SON DAKİKA
SON DEPREMLER

Malatyaspor'da Bunlar da Yaşanmıştı..

A- A+ PAYLAŞ

Malatyaspor'un 20 yıllık emektarı, halen İdari Menajer olan Atilla Kapkıner, kulüp yıllarını, ilginç olayları, kulübün resmi internet sitesi malatyaspor.org.tr'ye anlattı..

Kapkıner'in, bilinmeyen birçok olayı da anlattığı bu röportaj şöyle:

....

Atilla Kapkıner, şu anda Malatyaspor kulübünün idari menajerliğini yapıyor. 1984 yılından beri Malatyaspor’la dolaylı ve doğrudan ilişkisi olmuş; kulübün bu dönemdeki tarihine ışık tutacak önemli bilgilere, deneyime sahip bir isim. Yıllarca kulüp muhasebeciliği yapmış, arada lisans çıkartmadan, evrak takibine işlerle uğraşmış, müdürlük yapmış, ligde fırtına gibi esilen, 3. lige düşmemek için çırpınılan, “denizde kum, bizde para”lı günleri, “meteliğe kurşun” ayları yaşamış.

Kapkıner’le yaptığımız söyleşi, Malatyaspor’un nereden nereye geldiğinin ve nereye gittiğinin/gidebileceğinin ipuçlarını taşıyor.

Soru: Malatyaspor’la ilk ne zaman çalışmaya başladınız?

Kapkıner: 1984 yılında dışarıdan muhasebeci olarak çalışmaya başladım. Zaten o yıllarda kulüp içinde çalışan eleman yoktu. Malatyaspor şampiyon olmuştu. Babamın muhasebe bürosu vardı. Yapın dedi, yapmaya başladık. Para alma filan yok. Zaten, hesap-kitap fazla değil. SSK, Maliye işlerini takip ederdik. Borç-alacak durumunu bilmezdik. Belli bir süre sonra, kulüpteki bir arkadaşın tavsiyesiyle yardım maksatlı gelmeye başladım. Muhasebede biraz daha iyi olmamızdan tercih edilmiş olabiliriz.

Soru: Sporla ilginiz var mıydı?

Kapkıner: Biraderler amatörde futbol oynardı. İlkokul yıllarında büyük birader Turgay, futbol oynarken, çantasını taşırdım. Özyıldız, Orduzu Maarif, Gençlerbirliği’nde oynardı. Mahallede oynadığımın dışında futbol oynamadım, ama seyretmesini severdim. Dede’nin (Sıtkı Derme) takımı İdmanyurdu’na sempati duyarım. Dede, Fazıl (Fazıl Tura) abi vardı. Top da oynarlardı.

Soru: Malatyaspor’la ilginiz 80’li yıllarda devam etti. O dönem kafanızda işinizle ilgili düşünceniz neydi?

Kapkıner: Yanlış anlaşılma olmasın. Malatyaspor lig üçüncüsü olduğu seneler tam içinde değildim, ama olan biteni biliyordum. Ayrıca şunu itiraf ederim. ‘Ben bugün burada çalışır mıyım, Malatyaspor’un muhasebecisi olur muyum?’ diye bir idealim oldu. Bugünkü konumu düşünmedim. Kimse düşünmez. O zaman bir bürom vardı. Küçük çapta, belli bir standartta işlerim vardı, kendime yetiyordu. Malatyaspor’un işi benim büromda yapılıyordu. Malatyaspor sağ olsun büro müro kalmadı, kendim kalktım buraya geldim.

Soru: Sadece muhasebecilik mi yapıyordunuz?

Kapkıner: Hayır, personel olmadığından evrak takibi, yazışma, bakkaldan alışveriş bile yapıyorduk. Personel yok. Düştükten sonraki yıllar aynı şekilde çalıştım. Bir ara Kulüp müdürü Muzaffer (Birer) Bey geldi. Hiçbir işe , ya bu benim işim değil, demedik. Lisansa koştuk, deplasman deplasman gezdik. Hep içinde oldum. Serzenişte bulunmadım. İşleri severek yaptım.

Soru: Malatyaspor, 1.ligdeki ilk döneminde bir ara olağanüstü paralı günler yaşadı. Malatyaspor, o yıllarda neleri doğru yapmayıp, fırsatları kaçırdı?

Kapkıner: Hikmet Bey’in zamanında şu gün girişilen yapılanma o dönemin imkânlarıyla yapılsa, dördüncü büyük şimdi Trabzonspor değil, Malatyaspor’du.

Çok büyük paralar geldi. Bir gün ellerinde çuval parayla gelenlere, ‘şu parayı sayalım’ dediğimizde, ‘bize sayıp vermediler ki, sayarak teslim edelim’ karşılığını aldık. Paranın hesabı yoktu. Malatyaspor, Pazar günü banka açtıracak güçteydi. Halk Bankası’nda halen çalışan insanlar bunu bilirler. Büyük rakamlı transferlerin, şatafatlı günlerin ondan sonra çok sıkıntısını çektik. Allah korusun, Malatyaspor şu rakamlarla, bir küme düşse, değil on yıl, yirmi senede geri gelmez. Amatörde toplarlar Malatyaspor’u. Çünkü niye? Birinci Lig’e göre bütçen var. Malatyaspor öyle bir güce sahipti ki, Pazar günü Emlak Bankası Genel Müdürü 2 milyar para tahsili için bizi kapıda karşıladı. Şu isimlere 100’er milyon makbuz karşılığı kes deniyordu. Talimatla ödeme yapılıyordu. 20 firmadan o günün parasıyla 2 milyar para alınabiliyordu. Başbakanın (Turgut Özal) ağırlığı vardı.

Soru: Peki o yapay ortam değerlendirilebildi mi?

Kapkıner: Hayır, değerlendirilemedi. Hikmet Bey olsa diyorum, şimdiki düşünce ve mantıkla bunu çok çok iyi değerlendirirdi. Çok ciddi söylüyorum, Trabzonspor filan yoktu, Malatyaspor vardı dördüncü büyük olarak. Malatyaspor her şeyini bitirmiş olurdu. Maddi olay oturdu mu gerisi geliyor. O yıllarda tek gelir ‘4 tane piyango’ dediğimiz, TRT’nin 4 maçımızı naklen yayınlamasıydı. İstanbul takımlarından biriyle oynayacaksın, o zaman Pazar günü gecesine kadar pazarlık sürerdi. Eğer rakip takımın iddiası yoksa 10 milyona bile razı olurdun. Üçüncü olduğumuz sene 3–1 kazandığımız Galatasaray maçıydı sanıyorum, 160 milyona yayın hakkını satmıştık. O tarihe kadar hiçbir Anadolu kulübüne bu para verilmemiş, 60–70 milyonun üstüne çıkılmamıştı.

Soru: O yıllardan unutamadığınız maçlar hangileri?

Kapkıner: 3-1 kazandığımız Galatasaray maçını unutamıyorum. Beşiktaş’ı şampiyonluktan ettiğimiz 1-0’lık maç var. Fenerbahçe’yi 1–0 yendiğimiz maç. Sonra İstanbul’da 0–0 biten Beşiktaş maçı. Maç bitiminde biz değil, Beşiktaş soyunma odasına güle oynaya gidiyordu. Biz başımız önde, üzülerek gitmiştik.

Soru: Üzerinizde etki bırakan futbolcular kimlerdi? Hem oyunculuk, hem kişilik olarak… O yılların oyuncu tipiyle bugünkü arasında ne gibi farklar bulunuyor?

Kapkıner: Levent (Numanoğlu) abi, Feridun (Özütok) abi… Zeynel (Limoncu) vardı. Onlar bizlere yardımcı olan tiplerdi. Her türlü işle ilgilenirlerdi. Para işine geldi mi, ‘Atilla şu kadar para gelmiş, şu kadar dağıtılacak’ diyebilecek tiplerdi. Yönetici, lider tipliydiler. Kimse, ‘ben bunu almam, benim alacağım şuydu’ diyemezdi. Ben de gençtim. Benden büyük sporcular vardı. Ceyhun abi, Oktay abi derdik. Bazı konularda parayı önemsemeyen insanlardı. Bir maça çıkıldığında para konusunu açan futbolcuyu soyunma odasından atabilen kapasitede insanlardı. Acaba yaş geçti de… O günleri biraz da arıyorum sanki.

Soru: Türkiye’de o tipten oyuncular kaldı mı?

Kapkıner: Profesyonellik tamam, futbol bir yere geldi. Avrupa filan ama… Gerçi şimdi gerilemeye başladı. Bunun yanında profesyonellik çok aşırı anlamda para olarak algılanıyor. Sadece para da profesyonellik. Her futbolcuyu kast etmiyorum. Kişiliği, her şeyi beyefendi futbolcu kardeşler var. Onlara kötü örnek olanlar da var ama… Bazı genç oyuncuların hareketlerine bakıyorum, sanki dersin 50 senelik profesyonel. Kendimi zor tutuyorum ama bir gün bu tutmalar bir yerde kalpten malpten atar. İçimize ata ata ne olacak? Sporcu bu. Kızma bağırma diye bir şansın yok. Bana mahsus değil İdareci de başkanı da bunu yapamaz. Ne yapar? Ceza verir, gönderir kadro dışı bırakır, para cezası verir. Sokak değil burası.

Soru: O yıllarda bir kaptan Oktay Çevik vardı, bazen çok sinirlenirdi. Birilerine kızıp dövmüş müdür?

Kapkıner: Biz çalışanlar Oktay abi gözümüze bakınca tırsardık. Otobüste acaba nereye oturalım diye düşünürdük. ‘Bu nedir, sana mı sorayacıh?’ demezdik. Ama bu bizi rahatsız etmezdi. Sevgiden, saygıdan… Takım olarak öyleydi.

Soru: Malatyaspor, 90’ların sonunda, beklenmedik biçimde küme düştü. Neden düştü? Nerelerde hata yapıldı?

Kapkıner: Benzetme olmasında…Geçen aklıma o geldi. Küme düştüğümüz sezon bir ara 7. idik. Ne zaman teknik direktör Sundermann gönderildi, disiplinsizlik başladı. 3 teknik direktör değişti. Disiplinsizlik başladı. O ara 3-4 ayda bir kongre yapıldı, kısır çekişmeler aldı başını yürüdü. Metin Kaya Çağlayan (başkan) kendi kendine aday oluyordu, ama kongrede yine de bir sürü olay çıkıyordu. Gerçi Lütfü Kılıç aday oluyor, son anda çekiliyordu ama… Tek adaydı. Soykan-Çağlayan çekişmeleri de oldu. Hakemlere karşı, herkese karşı antipatik olundu. (Kapkıner bu noktada dönemin Malatyaspor yönetiminin, Malatya’da görev yapan futbol hakemlerinin bilet alarak maçlara girmesi kararına ve bunun yarattığı sıkıntıya değiniyor) Tamam bir şey istemeyebilirsin. Bazı şeyleri kabullenmek lazım da... Hakemler, dernek biletini alsın. Gelirleri yok mu? Niye kulübe yük olsunlar? Antrenör, hakem, eski sporcu, amatör, öteki beriki bilet almasın. Peki, kulüp kime bilet satacak? Sadece sanayideki çırağa mı satalım? Af buyurun aptal mı parasıyla bilet alanlar? Niye bilet parası versin herkes bedava giriyorsa? Aslında bunun çözümü basit: Malatyaspor maç hâsılatı yıllık ne kadar? 400…Gitsin Federasyon’a, “gardaş sen ver 250, al senin olsun, biz kimseden para almayalım’. Hâsılat rekoru kırdığımız maçta sattığımız bilet 7 bin, 8 bin. Biz Fenerbahçe değiliz, 60 bin kişilik stadımız yok. Kapasite, 10 bin 900. O zaman yönetim hakemlerle restleşme yaptı. Düşüncesinde haklıydı, ama bunu yiyeceksin kardeşim. Duyumlar aldık, ispat edemem. Bazı hakemler gidip, maçları yönetecek hakemlere ‘bunlar bize parasız bilet vermiyorlar, düşürün bunları’ demişler.

Soru: Sonra ligden düşüldü. Şike yapıldığı kanıtlandı. Ama dönüş olmadı? Malatyaspor ilk sezon çok güçlü bir kadroya sahipti. Dönemez miydi?

Kapkıner: Çıkardık, engellendik. İlk sene Tahkim meselesi. Kazandık, kazanamadık derken, maçları unuttuk. İyi gidiyorduk. Şenez Erzik’in (dönemin TFF Başkanı) Turgut Özal’a (dönemin cumhurbaşkanı) şunu söylediğini duyduk. Erzik, ‘tamam alırım, ama gelecek tepkileri size yönlendiririm’ demiş. Özal, tazminat ödenmesini istemiş. Tahkim’den çıkan karar, Malatyaspor’un hem lige alınması hem de bir yıllık kaybının giderilmesi yönündeydi. 4 milyar dediler, taksit halinde ödediler ödemediler. 750 milyonumuz da kaldı, alındı mı alınmadı mı bilmiyoruz.

Soru: O anda bu olanlara karşı yönetimin bir politikası, (B) planı yok muydu?

Kapkıner: Yoktu. İşte, ‘askere gidecekler gitsin’, ‘herkes serbest’ düşüncelerine girildi. Şeker’le berabere kalmışız. Demirspor’dan yine de öndeyiz. Malatyaspor gol atarsa cumhurbaşkanı stada gelecekmiş. Olmuş olmamış, bunlarla uğraştık. Kendi kendimizi çektik.

Soru: Ardından Malatyaspor için kötü günler başladı. Anlatır mısınız?

Kapkıner: Sonraki yıllar… Allah bir daha o günleri getirmesin. Cevaz Koca’nın başkanlığı döneminde bir kez play-off şansını yakaladık. Play-off’un en iyi takımıydık. Futbolcular devre arasında, ‘500 milyon verin, bu işi bitirelim’ dediler. Ama bunu yapamadık. Takım o yıl şampiyon olan Samsunspor’u Samsun’da dağıtırken, ‘işte biz buyuz’ der gibiydi. Münir Bey’in (Ahmet Münir Erkal) başkanlığı döneminde öyle bir takım yaptı ki, biz o takımı sata sata bitiremedik. Sonra vali yardımcısı Cengiz Cantürk başkan oldu, ondan sonra koptu. O dönemleri hiç konuşmayalım.

Soru: Ne zaman Malatyaspor düzelmeye başladı?

Kapkıner: Çerçi döneminde işler toparlanmaya başladı. Malatyaspor, iki büyük başkana çok şey borçludur. Birincisi, Mehmet Yaşar Çerçi… Antalya’ya grup maçlarına gittiğimizde bizim bütçemiz 1, 1,5 trilyon iken, en kötüsü 10 trilyon, Sebat 2,5, 3 trilyondu. Biz bunların içerisinden çıktık geldik. Başarının temeli arkadaşlıktır. Kulüpte öyle bir arkadaşlık ortamı kuruldu ki, evimize gitmek istemedik. Burada şakalaşır, boğuşur, dövüşür, çekişirdik. Ödemeler mütevazı yapılıyordu. Hayati (Palancı) babalar gibi harbi kaptan. Herkesi toparlamış. Takımın 18 kişilik kaptanı değil, hepimizin kaptanı. Antalya’ya grup maçlarına giderken, Yücel (İldiz) Hoca’ya, ‘Hocam, oralar güzelmiş, aman ilk maçta yenilmeyin, 1 hafta önceden gidelim, biraz tatil yapalım’ diyordum. Sebat’ı 4–0 yendik, Kayseri galibiyeti… Çocuklar motive olmuş. Sporcudan başka kimse inanmıyor. Şampiyon olacaklarını söylüyorlar, ‘hadi gedin lan… Tabi, tabi… Görürsem söylerim” diyorum. Kayseri maçıyla birlikte heyecandan elimiz ayağımız titremeye başladı. Antrenmana giderken bile titriyoruz. Çerçi’nin zamanı, Malatyaspor’un Malatya’nın şansıdır. Lisans çıkaramayan Malatyaspor, Ağrı’ya 10 amatörle giden Malatyaspor Antalya’da şampiyon olmuştur.

İkinci büyük başkan, Hikmet Tanrıverdi’dir. O’nun bu takımı ligde bırakmasıdır. Ligde kalmak, ayrı bir şampiyonluktur. Futbol tarihinde 0 puandan gelinip ligde kalındığı görülmemiş. Devre arası idarecinin birine “10 milyon dolar borç var. Düşmeye düştük. Trabzon’dan aldığınız topçuları satın, borcumuzu ödeyelim” dedim. Nefis meselesi yaptılar. Sezon başında Ankara’da TSYD Kupası’nda oynayan kadro ile ikinci yarıdaki kadrodaki 11 değişti. Ziya Doğan’ın gelmesi, aşırı parasal motivasyon, verilen primi kimse transfer taksiti olarak vermiyor, ödemeler takır takır… Malatyaspor, o gün itibar kazandı.

Geçmiş kara yıllarda Ankara’da bir otelde kalınmış. Namı değer bir başkanımız çek mek meselesi yapmış. Otelde 3 gün kalacağız, 2 milyar masraf var, 2,5 milyar göndereyim diyorum, rezervasyon yapmıyorlar. Aynı otel, şimdi Ankara deplasmanı söz konusu olunca 10 tane faks gönderiyor, ‘fiyatı siz tespit edin’ diyor. Aynı otel, aynı kişiler.

Soru: Şu anda Malatyaspor’un durumu nasıl?

Kapkıner: Malatyaspor çok süratli gidiyor. Çukurlara düşüyor. Allah vere devirmeyek… Hikmet Bey’in hızına, temposuna ayak uyduramıyoruz. Biz daha cep telefonunda konuşmayı öğrenmemişken, bize kayıt yaptırmaya çalışıyorlar. Hele durun, cep telefonunu görek hele…

Soru: Eskilerden sizi etkileyen başka yönetici, başkan var mı?

Kapkıner: Nurettin Soykan, As Başkan Cahit Kurdal… Soykan, Baba Başkan’dı. Cahit abi, senin benim aklımın almayacağı 50 tane hesap yapardı. Her yönü düşünürdü. İskenderunspor’la oynuyoruz. Gol kaçırdık, üzülüyoruz. Cahit abi, “kaçsın, kaçsın, iyi” diyor. Cahit abi biz kaçırıyoruz. ‘Yok, yok beraberlik yeter. Bunları yenersek hırslanırlar, yenmememiz lazım’ demişti. Atilla Kantarcı, Necdet Narin, Nurhan Taştepe var aklımda kalan yöneticiler. Futbolu bilen başkan dersen, Cevaz Koca derim. Bir takım yaptı. Küme düşer dedim, play-off’a kaldık. Muhammet, Semih, Suat, Caner gibi iyi oyuncular vardı.

Malatyaspor’da sabretmeyi öğrendim. Çok güzel günler de geçirdik, 7 ay maaş almadan, Orduzu belediye otobüsüyle gidip geldiğimiz günleri de gördük. Şimdi kulübün kapısında 6 tane araba var. Eskiden gece yürüyerek giderken köpekler saldırırdı, Muzaffer (Birer, dönemin kulüp müdürü) abiyi ısırdılar. Sonra bir Kangal besledik, o bizi karşıdan görür, koşarak gelip bizi korurdu. Ziya Hoca geldiğinde şişe suyu alınmasını istedi, ‘Malatya’nın suyuna nolmuş?’ dedik, ağırımıza gitti. Sonra baktık öyle olması gerekiyor, zor kabullendik.

Malatyaspor ileriye yönelik yatırımlar peşinde. Bütçede borç olarak görülen rakamlar çocuk oyuncağı. Bir silkelenmede ödenir; bunlar borç değil. Futbolcunun basın bültenleri verdiği günlerden, ültimatom yayınladığı günlerden geçtik. Yalnız herkesin elbirliği inanması lazım. Malatya’da inanç kaybı var. Taraftar nedir? Taraftar, takımının biletini alıp maçını izleyen, maç bittikten sonra oynanmış-bitmiş kabul edip evine giden adamdık. Fanatik diye bir şey kabul etmiyorum. Bu siyaset değil, rejim değil…Onların fanatiği olur. Malatyaspor’un şu anki yapısı çok iyi. Küme düşse bile seneye daha oturmuş, daha güçlü döner. Borcun, harcın olmaz.

Soru: Gülümseten anılarınız mutlaka vardır? Bir tanesini anlatır mısınız?

Kapkıner: Samsunspor’a Murat Şimşek’i vermişiz. Yöneticiler bana bonservisini verip, Samsun’a yolluyorlar. Bonservisi teslim edip, 50 milyar para ve oyunculardan Serkan (Aykut) veya Caner’i alıp gelmemi istiyorlar. Ya birini söyleyin, hangisini alayım? Ya işte birini al, gel. Sabah gittim, Samsunspor’un durumu iyi değil, küme düşmemeye oynuyor. Gazeteler iyi şeyler yazmıyor. Özkan Sümer de teknik direktör, elinde gazetelere bakıyor. Benim girdiğimi fark etmedi. Sekreter’e dönüp dedi ki, “Kızım beni Tanrı bile arasa yokum, telefona kimseyi bağlama”. Ben atıldım. Malatyaspor’da çalışmışlığı var, beni tanıdı, “Sen ne arıyorsun lan burada?”. “Hocam” dedim, “Bonservisi getirdim. Dediler, iki oyuncudan birini al gel”. Özkan Hoca kızdı “Oğlum kavun karpuz mu seçiyorsun”. Ben hemen toparladım: “Zaten dediler ki, Özkan Hoca’nın bizde çok emeği var, o’na sor. Ben de size soruyorum”. Caner’i önerdi. Kulübe geldiğimde Caner, sanki “beni al götür” der gibi gözümün içine bakıyordu. Baktım bu çocuk istiyor, başarılı olur. Serkan, daha küçük. Caner’i aldım, geldim. Karlı bir yılbaşı gecesi Caner’le Samsun’dan gelirken otobüste, muavin ve şoförle birlikte dört kişiydik...

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız