yukardaki TRT amaçları ile karşılaştırmanız sizi ilginç sonuçlara ulaştıracaktır sanırız.

2-15 Şubat arasındaki iki haftalık devrede TV’nin toplum yayınları 101 saat 10 dakika.

Bu süre içinde en fazla yeri, dış kaynaklı filmler ve diziler alıyor. 7 saat 50 dakika. İkinci sırada ise 20 saat 35 dakika ile naklen yayınlar var. 101 saat 10 dakikalık yayının toplam 28 saat 25 dakikası yabancı kaynaklı yayın oluyor. Böylece ortalama yarısı.

Son iki sırada yer alan yayınlar ise, birer saat ile kültürel ve eğitim yayınları. Bu iki şubenin iki haftaya toplam katkısı yüzde 2. Tiyatro şubesi hiç yok. Yerli yapımlarda 16 saat 35 dakikalık haber merkezi yapımları birinci sırada. İkinci sırada 12 saat 35 dakika ile Hafta Sonu ve Telespor Gündüz yayınları var.

Çeşitli şubelere göre, TV’nin iki haftalık yayınları listesi şöyle:

1-Dış kaynaklı yayınlar  27 saat 50 dakika

2-Naklen yayınlar 20 saat 35 dakika

3-Haber yayınları 16 saat 35 dakika

4-Gündüz yayınları 12 saat 35 dakika

5-TV’de Sinema (Yerli Yabancı) 1 saat

6-Müzik- Eğlence Şb. 6 saat 45 dakika

7-İstanbul yapımları 3 dakika 35 dakika

8-İzmir yapımları 2 saat 15 dakika

9-Çocuk şubesi 2 saat 10 dakika

10-Eğitim şubesi 1 saat

11-Kültür şubesi 1 saat

12-Tiyatro şubesi YOK

***

 

GÖRÜŞ

21 Şubat 1976, Shf. 3

MAGAZİN

“YUMUŞAK TEN”

Bir süre önce, elimize resmi olmayan bir liste geçti. Bu listede, 3 Şubat- 30 Mart arasında TV’de gösterilecek yerli ve yabancı filmlerin listesi ve bu filmlerden bazılarının iki üç satırlık konu özetleri vardı. Şimdiye kadar bu resmi olmayan liste aynen uygulandı. İlk aksama bu hafta oluyor. Listede Truffaut’nun “Dörtyüz Darbe” adlı filmi yer alıyordu. Sonradan basılıp gelen aylık program dergisinden, onun yerini, aynı yönetmenin “Yumuşak Ten” almış. Cumartesi gecesi, o filmi izleyeceğiz.

TRUFFAUT İSTANBUL’DA

TRUFFAUT önemli bir Fransız sinemacısı. Önce, bir süre eleştirmenlik yaptı, sonra senaryocu ve yönetmen oldu. “Yeni Dalga”nın en önde gelen isimlerinden biri olan Truffaut, 1965 yılında İstanbul’a gelmişti.

Devlet Sinema Enstitüsü’nün (Eski Türk Film Arşivi) o zamanki adı, kulüp sinema 7. Bu sinema kulübü bir “Truffaut Filmleri Toplu Gösterisi” düzenledi, yönetmeni de Türkiye’ye davet etti. 4 Mart günü açılış yapıldı. Peşpeşe “La peau douce” Yumuşak Ten ve “L&amour a vinght ans” Yirmi yaşında aşk adlı filmleri gösterildi. İki filmin arasında Truffaut’u göremedik (sonradan söylediler). İlk film başlayınca, Trufaaut salondan ayrılmış. Kısa bir İstanbul turu yapıp salona dönmüş. İkinci film bitince, bir söyleşi düzenlendi. İzleyiciler soru soruyor, Semih Tuğrul tercüme ediyor, cevabını, izleyicilere aktarıyordu. Bu ara konu (Yumuşak Ten)e geldi. Truffaut o filmin konusunu, küçük bir gazete haberinden aldım dedi. Gazetede bir haber okumuş, sonra onu geliştirmiş, Jean Luis Richard ile senaryoyu yazmışlar. Sonra filmi çevirmiş. “Notlarım arasında bu filmle ilgili bir şey daha buldum” Truffaut o gün şöyle demiş:

“-Filmimi yaparken, stüdyolar yerine, gerçek mekanlarda çalışmayı yeğ tutarım. Daima üstünde çok durulmuş, sorunları çözümlenmiş, herşeyiyle tamamlanmış senaryolarla çalışırım. Bunun tek istisnası Yumuşak Ten oldu. O filmde tüm konuşmalar, günü gününe setde yazıldı.

FİLMİN KONUSU

Pierre evli, onüç yaşında bir kızı olan, kitaplar yazan, konferans veren, orta yaşlı bir adam. Konferans vermek için Lizbon’a giderken, uçaktaki hostes ilgisini çekiyor. Lizbon’da halinden, tavrından hiç umulmayan bir ataklık göstererek kızla ilişki kuruyor. Bu ilişki, Paris’e döndüklerinde de devam ediyor. Giderek, ateş bacayı sarıyor. Kaçamak buluşmalar, derken Reims’de bir konferans teklifi ve uzun süre birlikte olma olanağı. Pierre, oraya sevgilisiyle gider. Birçok işe rağmen, iki üç gün birlikte olurlar. Paris’e dönüşte film, finale girer. Pierre, eşiyle münakaşa eder. Ayrılmaya karar verirler. Hemen hostese koşar. Ama genç kız da, geçen süre içerisinde adamı sevmediğini anlamıştır. Ondan da ayrılır. Tekrar eşine dönmek ister. Eşi, temizleyiciden gelen elbiselerde, ikisinin birlikte çekilmiş resimlerini görmüş, herşeyi anlamıştır. Sonra…

FİLM HAKKINDA

Yukarıda da söylediğimiz gibi, Truffaut önemli bir sinemacı. “Dörtyüz Darbe”, “Piyaniste Ateş Edin”, “Değişen Dünyanın İnsanları”, “Fahrenheit 451” gibi birçok önemli filmi bulunmaktadır.

***

 

GÖRÜŞ

14 Şubat 1976, Shf.3

MAGAZİN

BURHAN SEYFİOĞLU İDDİALI

Türk sinemasının en yeni isimlerinden birisi; Burhan Seyfioğlu. Aslında Seyfioğlu şimdiye kadar sinemanın uzağında değildi. Hatta, içinde bile sayılabilirdi. Başta Yılmaz Güney olmak üzere, birçok ünlü sanatçının ve yapımcının yakın arkadaşı olan Seyfioğlu, şimdiye kadar kamera karşısına geçmeyi düşünmemiş… Ta ki, bundan iki ay öncesine kadar… İki ay kadar önce, bir yapımcı arkadaşı çok ısrar edince, geçmiş kamera karşısına.

“Mademki başladım… O halde iyi bir noktaya gelmeliyim” diyen Burhan Seyfioğlu, bu yıl iddialı. 1945 yılında Kars’ta doğan genç oyuncu, peşpeşe iki film yaptı. Birincisi, Fatma Belgen ile oynadığı “Silahım Altı Okka”, ikincisi “Bahar Erdeniz ile oynadığı “Şantaj”. Genç oyuncu, sert fiziği ile özellikle avantür filmlerin aranan oyuncusu olma yolunda.

ANLAŞMAZLIK GİDERİLDİ

BÜLENT ERSOY FİLME BAŞLADI

Bülent Ersoy, ilk filmine, birkaç günlük gecikmeyle ve olayla başladı. Erler filmle yaptığı anlaşmaya göre, filme 1 Ocak 1976 tarihinde başlaması gereken Ersoy, İzmir’deki gazino çalışmaları nedeniyle çekime birçok gün gelemedi. Bu arada Ersoy’un yer alamadığı sahneler çekildi. Anlaşmazlığın ortadan kalkmaması ihtimaline karşı da, Ersoy gelmezse, filmin başka bir oyuncuya çekileceği belirtildi. Ancak, Bülent Ersoy gazino çalışmaları bitmeden üç gün önce İstanbul’a gelip, filme başlayınca, anlaşmazlık halloldu. Senaryosunu Erdoğan Tümaş ve Fuat Özlüer’in birlikte yazdıkları film “Sıralardaki Heyecan” adını taşıyor. Orhan Aksoy’un yönettiği filmin, Ersoy ve Gülşen Bubikoğlu dışındaki oyuncuları şunlar: Hulusi Kentmen, Nubar Terziyan, Turgut Boralı, Mürüvvet Sim, Cevat Kurtuluş, Kayhan Yıldızoğlu, Sami Hazinses, Feridun Çölgeçen, Şemsi İnkaya vb. Filmle ilgili bir set röportajını haftaya sunacağız.

***

 

GÖRÜŞ

4 Mart 1976, Shf.3

MAGAZİN

TELEVİZYON’DA YERLİ SİNEMA

Çanakkale savaşlarının 61’inci yıldönümü dolayısıyla, 16 Mart Salı günü, Ordu Foto Film Merkezi’nce hazırlanan “Çanakkale Arslanları” adlı film yayınlanacak. Yönetmenliğini Nusret Eraslan’ın yaptığı filmde Ajda Pekkan ile Tanju Gürsu başrolleri paylaşıyorlar. Filmde, istilacı devletler kuvvetlerinin Çanakkale Boğazı’na girişleri ve Türk ordusunun burada verdiği büyük mücadele ve kazandığı zafer konu ediliyor.

***

 

GÖRÜŞ

16 Mart 1976, Shf.3

MAĞAZİN

BİZDE BOKSLU FİLMLER

YOK DENECEK KADAR AZDIR

Her nedense yerli film yapımcılarımız, boksu konu alan filmlere pek itibar etmemişlerdir. Hatta sporun diğer dallarıyla ilgili filmlerin sayısı da, bir elin parmakları kadar var, yoktur. Bizde çekilen pek az sayıdaki boks filmleri, yabancı filmlerin birer kopyası olmaktan ileriye gidemedi. Örneğin 1865 yapımı “Katiller” Burt Lancester’in oyadığı “The….”ın bir kopyasıdır. Emel Sayın’ın ilk sinema filmi “Şampiyon” ise John Poyne ve Betty Grable’nin çevirdikleri “89 River Sittret” filminden beyaz perdeye aktarılmıştı. Bunların dışında, yine 1965 yılında Süleyman Turan’ın boksör olarak başrolünü oynadığı “Altın Yumruk” filmi çevrilmeye başlandı ama film tamamlanamadı. Ekranlarımızda da izlediğimiz “İngiliz Kemal” filminde ise, hatırlayacağınız gibi boks sahnelerine bol bol yer verilmişti. Boksu konu alan yerli filmlerimizden biri de, Cüneyt Arkın ile Müşerref Tezcan’ın “Hayatımızın En Güzel Yılları” filmidir. Bu filmde Cüneyt Arkın, bir boksörün hayatını canlandırıyordu.

***

 

GÖRÜŞ

30 Mart 1976, Shf.3

MAGAZİN

FİLM VE SAHNE

Cüneyt Arkın 3 ayda 3 film çevirerek, Mart ayında Gülşah Film adına başrolü Fikret Hakan’la paylaştığı filmi bitirecek. Nisan ayında, Kalkavan Film adına Betül Aşçıoğlu ile bir film çevirecekti. (Adı) “Süt Kardeşler” oldu. Afişte “Gulyabani” adı da “Süt Kardeşler”in hemen altında ve daha küçük puntoyla yeralıyor.

Mayıs ayında ise, yapımcılığını ve yönetmenliğini de kendisinin yapacağı filme başlayacak.

-Türkân Şoray, “Bodrum Hakimi” adlı filme, son anda bir değişiklik olmazsa, Haziran ayında başlayacak.

-Filiz Akın, sahne için hazırlıklarını sürdüreceği gerekçesiyle, film tekliflerini şimdilik kabul etmiyor. Yine İstanbul’da sahneye çıkacağı söylenen Akın, Mart ayını Muzaffer…la çalışacak geçirecek.

-Ahmet Özhan’ın üçüncü filmi için bir senaryo (aranıyor)

-“Gulyabani” adlı filmin adı son anda değişti.

-Yalçın Gülhan’la Yılmaz Köksal, bir “Borsalino” uyarlaması olan “Krallar Eğleniyor” adlı filmi bitirdiler.

-Selma Güneri ile Yusuf Sezgin kuracakları film yapımevinin hazırlıklarını iki ay ertelediler. Bunun nedeni, Güneri’nin Ankara’daki sahne programının uzaması ve oradan İzmir’e geçecek olması. Bu yüzden başlayan çalışmalar ve kurulan ilişkiler, kısa bir süre için ertelendi.

-Hakan Balamir’in kendi şirketi adına, ilk olarak kendi yazdığı bir öyküyü film yapacağı söyleniyor.

-Feri Cansel, Sıraselviler’de bir dükkân satın aldı.

-Yeşim Yükselen, intihara teşebbüs etti.

-Sermet Serdengeçti, ilk oyunlar filmine önümüzdeki hafta başlıyor.

-İzzet Günay, hakkında çıkarılan “-Film yapımcısı oluyor” şeklindeki haberleri yalanladı.

***

 

GÖRÜŞ

17 Nisan 1976. Shf.3

MAGAZİN

SİNEMAYI ZAMANINDA BIRAKMAK

Gülşen Bubikoğlu önümüzdeki aylarda bir süper prodüksiyonda başrollerden birini oynayacak. Bir ortak yapım olacak bu filmde Franco Nero, Lee Van Cleef ve Raquel Welch gibi ünlülerle başrolü paylaşacak. Yalnız bu kadroda bir değişiklik olabileceğini söylüyr, Bubikoğlu. Ön anlaşmada bu isimler geçiyormuş ama, Welch’in sahneye çıkması, sonra bir dünya turu için anlaşma imzalaması, onun flimde oynamasını, en azından “şüpheli” bir hale getirmiş. Ama, diğer ikisi kesin.

Bubikoğlu, “Sinemayı çok seviyorum. Bu yüzden onu hiçbir şeye değişmem” diyor ve “Sadece bir tek şey müstesna” diye ekliyor:

“Sinema ile evim, ailem arasında bir seçim yapma durumunda kalırsam, vimi, ailemi seçerim. Amacım, sinemada birkaç yıl daha kalıp, sonra evimin kadını olmak.”

Bubikoğlu, sinemayı birkaç yıl sonra bırakacağını söylüyor ama, filmciler onu bu kadar erken bırakacağa benzemiyorlar. Çünkü sadece bu yıl 17 film teklifi aldığı, bunlardan ancak 5’ini kabul ettiği söyleniyor. Teklif bolluğu, popülaritesiyle ilgili ama, işin bir de öteki yanı var. Sinema çevrelerinde şimdi de Bubikoğlu’nun özellikle salon filmlerindeki, duygusal komedilerdeki oyunculuk yeteneğinden söz ediliyor. Örneğin, bu türün önde gelen yönetmenlerinden Orhan Aksoy, “En rahat çalıştığım bir iki artistin içinde Güllşen gelir. Bir yönetmen, tek provada ondan çok iyi sonuç alabiliyor” diyor. Bu yetenek şimdi pratikle birleştiğine göre, Bubikoğlu daha uzun yıllar sinemadaki durumunu korur.

 

BİR FİLM VE İSİMLERİ

İrfan Atasoy’un Alyon sokaktaki yazıhanesinin yeşil çuha kaplı penolarını, İtalya’dan gelmiş afiş ve lobiler süslüyor. Prodüksiyon odasında, başlanacak bir filmin hazırlıkları, biraz isteksiz bir tempoyla yapılıyor. Yönetmene, oyunculara verilecek senaryo tape ediliyor. Negatif ve pozitif film için, sağa sola telefonlar ediliyor. Aslında “Hamal”ın çekimine o günlerde başlanmış olacakmış. Ama araya, yazıhanedekilerin hatırlamak istemedikleri bir “olay” girince, çekim, iki hafta kadar ertelenmiş.

İrfan Atasoy, Semiha Yankı’nın ablası Hamiyet Atasoy’la evli. Çiftin 3,5 aylık çocukları, o haftanın başında ölmüş.

“-Çocuk, evdeki yardımcıyla yatıyordu. Gece, kadının altında kalmış, nefes alamamış, öldü.”

Bu olay, çekimi erteletmiş. Bu ara bir başka filmin materyalı İtalya’dan gelmiş. Siyah ve sarı renklerinin hakim olduğu afişte, filmin adı hemen dikkati çekiyor. “La Polizia Ordina Sparette O Vista” yani “Polis Emrediyor” “Gördüğünüz Yerde Vurun” olmuş. Aynı film Türkiye’de “Yavaş Yavaş Soyun” adıyla gösterilecek. Bir değişiklik de, İrfan Atasoy’un adında. Afişte onun adı da Tony Tiger olarak yeralıyor.

***

 

GÖRÜŞ

14 Nisan 1976

20 GÜN İÇİNDE 4 FİLM

Yirmi gün içinde Seyhan Karabay’ın çevirdiği film sayısı dört. Bunlar sırasıyla; Ünsal Emre, Batma Gelgen’le “Kime Niyet, Kime Kısmet”, Arzu Okay’la “Kucaktan Kucağa”, “Cüneyt Arkın, Müjde Ar’la “Mağlup Edilemeyenler” ve son olarak da Cüneyt Arkın, Fikret Hakan’la “Darbe”. Böylece basit bir hesapla, 5 gün bir film düşüyor. Bu film çalışmalarının arasına sıkıştırılan ve Sevim Tuna ile yaptığı son 45 liği “Serseri” ile “Hak yolu” da bu yirmi gün içine (sığdırdı). Bu durumda Seyhan Karabay’ın yerinde kim olsaydı, minik bombadan çıkan devden, bir günün 48 saat olmasını isterdi.

***

 

GÖRÜŞ

24 Nisan 1976, Shf.3

MAGAZİN

PAZAR SİNEMASI

RED- KİT

Yeni yayın dönemine girilirken, haftada iki yerine üç film gösterileceği söylenmişti. Salı ve Cumartesi filmlerine eklenen üçüncü film, Pazar sabahları gösterilecek, bu film özellikle çocuklar için seçilecekti. Hatta Pazar sabahı için “Çocukların Sineması” şeklinde bir isim konacağı da o günlerde belirtilmişti.

Önceden verilen bilgilere göre Pazar günü “Yuvana Dön Baba” adlı bir film gösterilecekti. Bir değişiklik haberi daha geldi. “Yuvana Dön Baba”nın yerini “Red Kit” almış. Böylece bu Pazar amaca uygun ilk film ekranlara geliyor. Büyüklerin de beğendiği bir çizgi roman kahramanı olan “Red Kit”, bir çizgi film olarak, Pazar sabahı ekranlarda.

Film hakkında, adının dışında, bir ön bilgi verilmedi. Yönetmeni kim, orijinal adı ne, yapım yılı kaç vs. Bunların hiçbiri belli değil. Her zaman bu yan bilgilerden yola çıkıp, iz sürerek film hakkında birşeyler bulmaya çalışıyoruz, ama bu hafta ondan da yoksunuz. Ne ki, bu bir “Red Kit” filmi için büyük bir eksiklik sayılmaz. Ekranda yine, çizgi romanlardan tanınan Red Kit “çevresi”ni izleyeceğiz. Bu çevrede akıllı ve konuşkan atı, fazla zeki sayılmayacak köpeği ve can düşmanı “Dalton Biraderler” (Giysileri, fizikleri birbirini andıran, sadece boyları farklı 4 kardeş… En küçük yokluları en büyük olan. En zeki olan yönetici durumda olan da o… En uzun boyluları ise biraz saf bir tip) var… Final de belli. Red Kit bir sorunu hallettikten sonra “Ben yalnız bir kovboyum” diye şarkı söyleyerek, atını sürüp yeni bir serüvene gidecek.

Filmin jeneriğine (filmden önce çekilen tanıtma yazılarına) bakmanızı öğütleriz. “Red Kit” kısa ve uzun film olarak birkaç kez çevrilmişti. Eğer, jenerikte Beisson, Morris ve Rene Goscinny adlarını okursanız 1972 de çevrilen filmi izliyoruz demektir. O film genel bir beğeniyle karşılanmıştı. Gülütlerin (Gülünecek şeylerin) sözden çok görüntüye dayandırılması ve renklerin kullanılışındaki büyük ustalıkla dikkati çekmişti. Gerçi, siyah beyaz TV’de renklerin kullanılışını görmemiz olanaksız ama olsun. Öylesi bile filmin ilgiyle izlenmesi için yeterli. Sadece çocuklar değil, çizgi filmden hoşlanan büyüklerin de beğeneceği bir film.

***

 

GÖRÜŞ

5 Mayıs 1976

MAGAZİN

ÇOCUKLAR FİLM ETKİSİ ALTINDA KALIRLAR MI?

Henüz muhakeme kabiliyeti gelişmemiş, iyi veya kötüyü birbirinden kolayca ayıramayan çocuklar, pek tabii ki, gördükleri filmin tesiri altında kalmaktadırlar. Korkulu ya da cinai bir film gören çocuk, uzun zaman bu filmin etkisinden kendini kurtaramamaktadır. Daha ziyade, ilkokul çağındaki çocuklar sinemaya gideceklerinde, ana- baba tarafından film dikkatle seçilmelidir. Bu yaşlardaki çocukların göreceği filmler, eğitici mahiyette olmalı ve çocuk gördüğünden birşeyler öğrenebilmelidir.

***

 

GÖRÜŞ

7 Mayıs 1976, Shf.3

MAGAZİN

KARAKAŞ VE KÜPELİ FESTİVAL FİLMİ HAZIRLADI

Abbas Sayar’ın “Yılkı Atı” yapıtını, TV yapımcılarından Hüseyin Karakaş ve Ünal Küpeli Yozgat yörelerinde filme aldılar. “Yılkı” Anadolu dilinde, kıraç arazi demek. “Yılkı Atı” terkedilmiş at anlamına geliyor. Tarlalar, yeterli ekin vermeyince, bir Anadolu geleneği, köylüler bakamayacakları hayvanları ovaya salıyorlar. Bu hayvanların başında, kışın genellikle işe yaramayan atlar geliyor. Atlar, kıraç ovada, doğa ile amansız bir savaşa giriyorlar. Kışı adlatıp bahara kavuşabilenleri de köylüler gidip getiriyorlar.

Karakaş ve Küpeli, başrolünde bir atın oynadığı bu filmde, öteki bütün rolleri, yörede yaşayan köylülere verdiler. Tamamen otantik bir çekim yaptılar. İki ay süren çekim geçen hafta bitti ve montaj çalışmaları başladı.

***

 

GÖRÜŞ

18 Mayıs 1976, Shf.4

MALATYA’DA OYNATILAN MÜSTEHCEN FİLMLER KONUSU ADALET BAKANINA ŞİKAYET EDİLDİ

MSP’nin yeni satın alınan il binasının açılışını yaptıktan sonra, partililerle sohbet eden Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu’na, müstehcen filmler konusunda şikayette bulunulmuştur.

Belediye arkasındaki bir binada açılan MSP il binasının açılışından sonra, partililerin dilek ve şikayetlerini dinleyen Adalet Bakanı Müftüoğlu’na bir partili il binasının karşısındaki sinemanın afişlerini göstermiş, “Bu filmlere mâni olunamıyor” demiştir.

Bakan, bunun üzerine yaptığı konuşmada, mevcut kanunlarla müstehcenliği önlemeye çalıştıklarını ve konu üzerinde titizlikle durduklarını söylemiş, “Valimiz, savcımız buradalar, şikayetinizi duydular. Zate konuya hassasiyet gösterdiklerini biliyorum. Bir defa daha, şikayeti duymuş oldular” demiştir.

Bakan Müftüoğlu, Türkiye’deki valilerin yüzde doksanının müstehcenlik konusunda duyarlı olduklarını, savcıların da bu hassasiyeti göstereceklerini söylemiştir.

***

 

GÖRÜŞ

14 Ocak 1977, Shf.4

MALATYASPOR’UN SAHA GELİRİNDEN SONRA SİNEMA GELİRİ DE HACZEDİLDİ

Malatyaspor Kulübü yönetim kurulu dün yaptığı açıklamada, saha gelirleri üzerindeki temlikden sonra sinema gelirlerinin de haciz edilmesi ile kulübün tam bir çaresizliğe itildiğini, iyi niyetli girişimlerinin kabul edilmediğini ve bundan böyle doğacak sonuçlardan sorumlu tutulamayacaklarını söylemişlerdir.

Saha gelirleri üzerindeki temlikten sonra üç yıl önceki bir borçtan dolayı sinema gelirlerinin de İş Bankası tarafından haciz edildiğini bildiren yönetim kurulu açıklaması şöyledir:

“Üç sene evvelki yönetim kurulu tarafından verilmiş 140 bin lira (masrafları ile 160 bin TL.)’lık senet nedeniyle, 3 yıl sonra İş Bankası Avukatı Erdoğan Gökbulut tarafından sinemalardan gyari resmi olarak Malatyaspor için toplanan 25’er kuruşlara haciz konulmuş bulunmaktadır.

İş Bankası Müdürü ve Avukat Erdoğan Gökbulut ile yaptığımız görüşmelerde böyle bir borcun kurulumuza ibra edilerek devreden hesaplarda görünmediğini, buna rağmen borcu aylık taksitlerle ödeyebileceğimizi belirttik. Buna rağmen sözkonusu banka, sinemalara koyduğu hacizi kaldırmadı.

Bu vaziyet karşısında konulmuş temlikler nedeniyle saha gelirleri de olmayan Malatyaspor kulübünün tek maddi kaynağı olan sinema gelirleri de kurutulmuştur. Kulüp zaten boş olan kasası ile kaderine terkedilmiştir. Bundan sonra doğacak sonuçlardan yönetim kurulumuz sorumlu tutulamayacaktır.”

***

 

GÖRÜŞ

7 Nisan 1977, Shf.1

SİNEMA TABELALARININ CAMLARI KIRILDI

Hükümet binası önünde bulunan sinemalara ait tabelaların camları önceki gece yarısından sonra tamamen kırılmıştır.

Merkez Karakolu’nun tam karşısında ve Emniyet Nöbetçi Amirliğinin yakınında bulunan camların kimler tarafından kırıldığının görülmemesi hayretle karşılanmıştır.

***

 

GÖRÜŞ

17 Haziran 1977, Shf.1

SİNEMA ÜCRETİNE YÜZDE 20-70 ARASI ZAM YAPILDI

Şehrimiz sinemalarında bilet ücretlerine yüzde 20 ile 70 arasında zam yapılmıştır. Buna göre kışlık sinemalarda bir kişilik bilet ücreti 550-650, yazlık sinemalarda ise 450-550 kuruş olarak değişmektedir.

Belediye Encümeni’nin son toplantısında yeniden ayarlanan sinema ücretlerinde yeni tarifelerin uygulanmasına da başlanmıştır.

Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı ile Malatyaspor’a kesilen toplam 1 liralık teberru dahil olmak üzere sinema müşterileri bundan sonra sinemalara ve yerlerine göre aşağıdaki ücretleri ödeyeceklerdir:

Büyük Sinema: Loca 18.50 TL, Salon 5 TL, Balkon 6 TL, Matine 3.5 TL.

Renkli Sinema: Loca 22.50 TL, Salon 6 TL, Balkon 5 TL, Matine 3.5 TL.

Can ve Yeni Melek Sinemaları: Loca 18.50 TL, Salon 5 TL, Balkon 5 TL, Matine 3 TL.

Yazlık sinemaların tümünde salon 500 kr., Loca ise 18.50 TL’dir.

•4 Yıl Sonra Zam

Malatya’da sinema ücretlerine en son zam 1973 yılında yapılmış olup, 4 yıldan beri aynı tarife uygulanmaktaydı. Ancak geçen 4 yıl içerisinde Şehir Meclisi gündemine sadece yabancı filmlerden belediyenin aldığı rüsumlar konusu gelmiş, bilet ücretleri taleplere rağmen görüşülmemişti.

***

 

GÖRÜŞ

3 Kasım 1977, Shf.3

AH ŞU SİNEMA SANATÇILARI…

Sinema sanatçıları Sansür Tüzüğünün değişmesi için İstanbul’dan Ankara’ya bir yürüyüş yapacaklarmış.

Bakan Oğuzhan Asiltürk, bu yürüyüşle ilgili olarak Malatya’da yaptığı basın toplantısında verdiği yanıt ise şöyle: “Yürüseler de otursalar da tüzük değişmeyecektir. Eğer bir takım kişiler yürüyüş yapıp, biz ahlâksızlık getirmek için yürüyoruz, derlerse diyebileceğimiz yoktur. Ancak Danıştay’dan geçen bir tüzük değiştirilemez. Bu ahlaksızlığı ortadan kaldırmak istiyoruz.”

Doğru doğru, yabancı sinemalardaki seks sahneleri ahlaksızlık değil herhalde. Yerli sinemadakiler ahlaksızlık.

Aslında ahlaksızlık da değil, parasızlık, parasızlık.

Hani yerli film sanatçılarının da yaptığı ahlaksızlık değil, parasızlık parasızlık! Bir taraftan yabancı filmlerle, bir taraftan televizyonla rekabet etmek kolay değil hani..

***

 

GÖRÜŞ

6 Haziran 1978, Shf.1-4

MENFUR ELLER BU KEZ EĞLENCE YERLERİNE UZANDI

SİNEMAYA KONULAN SAATLİ BOMBA PATLATILARAK İMHA EDİLDİ

Pazar günü Can sinemasına bırakılan paketin saatli bomba olduğunun anlaşılmasından sonra İstihkâm Alayı’nda uzmanlarca patlatılarak imha edilmiştir.

-Sinemayı temizleyen işçi buldu

Önceki gün Arzu Okay’ın başrolünü oynadığı “Zehirli Örümcek” isimli filmin gösterildiği Can Sinemasında, 14.30 matinesinin dağılmasından sonra sinemada çalışan işçiler temizlik yapmaya başlamışlardır. Sinemada çalışan işçilerden Ali Özdemir, temizlik yaparken salonun sağ kısmında bir kağıda sarılı paket görmüştür. Paketi eline alan Ali Özdemir, çalışmakta olan saatten çıkan sesleri duymaya başlamıştır. Ali Özdemir, bunun bir saatli bomba olduğunu arkadaşlarına söyleyerek, paketi o an tenha olan PTT binasının yan tarafına götürmüştür. Paketi PTT binasının yan tarafına bırakan Ali Özdemir, durumu polise bildirmiştir.

-Yüzlerce kişi birikti

Can sinemasında çalışan işçinin durumu polise bildirmesinden sonra, PTT binasının yan tarafına bırakılan paketin çevresinde yüzlerce kişinin birikmesi üzerine çok sayıda polis çevreyi kontrol altına almıştır. Bu arada paketin yanına kimse yaklaştırılmamıştır. Kalabalığın büyümesi üzerine Askeri inzibatlar da burada önlem almışlardır.

-Paketi Emniyet Müdürü alıyor..

Saat 16.00’da sinemada bulunan paketin yanına kimsenin yaklaştırılmaması için önlemler sürerken, olay yerine Emniyet Müdürü Namık Erdöl gelmiştir. Emniyet Müdürü, daha sonra yerdeki paketi alarak arabasına binmiş, süratle buradan ayrılmıştır. Emniyet Müdürü Namık Erdöl’ün paketi İstihkâm Alayı’na götürdüğü öğrenilmiştir.

Emniyet Müdürü tarafından saat 17.00 sularında PTT yanından alınarak İstihkâm Alayı’na götürülen paketin incelenmesi için patlayıcı madde uzmanı çağrılmış, patlayıcı madde uzmanı, incelemesi sırasında bunun bir saatli bomba olduğunu saptamıştır. Paket, İstihkâm Alayı’nın arka tarafında boş bir arsada patlatılarak imha edilmiştir. Saatli bomba olduğu anlaşılan paketin imhası sırasında çıkan ses, şehrin her tarafından duyulmuş ve panik yaratmıştır.

-Bomba 16.00’da patlaması için ayarlanmış

Can sinemasına bırakılan ancak temizlik işçisi tarafından bulunduktan sonra imha edilen saatli bombayla ilgili olarak konuşan Emniyet Müdürü, “Paket tahminen yarım kilo ağırlığındaydı. Olay yerine giderek aldığım paketi İstihkâm Alayına götürdüm. Burada uzmanların incelemesinde saatli olduğu anlaşıldı. İnceleme sırasında, bombanın saat 16’da patlamak için ayarlanmış olduğu anlaşıldı. Ancak büyük bir şans eseri bomba patlamamış. Bu saatte patlasaydı bir facianın önüne geçilemezdi. Ucuz atlatıldı. Bu olay üzerine, tüm genel yerlerde sıkı kontroller uygulanacaktır. Bomba olayıyla ilgili soruşturma sürdürülmektedir.”demiştir.

(Hatırlatma: Bu olay, Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu ile gelini ve 2 torununun gönderilen bombalı paketin evlerinde patlaması sonucu katledilmesinden, yaklaşık 1.5 ay sonra meydana gelmiştir.)

(Devam Edecek)

***

NOT 1: Bu Yazı GÖRÜŞ Gazetesi'nde yayınlanmıştır. Yazarının izni olmadan kullanılamaz.

NOT 2: Bu yazının önceki 9 bölümünü okumak isteyenler, ana sayfamızın üst tarafındaki kuşakta bulunan "YAZARLAR" ı tıkladıktan sonra gelen sayfada "Adnan IŞIK" imzasının yanındaki "Tüm Yazıları"nın üstüne tıklayarak diğer yazılara ulaşabilirler.

* * *

FOTOĞRAF: Üstteki Malatya Sinemalarına ait film reklam tabelalarını yansıtan 1960'lı yıllarda çekilmiş fotoğraf Sayın Necati DİKMEN'in arşivinden alınmıştır.