SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Malatya'nın Sembolü Meselesi

A- A+ PAYLAŞ

Orhan TUĞRULCA

Tarihçi/Yazar

 

Doğrusu bu konunun bütün boyutlarıyla tartışılması adına nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Ancak konun tartışılmaya ihtiyaç duyduğu da bir hakikattir. Zira ikinci defa bir sembol değişikliğine gidilmiş olması bu konunun, kentin tarihi ve kültürel geçmişi yeterince dikkate alınmadan yapıldığını göstermektedir.

 

Sayın belediye başkanının kenti sembolize edecek bir figürü kentin girişine koymak istemesinin, elbette ki yadırganacak bir tarafı olamaz. Buna ihtiyaç olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusudur. Bana sorarsanız, buna ihtiyaç vardır ve gereklidir.

 

Kent insanlarının aidiyet duyabilecekleri bir sembol üzerinden kendilerini tanımlamaları, tarihin daha ilk zamanlarından beri var olduğunu, yapılan arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkarılan ve genelliklede kentin en görünür noktasına koydukları da bir gerçektir. Kenti ve insanlarını tanımlayan sembollerin, o kentin tarihi, kültürel, folklorik, sosyolojik hatta ekonomik yönünü ne oranda temsil etme özelliğine sahip olduğu ise yine tartışma konusudur.

 

Bu imalı girişi bir tarafa bırakıp sorunun ne olduğunu açıkça ortaya koyalım: Malum olduğu üzere Battalgazi Belediyesi, 2009 yılı başlarında kentin girişindeki Ali Baba yokuşuna son derece büyük bir kaidenin üzerine, şahlanmış bir atın üzerine konuşlanmış bir Battalgazi heykeli dikti. İlk bakışta, heykelin, üzerine oturduğu kaide ile heykelin kendisi arasında fark edilir bir şekilde bir orantısızlık vardı. Büyük bir kaidenin üzerine, küçücük bir heykel. Bu heykel birkaç ay böylece kaldıktan sonra kaldırıldı. Bunun yerine aynı kaide üzerine, Selçukluların doğuya da batıya da hükmetmeyi idealize eden çift başlı bir kartal figürü yerleştirildi.

  

Doğrusu tartışma da bu noktada başlıyor. Hangisi doğru bir tercihtir.

 

740 yılında Afyonkarahisar yakınlarında ki Akronios yakınlarında Bizans kuvvetlerine karşı yapılan savaşta pusuya düşürülerek şehit edilen Abdullah el Battal’mı (Battalgazi) yoksa Anadolu Selçukluların devlet sembolü olarak da kabul edilen çift başlı kartal mı ?

 

Battalgazi, 8.yüzyılda  İslam-Bizans çatışmaları sırasında Malatya ve çevre şehirlerin fethinde görev almış Arap asıllı bir Emevi komutanıdır. Anadolu’nun Müslümanlaşmasın da büyük emekleri geçtiği için unutulmamıştır. Sonraki yüzyıllarda onun ismi etrafında muazzam bir kültür oluşturulmuş ve tarihsel kişiliğinden ötelendirilmiştir.

 

Diğer sembolün kahramanı olan Anadolu Selçukluları ise 1075 ile 1318 yılları arasında Anadolu’da varlığını sürdürmüş bir Türk-İslam devletidir. Selçukluların Malatya’daki egemenliği ise kesin olarak 25.Ekim 1178 yılında gerçekleşecektir. Selçukluların Malatya üzerindeki egemenlikleri 1230 Yassıçemen savaşından sonra tartışmalı da olsa 1318 yılında ki Memluk hakimiyetine kadar sürecektir. Bu egemenliğin toplam süresi ise 140 yıldır.

 

Malatya’nın tarihinde hem Battalgazi’nin hem de Selçukluların şüphesiz ki önemli bir yeri vardır. Buna bir itirazımız olamaz. Ancak bir şartla. Eğer Malatya’nın tarihi yalnızca 8.yüzyıl ile 14. yüzyıl arası kabul ediliyorsa, buna bir itirazımız olamaz. Malatya üzerine araştırma yapan herkes bilir ki, kentin tarihi, M.Ö. 7000 yıllarında Caferhöyük ve Değirmentepe ile başlamaktadır. Aslantepe, Malatya (Eskimalatya/ Battalgazi) Modern Malatya ile devam etmektedir. Hatta eğer vizyoner bir bakış açısı ile değerlendirilecek olursa  1999. Marmara depreminden sonra Malatya, Beydağı yerleşkesine doğru yeni bir yer değiştirme eğiliminde olduğu görülecektir.

 

Bu değerlendirmeyi esas alırsak Malatya’nın Caferhöyük, Aslantepe, Eskimalatya ve Modern Malatya ile birlikte 9. bin yıllık bir tarihi geçmişe sahiptir.

 

Kenti simgeleyen figürün ne olması gerektiği ile ilgili tartışmalar doğrusu Türkiye’de henüz yenidir. Hatta denebilir ki bu yöndeki tartışmalar başlamış değildir. Zira kent araştırmaları konusunda çok geriyiz. Kentin tarihi, kültürel, sanatsal, folklorik, ekonomik, sosyolojik, etnik vb. konularında doğru-dürüst bir çalışma yapılmamıştır. Tarihi ve kültürel mirasımızın bir envanteri bile çıkarılmış değildir.

 

 Malatya’da son bir yılda yeni valimiz sayın Doç.Dr. Ulvi SARAL’ın özel çabalarıyla komisyonlar kurulmuş ve bu komisyonlar hem mevcut kültürel mirasın envanterinin çıkarılmasında hem de kentin kültürel ve sanatsal seviyesinin yükseltilmesi için yoğun çaba harcamaktadır.

 

Söylemek istediğimiz husus şudur. Kültür tarihi ve kültür mirası gün yüzüne çıkarılıp kayıt altına alınmadan, bu yöndeki çalışmalar kitaplaştırılmadan yapılacak her tartışma anlamlı olmayacaktır. Zira kentin tarihi ve kültürel mirası anlaşılmadan simge-figür tartışmalarına kalkışmak doğru ve tutarlı bir tartışma olamaz.

 

Bu tartışmanın bir çok nazik tarafının olduğunu da biliyorum. Örneğin Malatya tarihini yalnızca İslam- Türk tarihi ekseninde değerlendirmek ne kadar doğrudur. Kent tarihini İslam öncesi ile sınırlandırarak, buradan bir simge-aidiyet çıkarmak ne kadar yanlış ve eksik ise simge ve aidiyeti yalnızca İslam veya yalnızca Türk tarihi envanterinden aramak da o kadar yanlıştır.

 

Bu tartışmanın birçok boyutu olduğunu biliyorum. Bu konuda uzlaşmanın zor olduğunu da. Ancak tartışmayı kolaylaştırmak için kentin hangi boyutunun daha önemli olduğuna bakılmasında yarar var. Zira bu boyut “insan” mı olacak yoksa bizatihi “kentin” kendisi mi olacak? Ya da her ikisi.

 

İranlı sosyolog Dr. Ali Şeraiti batı ve doğunun şehirlerini değerlendirirken şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Batıda tanrılar şehrin (cite) bekçisidir. Asıl olan “şehir” dir. “Mabet” ise fer’i olandır. Yani doğunun aksinedir. Doğuda şehir mabedin etrafında inşa ediliyor, batı da ise mabet şehrin bir kenarında kalıp muhafızlık yapıyor.

 

Doğuda hiçbir şehir, maddi meselelerin temelleri üzerinde kurulmuyor. Belki bir yere şehir kurulmasının sebebi bir efsane veya dini meseleler oluyor. Mesela bu şehir de “Süleyman peygamber” gömülüdür, o şehir de “Adem peygamber” gömülüdür. Diğerinde bir başka büyük insan.. Doğuda her şehrin böyle bir hikayesi vardır…. Doğuda her şehir, madde ötesi böyle bir kökene sahiptir. Ama batıda asalet toplumdandır, ve maddi hayatın esasına dayanır. Şehrin kendisi kutsallığa sahiptir.”

 

Görüldüğü üzere Dr. Ali Şeriati’nin bu değerlendirmesi de bu konudaki kafa karışıklığımızı gideremiyor. Zira bu açıklama ile Malatya’yı sembolize edecek figürü hangi zaman diliminde, hangi tarihi ve kültürel evreden arayacağımıza açıklık getirmiyor.

 

Malatya’nın tarihte bilinen ilk ana yerleşkesi Caferhöyük’te yapılan arkeolojik araştırmalarda herhangi bir dinsel yapıya rastlanmamıştır. Ama, Aslantepe’de yapılan arkeolojik kazılarda, devlet ve bürokrasiyi temsil eden saray ile birlikte “mabet” yerleşkenin en önemli unsurlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

İlk kuruluşu Romalılar tarafından gerçekleştirilen Malatya’nın (Eskimalatya) İslamlaşma sürecinde yaşadığı dönüşümde caminin-mabed ( Ulu camii) kentin tam kalbine inşa edilmiş olduğu dikkatlerden kaçmamaktadır.

 

1839 yılından buyana Malatya’nın ana yerleşkesi durumunda olan Modern Malatya için de benzer şeyler söylemek mümkündür.

 

Şimdi kafa karışıklığını ortadan kaldırmak ve Malatya’yı sembolize edebilecek bir figürü bulabilmemize yardım edecek, Malatya’nın kentsel gelişimine kısaca bakalım:

 

Malatya’nın bilinen ilk ana yerleşmesi Cafer Höyük ve Değirmentepe’dir ki burası bugün modern Malatya’nın 20 25 km doğusunda Fırat kenarındadır. Karakaya Baraj gölünün altında kalan bu antik Malatya yerleşkesi M.Ö. 7 bin ile M.Ö. 5 bin yıllarında önemli bir üretim ve ticaret merkezi olarak kendini göstermiştir.

 

Dünya’da ilk kent yerleşkesi olarak, yaygın ama yanlış olarak kabul edilen Mezopotamya merkezli yaklaşım, yerini yukarı Fırat vadisi ilk kent yerleşkesine bırakmıştır.

 

Bu kent yerleşkesi M.Ö. 5 yıllarında sönmüş, yerini bugün Modern Malatya’nın 4 km kuzey doğusuna düşen Aslantepe’ye (Orduzu/Malatya) bırakmıştır. Aslantepe, Malatya’nın ikinci yerleşkesi olarak M.Ö. 5 bin yıllarından başlamak üzere M.Ö. 100 yıllarında Romalıların bölgeye gelişine kadar sürmüştür.

 

Malatya, üçüncü yerleşkesine Romalılar döneminde kavuştu. Roma-Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemini içine alan Eskimalatya (Battalgazi) ana yerleşke olarak 1839 yılına kadar sürdürdü.

 

Malatya, dördüncü yerleşkesine 1839 yılında bugün Modern Malatya olarak bilinen yerine taşınarak kavuşmuştur.

 

Şehir kurmada mahir olan Malatya ahalisi beşinci yerleşkesine taşınmakla meşguldür. Bugün için ütopik bir varsayım olabilir. Ancak Malatya özellikle 1999 Marmara depreminden sonra Beydağı yerleşkesine taşınmaya başlamıştır.

 

Görüldüğü gibi Malatya 9.bin yıllık tarihi geçmişi ile geride muazzam bir birikim bırakmıştır.

 

Bu muazzam birikimin arasında yalnızca Battalgazi’yi sembolize etmek ya da son yapılan değişiklikle yalnızca Selçukluları ön plana çıkarmak doğru olmadığı gibi tarihsel birikime de uymamaktadır. İslam öncesi kentin tarihi evrimini görmezden gelsek bile 400 yıllık Osmanlı hakimiyetini nasıl görmezden geleceğiz.

 

Kentin sembolü ile ilgili tartışmalar yakın zamanlarda Ankara’da yaşandığını biliyoruz. Hitit güneşi yerine cami ve minarelerin sembolize edilmesi, kentin İslam öncesi ve İslam sonrası kimliği ile ilgili tartışmalara sahne olmuştur.

 

Kentin simge konsepti içerisinde İslam öncesi Caferhöyük ve Aslantepe’nin yanında Malatya’nın (Eskimalatya) ve Modern Malatya’nın da yer alması gerektiğini dile getirsek eminim ki benzer tartışmalar burada da kendini gösterecektir.

 

Kentin İslam öncesi birikimini ne yazık ki bütünüyle küfür ve şirk olarak görme eğilimi devam etmektedir. Bu durum ülkemizde ciddi bir bilgi eksikliğinin ürünü olarak ortaya çıktığını ifade etmek gerekir. Zira eğer söz konusu olan tevhit inancı ise İslam öncesinde de tevhit inancını getiren peygamberler gelmiştir. Hele birçok peygamberin geldiğini bildiğimiz Suriye-Mezopotamya coğrafyasına en yakın ve etki alanı içinde olduğunu bildiğimiz Anadolu’da söz konusu bu peygamberlerin getirdiği tevhit inancının izlerini yok saymak ne kadar mantıklıdır.

 

Kaldı ki eğer tarihi birikimi tevhit ve şirk/küfür bağlamında ele alıp böyle bir tasnif ve aidiyet oluşturacak isek bugün de tevhit ve şirkin izlerini ve emarelerini rahatlıkla görebiliriz. Hem de hiç zorlanmadan.

 

O halde bir kentin kimliğinden hareketle eğer bir sembol oluşturulacaksa bu kimliği oluşturan bütün tarihi ve kültürel renkleri bir bütün olarak içine almalıdır. Bunu söylerken elbette ki sembollerde şirk ve küfrü ihtiva eden unsurların olmasını savunmak mümkün değildir.

 

Konuyu farklı boyutlara taşıyıp yazımızı uzatabiliriz. Örneğin, Malatya’nın sembolünü tartışırken, Eskimalatya’nın kentsel gelişim tarihinden koparılarak adının Battalgazi olarak değiştirilmiş olmasının tarihi bir hata olduğunu ve bu hatanın bir an önce düzeltilmesi gerektiğini henüz tartışmıyoruz.

 

Sonuç olarak şunu söylüyoruz. Ne Battalgazi heykeli ne de Selçuklu hakimiyetini simgeleyen çift başlı kartal figürü, Malatya’nın tarihsel gelişimini ve birikimini ifade etmemektedir. Kaldı ki bu simge bugün bir  çok kuruluş tarafından zaten kullanılmaktadır.

 

Selçukluların bayraklarında bulunan çift başlı kartal günümüzde Konya'nın simgesi. Selçuk Üniversitesi, Konyaspor, Büyükşehir Belediyesi ve daha birçok kuruluş logolarında onu kullanıyor. İşte bununla ilgili örnekler:

 

Çift başlı kartalı çok seven Anadolu Selçukluları bu figürü; Kubadabad Sarayı çinilerinde, Konya ince Minare Müzesi’nde bulunan bir kabartmada, Erzurum çifte Minareli Medresesi portalında ve Yakutiye Medresesi’nde, Akşehir Kileci Mescidi ahşap pencere kanadında v.b. gibi birçok cami, kale, saray, han gibi mimari yapılarla, mezartaşı, halı, ahşap vb gibi etnografik eserlerde kullanmışlardır.

 

Görüldüğü üzere Battalgazi Belediyesinin son olarak seçtiği figür de aslında bir çok açıdan tartışmalı bir durumdadır.

 

Henüz vakit geçmiş değildir. Malatya üzerine araştırma yapan bilim adamları bir araya getirilmeli ve bu konuyla ilgili bir sempozyum düzenlenmelidir. Bu çalışmaların sonunda çıkacak olan bilimsel öneriler ışığında yeni bir sembol tasarlanmalıdır.

 



[1] http://www.malatyahaber.com/haberler/templates/malatya-new.asp?articleid=27905&zoneid=8&y=

[2] Dr. Ali Şeraiti, Dinler Tarihi I. Seçkin Y. 1988, s. 171. vd.

[3] Kubad-Abad Sarayı'ndaki çinilerden Malatya’nın kent yerleşke tarihi ile ilgili daha detaylı bilgiler, üzerinde son üç yıldır çalıştığım “Malatya Tarih Kent ve Kültür” adlı çalışmamızda yer alacaktır. M.Ö. 7 bin M.S. 1990’lı yılları içine alacak bu araştırma devam etmektedir.

[4] Konya Surları'ndan, http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=24003

[5] Vatan Caddesi'nde 13 bin çiçekten oluşan 650 m2'lik çift başlı kartal figürü,

 http://www.turknumismatik.org.tr/turkish/yayinlar/bultenler/bulten3738/B3738_M09.html

[6] Boğazkale Hattuşa Hitit çift başlı kartalı http://www.milliyetciforum.com/turklugun-hakimiyet-sembolu-cift-basli-kartal-27120.html

[7] Kubadabad Sarayı yıldız çinisi üzerinde gövdesinde
“Es Sultani” yazan çift başlı kartal
http://www.milliyetciforum.com/turklugun-hakimiyet-sembolu-cift-basli-kartal-27120.html

[8] Masonik belgelerde rastlanan sembol http://www.milliyetciforum.com/turklugun-hakimiyet-sembolu-cift-basli-kartal-27120.html

[9] Rus Çarlığı http://www.milliyetciforum.com/turklugun-hakimiyet-sembolu-cift-basli-kartal-27120.html

[10] Bizans İmparatorluğu http://www.milliyetciforum.com/turklugun-hakimiyet-sembolu-cift-basli-kartal-27120.html

[11] Arnavutluk Devleti Bayrağı http://www.milliyetciforum.com/turklugun-hakimiyet-sembolu-cift-basli-kartal-27120.html

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız