SON DAKİKA
SON DEPREMLER

"Muhalefete Bu Kozu Vermeyeceğiz"

0
Güncellendi - 2015-12-27 19:10:06
A- A+ PAYLAŞ

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "2014 Mart seçimlerine kadar kutuplaştırmayı artırmak, buradan nemalanmak isteyen muhalefete bu kozu vermeyeceğiz. AK Parti 76 milyonun tamamını muhatap alan, aynı gönül birliği ile konuşan, Türkiye'yi bir bütün olarak kucaklayan bir partidir" dedi. 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, grup toplantısında yaptığı konuşmada, AK Parti'nin Meclis'te çoğunluğu sağlamasıyla birlikte 11 yıl boyunca çok önemli yasama faaliyetlerini gerçekleştirdiğini belirterek, "Bu parlamento çatısı altında kesintisiz, istikrarlı, kararlı ve sarsılmayan bir istikamet doğrultusunda Türkiye'yi çözümlerle buluşturduk, çok önemli reformlar gerçekleştirdik, Türkiye'nin ufkunu genişlettik, vizyonunu genişlettik. Öncelikle grubumuzdaki tüm milletvekillerimize, yaptığınız çalışmalardan dolayı ülkem, milletim Ak Parti teşkilatı ve şahsım adına en kalbi şükranlarımı iletiyorum" dedi. 14 Ağustos 2011'den bu yana Ak Parti grubunun ilçeleri istikametinde hizmet üretmiş, bugün de farklı kademelerde AK Parti çatısı altında hizmetlerini sürdüren tüm milletvekillerine de teşekkür ettiğini söyleyen Erdoğan, "4. yasama yılının bu ilk grup toplantısında özellikle şunu ifade etmek istiyorum. Bugün yeni bir gün ve başlangıçtır. Hz. Mevlana'nın ifade ettiği gibi 'Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım'. Evet, dün dünde kaldı. Elbette geçmişten dersler çıkaracağız. Ancak dünün bize verdiği tecrübeyi kendimize azık edecek, her zaman olduğu gibi gözümüzü, istikbale, ufuklara dikecek ve gelecek için çalışmaya devam edeceğiz. Geride bıraktığımız 11 yıl, kuşkusuz bizim için gurur tablosudur. Ne mutlu bize ki 11 yıl boyunca ülkemiz, milletimiz için bütün yaptığımız hizmetleri artık bir çırpıda sayıp dökemiyoruz. Ekonomiden, demokrasiden, iç politikadan, dış politikaya, ulaştırmadan, şehirleşmeye, enerjiden tarıma kadar ülkemizi milletimizi ilgilendiren her alanda çok önemli hizmetler verdik" ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin 81 vilayetinde, köylerde, yaylalarda, mezralarda eserlerin olduğunu, 10 yıllardır çözülemeyen tüm sorunlara ortak çözümler ürettiklerini anlatan Erdoğan, nice meseleyi Türkiye'nin gündemine taşıyıp kararlı şekilde çözdüklerini ve çözmeye devam ettiklerini ifade etti. Hayalleri hedef haline getirdiklerini ve hedefleri tek tek tutturduklarını belirten Erdoğan, "Türkiye ekonomisini 11 yılda 3 kattan fazla büyüttük. Demokrasimizi ağırlıklarından, zincirlerinden kurtardık ve en ileri demokratik standartları ülkemizle buluşturduk, buluşturuyoruz. Edilgen, izleyici, sadece takipçi konumundaki dış politikamızı etkin ve belirleyici konuma yükselttik. Gelişmiş ülkelerde ne varsa aynısını hatta daha fazlasını milletimize sunmanın, milletimizi hak ettiği seviyeye ulaştırmanın kararlı ve samimi mücadelesini verdik. Geçmişi elbette hatırlayacağız. Son 11 yılda ülkemize kazandırdığımız eser ve hizmetleri milletimize hatırlatacağız. Biz, geçmişe bakıp avunanlardan geçmişin gururuyla yetinenlerden, yaptıklarını yeterli görüp mevcuda razı gelenlerden asla olmayacağız. Her zaman ileriye baktık, bugün de ileriye bakıyoruz. Her yeni günü yeni bir başlangıç olarak görüyoruz. Taze hedeflere taze enerjiyle yol alıyoruz" dedi.

Önceki hafta Kırşehir'de Ahilik Haftası dolayısıyla düzenlenen törenlerle birlikte son derece anlamlı bir anma merasiminin gerçekleştirildiğini anlatan Erdoğan, "21. yüzyılın bir Yunus Emre'si olan değerli ozanımız Neşet Ertaş'ı vefatının birinci yılı dolayısıyla hem kabri başında hem anma merasiminde hayırla yad ettik. Merhum Neşet Ertaş bir röportajında babası merhum Muharrem Ertaş'ın bir tavsiyesini aktarmıştı. Bu tavsiye gerçekten çok manidar. Şöyle diyor Muharrem Ertaş, 'Aşk ile çalışan yorulmaz'. Neşet Ertaş bunu hatırladı. Aşk ile çalışan yorulmaz, davası olanın davası olana ben yoruldum deme gibi bir lüksü olamaz. Biz, onun için aşk ile çalışmaya, bu millet ve ülke için devam edeceğiz. Ülke, millet, insanlık aşkıyla eser ve eser ve hizmet üretmeye devam edeceğiz. Nasıl ki her yeni günü yeni bir başlangıç olarak görüyorsak, ulaştığımız her hedefi de yeni bir başlangıç olarak kabul edecek, hedeflerimizi sürekli yükselterek, kendi kendimizle yarışmaya devem edeceğiz. 10 yıllardır ülkemize aşkla hizmet üretmek için yollarda, meydanlardayız" diye konuştu.

"Bizi 10 yıllardır takip eden ama hala bizi anlamakta, analiz etmekte, bizi çözümlemekte zorlananlar var" diyen Erdoğan, "Bizi öylesine bir hareket olarak görüp dar kalıplar içinde tarif edip sürekli yanılanlar var. Bu davayı başka davalarla karıştırıp farklı beklentiler içine giren, sürekli hayal kırıklığına uğrayan, sürekli yanıldığı halde parametrelerini değiştirmeyenler var. Biz, önce milletin sonra vicdanının sesine kulak verip öyle yürüyen, öyle hareket eden bir kadroyuz. Bizi bir araya getiren çıkar birlikteliği, ortak ihtiraslar değildir. Biz tesadüfen bir araya gelmiş öylesine toplanmış bir topluluk da değiliz. Biz ortak idealleri olan, ülke ve millet için aynı ortak sızıyı yüreğinde hisseden, adeta feleğin çemberinden geçerek aynı acıları, dertleri yaşayarak bugünlere ulaşmış yani kader ortaklığı yapmış bir kadroyuz. Böyle bir kadro, kader ortaklığında dava arkadaşlığında buluşmuş bir kadro içinde birbirine çelme takmak, kuyusunu kazmak, birbirinin başarısızlığından medet ummak asla olamaz. Biz, en başından beri biriz ve beraberiz. Bir ve beraber Türkiye içinde bugüne olduğu gibi bundan sonra da omuz omuza, dayanışma içinde istikbale yürüyeceğiz. Dedikodulara, sanal tartışmalara, hakaretlere, iftiralara değil, önce milletin sonra vicdanımızın sesine kulak vereceğiz. Onun için hep ne diyoruz, 'bu kadronun içinde ben olamaz', bu kadronun içinde 'biz' var" şeklinde konuştu.

Bugüne kadar kendi gündemlerini hep kendilerinin belirlediklerini anlatan Erdoğan, "Bize dışarıdan gündem dayatılmasına izin vermeyeceğiz. Bizi hizmetten alıkoyacak, millet ve ülke için çalışma azminden alıkoyacak hiçbir girişime mahal vermeyeceğiz. Ne yaptığımızdan ziyade ne yapacağımız önemlidir. Şunu unutmayın ki bugünlere ne yaptığımızı anlatarak değil daha çok ne yapacağımızı anlatarak geldik. Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıydı. Sözümüzde durduğumuz için, vaatlerimizi takip ettiğimiz, söz verip sözümüzü yerine getirdiğimiz için buradayız. Daha büyük hedefler belirlediğimiz, ülke ve millet için daha çok büyük hedefler belirleyip o hedeflere koşturduğumuz için buradayız. Bizi millete ve ülkeye aşkımızdan uzaklaştıracak her girişimden, her sinsi senaryodan uzak duracağız. Bizi yorgunluğa sevk edecek, aşkımızı sevdamızı törpüleyecek her girişimin karşısında uyanık olacağız. Ümitsizliğe asla prim vermeyeceğiz. Biz, öyle bir davanın mensuplarıyız ki bu dava adeta iğneyle kuyu kazılarak bugünlere ulaşmıştır" ifadelerine yer verdi.

Herkesin sustuğu, susturulduğu dönemlerde bulabildiği en küçük hareket alanını değerlendiren susmadan, sinmeden, başını öne eğmeden davasını mücadelesini veren insanların bu davayı bugünlere taşıdığını anlatan Erdoğan, "Hesabını sadece ve sadece Allah'a ve millete verecek olanlar hiçbir şeyden korkmazlar. Taşıdığı canın Allah'tan bir emanet olduğunu düşünenler ölümden baskıdan asla geri adım atmazlar. Siz iyi olduğunuz sürece mutlaka kötüler olmuştur, mutlaka kötüler sizi engellemeye çalışacaklardır. Diklenmeyecek ama dik duracaksınız. Başınızı asla öne eğmeyecek, dava taşını gediğine koyana kadar mücadeleye devam edeceğiz. Onların bir tuzağı varsa Allah'ın da bir tuzağı, milletin de bir tuzağı var. Siz iyi olursanız, o tuzaklar altüst olacak. O tezgahların hepsi yerle yeksan olup gidecektir. Böyle bir kardeşlikle azimle, kararlılıkla yolumuzda ilerlemeye devam edeceğiz. Millet için çok iş yaptık, milletimize çok önemli başarılar yaşattık ama göreceğimiz daha güzel günler var. Bu ülke ve millet hak ettiği seviyelere ulaşıncaya kadar çalışmaya, üretmeye ve hizmet etmeye devam edeceğiz" diye konuştu.

Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti: "Gönül ister ki bizim için, Türkiye için aziz milletimiz için şu aşkı muhalefet de paylaşıyor olsaydı. 11 yılda, siyaseti ve siyaset yapma şeklini çok değiştirdik. Siyasetin anlamına anlam kattık. Siyaseti gerçek anlamıyla buluşturduk. Ancak bir kez daha ifade etmeliyim ki bu süreçte muhalefet kendini değiştirmeyi, maalesef başaramadı. Muhalefet, küçük meselelere takılıp kalmayı, yerel kalmayı, azla yetinmeyi, statüko kalesine sımsıkı sarılmayı tercih etti. Türkiye, 11 yıllık süreçte koalisyonlar, istikrar ve güven sorununu aşarken ne yazık ki muhalefet sorununu aşamadı. 11 yıl boyunca söylemlerini, dillerini, üsluplarını dahi değiştirme gereği duymadılar. Defalarca yenilmelerine, kaybetmelerine rağmen ithamları, iftiraları defalarca yüzlerine vurulmasına rağmen muhalefet kendisini yenileme, yeni şartlara uyum sağlama büyük Türkiye vizyonuna ayak uydurma gereğini hiçbir zaman hissetmedi. Dedim ya bir televizyon programında, bundan sonra muhalefet Genel başkanlarının adını dahi ağzıma almayacağım. Bizim meselemiz zihniyetlerdir. Biz zihniyetleri konuşacağız. 11 yıl boyunca Ak Parti'ye hangi çamuru atmak istedilerse hep ellerine yüzlerine bulaştırdılar. AK Parti'ye hangi iftirayı attılarsa o iftira döndü onları buldu. Millete söyledikleri tüm yalanlar millet tarafından reddedildi. Muhalefet yaşadıklarından, özellikle de hatalarından ders çıkarmak yerine yanlışta ısrara devam etti. Hiç kuşkusuz böyle bir muhalefet AK Parti için talih olsa da Türkiye için, demokrasi için bir talihsizliktir."

"MUHALEFETİN EN BÜYÜK SORUNU 'VESAYET SORUNUDUR"

Muhalefetin en büyük sorununun 'vesayet sorunu' olduğunu anlatan Erdoğan, "Demokrasimiz vesayetten kurtulurken, muhalefet kendisini bağımlı hale getiren, üzerinde adeta gölge gibi duran vesayetten kurtulamamış, vesayet zincirlerini koparıp atamamıştır. Vesayetin gölgesinde siyaset yapılamaz. Siyaset sandığa ve sandık sonuçlarına saygı duymakla, milli iradeye tabi olmakla yapılır. Çetelerin, terör örgütlerinin, Türkiye düşmanı kimi odakların vesayetinde sağlıklı bir siyaset yapılamaz. Değişime direne, vesayet altında bir muhalefet Türkiye'nin bir talihsizliği olsa da biz bu talihsizliği aşarak Türkiye'yi hızla büyütmeye devam edeceğiz. Seçimler öncesinde başta TBMM olmak üzere her ortamda, gerilim siyasetine başvuracak muhalefet karşısında her zaman olduğu gibi sağduyulu ve sorumlu davranacağız. Tahriklere boyun eğmeyeceğiz. Gerilim siyaseti tuzağına düşmeyeceğiz. Özellikle muhalefete, muhalefetin kendi dil ve üslubuyla cevap vermeyecek o seviyeye düşmeyeceğiz. 2014 Mart seçimlerine kadar kutuplaştırmayı artırmak, buradan nemalanmak isteyen muhalefete bu kozu vermeyeceğiz. AK Parti 76 milyonun tamamını muhatap olan, aynı gönül birliği ile konuşan, Türkiye'yi bir bütün olarak kucaklayan bir partidir" dedi. 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, demokratikleşme paketinin açıklanmasının ardından muhalefetin kutuplaştırma ve kamplaştırma siyasetine karşı kendilerinin kucaklayıcı olmayı sürdüreceklerini söyledi. Bu güne kadar yaptıklarının Türkiye için olduğunu dile getiren Başbakan Erdoğan, “Hangi adımı attıysak Türkiye’nin normalleşmesi için attık. Yaptığımız reformlar belli kesimlere imtiyaz sağlayan değil tam tersine belli kesimlerdeki imtiyazları alan 76 milyonu birleştiren Türkiye’yi normalleştiren reformlardır. Ellerinden imtiyazları giderler on bir yıl boyunca itiraz ettikleri gibi bugünde itiraz ediyorlar. Biliniz ki yarında itiraz edecekler. Hukuk karşısında bugüne kadar yaptıklarıyla biz bunların elde ettiklerini bundan sonraki süreçte asla hukuk karşısında imtiyaz kabul etmiyoruz” diye konuştu.

“SEMAYA AÇMIŞ DUA EDENLERİ GÖSTEREN FOTOĞRAF BİR TÜRKİYE FOTOĞRAFIDIR”

Devletin karşısında, devletin karşısında imtiyaz kabul etmediklerinin altını çizen Başbakan Erdoğan, devletin vatandaşına bakışında imtiyazı asla kabul etmediklerini kaydetti. Hukuk önünde devlet nazarında, devletin hizmetleri hususunda her vatandaşın bir, eşit ve bütünüyle aynı haklara sahip olduğun ifade eden Erdoğan, “Devlet vatandaşına yaşam tarzı dayatamaz. Devlet vatandaşına inanç, mezhep, değer dayatamaz. Devlet vatandaşına çocukluktan başlayarak format atamaz. Tek tip standart vatandaş yetiştirmek için vatandaşına zulmedemez. Şunu burada yine burada altını çizerek özellikle ifade etmek istiyorum; bizim devletimiz yani cumhuriyetimiz 29 Ekim 1923, 23 Nisan 1920 ruhu üzerine inşa edilmiştir. Gazi Mustafa Kemal’in ifadesiyle Misak-i Milli sınırları içindeki herkes özellikle de Müslüman unsurlar kendi ifadesiyle yani ‘Anasır-ı İslam’ bu cumhuriyetin ayrımsız ve imtiyazsız vatandaşları olarak kabul edilmiş, Cumhuriyette zaten onlar tarafından inşa edilmiştir. 23 Nisan 1920’de Ankara Ulus’ta Büyük Millet Meclis’i önündeki fotoğraf bizim Cumhuriyetimizin özünü, ruhunu, felsefesini en net ve en anlamlı şekilde yansıtan fotoğraftır. Meclis önünde Gazi Mustafa kemal’in etrafında elleri semaya açmış dua edenleri gösteren fotoğraf bir Türkiye fotoğrafıdır, bir cumhuriyet fotoğrafıdır ve gönderdikleri valiliklere olan genelgeyle hatmi şeriflerin indirilmesi, salatı terficiyelerin getirilmesi bütün bunlar bizim ilk Meclis’in açılışındaki sırdır, aslı olan budur” şeklinde konuştu.

“BU CUMHURİYET; 28 ŞUBAT’TA, 12 EYLÜL’DE, 27 MAYIS’TA KURULAN BİR CUMHURİYET DEĞİLDİR”

Erdoğan, ilk Meclis’te Türk’ü, Kürdü, Arap’ı, Çerkez’i, Laz’ı, Roman’ı, Boşnak’ı ve diğer tüm etnik unsurların bulunduğuna dikkat çekerek, konuşmasına şöyle devam etti:

“Orada farklı elbiseler içinde, birbirlerinin kıyafetine ve yaşam tarzına hoş görü gösteren, saygı duyan bir anlayış var. Cumhuriyet bu topraklar üzerindeki tüm farklılıkları bir zenginlik olarak, farklıkları aynı idealler altında toplayan, farklılıkları birleştiren bir ruh böyle bir felsefe, böyle bir anlayış üzerine inşa edilmiştir. Bugün attığımız her adımı, yaptığımız her reformu Cumhuriyete karşı gibi göstermeye çalışan cahiller ve istismarcılar var. Türkiye’de yer isimlerinin değiştirilmesi 1949 tarihli bir yasaya dayandırılmıştır. Milletimizin şunu özellikle duymasını istiyorum; 27 Nisan 1960 darbesinin hemen sonrasında sadece 4 ay içerisinde Türkiye’de 10bin civarında yerleşim merkezinin ismi değişmiştir. 27 Mayıs 1960’dan 1965’e kadar 16 binden fazla yer adı değiştirilmiştir. Aynı şekilde yer adları 12 Eylül 1980 müdahalesinin ardından yine gündeme gelmiş, binlerce yer adı da bu müdahalenin ardından değişmiştir. Örneğin; Tillo ismi Siirt Tillo bundan sadece 23 yıl önce 1990 yılında aydınlar olarak değiştirilmiştir. Eniştesi olduğum için ben orayı örnek veriyorum. Allah aşkına bunun Cumhuriyetle, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesiyle nasıl bir ilgisi, nasıl bir alakası olabilir. Her sabah öğrencilere okutulan Ant 1933 yılında başlayan bugüne kadar da defalarca değiştirilen, kaldırıldığı halde 12 Mart’ta 12 Eylül’de yeniden diriltilen bir uygulamadır. Bunun Cumhuriyetle ilgili olduğunu iddia etmek nasıl bir cahilliktir. Türkiye’de kılık kıyafet üzerinden ayrımcılık cumhuriyetin kurulmasından çok sonra uygulanmış 1940’lar da adeta zulmü dönüşmüş 12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinde bu zulüm doruk noktasına ulaşmıştır. Başörtüsü yasağını Cumhuriyetle ilişkilendirmek nasıl bir cahilliktir, nasıl bir istismarlıktır. Hiç kimse kusura bakmasın bu Cumhuriyet 28 Şubat’ta, 12 Eylül’de, 27 Mayıs’ta kurulan bir Cumhuriyet değildir. Bu Cumhuriyet 23 Nisan 1920’de temeli atılan, 29 Ekim 1923’de kuruluşu ilan edilen bir Cumhuriyettir. 11 yıldır attığımız her adım, yaptığımız her reform özünden uzaklaşan Türkiye’yi özüne döndürmüştür. Yaptığımız her reform kuruluş felsefesinden uzaklaştırılan Türkiye’yi yeniden kuruluş felsefesine yaklaştırmıştır. Her reform, attığımız her adım Cumhuriyetimizi daha da güçlendirmiş, bir arada yaşama zeminimizi daha da sağlam hale getirmiştir.”

“BAŞI AÇIK OLAN BU CUMHURİYETİN NE KADAR SAHİBİYSE BAŞI ÖRTÜLÜ OLANDA BU CUMHURİYETİN İŞTE O KADAR SAHİBİYDİ”

Hükümetin Cumhuriyeti yeniden özüyle buluşturduğunu ve cumhur ile cumhuriyeti yeniden kucaklaştırdıklarını belirten Başbakan Erdoğan, kendilerinin yaptığının Türkiye’yi normalleştirmek olduğunu, derin yaraları tedavi etmek olduğunu, derin acıları dindirmek olduğunu ifade ettik.

Kendileri için tarihin birileri gibi 27 Mayıs 1960’da, 12 Eylül 1980’de başlamadığının altını çizen Başbakan Erdoğan, “Biz bin yılların içinden çözülerek bugünlere ulaştık. Bin yıllar boyunca tek bir millet olarak, bir olarak, beraber olarak bugünlere ulaştık. 23 Nisan’da Meclis’i birlikte açtık, İstikla Savaşı’nı birlikte verdik. 29 Ekim’de bu Cumhuriyeti birlikte kurduk. Hiç kimse ama hiç kimse kendisini Cumhuriyetin yegane temsilcisi olarak görmez. 76 milyonun fertlerine tepeden kibirle bakıp dayatmalarda bulunamaz. Cumhuriyet 76 milyonun cumhuriyetidir. Başı açık olan bu cumhuriyetin ne kadar sahibiyse başı örtülü olanda bu cumhuriyetin işte o kadar sahibidir. İstanbul’daki ne kadar bu cumhuriyetin sahibiyse Ankara’daki ne kadar bu cumhuriyetin sahibiyse Edirne’deki, Trabzon’daki, Diyarbakır’daki, Van’daki işte o kadar bu cumhuriyetin sahibidir. Bu ülkede farklı olanlar uzaydan gelmediler. Anadili Kürtçe, Arapça, Lazca,Çerkezce olanlar bu ülkeye sonradan gelmediler. Aleviler, Sünniler bu ülkeye dışarıdan gelmediler. Namaz kılanlar, başını örtenler, bir yere girince ‘Selamün aleyküm’ diyenler bu ülkeye başka bir ülkeden gelmediler. Bakıyorsun birileri çıkıyor gitsinler Arabistan’da okusunlar diyor, birileri çıkıyor çölde yaşasınlar diyor, birleri çıkıyor ‘ya seveceksin ya terk edeceksin’ diyor. Ya siz kimi kimin toprağından kovuyorsunuz. Burası bizim toprağımız, burası bizim vatanımız. Hiçbir yere gitmiyor, gitmeyeceğiz. Biz burada yaşıyor ve burada öleceğiz. 76 milyon içinde bir tek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının bile kendisini öz yurdunda garip, öz vatanında payda olarak hissetmesini kabul etmeyiz ve buna rıza göstermeyiz” diye konuştu.

“BİZİM BAYRAK SORUNUMUZ YOK DİYENLER BAKIYORSUNUZ FARKLI BAYRAKLARLA KENDİLERİNE ÖZEL MEZARLAR İHDAS EDİYORLAR”

Bu topraklar üzerinde bayrağın gölgesi altında 76 milyonun bir ve beraber olacağını, bir ve beraber yaşayacağını dile getiren Başbakan Erdoğan, kimsenin kimseye yaşam tarzı dayatmayacağını söyledi. Erdoğan, “Kimse kimsenin yaşam tarzına karışmayacak. Hiç kimse özgürlük alanına müdahale etmeyecek. Cumhuriyeti işte biz böyle düzenledik, böyle yaşatacak ve böyle geleceğe taşıyacağız. Birbirimize saygı duyarak, bir birimize hoş görü ile davranarak, birbirimizi anlamaya çalışarak geleceğe yürüyeceğiz. Silahla değil, terörle değil, molotofla, taşla, sapanla, demir bilye ile değil konuşarak, birbirimizi dinleyerek anlamaya ve anlatmaya çalışacağız. Ötekileştirmeden, ayırmadan, öfkelenmeden, şiddete asla başvurmadan, demokrasi zemininde, siyaset zemininde sorunlarımızı çözeceğiz. Bizim bayrak sorunumuz yok diyenler bakıyorsunuz farklı bayraklarla kendilerine özel mezarlar ihdas ediyorlar. Nereden çıkı. Bu nasıl bir yaklaşım tarzıdır. Bu nasıl ülkenin bütünlüğüne katkıda bulunma anlayışıdır. Bir taraftan bunu söyleyeceksin öbür taraftan bu adımları atacaksın. İşte ta kendisidir. 30 Eylül’de demokratikleşme paketimizi biz birliğimizin ve beraberliğimizin nişanesi olarak böyle bir halkası olarak kamuoyuna açıkladık. Yapacağımız reformlarla Türkiye’de demokrasiyi daha da güçlendiriyor, ekonomiye ivme kazandırıyor, Cumhuriyetimizi daha fazla cumhurla buluşturuyor, kardeşliğimize daha fazla güç katıyoruz. Siyasetin alanını genişletiyor, katılımcığı arttırıyor, siyasetin kendisini de yasak ve sınırlandırmalardan kurtarıyoruz” şeklinde konuştu.

“ELE ALINAN SORUNLAR NOKTASINDA HİÇBİR SÜRPRİZ YOKTUR”

Erdoğan, 11 yıl içerisinde defalarca reform yaptıklarını belirterek, “Defalarca reform paketlerini kamuoyuna duyurduk. Bir takvim çerçevesinde uygulama safhasına geçtik. Geçtiğimiz Pazartesi günü açıkladığımız paket ne bir ilktir, ne bir sondur. Bu paket önceki reformlarımızın bir devamıdır. Bundan sonraki süreçte de bir çok güncellemeler olacaktır. Bir çok bunlara ilaveler olacaktır. Basın toplantısında da açıkladım. Bu paket içinde çözüm noktasında sürprizler olsa da ele alınan sorunlar noktasında hiçbir sürpriz yoktur. Seçim barajından tutunuz, partilere yapılan yardıma, partilere üye olma yasaklarından tutunuz baş örtüsü özgürlüğüne kadar açıkladığımız her madde on yıllardır Türkiye’de konuşulan ve sorun olduğu herkesçe kabul edilen maddelerdir. Ne diyordu muhalefet; barajı indirelim… Var mı bir gerekçeleri veyahutta nasıl olacağına dair bir şeyleri var mıdır. Üç tane seçenek sunuyoruz. Bir; ya mevcut durumla devam ederiz. Evet veya hayır ne diyorsunuz söyleyin. İki; gelin biz barajı yüzde 5’e indirelim, 5’li bölge barajları yapalım. Bu ne demek Türkiye genelinde 110 bölge oluşturalım, her bölge 5 tane milletvekili çıkarsın. Sonuncusu bir teklif daha buyurun barajın tamamını kaldıralım. Sıfır ve Türkiye’yi 550 bölgeye ayıralım. Her bölge bir milletvekili çıkarsın. Üç tane teklif. Çalışın üzerinde hangisini uygun görüyorsunuz gelin beraber çıkartalım. Siz uygun görmüyorsunuz o zaman oturacağız nihai kararımızı AK Parti olarak kendimiz vereceğiz”

“ÇALIŞ SENİN DE OLSUN”

Partilere yardım konusunda yüzde üç barajını aşan her siyasi partiye Hazine yardımından istifade edeceğini altını çizen Başbakan Erdoğan, “nereden buraya indirdik; yüzde 7’ydi, yüzde 7’den yüzde 3’e indirdik. Çalış senin de olsun. Yüzde 3 barajını aş hazine yardımından al. Kendini sevdir. AK Parti olarak bu sorunları ilk kez bu pakette ele aldık” dedi.

“BİZİM İÇİMİZDEN DE NE YAZIK Kİ ÜÇ DÖRT ARKADAŞ İHANET ETTİ”

Başbakan Erdoğan, “Partilerin kapatılmasına bir parti özellikle karşı değil miydi? Karşıydı. Peki bu parti 26 Mart Anayasa paketinin görüştüğümüz gün niçin Meclis’i terk edip gitti. Niçin partilerin kapatılmasına yönelik maddeye desteğini vermedi. Bir taraftan sen geleceksin partiler kapatılmasın diyeceksin ama önüne madde geldiği zaman Meclis’i terk edeceksin. Bu ne samimiyetsizlik. Böyle bir doğru yaklaşım anlayışı olabilir mi? Ama benim bunu özellikle BDP’ye gönül vermiş kardeşlerim çok iyi bilmesi lazım. Bakın bu gönül verdiğiniz partinin yöneticileri partilerinin kapatılmasını özellikle istiyorlar. Oradan bir şey elde edelim diye bunu istiyorlar. Kapatılmayı engelleyecek böyle bir Anayasa değişikliğine ‘evet’ demediler. Meclis’i terk edip gittiler. Bizim içimizden de ne yazık ki üç dört arkadaş ihanet etti. Onlar da bırakıp gitti. Eğer onlar da bırakıp gitmeseydi biz yine 330’u yakalardık ve bugün partilerin kapatılması diye bir olay olmazdı. 26’nın yanında 27. madde olarak o da çıkardı ve biz bu bitirmiş olurduk. Onun için zaman zaman maalesef bu tür yaklaşımlar her siyasi partinin içerisinde olabilir. Bizim içimizde de oldu. Çünkü bir parti kendi içerisinde istişarelerini yapıp nihai kararını verdikten sonra ona bütün mensuplarının uyması gerekir. Partilerin gücü buradan gelir. Sen kendine çok güveniyorsan gidersin bağımsız olursun ona göre adımını atarsın. Bağımsız olarak seçilir gelirsin bildiğini okursun ama bu partinin bayrağı altına giriyorsan, bu partide eğer Merkez Kara Yönetim Kurulu varsa, MYK’sı ve grubu varsa buradan çıkacak karara uyduğu gün bu parti güçlüdür. Her isteyen her istediğini söyleme hürriyetine siyasi partilerin içinde sahip olamaz. O partinin ilkeleri vardır. Prensipleri vardır. O ilkeler içerisi çerçevesinde hareket etmeye mecburdur. Zira o partiden aday olurken ‘ben sizin ilkelerinizi benimsedim, bu ilkeler çerçevesi içerisinde de hareket edeceğim’ demektir bu. Temenni ederim ki bu yanlışlar olmaz. Biz bu paketle millete verdiğimiz sözü tutuyoruz. Önceden vaat ettiğimiz çözümleri şartlar ve imkanlar oluştuğu için artık hayata geçiriyoruz” şeklinde konuştu.

“BARTHOLOMEOS'U BEN KENDİ MEMURUM GİBİ ATIYOR MUYUM?”

Reform paketinin belli bir takvim içerisinde ilerlemeye başladığının altını çizen Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

“İdari olanları hemen süratle inşallah bayram öncesi yetiştirmeye çalışacağız. Yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Vakıflar Meclis’i Süryani vatandaşlarımıza ait olan arsaların iadesi için dün bir karar aldı ve tapu tescil işleminden sonra bu iadede gerçekleşmiş olacak. Mor Gabriel Kilisesi’nin vakfına iade edilmesi. Bu çok önemli bir adımdır ve bunu Hazine şuanda devretmek suretiyle bunu dün vakıflar Meclis’inden geçirerek gerçekleştirmiş oluyoruz. Şimdi tapu tescili yapılıyor. Bugüne kadar gelenler bunu niye yapmadı. Niye yapamadı. Bakın biz burada geçen Ramazan’dan sonra bugüne kadar yaklaşık 2,6 milyar liralık ülkemizdeki azınlıklara ait gayri menkulleri sahiplerine teslim ettik. Bizim azınlık olarak bulunduğumuz farklı ülkelerde biz bu mücadeleleri kolay kolay kazanamadık, kazanamıyoruz. Ama biz bakın Türkiye’de bu iş için kolaylaştırıcı bütün tedbirleri aldık ve bütün adımları atıyoruz. Bakıyorsunuz bazıları çıkıyor ‘efendim diyor bu Ruhban okulu meselesi…’ Kim ne derse desin kusura bakmayın, Bakın bizim için Ruhban Okulu meselesi anlık meseledir. Ama biz bir şeyin iadesini bir şeylerinde iadesini bekleme hakkına sahibiz. Şuanda Atina’da bizim iki tane camimiz var. Osmanlı mirası. Bir tanesi Fethiye Camisi. Dedik ki gelin bize bunu iade edin. Biz bunun restorasyonunu yapalım. Buraya gelen Müslümanların ibadet edecekleri bir yerleri yok. Bize kaç kez söz verdiler. On yıldır bizim bu gündemimizdedir. Gelen bütün başbakanlarla hep bunu konuşmuşumdur. Maalesef hala oyalanıyoruz. İkinci bir sorun bunların bir yetim hanesi var. Büyükada’da muhteşem bir yer. Biz hemen dava görüldü yetim haneyi kendilerine teslim ettik. O günden bugüne kadar hala inşasına başlayamadılar. St Sinop Meclisi'nde, Lozan'a göre konuşuyorum, enim düşüncemi söylemiyorum. St Sinop Meclisi üyelerinin tamamıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması lazım. Yani Bartholomeus gibi... Ben Sayın Bartholomos'a şunu söyledim; 'Sen dışarıda papaz getir, biz bunları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapalım ve St. Sinop Meclisi de Lozan'a uygun bir şekilde teşekkül etsin ve Şu ana kadar 17 tane gelip Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına aldığımız papaz vardır. Biz bunu da yaptık. Gel gör ki Batı Trakya'da benim 150 bin soydaşım var. Ama Batı Trakya'da benim 150 bin soydaşımın başmüftüsünü Yunan Hükümeti kendi memuru gibi atıyor. Bartholomeos'u ben kendi memurum gibi atıyor muyum. Ben nasıl Sayın Bartholomeos'u atayamıyorsam, bu hak nasıl ki Rum Ortodokslara aitse, sen de benim oradaki başmüftümü atayamazsın. Onu da oradaki benim Müslüman kardeşlerimin seçmesi lazım. Yani bütün bunlar karşısında ülkemden de bazı insanlar çıkıyor, işte 'biz Başbakanımıza güveniyoruz, bunu da Başbakanımız çözmeliydi.' Kusura bakma sen kimin bu noktada sözcülüğüne soyunuyorsun? Burada bir defa hak neyse buna bakacağız. Biz Sümela manastırını bunlara ayin için açtık, öbür tarafta Tarsus'takini açtık. Öbür tarafta Van Akdamar'ı kendimiz inşa ettik ve açtık. İnsaf edin ya, bütün bunları sen yap yap, sadece gel Ruhban Okulu'nda tıkan. Onlar da gelsinler bu konuda 'evet' desinler, eş zamanlı adımları atalım. Biz buna varız. Ama eşzamanlı. Fethiye Camii'nden, diğer camiden ve başmüftü seçimini birlikte aynı zamanda yapalım, biz Ruhban Okulu'nda açarız. Bu kadar açık konuşuyorum.”

“PARTİLERİNİN GENEL MERKEZİ ÖNÜNDE BU ANDI YAPMAYA DEVAM EDERLER”

İlkokullarda andın okutulmasına yönelik genelgenin bugün Resmi Gazetede yayınlandığını ve yürürlüğe girdiğini sözlerine ekleyen Başbakan Erdoğan, “Artık ilkokullarda, ortaokullarda böyle bir şey söz konusu değil. Ama çok meraklı olan bazı siyasiler, siyasi partiler var. Zannediyorum onlar haftanın her günü partilerinin genel merkezi önünde bu andı yapmayan devam ederler” dedi.

“BU OYUNA ASLA GELİNMESİN”

Kıyafet yönetmeliğindeki değişikliğin de Resmi Gazete'de yayınlandığını kaydeden Başbakan Erdoğan, Erdoğan, Türkiye'nin tarihi nitelikte bir normalleşme adımını böylece atmış olduğunu belirterek, “Fakat ben buradan tüm başörtülü kardeşlerime sesleniyorum; süreci provoke etmeye çalışanlar olabilir, lütfen bunları da size bırakıyorum. Bu oyuna asla gelinmesin. Onun için valilerimizle bu konuda gerekli görüşmeler her şey yapılıyor, bu provokasyona gelmeden inanıyorum ki başörtülü kardeşlerim de inancının gereğini inandığı gibi yerine getirecek ve yıllardır elinden alınan bu hakkı iade etmek suretiyle bu hakkı kullanmaya başlayacaktır”

“BAŞÖRTÜLÜ KADINLAR GÖZYAŞLARINA BOĞULDU”

Başbakan Erdoğan’ın başörtüsüyle ilgili yaptığı konuşma sırasında AK Parti Grup toplantısını izlemeye gelen bazı başörtülü kadınlar gözyaşlarına hakim olamadı. Erdoğan’ın konuşmasında sırasında duygu dolu anlar yaşan bir başörtülü bayanın uzun süre ağlaması dikkat çekti.

Kılık kıyafet yönetmeliğindeki değişiklikle çok canlar yakan, gençlere, onların anne babalarına çok ağır acılar yaşatan bir uygulamanın bir karanlık dönemin böylece sona erdiğini ifade eden Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

“Şunu burada tüm samimiyetimle vurgulamak istiyorum; hiç kimseye imtiyaz vermiyoruz, tam tersine yıllarca esirgenen bir insan hakkını, bir inanç hakkını nihayet bugün hak sahiplerine teslim ediyoruz. Yıllardır öz yurtlarında garip, öz vatanlarında parya muamelesi gören bu ülkenin çocuklarına, bu ülkenin öz be öz evlatlarına kendi vatanlarında özgürce yaşayacakları bir zemini, imkan ve fırsat eşitliğini sunuyoruz. Türkiye'nin yakın tarihindeki kara bir lekeyi, Türkiye'nin tarihine ayrımcılık lekesi olarak geçmiş kara bir gölgeyi kaldırıyor, sadece başörtülülerin değil, 76 milyonunun tamamının ufkunu bugün daha da genişletiyor, daha da aydınlatıyoruz. Bu kısıtlamanın kalkması sadece ve sadece bir normalleşmedir. Bu baskının, bu dayatmanın kalkması, sadece ve sadece eşitliğin tesis edilmesidir. 76 milyonun arasına sokulan başörtülü, başı açık ayrımı ve ayrımcılığını artık ortadan kaldırıyoruz. Benim başı açık kardeşim de başı örtülü kardeşim de bundan sonra rahat rahat aynı yerde ve birlikte çalışmanın hazzına, mutluluğuna ereceklerdir. Devlet vatandaşına bakarken, muteber ve muteber olmayan, öz evlat , üvey evlat muamelesi yapıyordu. Devlet vatandaşına bakarken bu ayrımı yapıyordu. Devlet vatandaşına yaşam tarz, kılık kıyafet, resmi tarih, resmi ideoloji dayatıyordu. Biz bugün devletin bu çarpık bakışına bir son veriyor, 76 milyonun devlet nazarında bir ve beraber olması için tarihi bir adım atıyoruz.”

“ELBETTE BIRAKILAN VE BIRAKILMAK ZORUNDA KALINAN O OKULLARIN KAYBI TELAFİ EDİLEMEYECEK”

Erdoğan, “Elbette bırakılan ve bırakılmak zorunda kalınan o okulların kaybı telafi edilemeyecek. Elbette gurbette geçen yılların, vatan, sıla, aile hasretinin telafisi mümkün olmayacak. Üniversite kapılarında, ikna odalarında onurlarına dokunulan kızlarımızın yaraları elbette kapanmayacak. Hıçkırıklarla dökülün gözyaşları elbette geri gelmeyecek. Mahkemelerde, gözaltılar da, hapishanelerde, hücrelerde tüketilen hayatlar elbette geri verilemeyecek. Titreyen elleriyle, gözlerinde damlalarla başlarındaki örtüyü çıkarmak zorunda kalan, itilen, kakılan, horlanan kız çocuklarının daha genç yaşta kırılan eğitim şevkleri elbette tamir edilemeyecek. Pencerenin kenarında okula, işe giden arkadaşını seyreden, kalbi ağlayan kadınların iç çekmeleri elbette telafi edilemeyecek. Ancak inanıyorum ki bugün başlayan normalleşme, bugün başlayan yeni demokratik özgür süreç, hepimiz, milletimiz için bir teselli, gelecek nesiller için güvence olacaktır. Bizlere, 76 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının her birine bugünleri gösteren rabbime hamdolsun. Bu demokratik ve özgür neticeye ulaşmamızda katkısı olanlara, özellikle bu insan hakkının yıllarca çileli mücadelesini verenlere selam olsun. Rabbim Türkiye'ye böyle acılar yaşatmasın diyor, bu tarihi düzenlemenin hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu.

“REŞİT GALİP, TÜRKÇE EZAN ZULMÜNÜN MİMARLARINDANDIR”

Ant uygulamasının ilk ve ortaokullarda 1933 yılında başladığını ve “Andımız” olarak bilinen metinin yazarının, son derece tartışmalı bir isim olan Reşit Galip olduğunu dile getiren Başbakan Erdoğan, “Milletimin şunu özellikle bilmesini isterim; Andımızın yazarı olan Reşit Galip, Türkçe ezan zulmünün mimarlarından, Türkçe ezan metnini yazarlarındandır. Aynı Reşit Galip, insan kafataslarını ölçen, insanları kafataslarına göre sınıflandıran anlayışı destekleyen sözüm ona bir bilim insanıdır. Geçen yıl biliyorsunuz buradan arşivlerden bazı görüntüleri sizlere göstermiştim. Ant uygulamasının Cumhuriyetimiz ile Cumhuriyetin temelleriyle uzaktan yakından ilgisi yoktur. CHP ve MHP, bu uygulamanın tarihini bilmedikleri, bu uygulamanın tarihi gelişimini okuma zahmetine girişmedikleri için kestirmeden bir istismar kampanyası başlatıp, milleti yanıltma yoluna gidiyor. Ant uygulaması içeriğindeki sorunlar bir yana, en başta şekil olarak bugüne, bugünün Türkiyesi'ne, bugünün dünyasına denk düşmeyen bir uygulamaydı. Bu nereye dönüyor biliyor musunuz, 1930'lardan ve 40'lardaki Hitler ve Stalin gibi diktatörler zamanında toplumu formatlamak için bu tür uygulamalar yapılıyordu. Bunun başarısız olduğu, anlamsız olduğu görüldüğü ve dünyanın hemen hiçbir ülkesinde böyle bir uygulama artık kalmamıştır. Dünyanın hiçbir gelişmiş hiçbir ülkesinde sabah çocukların okul önünde içtimaya dizildiği, hazır ol'da bekletildiği, içeriği sorunlu, ayrımcı, ırkçı sloganlar dizisinin okutulduğunu göremezsiniz. Baskıcı, diktatoryal rejimler dahil, bu uygulamanın faydasız olduğunu görmüş, toplumu formatlayamadıklarını görmüş ve bundan vazgeçmişlerdir” diye konuştu.

“HER SABAH 'TÜRKÜM' DEMEKLE TÜRK OLUNMAZ”

“Bal, bal demekle ağız tatlanmaz. Balı yersen ağız tatlanır” diyen Başbakan Erdoğan, “Her sabah 'Türküm' demekle Türk olunmaz. Her sabah 'doğruyum, çalışkanım' demekle doğru ve çalışkan olunmaz. Çocuklara her gün aynı şeyleri söyleterek ancak ve ancak lafzı hafızalara kazırsanız ama anlamla ilgili hiçbir yansıma göremezsiniz. İnsan sabah okul bahçesinde slogan tekrarlayarak değil, ailesinden, öğretmenlerinden, çevresinden aldığı eğitimle, terbiyeyle bir takım değerlere sahip olur. Bugün andımız üzerinden istismar siyaseti yapanların geçmişine bakın. Türkiye'nin itibarını yerlerde sürüklediler. Doğruluğu, dürüstlüğü bir kenara bırakıp, Türkiye'yi çok büyük yolsuzluklara, çalışkanlığı bir kenara bırakıp, Türkiye'yi borca, enflasyona, işsizliğe, yüksek faizlere mahkum ettikler” diye konuştu.

“GEÇ DE OLSA BU UYGULAMAYI KALDIRDIK”

Andın kaldırılmasını eleştiren MHP ve CHP’ye sert eleştirilerde bulunan Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

“Eğer ilkokullarda okutulan andımız lafzın ötesine geçebilseydi en başta CHP, en başta MHP Türkiye'ye bu kadar ağır bedeller ödetmezlerdi. Gideceksin IMF'nin kapısında nöbet tutacaksın, ‘aman bana 3.5 kuruş borç verin’ diye. Ondan sonra da ‘doğruyum, dürüstüm, çalışkanım’ diyeceksin. Ondan sonra ‘milliyetçiyim’ diyeceksin. 23.5 milyar dolar borçla iktidarı devrettiniz. 23.5 milyar dolar borcu 14 Mayıs'ta AK Parti iktidarı temizleyecek, sıfırlayacak ve IMF ile bu noktada olan işi bitirecek. Kim çalışıyor, biz çalışıyoruz. Kim doğru, biz doğruyuz. Hortumları kim kesti, biz kestik. Siz ne yaptınız, hortum uzattınız. Bu uygulama soğuk savaş dönemlerinde kalmış, demir perde ülkelerinde yaşatılmış, modası çoktan geçmiş bir uygulamaydı. Türkiye bu uygulamayı kaldırmakta geç bile kalmıştır. Nazi Almanyası, faşizm İtalyası, sosyalist blok, uzun yıllar önce bu uygulamalardan vazgeçmişken Türkiye'de bu geri kalmışlık manzarası maalesef hala devam ediyordu. Geç de olsa bu uygulamayı kaldırdık ve Türkiye'deki bir geri kalmış ülke manzarasını böylece değiştirdik. Milletimden, gençlerimizden, çocuklarımızdan rica ediyorum; gitsinler, okusunlar bu anlattıklarımın daha da detayını görecekler. Bu uygulamanın tarihini öğrensinler. Eğer okurlarsa, öğrenirlerse bu uygulamanın Cumhuriyetimizle özellikle de Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesiyle hiçbir bağının olmadığını görecek, işte o zaman istismar siyasetçilerini daha iyi anlayacaklardır.”

“MARMARAY’I HİZMETE AÇIYORUZ”

AK Parti iktidarları döneminde yapılan çalışmaları anımsatan Başbakan Erdoğan, “Bu ayın sonunda, 29 Ekim'de, Cumhuriyetin kuruluşunun 90. yıldönümünde hem İstanbul hem de Türkiye için tarihi nitelikte bir yatırım olan Marmaray'ı hizmete alacaklarını belirten Erdoğan, "Denizin 62 metre derinliğinden geçen bu tüple, bu raylarla birlikte sadece Anadolu'yu Avrupa'ya değil, Pekin'i demir ağlarla Londra'ya bağlıyoruz” dedi.

“AK PARTİ'NİN ANLAYIŞINDA YOKTUR”

30 Mart seçimlerine son derece dinamik bir şekilde gireceklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, aday tespit çalışmalarının çok büyük bir hassasiyetle devam ettiğinin vurguladı.

Erdoğan, “Genel başkan olarak masaya otur ve yanına da al birkaç kişiyi oradan 'filanca filanca yere filanca' aday olduğu gibi bir anlayış AK Parti'nin anlayışında yoktur. Bunu özellikle bilmenizi istiyorum. Her zaman olduğu gibi şu ana kadar 81 vilayetimizde bir kamuoyu araştırması yaptık. Bir durum tespiti yaptık. Şimdi temayül yoklamasıyla birlikte bir taraftan da kamuoyu araştırmasını bayram sonrası süratle yapacağız. Bazı illerimizde hemen bir taraftan açıklamaya bu temayül yoklamalarına göre başlayacağız. Kılı kırk yaran bir hassasiyetle, bir kuyumcu titizliğiyle en iyi en uygun adayı liyakat ve ehliyet sahibi adayları belirleyecek ve onlarla inşallah seçimlere gireceğiz. Beldelerimizden ilçelerimize, şehirlerimizden büyük şehirlerimize kadar belirlediğimiz her aday vatandaşlarımızın görmek istedikleri 'işte benim aradığım başkan bu' diyecekleri adaylar olacak. İnşallah yanılma payını en aza indirmek suretiyle” şeklinde konuştu.

“YANDI KETEN HELVA”

Bir Müslümanın inancı gereği kurban keserek bir farizayı yerine getirdiğini sözlerine ekleyen Başbakan Erdoğan, “Devlet buna bile et attı. Devlet ne yaptı. Dedi ki 'bunun derisini bana vereceksin' veya 'ben sana nereyi gösteriyorsam, oraya vereceksin.' Bu kurban benim, bunun her şeyi benim, derisi de benim, bağırsakları da benim. Her şeyi benim. Niçin buna müdahale ediyorsun. Ne oldu bu. Suça dönüştü. Eğer biri deriyi kalkar da 'kaçırayım, ben bunu gideyim herhangi bir vakfa, derneğe vereyim' derse ve bu esnada da yakalanırsa yandı keten helva. Bunu da yaptılar. Bundan dolayı tutuklananlar oldu. Şimdi bu da ortadan kaldı. Kurbanı kesen hak sahibidir. Bunu istediği gibi tasarruf eder. Kurban ibadetimizi eda ederken artık bu tür engellerle de milletim karşılaşmayacak” dedi.

“ONA İHTİYACIN VAR MI YA?”

Suriye'de 110 bini aşkın insanın "zalim", "terörist" ve "diktatör" Esad tarafından öldürüldüğünü kaydeden Başbakan Erdoğan, Suriye'de artık bir devlet terörü estirildiğini belirterek, “Bu kadar bunu açık söylüyorum. Türkiye'den gidip orada Esad ile röportaj yapan bazı sözde medya burada gelip bakıyorsunuz kendi ülkesinin Başbakanı'nı onun malum sözleriyle burada değerlendirmek, yargılamak istiyor. Ona ihtiyacın var mı ya. Sen zaten bunları daha fazlasıyla söylüyorsun, ne gerek var. Siz burada zaten ne yapıyorsanız, hakaretinizin daniskasını yapıyorsunuz. Oradan aldığınız destek size çok daha fazla güç mü katar. Böyle bir şey söz konusu değil. Çünkü bu millet sizin ne olduğunuzu biliyor, bizim de ne olduğumuzu biliyor. Adeta malum ana muhalefetin yayın organı durumunda olan medyada bunu görüyorsunuz, televizyonunda bunu görüyorsunuz. Tabloları bu” diye konuştu.

“TÜRK BAYRAĞINI ÖPEREK TESLİM ALDI”

"Barış, kardeşlik ve demokrasi" için Uşak'tan Ankara'ya koşarak gelen maratoncu Akın Yeniceli, grupta beraberinde getirdiği Türk bayrağını Başbakan Erdoğan'a hediye etti. Başbakan Erdoğan da bayrağı 3 kez öperek teslim aldı.

UYARI: Sitemizde çoğunlukla muhabir arkadaşlarımızın imzalarıyla ya da mensubu oldukları basın kuruluşları kaynak belirtilerek yayınlanan üstteki haber benzeri araştırmalar, haberler, röportajlar, maalesef “emek hırsızı” –özellikle de biri sürekli olmak üzere- sözde bazı internet yayıncıları tarafından, ya aynen ya da küçük bazı değişiklikler yapılarak, kendi özel araştırmaları ya da haberleriymiş gibi kendi yayın organlarında yayınlanabilmektedir. Haber kaynağıyla ya da araştırmasıyla, istihbaratıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan, sadece gerçek gazetecilerin ‘kamuoyunun bilgisine sunulmuş’ emeğinin üzerine ‘çöküp’, gazetecilik- habercilik yaptıklarını zanneden ve böylece kamuoyunu da aldatanların bulunduğuna bir kez daha dikkat çekerken, söz konusu unsurları da ‘gerçek gazetecilerin emeğini çalmamaları’ konusunda uyarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmayacaktır.

Yorum yazın

İsim yazmalısınız
Doğru bir email yazmalısınız
Yorum yazmalısınız